Ehli Sünnet İnancı (itikadı)

hadis- ehli sünnet hakkında     Bismillâhirrâhmânirrahîm
Her şeyin tek yaratıcısı, kendisinden başka ilah olmayan tek ilah Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur. Herkes O’na muhtaç, O ise hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç değildir.  

 İMANIN ŞARTLARI
1- Amentü billahi:
Allahın varlığına birliğine inanmak, Allahu tealanın her ayıp ve kusurdan temiz ve mekandan münezzeh olduğuna iman etmek.
2- Ve Melâiketihi:
Allah’ın meleklerine inanmak, meleklerin erkek ve dişi olmadıklarına ve günahsız olduklarına nurdan yaratıldıklarına inanmak,
3- Ve Kütübühü: 
Kuran’ı kerimin İlahi kitap olduğuna ve bozulmamış olduğuna, Tevrat’ın, Zebur’un, İncil’in ve suhufların Allah katından gönderdiğine gönderdiğine  inanmak,
4- Ve Rusulihi:
Peygamberlere ve peygamberlerin günahsız olduğuna inanmak,
5- Vel yevmi’l-âhiri:
Âhiret gününe, kabir hayatına ve öldükten sonra diriltilmeye inanmak,
6- Ve bil Kaderi Hayrihi ve Şerrihi min Allahu teala vel Ba’sü ba’del mevt:
İlahi kadere inanmak, kulun hayır veya şerden birisini seçmesinden sonra o işi Allahu tealanın yarattığına inamaktır.

NOT: BUNLARDAN BİRİNİ İNKAR EDEN VEYA ALAY EDEN VEYA ALAY EDENİ VEYA İNKAR EDENİ HOŞ GÖREN İSLAMDAM ÇIKAR.

 

     Ehl-i Sünnet Velcemaat İtikadı:
Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddeden, Ehl-i Sünnetten çıkar.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet yolu hakkında şöyle buyurdular:

Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.” Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorar:
“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”
 

Peygamberimiz (s.a.v.):
“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye cevap verirler.
(Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

EHL-İ SÜNNET VEL CEMÂAT İTÎKÂDI
Allahü teâlânın son dîni İslâmiyeti, insanlara açıklayan, öğreten Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdır. Bu din, kıyâmete kadar hiç değişmeyecek, bozulmayacaktır. Bunu Allahü teâlâ Kur’an-ı kerîmde açıkça bildiriyor. Sevgili Peygamberimizi görmekle şereflenen ve İslâmiyeti bizzat O’ndan öğrenen Eshâb-ı kirâm, bu dini kendinden sonra gelen müslümanlara aynen öğrettiler. Peygamberimizin ve Eshâb-ı kirâmın yolundan kıl kadar ayrılmayan ve müslümanlara “Ehl-i sünnet vel-cemâat” denir.
Yeryüzünde bulunan bütün müslümanlara doğru yolu gösteren ve Muhammed aleyhisselâmın dînin değişmeden, bozulmadan öğrenmelerine önderlik eden, her asırda yetişen yüksek din âlimleri olmuştur. Bu âlimler, insanlara hep aynı îmânı bildirmişler, öğretmişlerdir.
Resûlullah Efendimizin ortaya koyduğu itikâd, îmân bilgilerini İmâm-ı Eş’ârî ve İmâm-ı Maturîdî adındaki iki büyük âlim, geniş olarak açıklamışlar, kısımlara bölmüşler ve herkesin anlıyabileceği şekilde yaymışlardır. Bu iki imâmın ve hocalarının, îmânda tek bir mezhebi vardır. Bu şerefli insanların mezheplerine “EHL-İ SÜNNET VEL-CEMÂAT MEZHEBİ” denir. Bu mezhep, îmân, inanış mezhebidir. İbâdetleri ve günlük işleri bildiren dört mezhebin imâmları da, doğru olan bu itikâd üzere idiler. Îmânlarında hiçbir ayrılık yoktu. Zaten imâm-ı Maturîdî ve imâm-ı Eş’ârî, imâm-ı A’zamın ve imâm-ı Şâfiî’nin talebelerinin talebelerindendi.
Bu fırkada bulunanların itikâdları, inanışlaarı, Eshâb-ı kirâmın ve onlara tâbi olan hakîkî İslâm âlimlerinin inanışlarıdır. Ehl-i sünnet itikâdına uymayan bir iinanış, doğru yoldan ayrılmaktır. Böyle inanış inananların Cehenneme gideceklerini, Sevgili Peygamberimiz haber vermiştir. Bir hadîs-i şerîfte; Benim ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka kurtulacak, diğerleri helâk olacak, Cehenneme gideceklerdir) buyurduğunda Eshâb-ı kirâm; kurtulan fırka hangisidir, yâ Resûlullah? Diye sorunca (Ehl-i sünnet vel-cemâat’tir) buyurdu. Eshâb-ı kirâm, bu defa; Ehl-i sünnet vel-cemâat nedir? Diye sordular. (Bugün, benim ve Eshâbımın bulunduğu yolda olanlardır) buyurdu.
Ehl-i sünnet yâni sünnîlik, Eshâb-ı kirâmın hepsini, ehl-i beyti ve onların yolunda bulunan bütün müslümanları sevmek yoludur. Bu imâna sâhip olan müslümanlar, Allahü teâlâya ve O’nun son Peygamberi Muhammed aleyhisselâma inanan kimseleri tekfir etmezler, kâfir bilmezler. Onlara düşmanlık etmezler. Hattâ hepsini din kardeşi kabul edip severler.

 

MÜSLÜMAN OLMAK İÇİN GEREKLİ OLAN EHL-İ SÜNNET İNANCI

1- ALEMİN YARATILIŞI VE ALLAH’IN VARLIĞI:

Allah’ın varlığı, varlığı en gerekli bir varlıktır. Her yaratılmışın varlığının bir başlangıcı bir de sonu vardır. Varlığının başlangıcı ve sonu olan her şeyin ise, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan bir varlığa daima muhtaç olduğu şaşmaz bir hakikattir…

Varlıklar, gerçek varlık ve mecazi varlıklar olmak üzere ikiye ayrılır.
Gerçek varlık Allahu Tealanın varlığıdır.

Mecazi varlıklar: Allahu tealanın var etmesi ile var olan ve her an varlıkta kalabilmesinde Allah’a ihtiyacı olan varlıklardır.
Mecazi varlıklara âlem de denir. Âlemler, hakiki varlık Allah’ın varlığına delalet eden İsmi İlahinin kudretinin tecellilerdir.

1- ÂLEMLER (mahluklar) :

Âlem, yani mahluklar, a’yân(aynlar) ve araz olmak üzere ikiye ayrılır.

1) AYNLAR: Madde, cisim, bir şeyin kendisi, hazır olan maldır.
Boşlukta yer kaplayan ve ağırlığı olan her şeydir.
Evren ayn ve arazlardan oluşmuştur.

a- Basit ayınlar: Bölünmeyen en küçük parçalardır. Bunlara cevher de denir.

b- Mürekkep ayınlar: cisimlere denir. Bölünen parçalardan oluşur.

2) ARAZLAR:

Devamlı olmayan, varlığı başkasının varlığına bağlı olan şeydir. Renkler, hareketler, duruşlar, tad, koku ses gibi. A’yanda arazda hadistir. Yokken sonradan oluşturulmuştur. Varlığının başlangıcı olan her şeyin sonu da var demektir. Başlangıcı ve sonu olan ise mahluktur.

Kadim: varlığının başlangıcı olmayandır. Kadim ise, Allah’ın sıfatıdır.

2- ALLAHIN VARLIĞI VE BİRLİĞİ :

Allah vardır, bu kainat, evren, eşyalar,  oluşlar  O’nun varlığının alametleri, belirtileridir. Bir evin bacasından duman çıkıyorsa, sen o ateşi görmesen de,  o evin ocağında ateş yanıyor demektir. Allah’ı görmesek de eserleri açıkta görülmektedir. “Hem ez ost” (Her görünen,  her işitilen, her hissedilen O’ndandır.)

NOT:

Makro ve mikro düzeyindeki herşey muhteşem bir düzen içindedir.  Yani; yıldızlar, galaksiler, gezegenler,  atomlar, nötronlar, protonlar ve elektronlar tam bir düzen içerisindedir.  Bunların düzenlerinin bozulması durumunda, evrende herşey altüst olurdu.

Eğer ki haşa, Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı bu evrendeki bu düzen olamazdı. Biri diğerine muhalefet eder, ortam düzen bozulurdu. Biri diğerine tabi olsa idi, tabi olan aciz olur, aciz olan da ilah olamazdı.  Her arabada bir direksiyon bulunur, iki direksiyon ve iki şöfor olsaydı her an kaza olması muhtemel idi. Lâ ilahe illallah; Allah’tan başka ilah yoktur.

Hem zaten insanlık tarihinde insanlara Allah’tan (c.c.) başka,  kitab gönderen de  olmamıştır. “Niye denilirse?”  Çünkü Allah’tan başka İlah yokturki,  kendisini tanımaları için  uyarıcı bir rasul ve bir kitab göndersin.  İnsanlık tarihi boyunca sadece Allah(c.c.) rasul ve kitab göndermiştir. Sahte peygamberlerde güya Allah adına geldiklerini iddia etmişlerse de Allahu Teala onları başarıya değil hezimete uğratmıştır.

3- ALLAH’ın YARATIKLARA BENZEMEMESİ:

Allah (c.c.) yönden, yer kaplamaktan, yukarıda, aşağıda, sağda, solda olmaktan ve bir yönde veya bir yerde olmaktan münezzehtir…“Allah her yerdedir “ demek çok önemli bir hatadır.  ”Kul, her nerede Allah’ı anarsa,  Allah o kimseyi orada görür ve bilir.” demek gerekir. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Yerleri, yani cisimlerin kapladığı alanları da Allahu Teala yaratmıştır. Cisimlerin kapladığı alanlar yok iken de Allah(c.c.) vardı ve O, hep vardır.  Her şeyin var olması, ancak O’nun varlığına muhtaçtır.
İmam-ı Rabbani hz.leri; “Allah, bu alemin ne içindedir ne de dışındadır. Kula kuldan daha yakındır.” demişlerdir.
Hz. Ebu Bekr, “Ya Rabbi zatına olan cehlimi artır” diye dua etmişlerdir.
Şahı Nakşibendi hz. “Allah’ın Zatı hakkında aklına ve hayaline ne gelirse, o Allah’ın mahlukudur.”demişlerdir.

4-  ALLAH’ın SIFATLARI:

 A- ALLAHU TEALANIN ZATİ SIFATLARI:

1Vücud: Allah vardır, varlığı kendisindendir. Madde ve cisim değil, nasıldır diye düşünmek haramdır. Çünkü hayal edilen her şekil, akla gelen her görüntü  mahluktur.

2- Kıdem: Varlığının öncesi yoktur, yani ezelidir. Varlığının başlangıcı olan tüm mahlukata, varlığının bir başlangıcı olmayan,  ezelî bir varlığın olması gereklidir..

3- Bekâ: Allah’ın varlığının sonu yoktur.

4- Kıyam binefsihi: Hiçbir kimseye muhtaç değildir. Yemeğe, içmeğe, uykuya ihtiyacı yoktur. O’nu bir an ne uyku,  ne de dalgınlık tutamaz.

5- Vahdaniyet: Birdir, eş ve oğul edinmekten münezzehtir(Temizdir, yücedir.)  Ortağı ve benzeri yoktur. O doğurmamıştır, doğurulmamıştır. Hiç bir kimse O’na denk olamaz.

6- Muhaleftün li’lhavâdîs: Mahlukarından(yaratıklarından) hiçbirine benzemez.

 B- ALLAHU TEALANIN SUBUTİ(manevi) SIFATLARI

1- Hayat: Allahu Teala diridir.                  5- Kudret: Allah’ın kudreti sonsuzdur.

2- İlim: O Allah(c.c.) ilim sahibidir.       6- İrade: Evrende herşey O’nun iradesi ile olur.

3- İşitme: O Allah(c.c.) işitendir.            7- Kelam: Allah’ın kelam sıfatı vardır.

4- Görme: O Allah(c.c.) görendir.           8- Tekvîn: Allah’ın fiili sıfatıdır. Var eder veya yokeder.

Allahu Teala’nın sıfatları ezeli ve ebedi olup, bütün kemal sıfatlar O’nundur ve eksik sıfatlardan münezzehtir.(temiz ve yücedir) . O’nun sıfatları ne zatının aynı, ne gayrısıdır. Kemal sıfatları ile ezelde vasıflanmıştır. Mahlukata güç veren , hayat verip yaşatan onları her an varlıkta durduran O’dur. Bilmek için beyine, görmek için göze, işitmek için kulağa, söylemek için dile,  sese ve harflere ihtiyacı yoktur. O ezelden ebede bir tek kelam konuşucudur. O’nun yüce Zatının ve sıfatlarının hakikatını düşünmek haramdır. Akıllar buna asla güç getiremez.h O’nu kalbde nasılsız ve niçinsiz, hiç bir şeye benzetmeden sevgi, saygı ve edeble ile hatırlamak  Allah’ı zikirdir.

5- İSİM VE MÜSEMMA (İsmi anılan )

Ehl-i Sünnete göre isim ve müsemma aynı şeydir. Allah’ın adını anan O’nu anmıştır.

6-  ALLAH’IN DENGİ VE BENZERİ OLMADIĞI

Hiç bir şey O’na denk olamaz. O’na her an muhtaç olan, O’na asla denk olamaz. O benzersizdir.

7-  KELAM SIFATININ EZELİ OLUŞU

Allahu Teala ezeli ve ebedidir, tek bir kelam konuşucudur. Bu kelam O’nnun zâtı ile kaim olup O’ndan ne ayrı bulunur, ne de zail olur. Allah’ın kelam sıfatı harflerden ve seslerden müteşekkül olmadığı gibi onun parçalara da ayrılması mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim Allahu Teala’nın kelamıdır, mahluk değidir. sesler ve harfleri Allah(c.c.) yaratmış ve Cebrail ile peygamberimiz, Muhammed Mustafa  (s.a.v.) efendimize  göndermiştir.

Kelam-ı nefsî : Kelamın Mahiyeti(hakikatı) zât ile kaim olan ve harf ve sesler tarafından ifade edilen bir manadan ibarettir. Yüce Allah’ın haber verişi hakikatte mazi veya müstakbele ayrılamaz.

8-  TEKVÎN VE MÜKEVVEN:

Yaratmak ve yaratılmak… O tek Yaratıcıdır. O’ndan başkasına yaratıcı demek şirktir. Şirk ise asla affedilmeyen bir günahtır.   Kur’an-ı Kerim’in haberine göre,  şirk işleyen bir kimse eğer iman edip tevbe etmezse, cehennemde sonsuz kalıcıdır.

9-  ALLAHU TEALA’nın GÖRÜLEBİLMESİ:

Ehl-i Sünnet , ahirette mü’minlerin Allahu Teala’yı görmelerinin aklen ve naklen vacib olacağını kabul etmiştir.

10- ALLAHU TEALANIN YAKINLIĞI:

Allah’a yakınlık ve uzaklık keyfiyetsizdir. 
Allah’a uzaklık ve yakınlık, mesafe uzaklığı ve yakınlığı yönünden değil, belki keramet (üstünlük) ve zillet (önemsizlik) bakımındandır. Allah’a itaat eden kişi keyfiyetsiz olarak ona yakın, isyan eden kişi de yine keyfiyetsiz olarak ondan uzaklaşır.

Mesafe yönünden uzaklık veya yakınlık, varlığı kendinden olmayan ve bir yer ve yönde yerleşmiş olan yaratıklar hakkında düşünülebilir. Allah Tealâ ise mekândan, mekâna yerleşmekten ve bir yönde bulunmaktan münezzehtir. 

11- İRADE BAHSİ:

Ehl-i Sünnet Ulemaları Allahu Teala’nın Zatı ile kaim, kadim bir irade sıfatının varlığına iman etmiştir.

12- PEYGAMBERLİĞİN VARLIĞINI İSBAT:

Peygamber, aklın bilmekten aciz kaldığı şeyleri getirebilir. Akılların vereceği hükümleri üç kısma ayırmışlardır.

Vacib olan, mümteni(imkansız şey), caiz. Akıl vacib ile mümteni konusunda kolaylıkla hüküm verebilsede caiz hakkında duraklar. Olumlu veya olumsuz bir hüküm veremez.

13-Hz. MUHAMMED’in (sallallahu aleyhi ve sellem) PEYGAMBERLİĞİNİN İSBATI:

Şimdi şu hakikat biline ki: bir peygamberin peygamberliğini isbat etmesi, yani kanıtlaması için bir mucize göstermesi ve bu mucizeyi görenlerin yalan söylemekten arınmış bir toluluğun sonrakilere nakletmesi ile ancak, o peygamberin peygamberliği kanıtlanması  mümkün olabilir. Muhammed alehisselamdan önceki peygamberlerin, peygamberliğinin isbatı Kur’an-ı Kerim’de adlarının peygamber olarak geçmeleri ile kanıtlanmıştır.

Peygamberlerin kesin sayısını ancak Allahu Teala bilir deriz.

Peygamber (s.a.v.) efendimizin nübüvvetini (peygamberliğini ) kanıtlayan islam alimleri, bu hususu üç bölümde incelemiş  bulunmaktalar.

1-Akli Mucize: Bu Kur’an-ı Kerimdir ki O’nun gibi bir kitabı hiç bir insan ve cinnin ve hatta bunların tamamının anlaşarak böyle bir kitabın bir benzerini oluşturmaları asla mümkün olamayacağını Allahu Teala Kur’an’da bildirmiştir. Bak:İsra Suresi Ayet: 88

Ayrıca şunuda burada belirtelim ki; Teknoloik bilgiler geliştikçe Kuar’an’da haberi verilen gökler, yerler, denizler ve sair şeylerle ilgili haberleri veren ayetlerin mucizevi bilgileri açığa çıkmaktadır.   İlerde bu gibi konulara da inşâllah girilecek.

2-Hissi Mucizeler: Bunlar Allah’ın Rasulünün mubarek şahısları ile ilgili olanlardır ki; gölgesinin yere düşmemesi ve kendisinin dışında olan mucizeler ki,  ayın ikiye bölünmesi ve sairleri gibi.

3-Mu’cizat-ı Haberiyye: Çok eski devirlerden vermiş olduğu haberlerin doğruluğunun kanıtlanmış olması ve Kıyamete kadar olacak zamanların içinde gelişecek  olayların kendisince haber verilmesi ki, Fıratın suyunun kesileceğini haber vermesi bunlardan biridir. Oraya baraj yapıldığında Fıratın suyunun ilk kez belli bir süreye kadar kesilmiş olmasıdır.

14- PEYGAMBERLİĞİN ÖZELLİKLERİ:

a-   Sıdk: Bütün Peygamberler doğrulukları ile bilinmektedir. Hiçbir peygamberin asla yalancılığı olmamıştır.

b-  Emanet: Her peygamber  emin yani güvenilir insandır. Onlarda asla bir ihanet olmamıştır.

c-  Akıl: Peygamberlerin kendilerine mahsus bazı sıfatları bulunmaktadır: Bu akıldır ki peygamberler; peygamber olmayan diğer insanlardan daha akıllıdır.

d-   İsmet: günahsız olmalarıdır. Hayatlarının  hiçbir devresinde günah olan bir fiili işlememiş olmalarıdır.

e-   Tebliğ: Kendilerine Allah’tan vahyin gelmesidir.

15- VELİLERİN KERAMETLERİ

Velilerin kerameti Ehli Sünnete göre caizdir. Hazreti Ömer’ın (radıyallahu anh) “Ya Sariyel Cebel” diyerek islam ordusunu 3 aylık mesafeden yönlendirmesi,  Kura’an’da Süleyman (a.s.) kıssasında geçen, Saba melikesinin tahtını Süleyman peygamberin huzuruna bir anda getirmesi olayı vs. gibi kerametlerin görülmesi, velilerin keramet göstermesini caiz kılar. Şu husus unutulmamalı; her velinin gösterdiği keramet,  tabi olduğu peygamberin vesilesi ile Allah (c.c.) tarafından yaratılmıştır. Hak yoldan sapan Mutezile Mezhebine göre keramet, nazar ve sihir mümkün görülmez. Ehli Sünnet Yoluna göre bunlar olağandır. Nazar; Kötü kalpli bir insanın kalbindeki kötülüklerin dışa radyasyon ışınları gibi bir ışın yayarak, üzerinde odaklanan kişiyi hasta yapmaya sebep olur. Bu husus, Rasulullah’ın (s.a.v.)hadisi şerifinde  mealen şöyledir: Şüphesiz Nazar haktır. Nazar deveyi kazana, ademi mezara sokar.

Günümüzde kerametleri inkar edenler, sapık Mutezile Mezhebi’nin mensuplarıdır.

16- Dört Halife ve Hz. Ali ve Hz. Muaviye Konusu

Ehli Sünnet Yoluna göre dört halifenin faziletleri,  halifelik sırasına göredir.

Hazreti Ali(r.a.) ve Hz. Muaviye(r.a.) arasında ki mesele içtihat meselesidir. Cahiller bunu kendi mesleleri gibi, nefsani olarak addederler.  Amma ki  Hz.Ali içtihadında isabetli görülmüş olup, Hz.Muaviye ise içtihadında yanıldığı belirtilmiştir. Müctehitlere ictihadında isabet ettiğinde on misli, yanıldığında ise, bir misli sevap olduğu bildirilmiştir. Bundan fazla bu konularda söz etmek bizim haddimize değildir.

17- İstitâat(kuvvet, kudret)

Ehli Sünnete göre ihtiyari (istekli)fiillerin işlenmesi için gerekli olan kuvvet kulda vardır.  Bu kudret fiil ile birlikte yaratılır. Kul bir işi yapmayı irade edince,  Allah’ta o işin kudretini ve o işi yaratır.  Kulun o yapılan işe iradesi sebep olmasından dolayı, kul o işten sorumludur.

Bu hususta kul; işinin yaratıcısıdır diyenler, yanılgıdadır. Kul yaptığı işte hiçbir  girişimi(yani; iradesi) yoktur diyenlerde yanılgı içindedirler. İşin yapılmasına kulun iradesi sebep oldu diye iman eden doğru yoldadır.

18- Güç Yetiremiyeceğimiz Şeyleri Yapmakla Sorumlumuyuz?

Ehli Sünnet alimlerinin açıklamalarına göre,  Allah (c.c.) kullarını güç yetiremeyeceği işleri yapmakla sorumlu tutmayacağını bildirmişlerdir. ( Kaynak Maturidiyye Akaidi)

Allah(c.c.) dinde kolaylık göstermiştir. Bunu yanlış yorumlayanlara mahal vermemek için burada şöyle açıklayabiliriz: Ayakları olmayanı , Allah(c.c.) Ayakta namaz kılmaya zorunlu kılmaz. Yıkanacak su bulamayana teyemmüm abdesti kolaylığını göterdiği gibi. Bu konular Ehli Sünnet Yolunun İlmihallerinde açık ve net olarak belirtilmiştir.

19- Kabir Hayatı  Vardır   

Mü’min Suresi 45 . ayette “ Fevekâhullâhu seyyiâti mâ mekerû ve hâka biâli firavne sûül azâbi ”   Mealen “ Nihayet Allah O’nu onların tuzaklarının kötülüklerinden korudu ve Firavun’un kavmini de, o kötü azab kuşatıverdi.”  Aynı surenin 46. ayetinde :   ” Ennâru yu’raDûne  aleyhâ ğuduvven ve aşiyyê”  mealen:   “Onlara ateş,(kabirde) sabah ve akşam arz olunur.”  ” Ve yevme tekûmussâah. EdHılû âle Firavne eşeddel azâb”  ” Kıyamet koptuğu gün ise,  Firavun ve O’na tabi olanları azabın en şiddetlisine sokunuz.” diye,  Rabbul alemîn buyurur.
Kabir azabını bilmem’ diyen kimse, helake uğrayan Cehmiyye’dendir. Çünkü o, Allah’ın ‘Biz onları iki defa azaplandıracağız’ (et-Tevbe, 101),ki burada kabir azabı kastolunmaktadır, ve ‘Zâlimler, bundan başka azaba uğrayacaklar’ (et-Tur, 47), yani kabir azabına çarptırılacaklardır âyetlerini inkâr etmiş olur. Eğer ‘Ben âyete inanıyorum, fakat tefsir ve te’viline inanmıyorum’ derse de kâfir olur. Çünkü Kur’ân’da, te’vili tenzilinin (lafzının) aynı olan âyetler vardır. Eğer bunu inkâr ederse küfre girmiş olur.”

Ayeti Kerimede görüldüğü üzere,” ateşin Firavun ve tabilerine sabah ve akşam sunulacağı”  ifadesi ile bu azabın,  kıyametten önce olacağı anlaşılmaktadır. Zaten ayetin devamında: ” kıyamet koptuğu gün ise onları azabın en şiddetlisine sokunuz.”  ifadesi ile kabir azabının dünya hayatı ile, kıyametin kopması  arasında olduğu apaçık belirtilmiş oluyor. Şimdi Kabir azabı gerek  Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse sahih hadisi şeriflerde bu kadar açık bir ifade ile belirtimiş olmasına rağmen, Hâlen kabir azabını inkar eden kimseler,  cahilmi,  yoksa bilen kafirmi ?

Ehli Sünnet Yolunun alimleri kabir hayatının var olduğunu, kabirde bulunan bazı ruhlara,  kabir azabının yapıldığını ve bazı ruhlarında cennet hayatına benzer bir yaşayışla ödüllendirilmekte olduğunu,  ayet ve hadis-i şeriflerle açıklamışlardır. Sanırım iman etmek isteyenlere sözün bu kadarı yeterli olur inşêallâhu rahmân.

20- İlahi İradenin Her Şeye Şamil(kapsaması) Olması

Allah’ın dilediği olur, dilemediği hiç bir şey de olmaz. Meydana gelen her şey Allahu Teala’nın iradesi, kaza ve kaderi ile olur. Hayır veya şer olsun fark etmez. Kullarının iradesinin sebep olduğu hayrı ve şerri Allah(c.c.) yaratır. Hayır işlerden razıdır, şer işlerden razı değildir. Madem ki yaptığımız işlerin yaratılmasına irademiz sebep olmakta,  o halde biz yaptıklarımızdan sorumluyuz.  ”Dileyen inansın, dileyen inkar etsin. (Kehf Suresi Ayet: 29)

Alimlerimiz” Allahu Teala’nın iradesi ilmi ile beraber yürür.” demişlerdir. Yani; irade fiil ile beraber yürür. Allahu Teala’nın yarattığı her şey O’nun eseri olup, bu eserler O’nun muradıdır.

21- Kul İçin En Uygun Olanı Yaratmak Allah’a Vacib Değildir

Kullar için en uygun olanı yerine getirmek Allahu Teala’ya vacib olmadığı gibi, onlar için kötü olmayan şeyi seçerek yaratmakta üzerine bir borç değildir. Çünki biz imtihanda olduğumuzu bilelim.

22- Rızıklar

Ehli Sünnet Uleması bu konuda : “İnsanın yediği içtiği gerek helal, gerekse haram olsun, o kimsenin rızkıdır.”  Kul ise rızkını helal sebeplerden araması kendisine Allah(c.c.)’ün emridir.

23- Eceller

Öldürülen bir kimse eceli geldiği için ölmüştür. Öldüren ise Allah katında sorumludur.

24- Kaza ve Kader

Hak ehli Ulema şöyle dediler: “Yaratıkların her türlü işleri, durumları ve sözlerinin hepsi Allahu Teala’nın kaza ve kaderi ile vücud bulmaktadır.  Kaza: yapmak, takdir etmek demektir. Kader: Her bir yaratığı ona ait sıfatları ile belirleyip, tesbit etmektir.

25- Hidayete erdirmek ve Saptırmak

Ehli Sünnet alimleri şöyle belirtti” Allahu Teala’nın bir kulunu hidayete(doğruya) erdirmesi, o kulun nefsinde hidayetlenmeyi yaratması demektir. Saptırmak hususunda ise,  o kimsenin nefsinde sapmayı yaratması demektir.

26- Büyük Günah İşleyenlerin Durumu

İnkardan ve şirk koşmaktan başka büyük günah işleyen kimse, ne kafir ne de münafık olur. Günahkarlar gurubuna girerler.

27- İman ve İslam

Allahu Teala’ya iman etmenin farz olduğunu ehli kıble ittifakla kabul etmiştir. İhtilaf akıl ilemi iman etmenin , nakil ilemi iman edilmesinin gerekli olduğudur. Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de mealen” peygamber göndermediği bir kavime azab etmeyeceğini ” bildirmesiyle,  İmam-ı Rabbani (k.s.) hazretleri kendilerine peygamber gönderilmeyen bir toluluğun imandan sorumlu olmayacağına ictihat etmiş, Eşarilerde bu görüştedir. İmam Maturudi(k.s.) hazretlerinin ictihadına göre ise, akıl sahibi olan kimse imandan sorumlu tutulacağı yönündedir.

28-İMANIN MAHİYETİ

Hadis alimleri “iman kalb ile tasdik , dil ile ikrar, uzuvlarla amel etmektir.” dediler. Muhakkık alimlerimiz ise; “İman sadece kalb ile tasdiktir, dil ile ikrar dünyada islami ahkamın yürütülmesinde gereklidir. “ demişlerdir. Bu hükmü İmamı Azam Ebu Hanife eserinde zikretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de geçen,” İman edip, salih amel işleyenler” ifadelerinden alimler, İman ve amelin birbirinden ayrı şeyler olduğunu anlamışlardır.

29- TAKLİT İMAN SAHİBİNİN DURUMU

İmamı Azam Ebu Hanife, ve Süfyan-ı Sevri gibi alimler; “mukallidin imanı sahihtir, fakat; istidlalı terk etmesi sebebiyle günahkardır.” demişlerdir. İstidlal demek;  bir şeyi kanıtlamak için, delil, yani kanıt bulmak demektir.

30- İMAN ARTMAZ ve EKSİLMEZ

İman tasdikten ibarettir. Bu imanda azalma veya çoğalma düşünülemez. İman edilecek şeyler artmaz ve eksilmez demektir, ancak imanın nuru artar ve eksilir.  Kendisine “sen müminmisin?” denilen kişi “ben inşeallah müminim ” demesi doğru değildir. “Ben elhamdulillah mü’minim “demesi ge

31- ÖLDÜKTEN SONRA TEKRAR DİRİLİŞ ve KIYAMET  HAKTIR

Öldükten sonra kabir hayatı, kıyametin kopması, Sur, Ruhların tekrar bedenlere dönüp yeniden diriliş, Mizan(Amellerin tartılması) , Sırat Köprüsü, İyilerin Cennete kötülerin cehenneme atılacağı haktır, doğrudur.  Allah’ı ve peygamberlerini, kitablarını ve onun içeriğini inkar edenler , meleklerini , yeniden dirilmeyi inkar edenler, Allah’a inandığı halde O’na ortak koşanlar, bütün bunlarla alay edenler hiç affedilmeyecek ve cehennemde sonsuz kalıcılardan olacaklar.

32- Melekler

Melekler erkek veya dişi değildirler. Nurdan yaratılmışlardır. Allahu Teala’nın emrinden asla çıkmazlar. Masum ve  günahsızlardır.

33- KIYAMET ALAMETLERİ

1- Küçük Alametler: Alimlerin azalması, Din ilminin azalması, Bilgisizliğin yayılması, Zina ve içkinin çoğalması, Erkeklerin azalması, Kadınların çoğalması, Mescitlerin çoğalıp cemaatın azalması, Binaların yükselmesi, Yolculuklar kısa olup,  uzaklığın aradan kalkması.

2- Büyük Alametler: Doğuda, Batıda ve Arap yarımadasında  olmak üzere üç yer batması, Dumanın yaygınlaşması, Hz. İsa’nın nüzulü, Yecüc ve Mecücün zuhuru, Dabbetül ardın çıkşı, Güneşin batıdan doğuşu, Kur’an’ın kalblerden ve mushaflardan silinmesi, Kabenin yıkılması.

34- BÜYÜK GÜNAHLAR

Büyük günahlar mümini imandan çıkarmaz. Kendisine fasık mümin denilebilir. Kendisine günah olan bir şeye, “bu günah değildir” demedikçe kafir denilmez.

35- KÜFÜR SÖZLER   (   Kişyi imandan çıkaran sözler)

Bir müslüman şu hallerden birine düşerse imandan çıkmış olur:
İnanılması farz olanlara ve haram olduğu kesin olanlara inanmayan, veya şüphe eden, veya alay eden kimse imandan çıkmış olur. Aşağıda bunlar maddeler halinde sıralanmıştır.

 

EK 1:
Ehl-i sünnet itikadından, önemli olanlardan bazıları şunlardır:

1- Amentü’deki altı esasa inanmak. [Hayrın, şerrin ve her şeyin Allahü tealadan olduğuna inanmak. İnsanda irade-i cüziye vardır. İşlediği günahlardan mesuldür.]

2- Amel, imandan parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. [Vehhabiler, (amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir) derler.]

3- İman ya vardır ya yoktur, artıp eksilmez. [Parlaklığı artıp eksilir.]

4- Kur’an-ı kerim mahluk [yaratık] değildir.

5- Allah mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (Allah gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]

6- Ehl-i kıble tekfir edilmez. [Vehhabiler, kendilerinden başka herkese kâfir derler.]

7- Kabir suali ve kabir azabı haktır.

8- Gaybı yalnız Allah bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir.

9- Evliyanın kerameti haktır.

10- Eshab-ı kiramın hepsi cennetliktir. [Rafiziler, (Beşi hariç sahabenin tamamı kâfirdir) derler. Halbuki Kur’anda, tamamı cennetlik deniyor.] (Hadid 10)

11- Ebu Bekr-i Sıddık, eshab-ı kiramın en üstünüdür.

12- Mirac, ruh ve bedenle birlikte olmuştur.

13- Öldürülen, intihar eden eceli ile ölmüştür.

14- Peygamberler günah işlemez.

15- Bugün için dört hak mezhepten birinde olmak.

16- Peygamberlerin ilki Âdem aleyhisselam, sonuncusu Muhammed aleyhisselamdır. [Vehhabiler, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Şit’in, Hazret-i İdris’in peygamber olduğunu inkâr ederler. İlk peygamber Hazret-i Nuh derler. Liderlerine resul [Peygamber] diyen bazı gruplar da, (Nebi gelmez, ama resul gelir) derler. Bunun için de Resulüm diyen zındıklar türemiştir.]

17- Şefaate, sırata, hesaba ve mizana inanmak.

18- Ruh ölmez. Kâfir ve Müslüman ölülerin ruhları işitir.

19- Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]

20- Kıyamet alametlerinden olan Deccal, Dabbet-ül-arz, Hazret-i Mehdi’nin geleceğine, Hazret-i İsa’nın gökten ineceğine, güneşin batıdan doğacağına ve bildirilen diğer kıyamet alametlerine inanmak.

İmam-ı a’zam hazretleri (Kıyamet alametlerine tevilsiz inanmalı) buyuruyor. (Fıkhı ekber)

Bir hadis-i şerif meali:
(Güneş batıdan doğmadıkça, Kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama iman artık fayda vermez.) [Buhari, Müslim]

Güneşin batıdan doğmasını, (Avrupa Müslüman olacak) diye tevil etmek, imam-ı a’zamın sözüne aykırıdır. Hiçbir İslam âlimi tevil etmemiştir. Hâşâ Resulullah, bilmece gibi mi söz söylüyor? Böyle tevil etmek, (elma dersem çık, armut dersem çıkma) demeye benzer. Nitekim (Salat, duadır, namaz diye bir şey yok) diyenler çıkmıştır. O zaman ortada din diye bir şey kalmaz. Bir de Avrupa Müslüman olunca, iman niye fayda vermesin? Güneşin batıdan doğması, ilmen de mümkündür. Dinsizler itiraz eder diye zoraki tevile gitmek gerekmez. Allahü teâlâ, dünyayı şimdiki yörüngesinden çıkarır, başka yörüngeye koyar. Dönüşü değişince, güneş batıdan doğmuş olur.

21- Ahirette Allahü teâlâ görülecektir.

22- Kâfirler Cehennemde sonsuz kalır ve azapları hafiflemez, hatta gittikçe artar.

23- Mest üzerine mesh etmek caizdir.

24- Sultana isyan caiz değildir.

(Bu bilgiler, Fıkh-ı ekber, Nuhbet-ül-leali, R. Nasihin, Mektubat-ı Rabbani, F. Fevaid’den alınmıştır.)

Bir kimsenin ilmi ve ameli ne kadar  çok olursa olsun, Ehl-i Sünnet inancı üzere inanmazsa, cehennemden kurtuluşu asla mümkün olmayacaktır. Bu hususta Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin İbn-i Mace, Tirmizi ve Ebu Davut gibi sahih hadis kitablarında şu mealde bir hadis-i şerif bulunmaktadır:

Dini sahada şöhret bulmuş bazı ünvan sahibi kimseler kendisini dinde müctehit zannederek dini kendi anlayış ve görüşlerine göre yorumlamaya kalkışmakta oldukları görülmektedir. Bunlardan bazıları Buhari şerif’teki hadislerin bile bir çoğunu inkar ederler. Bu kimseler şu anlamda sözler sarf ederler:
“Emevi hükümdarları ehli beyti kötülemek için bir çok hadisler uydurdular. Ehli sünnette bunların etkisi altında kaldı” derler.
Bunların bu sözleri açık bir yalan ve iftiradan ibarettir. Zira, İmamı Azam hazretleri ilmini üvey babası ehli beyt imamlarından Caferi Sadık hazretlerinden almıştır. İmamı Azamı ise, Emevi hükümdarları kendi lehlerine fetva vermediği için hapsederek kırbaçlatmışlardır. Bu hapis işlemi Emevi Devleti yıkılana kadar sürmüş ve onların yerine gelen Abbasi hükümdarları ise, büyük İmamı katletmişlerdir. Dört mezhebin imamlarının hocaları olan İmamı Azam hazretlerinin, kendisini hapsedip katleden bu hükümdaların uydurduğu hadisleri, hadis olarak halifelerine öğrettiğini söyleyen kimseler, hain değilse aklı kaçık birer zavallılar güruhu demektir.
Hadis münkirlerinin kaynakları neresidir?
Bunların çürük fikirlerinin kaynakları o devirde yaşamış İslam düşmanları ve sapık mezheplerin sözde alimleridir.

Bir fıkra:
Merhum Nasreddin Hoca’dan komşusu ödünç eşek istemiş. Merhum Hoca’da:
– “Yoktur!” cevabını verince, tam o esnada Hoca’nın ahırından geldiği sanılan bir eşek anırtısı duyulmuş.
Komşu adam :
– “Hocam ayıp be! Günah be! Niye yalan söylüyorsun? Bak eşeğin sesi ahırdan geliyor ya! “demiş.
Hoca:
-“Sana ayıp be komşu! Hocanın sözüne inanmıyorsunda eşeğin sözüne mi inanıyorsun? O ses bitişikteki komşunun eşeğinin sesidir.”diyerek bu sui zan sahibi adama haddini bildirmiş.

Evet! Maksadı inkar olan bu kimseler, 1400 yıldır İslamiyetin bizlere dosdoğru ulaşmasına sebeb olan yüzbinlerce ehl-i sünnet ulemalarına, evliyalarına inanmayan bu münkirler, o devirde yaşamış yahudi münafıklarının, İslam düşmanı papazların ve sapkın mezhep alimlerinin İslamiyet hakkında, karalayıcı ve kötüleyici yazılarına itibar ederek Ehli Sünnete çamur atmaya kalkışmaktadırlar. Güneş balçıkla sıvanamaz. Olsa olsa attıkları çamur ancak; habis suratlarına geri düşer. Yani; bunlar eşeğin sözüne inanıp, gerçek alimlerin nakillerini inkar eden nasipsizlerdir. Şunu unutmayalım ki; “Eğri asanın gölgeside eğridir.” Bu adamları anlamak için, icraatlarına bakmak yeter. Hepsinin de işleri kendileri gibi eğridir. Bir de 1400 yıldır İslama hizmet eden ulemalara bakılsın! Devesini bir tutam otla çağırıp sonra ona otu vermeyen adamın rivayet ettiği hadis hakkında;
“devesini aldatan bizi de aldatır , böyle bir şahıstan hadis alamam”diyen doğruluk timsali İmamı Buhari gibi alimlerden ve dergaha eğri odunu bile layık görmeyip getirmeyen Yunus gibi erdemli insanlardan devralındı bu tertemiz Din-i İslam.

Zamanımızda Kur’an’dan ve Sünnetten bihaber bir çok kimse sırf dünyalık elde etmek ve nefislerini tatmin etmek için şeyhlik yapmaya soyunmaktadır. Bunların bir çoğu Kur’an-ı Kerimi tecvidli okumaktan bile acizdirler. Bir kısmı Kur’an-ı okuyabilseler de, Kur’an’ın emir ve yasaklarından bihaberdirler. Bu cehaletlik yetmezmiş gibi bir de insanları irşad etmeye kalkarak yol kesicilik yaparlar. Bunların ne hadis-i Şeriflerden, ne ehl-i sünnet inancından, ne de şeriattan haberleri yoktur. Esas amaçları taptıkları dünya için mal biriktirmek ve şöhret sahibi olmaktır. Bu sahte şeyhlere tabi olanlar da cahil olunca, sahte şeyhlerin emirlerini Allah’ın emirleri gibi görürler. Hatta Allah’ın emirlerinden daha önemli gören cahil mürit ve sofiler, bu cahil adamları o kadar abartıp yüceltirler ki, bütün işlerinin şeyhleri tarafından yürütüldüğü vehmine kapılırlar. Bu adamlar işi o kadarla da bırakmazlar, daha da ifratta ileri giderler ve o mel’un şahsa tapmaya başlarlar. Şu ifadeyi de Vahdet-i Vücuda erdiğine inandıkları kimselere gizli gizli söylerler:

Biz şeyhimize tam teslim olduk.  Artık ona ibadet ederiz ve ondan yardım taleb ederiz “derler.
Halbuki bütün işlerinin şeyhleri tarafından yürütüldüğünü sandıkları esnada o sefil adam, geceleyin yatağında horlayarak uyumaktadır. Bu sefil şeyh müsvetteleri,  Allahu Tealanın yarattığı her beşer gibi aciz birer mahluktur. Tuvalette def-i hacetini yaparken bile binbir zorluk çekmekte olan bu zavallı şeyh müsvetteleri, nasıl oluyor da, sefil sofilerin ve müritlerin bütün işlerini görüp organize edebiliyor? Bu cahil sofiler, güya kendileri cennetlikmiş gibi başkalarını da: “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır “diyerek kandırmaya çalışırlar. Bunlardan daha tehlikeli şeytan olur mu? Artık cin şeytanları, bunların vasıtası ile işlerini kolayca yapabilmektedir. Allahu Teala bu sefillere hidayet eylesin ve doğruyu düşünmek için akıl ve anlayış lutfetsin.

Burada yazdıklarımızdan dolayı, bizim gerçek mürşitlere ve tarikatlara düşman olduğumuz anlaşılmasın. Zira bize gelen meyillerden anlıyoruz ki, bazı kimseler yazdıklarımızı yanlış anlayarak bizim gerçek mürşitlere ve tarikatlara buğz ettiğimizi sanmaktalar. Bizim buradaki eleştirimiz, şeyh geçinip insanları aldatan yalancılar içindir. Allahu Teala nasıl ki bir kimseye mal ve servet verip onunla tasarruf etme gücü ve imkanını veriyorsa, gerçek mürşitlere de manen tasarruf etme gücü vermeye elbette gücü yeter. Bunu inkâr eden selefiyeci mezhepsiz tarikat münkirlerinden değiliz Rabbimize hamdü senalar olsun…
Allahu Teala gerçek şeyhlerin ruhlarının kudsiyetini âli eylesin.

BİR MENKIBE:

DİNİMİZİ KİMLERDEN ÖĞRENMELİYİZ
Evliyanın büyüklerinden altın silsilenin yirmi altıncısı olan, Seyyid Nur Bedvâni’nin (Allah Onun sırrının kudsiyetini artırsın) talebelerinden iyi ve temiz giyinimli bir genç yanına geldiğinde O muhterem zat genç talebeyi şöyle uyardı:
– Evladım senden çok kötü bir koku geliyor.
Genç talebe üzülerek şöyle dedi:
– Afedersiniz efendim, bugün yıkandım ve elbiselerimde yeni ve temizdir. O koku ne olabilirki?
– Bilmem evlat, üzerini bir yokla bakalım.
Genç talebe üzerini şöyle bir karıştırıp yokladıktan sonra cebinden ufak bir kitab çıkararak uzattı ve Seyyid Nur Bedevâni Hazretlerine dedi ki:
– İşte hocam! Üzerimde sadece bu kitap var.
Seyyid Nur Bedevâni Hazretleri kitabı alıp inceledikten sonra şöyle dedi:
– İşte o pis koku bu kitaptan geliyordu. Bunu nereden aldın?

– Bir arkadaşımdan almıştım üstadım.
– Evlat hiç rastgele din kitabı okunurmu? İyi kitap insanın hidayetine vesile olduğu gibi, böyle bozuk kitaplarda insanın felaketine sebep olur.
– Peki efendim, öyleyse hangi kitapları okuyalım?
– Evladım, sadece Ehl-i Sünnet alimlerinin yazdığı kitapları okuyunuz. Çünkü onlar, yalnız Allah rızası için yazarlar ve Allah için söylerler.

EK: 2

EHL-İ SÜNNET İTİKADI NELERDİR?
Allahü teâlâ, bütün müslümanların Ehl-i sünnet itikâdına uygun imân etmelerinden râzıdır. Böyle inanmış olmanın birçok şartları, âlametleri vardır, Hakîkî İslâm âlimleri, bunları kitaplara geçirmişlerdir. Bu doğru imânın şartlarından başlıcaları şöyledir:

1- Allahü teâlânın varlığına, bir olduğuna, bir olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret hayatındaki hâllere, hayır ve şerrin, iyilik ve kötülüğün Allahü teâlâ tarafından yaratıldığına doğru yazılmış kitaplarda açıklandığı şekilde inanmalıdır.

2- Allahü teâlânın son kitabı olan Kur’ân-ı kerîmin Allah kelâ…mı olduğuna inanmalıdır.

3- Kendi imânından hiç şüphe etmemelidir.

4- Peygamberimize îmân edip, hayatta iken görmek şerefine kavuşan Eshâb-ı kirâmın hepsini çok sevmelidir. Dört halifesine, yakın akrabâları olan ehl-i beytine ve muhterem hanımlarından hiçbirine dil uzatmamalıdır.

5- İbâdetleri, îmândan bir parça bilmemelidir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına inânıp, tembellikle yapmayan mü’minler kâfir değildirler. Ehemmiyet vermeyenlerin, hafife alanların, İslâmiyetle alay edenlerin îmânı gider.

6- Ehl-i kıble olduklarını söyleyen, Allahü teâlâya ve Peygamberi Muhammed aleyhisselâma inandım dediği halde, yanlış itikâtta olanları tekfir etmemelidir. Kâfir olduklarını söylememelidir.

7- Açıkça günah işlediği bilinmeyen her imâmın arkasında namaz kılınır.

8- Devlet büyüklerine isyân etmemeli ve onların hayırlı iş yapmalarına duâ etmelidir.

9- Ayağa giyilen mestin üzerine mesh ederek abdest alınabilmesi dinimizin bir emridir. Çıplak ayak üzerine mesh edilmez.

10- Peygamberimizin mi’râcının ruh ve beden ile birlikte olduğuna, Cennete mü’minlerin Allahü teâlâyı da göreceklerine, kıyâmet gününde peygamberlerin ve iyi kulların şefâat edeceklerine, kabir azâbının ruh ve bedene olacağına, Evliyânın kerametinin hak olduğuna, Kur’ân-ı kerîm okuyarak ve sadaka vererek bunların sevaplarını ölenlerin ruhlarına gönderilmesinin fayda verdiğine ve azaplarının azalmasına sebep olacağına inanmalıdır.

ELFÂZ-I KÜFÜR: Dinden Çıkaran Ve Amelleri İptal Eden Söz ve İşler Bölümü; sitemizdeki “Elfâzı Küfür “kategorisine bakabilirsiniz.
1-  Bir kimse Allah’ın varlğına birliğine inanmazsa, veya varlığından tereddüt ederse, O’nun eşi ve çocuğu olduğuna inanırsa, yeme, içme, evlenme gibi eksik sıfatlarla vasıflandığına inanırsa veya söylerse, bu kimse namaz da kılsa müslüman değildir.

2- “Şer Allah’ın yaratması değildir, kul yaptığının yaratıcısıdır.” demek küfürdür. (Kaderiyecilerin inancı)

3– Allah’ın yanılması veya pişman olması inancı küfürdür. (Kessaniye Mezhebi inancı)

4 Reenkarnasyoncular, yani ölen kimselerin  ruhu başka cesedlere geçerek dünyaya tekrar tekrar geleceğine inananlar kâfirdir. ( Bu inanç da Rafizilerin inancıdır.)

Kaynak:  Ehl-i Sünnet Akaidi
İmam-ı Maturidi Hazretleri(k.s)Sünni müslümanların(Hanefi, Şafi,  Maliki ve Hanbeli Mezhebinde olanların) İtikatta Mezhep İmamıdır.

 

Elfazı Küfür (Mühlikât; Dinden Çıkaran Söz ve İşler)

elfazı küfür bahsi- hadisBismillâhirrâhmânirrahîm
Her hayrın ve şerrin yegane yaratıcısı kendisinden başka İlah olmayan Allahu Tealadır. O’nun eşi ve benzeri ve dengi yoktur. Herkese kuvvet ve hayat veren O’dur.

ÖN SÖZ:
Küfür ve şirk, imanı ve ameli yok eden tevhitten çıkaran bir inancın tezahürü olan sözler veya davranışlardır.
Altmış yetmiş yıllık fani bir hayat için binlerce TL harcayıp on beş yirmi yıl dünyevi tahsil yapan insana, ne yazık ki sonsuz geleceğini kurtarmak için bir kaç sayfalık bilgiyi okuyup öğrenmek dağlar kadar ağır gelmektedir.
Cennet o kadar ucuz olsaydı, her namert ona talip olurdu.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”
Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:
“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”
Peygamberimiz (s.a.v.):
–“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye cevap verirler.
(Kaynak: Hadis-i İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

K Ü F Ü R  ve  İ M A N  

Allahın Rasulü bir hadislerinde şöyle buyurdular;
” Kişi bazen kendisinin sakınca görmediği fakat Allah’ın  öfkesini gerektiren öyle bir kelime söyler ki bu O’nu, yetmiş yıl derinlikteki Cehennemin dibine indirir”.  (Ramuzul-Ehadis 1364)

-” Kişi yanında oturanları güldürmek için bazen bir kelime söyler ve bu kelime onu Cehennemde Süreyya yıldızından daha uzak bir yere fırlatıp atar”. (Ramuzul-Ehadis 1365)

-” Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı giderde haberi olmaz. Halbuki ondan gömleğin çıktığı gibi iman çıkmış olur.” (Hadis-i Deylemî) 

İmam Nevevi Hazretleri ilim ehline ait bilgi şeklinde ayrım yapmıştır:

“Bir kimse, zinanın, içkinin haram olmadığını veya namazın, orucun farz olmadığını söylese kâfir olur. Çünkü bunlar gibi herkes tarafından bilinen bu gibi hükümleri bilmemek mazeret değildir. Buna mukabil, bir kimse: “İddet süresi içinde olan bir kadını nikahlamak caizdir” dese kâfir olmaz. Çünkü bu bilgi ilim ehline mahsustur. Bununla beraber, ilgili adama bunun haram olduğunu bildirdikten sonra yine aynı fikrinde ısrar ederse, o zaman kâfir olur. (bk. Nevevî, a.y)”

Bir Mümin Küfür Hakkında Şu Özet Bilgileri Öğrense Diğer Konuları da Anlamış Olur
Dini Anlamda Küfür:

Özet olarak küfür;
Allah’ı inkar etmek, veya varlığı hakkında şüpheye düşmek
O’na denk varlıkların olduğuna inanmak
O’ndan başka yaratıcı ve kudret sahibi olduğuna inanmak,
O’na hakaret etmek,
O’nun mukaddes zatına ve sıfatlarına uymayan bilgileri beğenmek kabul etmek,
İslam ve onun içeriği(İmanın Altı Şartı) hakkında şüphe, cehalet ve inkar gibi sebeplerle dinen inanılması gereken şeylere iman etmemek veya saygısızlık yapıp alay etmek.
İslam ile alay edenlere kızmamak onların yaptıkları küfre rıza göstermektir…

Küfür üç çeşittir. Cehli küfür, inkar ve inatla yapılan küfür, hükmi küfür.

 

 1- Cehli Küfür: Kafirlerin,  ve cahillerin küfrü.
 2- İnkari ve inadi küfür. Firavn ve Ebu Cehillerin küfrü.
3- Hükmi küfür: İnanılması şer’an gerekli olan şeylere inanmamak ve onu hafife almaktır
4- Cuhudi küfür: İblisin küfrü

 

Burada 3. madde de belirtilen hükmi küfrü açıklayacağız. Bir kimse Allah’a doğru iman eder de küfür olan söz ve inancına tövbe ederse , Allahu Teala Tevvabun(r)-Rahîmdir. Allah ölüm anı gelmeden bütün tövbeleri her zaman kabul edicidir.

İMAN: Amentünün Altı Şartına topluca inanmaktır.
1- Allah’ın varlığına ve birliğine
2- Melekelerine
3- Kitaplarına
4- Peygamberlerine
5- Ahiret Gününe İnanmak, Kadere inanıp Hayır ve şerrin yaratıcısı Allah olduğuna
6- Ve öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmaktır.

 

NOT: İMÂNÎ KONULARDA DETAYLI BİLGİ İÇİN TIKLAYINIZ:

Ehli Sünnet İnancı (itikadı)

SORU: Bazı kimseler, El-Fâz-ı Küfür Meseleleri konusunda; “Her şeye, küfürdür diyorsunuz, herkesi kâfir yapıyorsunuz, ahirette bunların hesabını nasıl vereceksiniz?” diye eleştiri yapmaktalar.  Buna cevabınız nedir?
CEVAP: Bu el-fâz-ı Küfür meselelerini eleştirenler, ya İslam dininin akaidinden habersiz gafil kimseler, veya İslamı içten yıkmaya çalışan münafıklardır.
El-fâz-ı küfür” fetvasını Ehl-i Sünnet alimleri, Kur’an veya hadis-i şeriflere dayanarak veya daha önce benzeri konularda fetva veren ulemanın fetvalarına kıyas yaparak “şu şöyle yapılırsa” veya; “şu ifadeyi kullanan kâfir olur” şeklinde  fetva vermişlerdir. Bu konuları eleştirenler, kesinlikle art niyetli münafıklardır… Onlara göre bir kimse ne söylerse söylesin inancı varsa Müslümandır. Kur’an’ın ayetleri ve Rasulullahın hadisleri bunların iddia ettiği gibi demiyor. Özet olarak amentünün şartlerınından birini kabul etmeyen veya onların içeriklerinden birini inkar eden müslüman değildir.
Hazreti Ali(r.a.) “Kur’an bize yeter hadisleri kabul etmiyoruz “ diyen Harici sapkınlarına küfre girdiklerini belirten fetva vermiştir..?

Akaid Kitaplarından DÜRER‘de küfür meselesi şöyle ifade edilmektedir: “Bir kimsenin kalbi iman ile dolu olduğu halde, küfre sebep olan bir şeyi zaruret olmadan yapar veya söylerse, kâfir olur. Kalbindeki imanın ona hiçbir faidesi olmaz. (Uyûnül Besâir)
-” Şayet kendilerine niçin alay ettiklerini sorsan, ‘Biz sadece lafa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler.” (TEVBE-65)
-” İnsanlardan öylesi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (LOKMAN-6)
“Dürer” de Yahudi ve Hıristiyanların iman etmeleri şöyle izah edilir:
“Bugün Yahudi ve Hıristiyanlar” Lâ ilahe illallah Muhammedun rasulullah” deseler dahi, Müslüman sayılamazlar. Çünkü onlara , gerçekten bunu kabul ediyor musunuz diye sorulduğunda, sizin peygamberiniz olarak kabul ediyoruz derler. Şayet bir Hıristiyan, sadece “Lâ ilahe illallah” kısmını söyler de kendi dininden uzaklaştığını da söylerse, Müslüman sayılmaz. Müslüman olması için teslim olması ve “ Bende sizin gibi Müslüman oldum.” demesi gerektir.”

SORU: “Bir insanda Müslümanlık alametlerinden biri bile olsa, mesela namaz kılsa, onda başka küfür alameti bulunsa da artık ehl-i kıbledir, tekfir edilemez” sözü doğru mudur?
CEVAP: Doğru değildir. İslam âlimleri bunun aksini bildiriyor:
1- İmam-ı A’zam ve İmam-ı Şafii, (Ehl-i kıble olana kâfir denilmez) buyurdu. Bu söz, (Ehl-i kıble olan, günah işlemekle kâfir olmaz) demektir. 72 sapık fırka, ehl-i kıbledir. İctihad yapılması caiz olan, açıkça anlaşılamayan delillerin tevillerinde yanıldıkları için, bunlara kâfir denilmez; fakat zaruri olan ve tevatürle bildirilmiş olan din bilgilerinde ictihad caiz olmadığı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirliğiyle kâfir olur. Çünkü bunlara inanmayan, Resulullaha inanmamış olur. İman demek, Resulullahın Allahü teâlâ tarafından getirdiği, zaruri olarak bilinen bilgilere inanmak demektir. Bu bilgilerden birine bile inanmamak küfür olur. (Milel-nihal) [Resulullahın getirdiklerinden birine bile inanmayan kâfir olunca Resulullaha inanmayanın kâfir olacağı açıktır. La ilahe illallah dediği halde, kasten Muhammed-ün resulullah demeyen kâfirdir.]

2- 72 bid’at fırkası, namaz kıldığı ve her ibadeti yaptığı halde, bir kısmı mülhid olmuş yani dinden çıkmıştır. Dinde sözbirliğiyle bildirilen bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, La ilahe illallah dese, her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile, artık buna ehl-i kıble denmez. (Hadika)

3- Zaruri din bilgilerinden veya iman edilecek şeylerden birine bile inanmayan, La ilahe illallah Muhammed-ün rasulullah dese de kâfir olur. Sadece Allah’a inanmak kâfi değildir. Amentü’de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr eden de kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (Redd-ül-muhtar)

****************************************************************************************************************************
* Bir kimse Allah’ın varlığına birliğine inanmaz veya şüphe ederse,
* O’nun dengi bir varlık olduğuna inanırsa,
* Veya  Allahu teala hakkında; cinsellik,  çocuk edinme,  yeme, içme, uyku, dalgınlık, yorgunluk, oturmak, gitmek, gelmek, durgunluk, yer kaplamak, eşyaların içine sızmak, evrenin içinde veya dışında olduğuna itikat etmek, yukarıda Allah görüyor demek veya öyle inanmak gibi eksik sıfatlarla vasıflandığına inansa,  veya söylese,
* Veya Allah’ın meleklerine inanmazsa, veya onlar hakkında yanlış inanca sahip olup, (dişilik veya erkeklik gibi) yanlış inanca saplanırsa,  peygamberlerin hepsine inanıp da birine dahi inanmasa veya, onları peygamberlere uymayan sıfatlarla vasıflı bilse veya söylese,  Allah’ın kitaplarına inanıp da birine dahi inanmazsa,
* Hatta Kur’ân’ın bir ayetini dahi inkâr etse, Kur’an-ı Kerim’in bozulduğuna inansa veya söylese veya yazsa, bunlar çağımıza uygun değil dese, veya öyle inansa,
* Kadere inanmayıp, hayrın ve şerrin Allah(c.c.) tarafından yaratıldığına inanmazsa, “fala inanma, falsız da kalma” deyip burçların kaderi tayin ettiğine inansa,
* “Ölümden sonra diriliş yoktur” dese, veya öyle inansa,
* “Cennet ve cehennem yoktur, hepsi bu dünyada” dese, veya öyle inansa,
* “Ahirete gidip de gelen var mı?” dese, Kur’an ve Sünnetle belirlenen mukaddes olan her hangi bir şeye hakaret etse veya sövse, bu kimse namaz da kılsa, oruç da tutsa, zekat da verse, hacca bin kere de gitse, kafirdir,  Müslüman değildir.

SORU: Her tür küfrü işleyenler yeniden iman sahibi olabilmeleri için ne yapması lazımdır?
CEVAP: Ehl-i küfür, bozuk ve yanlış inacını düzelterek doğru inanca sahip olduktan sonra, küfür ve şirke bir daha dönmemek üzere sonsuz bir pişmanlıkla tövbe edip imanlarını o tür küfür ve benzeri şeylerden korumaları icab eder. Ayrıca bu kimseler evli iseler nikahlarınıda yenilemeleri gerekir.   (Ehl-i Sünnet Akaidi)

Müslüman Müslümana Kafir Derse Hükmü Nedir?

Rasulullah (s.a.v.):
– “Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kafir!” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular. (Müslim 1/319)

Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin manası tekfir edilen kimse eğer müminse ona kafir diyenin kendisi küfre girer demektir.

 

EL-FÂZI-I KÜFRÜN HÜKÜMLERİ :

1- Amelleri icma ile heder olur. ( Bak Zümer Suresi: 5) Yeniden iman ettiğinde hac yapmış ise yeniden hac yapması gerekir.  Küfrüne devam ettiği süre içinde karısı nikahsız ve ciması zina bu sebeple doğan çocuğu veled-i zina sayılır. Laf olsun adet yerini bulsun diye tövbe ve şehadet getirmekle tekrar imana gelinmiş olmaz.

2- Yapılan şeylerde küfür kokusu hissedilen söz ve davranışlarda bulunanlar o tür söz ve davranışları terk edip önceki yaptıklarına pişman olduktan sonra, imanlarını ve nikahlarını da yenilemelidir.

3- Hata ile söylenen küfür, küfre götürmez. Bunların nikahlarını yenilemeleri gerekmezse de,  bunlara tövbe ve istiğfar gerekir. Kadınlar da küfür işlerse, onların da  tecdid-i imandan sonra nikah tazelemeleri gerekir.
4- Tehdit ile küfür işleyen, küfre girmiş olmaz.

 

K Ü F Ü R   S Ö Z L E R  (Dinden Çıkaran Söz ve İşler):

 1-  Bir kimse Allah’ın varlğına birliğine inanmazsa, veya varlığından tereddüt ederse, O’nun eşi ve çocuğu olduğuna inanırsa, yeme, içme, evlenme gibi eksik sıfatlarla vasıflandığına inanırsa veya söylerse, veya Allah’a -hâşâ- “Allah baba” derse, bu kimse namaz da kılsa oruç da tutsa müslüman değildir. (Bakınız: İhlas Suresi: Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.

1- De ki: O, Allah birdir(eşi ve benzeri yoktur). 2- Allah Samed’tir (hiç bir şeye muhtaç değildir). 3- O, doğurmamış ve doğmamıştır. 4- Onun hiçbir dengi yoktur.)

2- “Şer Allah’ın yaratması değildir, kul yaptığının yaratıcısıdır.” demek küfürdür. (Kaderiyecilerin inancıdır) Bunlar Zümer Suresi 62. ayetinde belirtilen, mealen; “Allah her şeyin (hayır ve şerrin) yaratıcısıdır, O her şey üzerine vekil de.”

3– Allah’ın yanılması veya pişman olması inancı küfürdür. (Kessaniye Mezhebinin inancıdır)
Bu inancı çürüten Kur’an’dan delil: “Allah ki, O’ndan başka ilah yoktur. O hayydır, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de bir dalgınlık. (Bakara-155)
(O Allah ki) Çok yüce ve  her noksanlıktan, yanılmaktan münezzehtir. O ki, her şeyden çiftler meydana getiriyor; yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmeyecekleri neler, nelerden! (Yâsîn Suresi-36)

4 Reenkarnasyoncular, yani ölen kimselerin  ruhu başka cesedlere geçerek dünyaya tekrar tekrar geleceğine inananlar kâfirdir. ( Bu inanç da Rafizilerin inancıdır.)
Reenkarnasonun olmadığına dair Kur’an’dan delil:
“Orda ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur. (Duhan/56)   

5- Hariciler: Hz. Osman, Hz. Ali, Hz.Talha, Hz.Zübeyir, Hz. Aişe ve bazı sahabeleri kafir saydıkları için, bu harici inancında olanlar da kafirdir. Zira Allah’ın Rasulü “Bir Müslümana kafir diyenin kendisi küfre girer. (Hadisi İbn-i Ebid-dünya)” buyurmuşlardır.

6- Yezidiler: İran tarafından zuhur edecek bir peygamberin Muhammed(s.a.v.) ümmetini ortadan kaldırmasını bekledikleri için bunlar da kafirdir.
Bu inancın batıl olduğu Kur’an’ın Muhammed aleyhisselama son peygamber demesiyle sabittir.. İşte ilgili ayet, mealen;
– “Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.” (Ahzab-40) 

7- Neccariye İnancı: Allah’ın sıfatlarını inkar etmeleri  ve “Kur’an-ı Kerim yazıldığı zaman cisim, okunduğu zaman da arazdır(araz: başkasına bağlı olarak yer tutan, kendi halinde olamayan; renkler, tatlar kokular gibi) .” demelerinden dolayı kafir olmuşlardır.(Ayınlar: cevherler, maddeler, atomlar.)

8- Şeytaniye Mezhebi İnancı: Allah ancak dileyip takdir ettiği, yani yarattığı zaman bilir. Ondan önce bir şey bilmez diyen, Şeytaniye Yolu inancında olanlar da  kafirdir.

9- Mutezile Mezhebi:  “Allah ne görür, ne de görülür” diyen Mûtezile Mezhebinden bir gurup da dinden çıkmıştır.

10- Allah’ın sıfatları  kadîm (ezelî ve sonsuz ) değildir, diyenler de dinden çıkmıştır.

11- “Allah alimdir ama kudret sıfatı yoktur” deyip, diğer sıfatlarını da böyle inkar edenler kafirdir.

12– “Allah cisimdir, ama diğer cisimlere benzemez”  diyenler de kafirdir. ” Bunlar bidat ehlidir” diyenler de vardır.

13- “Allah’ın yaptığı işlerde hikmet olmayabilir.” diyenler de küfre girer.

14- Cebriye Mezhebi İnancı:” Kulun(irade) kudreti, kazanması ve etkisi yoktur. O cansız bir varlık (robot) gibidir.” diyen Cebriye Mezhebi inancında olanlarda  küfür ehlidir.

15- “İnsan cesed değildir, insan diridir, kaadirdir(her şeye gücü yeter), irade sahibidir.  İnsanın iradesi, Allah’ın insanı imtihan etmesi için verilmiş değil, insanın iradesi kendindendir, başka cisimler için caiz olan sıfatlar onlar için uygun değildir” diyen kimseler  kafirdir.

16- Mürcie Mezhebi İnancı:  “Mümin ve kafirleri Allah’a bırakırız. Mü’min cennetlik, kafir cehennemliktir diyemeyiz. Dünya ve ahiret Allah’ındır,  dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. İbadetler farz değil, fazilettir.”diye inanan veya söyleyenler kafirdir.  “Mü’minler günahkarlar ile dost olamaz.” diyenler de, bid’atçı sapıklardır.

 17- “Mizan yoktur, o adalettir. Büyük günah işleyenler sonsuza dek cehennemde kalacaklardır, farzları yapmak imandandır terk eden(inkar etmediği halde) kafirdir diyenler, fakat birini terkederse kafir olur,  içki içerken, zina ederken, o kimse kafir olur.” diyenler bid’atçı sapıklardan olur.

18- Mest üzerine mesh etmek yoktur .” diyen Rafiza ve Şiiler sapık bid’atçılardır. Rafizilerden  Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer’e küfredip lanetleyenler kafirdir. Hz. Ali( r.a.),  Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den (Allah her üçünden de razı olsun) üstündür.”  diyenler Bid’atçı sapıklardır.

19-  Mücessime, Keramiye, Mutezile, Cehmiyye ve Müşebbihe  Mezhebleri’nde olanların inancı:  “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

20- Rubûbiyyeti inkar eden Muattile Mezhebi, Vahdaniyeti (Allahu Teala’nın Zatında ve sıfatlarında ve işlerinde ortağı olmamasıdır.) inkar eden Veseniye Mezhebi, Allah’tan başkasına ibadet edilebileceğini iddia eden İttihadiye Yolu, Allah ile birlikte başka ilahlara ibadet etmenin doğru olduğunu kabul eden Hululiyye Mezhebi mensuplarıda kafirdir.

21- Allahu Teala’nın her şeyde tasarruf sahibi olmadığına inanan Dehri Mezhebi, Hayrı bir ilah, şerri başka bir ilahın yarattğına inanan, Disani ve Mâni mezhebi‘nde olanlar, aynı görüşe sahib olan Sâbiler, Hırıstiyanlar ve Mecusiler de kafirdir.

22Karamitiler ve Batıniler:  Tenasuha (reenkarnasyona)  inandıkları için, Hululü (haşa Allah’ın bir insanın içine girmesine inananmayı) kabul ettikleri için kafirdir. Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inanan Rafiziler ve  Cenahiler ve Hişamilerde kafirdir.

23- Allah’ın oğlunun var olduğunu, veya arkadaşı, veya hanımının var olduğunu kabul edenler,  veya Allah’ı bir şeyden doğmuş veya oluşmuş kabul eden Hıristiyan ve Yahudiler’de kafirdir. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi Allah’a “Allah baba” diyenler bunu hangi niyetle söylerse söylesinler küfre girer.

24- Evrenin kendi kendine yaratıldığını kabul eden Tabiatçılar, iki ilah var olduğunu kabul eden filozoflar, ezelde Allah ile bir başka ilah olduğunu,  evrenin(kainatın) sanatkarı ve düznleyicisi  başka bir ilah olduğunu kabul edenler de kafirdir.

25- Varlıkların yaratılmasında doğanın (tabiatın) da etkisi var diyen tabiatçılar da kafirdir.

  26- “Allah ile oturup konuşulur, O’nun yanına çıkılır, Allah bazı veli ve mürşidlere hulul eder(içine girer), dolaysı ile mürşide itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.” diyen bazı mutasavvıflar,  hırıstiyan ve yahudiler ve Batıni Mezehebi’ndekiler de kafirdir.

27- Kainatın kadim, yani yaratılmamış olduğunu söyleyen bazı felsefeciler de kafirdir.

28- Peygamberlerin hepsini veya birini kabul etmeyenler, veyahut sadece Muhammed(s.a.v.)’in peygamberliğini inkar eden Yahudi ve Hırıstıyanlar da kafirdir.

NOT: Peygamber (s.a.v.) efendimizin, peygamberliğini inkar ettiği halde  sadece “Lâ ilahe illallah” diyen Yahudi ve Hıristiyanların da cennete gireceğini iddia edenlerde küfre girer. Çünkü O’nun peygamberliğini inkar eden,  Kur’an-ı Kerim’i inkar ederek,  cennete girmenin mümkün olduğunu iddia etmiş olur.

29- Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,  peygamberlerin hak olduğunu kabul edip, onların getirdiği şeyler de yalan olabileceğini iddia eden filozoflarla,  bazı sapık mutasavvıflar ve İbahiye Mezhebi’ndekiler de kafirdir.

30“Bana vahiy geliyor, Benim şeyhim peygamber makamındadır,”  veya” benim şeyhim kainatı idare ediyor , yerlerin ve göklerin tasarrufu benim şeyhimin elindedir, istediğini hidayete erdirir, benim şeyhimi inkar eden kafirdir.” diyen ve hezeyanlar savuran bazı  tarikatçılarda  kafirdir.

 31-Allah’ın mekrinden emin ve rahmetinden ümid kesenlerde kafirdir. Farzları ve haramları inkar eden,  farz, vacib, sünnet ve müstehab ibadetleri küçümseyip alay edenler, “haramları işlemek ne güzeldir diyenler de kafirdir.” Dinen helal olduğu kesin olarak belirtilen bir şeye(su içmek gibi) haram diyenler de kafirdir.

32– Hata ile söylenen küfür sözler kişiyi kafir etmezse de,  yine de tövbe istiğfar etmesi daha doğru olandır. Bilerek veya cehaletle söylenirse tövbe etmek o kimseye farzdır. Bilerek küfür işlediğinde veya, cehaletle küfür işlediğinde  kendisine, küfür işlediği hatırlatılır da tövbe etmeyi önemsemez, veya reddederse o kimse küfür üzere kalır.

D İ K K A T : Küfür olduğu kesin olan bir şeyi bir kimse söyler veya öyle inanırsa ve buna pişman olup tövbe etmezse,  o kimse ömrünün sonuna kadar da öyle inanırsa, o kimsenin ne namazı, ne orucu ne de başka ibadetleri asla kabul edilmez. Bu durumda olan bir kimse, küfür üzere ölürse CEHENNEMDE SONSUZ AZABA DÜŞER.

33– Bir kimse küfür işleri ve sözleri şaka ile yapar, veya dini konular ile alay ederse  o kimse küfre girer.

34-Dürer” de bahsedildiğine, bugün yahudi ve hırstiyanlar” Lâ ilahe illallah Muhammedun rasulullah” deseler dahi, müslüman sayılamazlar. Çünki onlara , gerçekten bunu kabul ediyormusunuz diye sorulduğunda, sizin peygamberiniz olarak kabul ediyoruz derler. Şayet bir hırıstiyan, sadece “Lâ ilahe illallah” kısmını söyler de kendi dininden uzaklaştığını da söylerse, müslüman sayılmaz. Müslüman olması için teslim olması ve  ” Bende sizin gibi müslüman oldum.”  demesi gerektir.

35- Bir kimse Allahu Teala’yı acizlik ve ya cahillik  sıfatları ile anarsa, örnek:” Allah o işi nereden görecek? “Bu adamı Allah bile unutmuş demek” gibi  veya mahluklara Kuddûs, Kayyûm ve Er-Rahmân gibi isimler takarsa, küfre girer.

36– Bir kimse ” Allah gelse bana bunu yaptıramaz”, veya “Allah’ın oğlu gelse olmaz” , “Allah baba  istemez” ,” Allah oturdu, Allah yerinden kalktı”  diyen, veya “Falan adam o kadar acaip ki Allah’ın cebinden peygamberi çalar” diyen ve onu tasdikleyen de kafir olur..

37– Bir kimse bir işi yaptığı halde “Allah biliyorki, Allah şahid ki ben bu işi yapmadım “derse küfre girer.

38- Bir kimse; “Ben peygamberim ” derse, biride ona; ” Öyle ise mucizeni göster” derse,  her ikiside birlikte  küfre girer.

40– Azrail falanın canını yanlışlıkla aldı diyen,  Hz. Aişe(r.anha)’ya iftira eden, Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in sahabeliğini ve halifeliğini kabul etmeyen de küfre girer.
NOT: Allah’ın Rasulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Benden sonra hilafet (kamil mânâ da halifelik) otuz yıldır.”(bk. Ebu Davud, Sünnet, 8; Tirmizî, Fiten, 48; Ahmed b. Hanbel, 4/272; 5/220, 221)
Bu 30 yıl, Hz.Ali’den sonra Hz.Hasanın halifeliği ile toplam 30 yıl olmaktadır.  Bu sebeple Hz.Osman , Hz. Ali ve Hz. Hasan’ın (radıyallahu anhum) da halifeliklerini kabul etmemek küfrü mucibtir.

41- Falan hoca gaybı biliyor diyen ve onu tasdik eden küfre girer.

 42– Azizlere (Sadatlara)  gayb malumdur diyen veya öyle inanan kafirdir. Ancak, “Allah dilediği peygambere veya mü’min bir kimseye dilerse, gaybı bildirir.” demesi,  Allah’ın gücünün her şeye yettiğine iman olur. “Hayır bildiremez” diyen de küfre girmiş olur.

43– Azizler şu işimi (gayb aleminde) hallettiler diyen veya öyle inanan küfre girer. “Allah sadatların duaları vesilesi ile şu işimi yarattı ” veya “sadatların duaları vesilesi ile Allah  işlerimi düzene koydu”  demesi gerekirdi.

44- Bir kimse sevgilisine sen bana Allah’tan daha sevimlisin veya sana tapıyorum, derse küfre girer.

45– Bir kimse güzel gördüğü bir kadına “İlah gibi kadın”  veya “işte tapılacak kadın ” derse küfre girer.

46- Zikrullah ile alay eden veya yok sayan, Allah’ın kelamını kendi kelamıymış gibi söyleyen, haram olduğu kesin olan,  içki, kan, domuz eti, leş, mundar hayvanların etini yer ve içerken besmele çeken, hırsızlık, kumar, zina haksız yere adam öldürmeye başlarken, besmele çeken küfre girer.

47– “Falanca ile cennete dahi gitmem.” , veya “Sensiz cennete girmem” diyen küfre girer.  Hırıstiyanlar ve yahudiler ahirette cennetemi yoksa cehenneme mi giderler bilemem.” diyen, bu namaz daha ne kadar kılınacak, önü yok sonu yok, kıl, kıl bitmiyor diyen,  küfre girer.

48– Bir alimin veya  bir mü’minin ağzına söven  küfre girer. Çünki alim kişinin ağzı Kur’an yoludur.

49- Şeriata hakaret eden onu çağdışı bulan küfre girer. Açıklama: Şeriat dinin içindeki emirler ve yasaklardır.

50-” Falan kafir filan kafirden daha hayırlıdır.”  demek küfürdür. “kötülükte daha  ehven veya daha az şerli” demek gerekir.

 51– Öldürülmesine meşru bir sebep olmadan ” falan adamın kanı helaldir” demek küfürdür.

52–  Lûtiliğe (homoseksüelliğe) helaldir diyen kafirdir. Hanımına ters ilişkiyi helal sayan da küfre girer.

53– Bir kimse içki,  zina gibi haram olduğu kesin belirlenmiş şeyler için” keşke bunlar helal olsaydı.” dese veya öyle umsa,  küfre girer.
54- Haksız yere adam öldüren kimseye:  ” İyi yaptın”  dese kafir olur. Birisi “ey gavur Ali, veya Gavur Mehmet”  gibi bir ifade ile birini çağırsa, o kimsede ” Buyur efendim  ” dese küfre girer.

55– Bir kimse bir mümine” sen artık, kadına tapıyorsun,”  veya “paraya tapıyorsun,  sen ebediyen cehennemliksin.” derse, hitap ettiği kimsede bu küfür hali yoksa, o durumda bunları söyleyen kimse küfre girer.

56- “Keşke oruç bu kadar uzun süre olmasaydı.” derse, veya   ” Hadi neyse namaz farz olmuş ama,  şu  abdest farz olmasaydı” derse, veya  “namaz beş vakit değilde iki veya üç vakit olsaydı” derse, veya “keşke gusül abdesti olmasaydı” diyen küfre girer.

57- Bir kimsenin başına bir musibet gelirde, o kimse ” Ya rabbi, her şeyimi aldın, daha ne yapacaksın, benden başkasını bulamadınmı, namaz kılmayanlara oruç tutmayanlara nimet veriyorsun, bana da bela yağdırıyorsun, senin adaletin bu mu ? ” bu ve bunun benzeri şeyleri söylerse küfre girer.

58– “Allah şu kızı özene bezene yaratmış” veya “Allah seni özenmişde yaratmış” demek küfürdür. Çünki özenmek acizlerin işidir. Allahu Teala yaratmasını dilediği şeye ” Ol ” der, onun nasıl olamasını dilerse, o da Allah(c.c.) kudreti ile öyle olur.

59– Bir vaiz küfür kelimesi kullanır da, orada kendisini dinleyenlerde tasdik ederse kafir olurlar. Zulmü aşikar olan bir hükümdara ” Adaletli hükümdar ” diyen küfre girer.

60– “Benim şeyhim bana kafir olmamı emretse kafir olurum” diyen kimse kafir olur. “Bizim tarikatımızda, şeyhe teslim olduktan sonra başka şeye bakılmaz, biz artık şeyhe ibadet eder, sadece ondan emir alırız.” diyen  küfre girer.

 61– “Allah falan müslümanın canını kafir olarak alsın” diyen kafir olur. Bir kimse, bir mümine ” Falan  şeytan adamdır.” derse küfre girer.

62– Bir kimse “Sen şunu veya bunu yarattın” veya ” Ben şunları yarattım” derse küfre girer. .

63– Müslümana beddua haramdır. Bir müslümana” Allah senin canını kafir olarak alsın ” diyen küfre girer. Peygamber efendimiz şöyle beyan ettiler ” Zalime beddua edenin sevabı, zaliminde günahı azalır. “

64- Bir kimse “keşke daha önce kafir olsaydımda şu kötülükleri yaptıktan sonra müslüman olsaydım” diyen küfre girer. “Keşke şu kötülükleri yapmadan müslüman olsaydım ” demesi gerkirdi.

65– “Ben kainat falan tanımıyorum” diyen küfre girer. Kafire veya günahkar kimseye Allah sizin bu halinizden razı olsun” diyen veya ona amin dieyenler kafir olur. Ama  “Allah size hidayet vererek razı olduğu kul eylesin” derse dua olur.

66- Bir kimse hıristiyan veya gayri müslimlerden birine benzemek niyeti ile,  onlara mahsus  zünnar gibi bir eşyayı giyer,  veya haç gibi bir şeyi takarsa küfre girer. Zünnar: Papaz Kuşağıdır.

  67– “İçki ehline helal, ehli olmayana haramdır” diyen, “Veya kadının verdiği zevki Allah bile vermiyor.” diyen kafirdir. Kadını ve onun sebebi  ile oluşan zevki ve tüm zevkleri Allahu Teala yaratır. Biz her an,  yalnız O’na muhtacız.

68- Karısını üç talakla boşayan birine “Kafir ol ki karın başka biriyle evlenmeden tekrar sana nikahı helal olsun” diyen küfre girer. Böyle yapmakla da nikah geçerli olmaz.

69– Kabir hayatını ve peygamber(s.a.v.) efendimizin mi’racını inkar eden  küfre girer. Bazı ulemaya göre, sadece Mescid-i Aksa’dan ötesini  ( göklere ve cennetlere gidip geldiğini)  inkar ederse bid’at ehlidir.

70– Bir kimse” Allah, bilmemki  falanı ne diye yarattı.” derse küfre girer.

71- Bir kimse:  “Kur’an’da baş örtüsü emredilmedi ” derse küfre girer..  Allahu Teala Kitabullah’ta : ” Vel’yeDribne biHumûruhinne  alâ cuyûbihinne” diye beyan buyurmuştur. Mealen: ” (Ey Rasulum ) VelyeDribne;  O mü’mine kadınlara  emrimi hatırlat!  Darbetsinler; (indirsinler)  biHumûrihinne; baş örtülerini  alâ cuyûbihinne Yakalarının üzerlerine kadar . Kur’an’da baş örtüsü bu kadar açık olarak emredilmişken bir dinsizin çıkıpta;  Kuranda baş örtüsü emrinin olmadığını söylemesinin hiç bir değeri yoktur.
72- Bir kimse Allah’ın bedeni vardır derse kafir olur. Allah vardır ve bedenden münezzehtir. Var olmak için bir bedene muhtaç değildir. O Zatı ile ezelden ebede vardır.
73–   Bir kimse insan resmi yapıp İsa’nın resmidir deyip bu resme secde etse veya tapınmak için heykel yapsa, veya yahudi ve hırıstiyanların zünnarını beline bağlasa kafir olur. Ancak kafirlere mahsus şeyleri harbde hile için giyerse kafir olmaz. Canını malını rızkını kurtaracak kadar giymesi özür olur. Daha fazlasını giymek küfür olur. (Uyunul besair)
74– Burçların insaların kaderini etkilediğine inanıp, kaderi inkâr etmek küfürdür.
75- Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki;
“BİR KİMSE, MÜSLÜMAN KARDEŞİNE: “EY KÂFİR” DERSE, HİTAP EDİLEN KİMSE KÂFİR DEĞİLSE, BU SÖZÜ SÖYLEYENİN KENDİSİ KÂFİR OLUR.”      (Buhari, Edeb, 78/13)
76– Allah ancak murad ve taktir ettiğinde bilir , ondan önce bilemez demek, küfürdür.
77- Allah görmez , görülmez demek de, küfürdür.

78- Bir kimse “Bu iş mâşâallah ile inşâallah ile olmaz “dese, öbürü de tasdik anlamında başını sallasa, her ikisi de kâfir olur. mâşâallah‘ın anlamı  “Allah korusun” demektir,  inşâallah‘ın anlamı ise, “Allah dilerse” demektir ki, ayeti kerimede Allah dilemeden hiç bir kimsenin dileyemeyeceği ve Allah’ın koruması olmadan da hiç bir şeyin ayakta kalması mümkün değildir.

79- Tazim (hürmet) edilmesi emredileni aşağılamak ve tahkir edilmesi emredileni de tazim etmek küfürdür. (Birgivi vasiyetnamesi şerhi)

80- Hadis-i şerifte, “münafık ve her çeşit kâfir ile konuşurken, efendim demeyin” buyuruldu. Zalime, kâfire hürmet etmek, saygıyla selam vermek, üstadım demek, küfür olur. (Berika)

Saygı için efendim demek küfürse de, âdet olan kelimelerle hitap etmek küfür olmaz. Telefonda bir gayrimüslime, buyurun efendim demek küfür olmaz, çünkü âdet böyledir. Gayrimüslime selam vermek de küfürdür, çünkü kâfire dua edilmez. Selam da duadır, ancak iş düşünce âdet olarak selam verilebilir. Onlar zaten selamı bilmez. Onlar gibi söylemekte, mesela Bonjour, Good morning, Guten morgen, Günaydın, İyi günler veya İyi akşamlar demekte mahzur yoktur.

81– Bir takım cahiller vardır ki onlar: “İyilik yapanın anasını avradını… şöyle böyle yapayım” sözü veya; “o iyiliğin anasını ..şöyle böyle yapayım”  diye küfür ettikleri görülüp işitilmektedir ki, bunlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar da hâla kendilerini Müslüman sanırlar. Bunların bu sözleri Allah’ın “iyilik yapın” emrine hakaret olduğu için küfre girerler. Peygamberler ve melekler de hep iyilik yaparlar. Peygamber (aleyhissalatü vesselam) Efendimizin bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar, mealen:
-” Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı giderde haberi olmaz. Halbuki ondan gömleğin çıktığı gibi iman çıkmış olur.” (Hadis-i Deylemî) 

82- Bir kimse “Kur’an tahrif oldu yani; değişti” derse,
EL-CEVAP: O kimse külliyen kafirdir. Evli ise karısı boştur. Allah onun hiç bir ibadetini kabul etmez ta ki, o sözüne pişman olup tövbe edip iman ve nikahını tazeleyinceye dek.

83- “Sövmenin adını günah koymuşlar ” deyip, sövmeyi mübah saymak da küfürdür.

84- ŞARKILARDAKİ KÜFÜR SÖZLER:
1-Kahpe kader
2-secde ettim taparcasına
3-Bir sana taptım bir de Tanrıya
4-Madem unutacaktın beni neden yarattın
5-Kuluna kul oldum severek taptım
6-Alıştım kaderin zulmüne artık
7-Rabbim adaletin bu kadar mı?
85- Kasten “Lâ havle ve lâ kuvvet” demek küfür alametidir. Çünkü Bu Allah’ın kudretini inkâr anlamına gelir. Doğrusu “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” demektir ki “Allah’tan başkasında kuvvet ve haretket ettirme gücü yoktur.” demektir.

EK: 1
Küfre sebep olan şeyden tevbe etmedikçe
Sual:
Müslüman olduğunu söyleyen, fakat sözlerinde veya yazılarında küfrü gerektiren bir şey görülen kimseye karşı nasıl hareket etmek gerekir?
CEVAP
Müslüman olduğunu söyleyen veya cemaat ile namaz kılarken görülen bir kimsenin müslüman olduğu anlaşılır. Sonra, bunun bir sözünde, yazısında veya bir hareketinde, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri iman bilgilerine uymayan bir şey görülürse, bunun küfür veya dalalet olduğu kendisine anlatılır. Bundan vazgeçmesi, tevbe etmesi söylenir. Kısa aklı, bozuk düşüncesi ile cevap verip vazgeçmezse, bunun sapık veya mürted olduğu anlaşılır. Namaz kılsa, hacca gitse, her ibadeti ve iyiliği yapsa da, bu felaketten kurtulamaz. Küfre sebep olan şeylerden vazgeçmedikçe, bundan tevbe etmedikçe, müslüman olamaz.

Her müslüman, küfre sebep olan şeyleri iyi öğrenerek, mürted olmaktan korunmalı, kâfir olanları ve müslüman görünen yalancıları iyi tanıyıp, zararlarından sakınmalıdır!

Bilmemek özür olmaz
Sual:
Bir müslüman şaka olarak, bir din kitabına hurafe dese veya alay ederek haram işleyene veya işletene “helal olsun” dese, mürted olur mu?
CEVAP
Muteber kitaplardan nakil yapalım. Mesela, birçok İslam âliminin kitaplarından derlenen Herkese Lazım Olan İman kitabı için, bir kimsenin, doğru olduğuna inandığı halde alay yolu ile hurafe dediğini kabul edelim. O kitapta, (Allah vardır) diyerek imanın 6 esası bildiriliyor. Şaka olarak veya alay maksadı ile veya ne maksatla olursa olsun buna hurafe demenin, haram işleyene veya işletene (helal olsun) demenin hükmünü vesikaları ile bildirelim.

Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
(Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider. Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri yok olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir.) (Berika, Hadika)

Burhaneddin-i Mergınani hazretleri, (Kur’an-ı kerimi teganni ile okuyan hâfıza, ne güzel okudun diyenin imanı gider. Tecdid-i iman ve tecdid-i nikah gerekir) buyurdu. (Dürr-ül Münteka)

Ebu Nasr-ı Debbusi hazretleri, Kadi Zahireddin-i Harezmi hazretlerinden naklen buyuruyor ki:
(Bir şarkıcıyı dinleyen veya herhangi bir haram işi gören kimse, haram olduğuna inanarak veya inanmayarak, buna, ne güzel dese, o anda imanı gider.) (Müjdeci Mek. 266)

(Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alameti olan ve İslamiyet’i inkâr etmek ve inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeyleri yapan ve kullanan kâfir olur. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapan da, kâfir olur.) (Birgivi vasıyyetnamesi)

(Zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerine inanmayan kâfir olur. İnanmamayı gösteren her söz, ister şaka olarak, isterse gönülden olmayarak olsun küfür olur.) (Milel-nihal)

(Küfre sebep olan bir işi yapmak küfür olur. Mesela beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek için, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez.) (Berika)

(Filan müslüman benim gözümde yahudi gibidir demek küfürdür. Ahirette olacak şeylerle alay etmek küfürdür. Kabirdeki ve kıyametteki azaplara akla, fenne uygun değildir diyerek inanmamak, faiz helal olsaydı demek, İslam bilgilerini ve din âlimlerini aşağılamak da, küfürdür.)

Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri güldürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfre düşmekten çok korkmalıdır. Bir kimse, küçük günah işlese, buna tevbe et denildiğinde, (tevbe edecek bir şey yapmadım ki…) dese, kâfir olur.

(Filan şey, filan kimsede yoktur, varsa kâfir olayım) diye, yemin eylese, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kâfir olayım dediği için küfre girmiştir. Kâfirlerin ibadetleri, İslamiyet’e uymayan işleri güzeldir demek de küfürdür.

Bir kadın, beline bir kara ip bağlasa, (bu nedir) deseler, (zünnardır) dese, kâfir olur. Nasrani olmak, yahudi olmaktan, [amerikan kâfiri olmak, komünist olmaktan] hayırlıdır demek küfürdür.

İlim meclisinde ne işim var veya din adamlarının sözü neye yarar demek küfür olur. Biri diğerine, gel fıkıh kitabını okuyalım dese, o da, (Ben ilmi ne yapayım) dese, ilmi hafife aldığı için kâfir olur.) (Miftah-ül-cenne)

Gülmek ve Küfür
Sual:
Bazı cahiller, şaka ile (Ben hocaların bulunduğu Cennete değil, artistlerin, dansözlerin şarkı çalıp oynadığı Cehenneme gitmeyi isterim) diyerek gülüyorlar. Böyle söyleyenlere gülen de kâfir olur mu?
CEVAP
Cehennem gülüp oynama yeri değil, şiddetli azap çekme yeridir. Dinin bir emrini böyle alaya almak küfrü gerektirir. İsteyerek buna gülen de küfre girer. Yani kâfir olur. İradesi dışında gülerse küfür olmaz. Din ile alay edenler, gülerek günah işleyenler cezalarını elbette ahirette görürler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.) [Ebu Nuaym]

İnanmayanların alay ettikleri gibi, Cehennem gülüp oynama yeri değil, zalimlerin, hainlerin şiddetli azap görecekleri bir ceza yeridir. Cehennem o kadar korkunç bir yerdir ki günahsız olan melekler bile, onun dehşetinden korkarlar. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamı çok üzgün görünce sebebini sorar. O da, (Cehennemin öyle kızgın bir alevini gördüm ki, onun tesirinden hâlâ kendime gelemedim) diye cevap verir. (Taberani)

Bir kimse, Yunan felsefecileri gibi, (Dünya kadimdir, ezelidir) derse küfre düşer. Yahut, (İnsanın ve bitkilerin yaratılışında, kirpiğimizin, saçımızın uzamasında ilahi şuuru görüyoruz) derse, mahluk [yaratık] olan şuuru Yaratıcı için kullanmış olur. Bu ise küfürdür. Çünkü şuur, akıl, fikir yaratıktır.

Abduhçular gibi, (İslam düşüncesi) demek de bu bakımdan küfürdür. Çünkü İslamiyet bir düşünce sistemi değildir. İlahi emir ve yasaklara düşünce demekten çok sakınmalıdır! İçinde (İslam düşüncesi), (İslam nazariyesi) gibi ifadeler bulunan kitaplar çok zararlıdır.

Müslümana kâfir denmez
Sual:
Kötü birinden, bid’at ehlinden bahsederken kâfir deniyor. Kâfir olmayana kâfir denir mi?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur.) [Buhari]
İtikadı bozuk olmadığı için, Cennete girecek olan kimse, yaptığı günahlar sebebi ile Cehenneme girebilir. Eğer salih ise, yani günahına tevbe etmiş ise yahut affa veya şefaate kavuşursa, Cehenneme hiç girmez. Cahillerin de bildiği ve sözbirliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir ve mürted olacağı için, la ilahe illallah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan sakınsa bile, buna la ilahe illallah ehli ve ehl-i kıble denmez.

En şiddetli azap
Sual:
Mürtedler Cehennemde hangi tabakada azap görürler?
CEVAP
En alt tabakada azap görürler. Cehennem 7 tabakadır. Her birinin azabı üstündekinden daha şiddetlidir. (Feraid-ül-fevaid)
1. tabaka: Adı Cehennem’dir, azabı en hafiftir. Burada, günahkâr Müslümanlar azap görür.
2. tabaka: Adı Sair’dir. Ateşi ve azabı şiddetlidir. Burada, Yahudiler azap görür.
3. tabaka: Adı Sekar’dır. Bu daha şiddetlidir. Burada Hristiyanlar azap görür.
4. tabaka: Adı Cahim’dir. Burada, güneşe, yıldızlara tapanlar azap görür.
5. tabaka: Adı Hutame’dir. Burada Mecusiler, Budistler, Brehmenler azap görür.
6. tabaka: Adı Lazy’dir. Ateistler, müşrikler, dinsizler azap görür.
7. tabaka: Adı Haviye’dir. En şiddetlisidir. Burada münafık ve mürtedler azap görür.

Mürtedin tevbesi
Sual:
Bir kimse, küfre düşürücü bir şey söylese, mesela peygamberlerden birini inkâr etse, bütün küfürleri için tevbe etse, kelime-i şehadet getirse, namazlarını da kılsa, fakat yine bu inkârında devam etse, kelime-i şehadetinin ve namazının buna faydası olur mu?
CEVAP
Hayır faydası olmaz. Tevbe etmek için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmek şarttır. Amel değil, iman bir bütündür, ya vardır ya yoktur. İman edilecek şeylerin birine bile inanmasa, hepsine inanmamış sayılır.

Mürted, küfrüne sebep olan şeyden tevbe etmedikçe, (La ilahe illallah) demekle ve İslamiyet’in bazı emirlerini yapmakla, mesela namaz kılmakla, oruç tutmakla, hacca gitmekle, hayrat ve hasenat yapmakla Müslüman olmaz. Bu bozuk itikadla ölürse imanla ölmez. Bu iyiliklerinin ahirette hiç faydasını görmez. İnkârından, yani inanmadığı şeyden tevbe etmesi, pişman olması lazımdır. Yani, İslamiyet’ten çıktığı kapıdan geri girmesi lazımdır.

 

 

       Mezhep Nedir.?
Allahu Teala buyurduki:
     “İnneke leminel-murselîn. Alâ sırâtın müstekîm.” (Yâ Sîn-3,4)
      Mealen; “Ey Muhammed(s.a.v.) şüphesiz sen gönderdiğimiz rasullerdensin.(3) Ve sen, en doğru yol (mezhep)üzerindesin. “
Kur’an, Peygamber Efendimizin en doğru yolda olduğunu Yâsîn Suresinde açıkça belirtiyor.   Yol, yani mezhep ifadesi, Yâsîn Suresinde sırat olarak ifade edilir. müstekîm ise, en doğru olarak ifade edilir. İki kelime birleştirildiğinde “endoğru yol“, yani “en doğru mezhep” anlamı açığa çıkar. Rasulullah’ın yolunu tavizsiz takip eden Eshab-ı Kiram ve sonra gelen alimlere de Ehl-i Sünnet alimleri denir. Onların tuttuğu yola da, ehli sünnet yolu, yani mezhebi denir. Mezheb kelimesinin kökü “zehebe”= arabçada”gitti” anlamındaki üçüncü tekil sahıs, mazi fiilidir. Bu kök kalıbın başına “mim” harfi getirildiğinde gidilen yol anlamını kazanır. Yani; mezhep kelimesinin anlamı gidilen, takip edilen yol demektir. Kur’an-ı Kerim’de mezhebe, “sırât” denilmektedir. Fatiha suresinde iki mezhepten söz edilir. Biri sırat-ı müstekîm diğeri sırat-ı dâllîndir. Rasulullah’ın ve ona tabi olanların yolu ise sıratı müstekîmdir.
 Ehl-i Sünnet Velcemaat İnancı, İslamiyeti Allahu Tealanın son Peygamberi  Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin ve eshabının ve ehli sünnet yolunun ictihat derecesine yükselmiş alimlerinin anladıkları gibi  anlayıp inanmaya denilir. 

İşte, Kur’an, Hadis ve Eshabın(Allah onlardan razı olsun) icmasına dayalı, İmam-ı Maturidi Hazretlerinin çalışmaları ile hazırlanan kurtuluşumuzun reçetesi:

 

EK 3:
KİTAP VE SÜNNET:
Sünnet, lügatta yol, çığır, kanun ve âdet gibi manalara gelir. “Men senne sünneten haseneten felehu ecrüha ve ecrü men amilehâ”, yani “Kim iyi bir çığır açarsa, o çığırda gidenlerin sevabı ona da verilir” mealindeki hadîs-i şerifte böyledir.

Tabir olarak sünnet, Resûl aleyhisselâmın yapılmasını emredip övdüğü yahud yaptığı veya yapılırken görüp de mâni olmadığı işlere denir. ‘Kitap ve sünnet’ beraber söylenince, kitap, Kur’an-ı kerim, sünnet de hadîs-i şerîfler demektir. ‘Farz ve sünnet’ denince, farz, yapılması lâzım gelip yapmayana azap vaad edilen; sünnet ise yapılması tavsiye edilip, yapmayana azap olmayan işlerdir.

Şefaat

Sünnet kelimesi yalnız olarak kullanılınca İslâmiyetin bütün hükümleri demektir. Mesela, “sünneti en iyi bilen imam olur” sözü bunun misalidir. “Sünnetimi terkedene, şefaatim haram oldu” hadîs-i şerifindeki sünnet de budur. Yoksa şer’î hükmü sünnet olan bir amel terkeden, mesela beş vaktin sünnetlerini özürsüz kılmayan, peygamberin umumî şefaatinden mahrum kalmaz; belki bu sünnete mahsus şefaatten mahrum kalır. “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenleredir” hadîs-i şerifi bunu göstermektedir.

Erkek çocukların ‘hitân’ denilen çocukluk mürüvvetine bizde sünnet adı verilmesi, bunun peygamber sünneti olduğundandır.

Kur’an’da var mı?

Cenâb-ı Peygamber’in sünneti, İslâm dininin, Kur’an-ı kerimden sonra ikinci aslî delilidir, kaynağıdır. Kur’an-ı kerimdeki nice âyet-i kerime, sünnete uymayı emreder:

“Ey Resûlüm, de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. De ki: Allah’a ve peygambere itaat edin! Yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah inkâr edenleri sevmez” (Alü İmrân: 31-32);

“Ey iman edenler! Allaha ve Peygamberine ve sizden olan ulu’l-emre itaat ediniz!” (Nisa: 59);

“Sizin için Resûlullah’ta en güzel bir numune vardır” (Ahzâb: 21)

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkek ve kadına o işte artık seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” (Ahzâb: 36);

“Peygamber size neyi verdiyse alın; neyi yasakladıysa kaçının!” (Haşr: 7)

Şu halde sünnet ile sâbit bir meselede, “Bu Kur’anda var mı?” sualine rahatça ‘Evet’ cevabı verilebilir. Çünki sünnet meşruluğunu Kur’an-ı kerimden alır.

Hikmet

Resûlullah aleyhisselâm, “Bana Kur’an verildi. Onunla beraber onun misli de verildi” buyurdu (Ebû Dâvud). Burada Kur’an-ı kerimin misli (benzeri), sünnettir. Nitekim aşağıda meâlleri verilen altı âyet-i kerimede, hemen Kur’an-ı kerimin yanında zikredilen hikmet kelimesinin de sünnete delâlet ettiğini müfessirler bildiriyor:

“Kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden temizleyen, size kitabı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik” (Bakara: 151);

“Allah’ın, üzerinizdeki nimetini, size nasihat vermek üzere indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın!” (Bakara: 231);

“Kendilerine kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur” (Alü İmrân: 164);

“Allah sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğin şeyleri öğretmiştir” (Nisâ: 113);

“Allah’ın evlerinizde okunan âyetlerini ve hikmeti anın!” (Ahzâb: 34);

“Onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur” (Cum‘a: 2).

Demek ki Resûl aleyhisselâma gelen vahy, sadece Kur’an-ı kerime münhasır değildir. Kur’an-ı kerim hâricinde de ilahî vahye muhatabdır. Buna istinaden Kur’an-ı kerimde bulunmayan hükümler koymaya salahiyetlidir. Âyet-i kerîmelerde buyuruldu ki: “O (peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder; onları kötülükten men eder onlara temiz ve tayyib (hoş) şeyleri helâl; pis ve çirkin şeyleri haram eder” (A’râf: 157); “Allahü teâlâya ve kıyâmet gününe inanmayan ve Allah ve Resûlünün haram ettiklerine haram demeyen ve hak olan İslâm dinini kabul etmeyen kâfirlerle, cizyeyi kabul ettiklerini veya Müslüman olduklarını bildirinceye kadar muharebe ediniz” (Tevbe: 29). Nitekim vahy sona erdikten sonra Cenâb-ı Peygamber 3 ay kadar yaşamış; bazı şeyleri emretmiş; bazı şeylerden yasaklamıştır. Eğer ahkâm, Kur’an-ı kerim âyetlerine münhasır olsaydı, emir ve yasak koymaz; hatta “Benden sonra sünnetime ve Hulefâ-i Râşidînimin sünnetine sıkı sarılınız” buyurmazdı (Tirmizî, İbn Mâce, Ebû Davud, Dârimî, Müsnedü Ahmed).

Şerefli vazife

Resûlullah aleyhisselâmın kavl, fiil ve takrirlerini bildiren sözlere hadîs-i şerîf denir. Bunlar, Peygamber’in şerefli arkadaşları sahâbe-i kiram vâsıtasıyla günümüze kadar gelmiştir. Sahâbe-i kiram olmasaydı, din ayakta kalamazdı. Hak Teâlâ onların hepsine büyük mükâfatlar versin ki, Kur’an-ı kerimi toplayıp bu zamana kadar intikaline hizmet ettikleri gibi, sünnet-i nebevîyi öğrenmemize de onlar vesile olmuştur. Sahâbenin talebesi olan âlimler de, bu hadîsleri zamanımıza kadar doğru olarak nakletmeyi şerefli bir vazife addetmiştir.

Sünnet-i nebevî, dinin müstakil bir kaynağıdır. Kur’an-ı kerimin bütün hükümleri, emr-i vücûbî (farz ve haramı) bildirmediği gibi; Sünnet-i nebevî de, farz ve haramı bildirebilir. Mesela akidleri yazmak, talâkta 2 şâhid tutmak, kıraate başlarken eûzü çekmek âyet-i kerime ile sâbittir; ama hükmü sünnettir.

Cenâb-ı Peygamber, tayyip şeyleri, helâl veya habis şeyleri, haram kılar. Ümmete ma‘rufu emreder; münkeri yasaklar. Hayızlı kadına namaz ve orucu men etmiş; deniz mahsullerinin yenmesini yasaklamıştır. Âyet-i kerimede kendiliğinden ölen hayvan ve kan yemek haram kılındığı halde; Resûl-i Zîşan, balık eti ile karaciğer ve dalağı helâl kılmıştır. Şeriat ahkâmının büyük ekseriyeti, sünnet-i nebevî ile sabit olmuştur.

İster âyet-i kerime, ister hadîs-i şerif ile olsun; açıkça yapılması emredilen işlere farz; yapılmaması emredilen işlere haram denir. Bunun dışında, âyet-i kerime ve hadîs-i şeriflerde yapılması tavsiye edilen şeylere sünnet veya müstehab denir. Bir şeyin farz veya haram; sünnet ya da mekruh olduğu, Resûlullah’ın tatbikatı ile anlaşılır. O, dinin bütün hükümlerini bizzat şahsında tatbik ederek, insanlara en güzel bir numûne, Kur’an-ı kerimin tabiriyle “üsve-i hasene” teşkil etmiştir.

Ekrem Buğra Ekinci

 

Loading

10.635 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

abdüssamed el nakşibendi için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Ehli Sünnet İnancı (itikadı)” üzerine 23 yorum.

  1. Merhaba
    soru cevap kısmına daha önce bu sayfayı ınstagram ortamında paylaşmak isdedigimi belirtmiştim.cevap vermemişsiniz sebebi nedir.memleket yangın yerı heryer kafirlik ataşi ile yanıyor.müslümanlara faydalı olmak yanlış bir şeymi.cevaplarmısınız.

    1. Uslûbunüz gayet ön yargılı ve saygısız! İslami hizmetlerin ne denli önemli olduğunu sizden öğrenmedik. Şayet hizmette samimiyseniz sitemizin linkini veya sayfalarımızdan istediğiniz yazının bağlantısını (linkini) istediğiniz yerde paylaşabilirsiniz.

  2. Nasrettin hoca fıkralarını da karıştırarak “Ehli sünnet akadi” anlattığını zannetmek sapı samanı karıştırmak ehlüsünnete zarar verir.
    İmamı Azam Ebu Hanifenin görüşleri ve diğer 3 mezhep imamının görüşleri Ehlisünneti oluşturur. Bunun dışında Gazalinin, diğer alimlerin ya da tasavvuf yolundakilerin İslam hakkındaki yorumları 4 mezhep imamının söylediklerinden fazla ise isabetli olsalar bile “Ehlüsünnet”in tanımlamasında ve içinde olmaz ve kendi yorumları olur.

    1. Kıssadan hisseyi akıllı ve zeki kişiler anlar. Nitekim Kuran ve hadisi şerifler de de birçok kıssa mevcuttur. Çünkü Kuran ve hadisler akıl sahiplerine hitap eder. Sizin gibi aklı selefiyecilikle bulanmış zavallılar merhum Nasreddin Hocanın ince zeka işi olan espirilerini nereden anlayacak?
      Ehli Sünnet, tabi ki Kuran, Sünnet, İcami Ümmet Kıyası Fukaha ile kaimdir. Siz ise edille-i şeriyyenin dördüncü maddesi olan kıysa-ı fukahayı kaldırıyor İmamı Gazali gibi bir müçtehid alime hakaret ediyorsunuz. Siz ve sizin gibilerin hocaları ilim ve takvada onun topuğuna çıkamazsınız.
      Siz kimsiniz?
      Densizlik yapmayınız!
      Haddinizi bilin küstahlık yapmayınız!!!

  3. İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı fukahayı kabul etmeyen ya da kısaca Allah,Kur’an ve Hz Muhammed’e inanan birisi Müslüman değil midir? İlmi olarak icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha yanlış olabilir, zamanla değişebilir. Zira şunu biliyoruz. Zamanımız hocaları imkan bakımından eskilerden çok şanslıdır. Araştırma yöntemleri çok gelişmiştir. IQ bakımından o zamanlar ile bu gün arasında en az 10 puan fark vardır. IQ iyi eğitim ve ileri bilgi ile artmaktadır. Ehli Sünnet tanımı doğrudur. Ama kapsamı yanlış kullanılıyor. Kur’andaki 8 “Sünnetullah” ayeti ve Resulullah’ın Kur’an uygulamalrını bir şekilde uygulayan Sünni, Şii veya Alevi yada başka bir isimle anılanlar olsun hepsi Müslümandır. Bunlara inanmayan zaten kafirdir. Ben meslekten olmayan bir fenci Müslümanım. Bölünmeye sebep olacak her şey İslam’ın özüne aykırıdır. Allah’ın bunun hesabını soracağından eminim. Zamanımız din bilginlerinin eskileri aşması gayet doğaldır. Bu her alan için geçerlidir. Normaldir. Böyle ayırım yapanlar bir de ümmet birliğinden bahsederler. Oysa kendi mezhep birliğini savunmaları daha gerçekçidir.
    Allah’ın Selamı Üzerinize olsun

    1. Aleykümselam Mustafa Özdemir hoca.
      Kur’an ve sahih Hadisi şerifleri inkar etmeyip de İcma-i ümmeti, kıyası fukahayı kabul etmeyene kafirdir dediğimizi hatırlamıyorum. Ama bunlara “sırat-ı mustekîm olan ehli sünnet müminler” de demiyoruz.
      Kıyası fukahadan tam olarak ne anladığınızı bilmiyorum ama ehli sünnete göre kıyas-ı fukaha ehil olan alimlerin Kur’an ve Hadislerde açıkça belirtilmeyen bir meseleyi Kuran veya hadis veya ashabın topluca ittifak ettikleri bir şeye benzeterek hüküm çıkarmalarıdır.
      Kıyası Fukaha, alimler ehil ise her devirde olmuştur bugün de olmalıdır.
      İcmaya gelince ehil olan alimlerin Kuran ve sünnette açıkça belirtilmemiş bir mesele hakkında ortak görüşe varıp Kuran ve Hadislere aykırı olmayan bir manada hüküm çıkarmalarıdır.

      Zamanımız hocaları ile geçmiş hocaları mukayese edip şimdikilerin daha çok imkana sahip olmalarından dolayı daha bilgili olduklarını iddia etmenize katılmamız mümkün değildir.. Fizik, kimya, matematik, tıp, astronomi vs. gibi bilimler geçmişe göre daha avantajlıdır lakin dini bilgiler için aynısını söyleyemeyiz. Çünkü dini bilimler Kur’an ve hadisler ile sınırlıdır. Bu zamanki alimlerin geçmiş zamanki alimlerden daha fazla dini bilgiye sahip olmaları mümkün değildir.

      Dini bilimlerin yorumlamasına gelince zaman geçmekle davranış bilimleri değişemez. Çünkü her devirde güzel ahlak altın gibidir o asla değerini yitirmez. Allaha iman etmenin ve ibadetin nasıl yapılacağı da Kuran ve hadislerle belirlenmiştir bu da değişemez. Bu babtan eski yorumlar şimdikilerin yorumundan daha güvenilir ve doğrudur. O sebeple Ehli sünnete sarılmayan yolunu şaşırır.

      Her devirde alim ve muttaki kimseler bulunur. Kuran ne bildirdi ise Peygamberimiz ne bildirdi ise, ne geçmişin alimleri ne de günümüzün alimleri İslamın esas kaynağı Kuran ve Hadisi şeriflere bir şey ilave yapamaz buna salahiyetleri yoktur.

      Sünni Müslümanlık ile Şiayı mukayese etmenizi doğru bulmamız asla mümkün değildir. Şianın ne olduğu malumunuzdur sanırız. İran’daki imamet meselesi, üç vakit namaz ne kadar Kuran ve sünnete uygundur. Alevi meselesine gelince; namazı, orucu, haccı ve guslü kabul etmeyenlerden alalım da Hz Ali’ye ilahlık vasfı verenlere varıncaya dek hangi konuda birleşmek mümkündür?

      Günümüz sözde alimlerine gelince, onların bir çoğu Kuran ve Hadisi şeriflere bariz muhalefet etmektedir. Sizin iddia ettiğiniz gibi İslam birliğini değil mealcilikle İslamda tefrikayı körüklemektedirler.
      Şunları size sorabilir miyiz:
      “Bize Kuran yeter” deyip hadisleri inkar ederek Peygamberimizi postacı konumuna koyanlar mı İslam birliğini sağlayacaktır.?
      “Allah insanın geleceğini bilemez” diyen ilahiyatçı prof.lar mı İslam birliğini sağlayacak?
      Hz Ebu Bekir ve Hz Ömer gibi değerli şahsiyetlere hakaret eden İlahiyatçılar mı İslam birliğini sağlayacaktır?

      Zaman değişti tesettürün hükmü değişmeli diye inananlarla mı ittifak sağlanacak?
      Çalışmakta ibadettir, namaza gerek yok diyenlerle mi İslam birliği sağlanacak?
      Zaman değişti sizde değişin oruç tutmak çağ dışı, zina dinen suç olmaktan çıkarılmalı, diyenlerle mi İslam birliği sağlanacak?
      “1400 yıl önceki dini hükümler zamana uymuyor İslam’ı zaman uydurmalı” diyenlerle mi İslam birliği sağlanacak?

      NOT: Eğer vaktiniz varsa linkteki yazımızı okursanız Allah sizden razı olsun.
      https://islamdergisi.com/fikih/mezhep-nedir-mezheplere-gerek-varmidir-nicin-4-mehep-vardir/

      Abdullah Bekir. Site yönetmeni.

  4. Mutezile denen bir mezhep var. Bu Ehl-i sünnet mezhebinin içinde mi? Kader ve hayır şerrin Allah’dan gelddğine inanmaz, sünnetleri de dikkate almazlar. Yani mutezile mezhebine inananların durumu nedir?ümin midir, münafık mıdır? Yoksa küfür içinde midir? Lütfen cevap yazar mısınız? İlginize şimdiden teşekkürler.

  5. daha yeni KURAN-I KERİM meali okumaya başladım hangi ayet emin değilim ama okuduğumu hatırlıyorum bir ayette ALLAH-U TEALA ALLAH yerleri ve gökleri altı evrede yaratan ve sonrada arş a kurulandır yazıyordu mealde “Allah mekândan münezzehtir. [Vehhabiler, (Allah gökte veya Arşta) derler. Bu küfürdür.]” demişsiniz kafam karıştı ?
    Kabir ziyareti caizdir. İstigase, yani Enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve onlardan yardım istemek caizdir. [Vehhabiler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnilere ve Şiilere müşrik, yani kâfir derler.]
    onlardan yardım istemek demişsiniz onların hürmetine ALLAH-U TEALADAN yardım istemek demek daha doğru değil midir böyle onlar yardım etme güç ve kudretine sahipmiş gibi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermez mi ?

    bunu birkaç yerde daha okumuştum “Kendi imânından hiç şüphe etmemelidir.” mümin kendi imanından asla şüphe etmemeli kendini imanlı bilmelidir demişsiniz ama elfaz- küfürdeki şeylerden bazılarını düşünüyorum ben istemsizce şirk sayılabilecek batak düşünceler geçiyor aklımdan ben bunları kimseye dillendirmiyorum içimde tutuyorum ama kalbim ve aklım bunları isteyerek düşünüp onaylıyor mu vesvese mi ilim eksikliği mi imansızım da kendimi imanlı mı sanıyorum niye düşünüyorum bilmiyorum ALLAH yardım eylesin vesile olursunuz inşallah

    1. Burcu hanım kafanız karışmasın. O bilgileri ben yazmadım. O ilim Peygamberimizden gelmedir. İhlas suresinde Allah’ın dengi ve benzeri olmadığı belirtiliyor. -Haşa-, eğer Onu kaplayacak, kuşatacak bir yer olsaydı o zaman Onun dengi olmaz mıydı? O durumda Allahtan başka birisi daha ezeli olmaz mıydı? Var olmak için yere ihtiyacı olan nasıl olur da Es-Samet olabilirdi.? Es-Samed, mekan dahil hiç bir şeye muhtaç olmayan demektir.
      Allah yerleri ve gökleri 6 evrede yarattı. Yerler yani mekan yaratılmadan önce, -haşa- Allah başka yerde miydi? Bu ayet bile açıkça Allahın yere muhtaç olmadığını çünkü Allahın yeri 6 evrede yarattığı anlatılmaktadır. “Sonra da arşa istiva etti” Yani Arşa kudretini tecelli ettirdi ve arşı donattı demektir.
      “Allahın eli onların elinin üstündedir” mealindeki ayette de “Allahın eli onların elinin üstündedir.” Bu ifadeler mecazidir. Buradaki el, Onun kudretidir.
      Şimdi vehabilerin zırvaladığını anladık mı?
      Kabir ziyareti müekked sünnettir.
      Orada dua ederken evliyadan bir şey istenmez Alah’tan istenir. Ama Ademin Peygamberimiz hürmetine tövbesinin kabulü için “evladım Muhammed hürmetine tevbemi kabul et” demesi gibi.
      Mümine müşrik diyen, Allaha mekan tayin eden vehabilerin kendileri müşriktir.
      İnanıyorsanız imanlısınız. Şirke ve küfre düşüren şeylerden sakınmak lazım. Şayet düşülürse hemen amentüyü okumak ve şehadet getirmek gerek.
      Aklınıza küfür veya şirk gelmesi sizi kafir etmez. Onları onaylamayınız kafidir.

  6. selamün aleyküm degerli hocam her hadise inanmak şartmi bazi hadisler var peygamber efendimizin soyledigini iddia ettikleri.. mesela Peygamber hiç bir vakit ayak üstünde işemedi” (Hanbel 4/196; 6/136, 192, 213).
    “Peygamberin ayak üstünde işediğini gördüm” (Buhari 4/60, 62; Hanbel 4/246; 5/382, 394).

    eygamber, savaşta kadınların va çocukların öldürülmesinin bir sakıncası olmadığını söyledi” (Buhari, Cihad/146; Ebu Davud 113). peygamberimiz cocuklarin öldürülmesine nasil hüküm verebilirki Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca dünyada depremler olur” (İbni Kesir, 2/29; 50/1). boyle daha cok hadis var hocam ben ehli sünnet disi biriyle tartismaya basladigimda ona bak kardes yanliş yoldasin dedigimde oda bana bu hadisi şerifleri soylediginde ben bir şey diyemiyorum acikcasi benimde aklim karisiyor…

    1. Muhterem Yiğit kardeşim Allah’ın rahmet ve bereketi üzerinize olsun. Muteber hadis kitaplarının belirttiği hadisi şerifleri kabul etmek durumundayız. Ancak bunların bazıları te’vile muhtaçtır. Örneğin: Dünyanın öküzün üzerinde durması konusu. Konuya etraflıca vakıf olmayan sözde ilahiyatçı hocalar mal bulmuş mağribi gibi hemen işin üstüne atlıyorlarlar “işte hadislerde açık buldum” der gibi inkar yolunu tutuyorlar.
      Müslüman olan bir adam hadisi şeriflerde açık aramaz. Hadisleri anlamaya çalışır. Anlayamazsa “bundaki sırrı Allah bilir” der, ileri gitmez.
      Bir gün Peygamerimizin huzuruna bir adam gelir ve bir soru sorar. “Ya Rasulullah dünya nerededir.?” der. Rasulullah: Dünya öküzün boynuzları üstündedir.” der. Daha sonra bir başkası gelir ve aynı soruyu sorar. Rasulü Ekrem ona: “Dünya balığın sırtındadır” der.
      O gider meclise üçüncü bir şahıs gelir o da benzer bir soru sorduğunda ona da şöyle cevap verir:
      “Dünya muallaktadır(boşluktadır).” buyurur.
      Bu üç ayrı cevaba taaccüp eden mecliste bulunanlara Rasulü Ekrem konunun derinliğini izah eder.
      Birinci kişi çiftçi olduğu için ona geçiminin öküzle alakalı olduğu ima edilmiştir. İkicisi balıkçı imiş ona geçimiminin balığa bağlı olduğu anlatılmak istenmiştir. Üçüncü sahıs alim olduğu için ona da işin gerçek yüzü anlatılmış.
      Savaşta kadın ve çocukların öldürülmesi kaza ile öldürülenler hakkındadır. Halbuki savaşa başlamadan “kadınlara, yaşlılara ve çocuklara dokunmayın buyuran da odur.
      Bunlar gibi birbiri ile çelişiyor görünen hadisler tevile muhtaçtır. Ama gel gör ki bazı öküz beyinliler bu hadisleri tevil etme yolunu değil de hadisin zahirine bakarak hadisleri inkar yolunu seçmişlerdir. Bunların amaçları üzüm yemek değil bağcı dövmektir. Zira bu kimseler kesinlikle art niyetli kimselerdir.
      Rasulü Ekrem bir defa ayakta su içmiştir. Ama ayakta su içmenin iyi olmadığını buyurmuştur. Bunun anlamı zaruri bir durum olduğunda ayakta da içilebilir demektir. Ayakta bevl etmekte bunun gibidir.
      Bazı hadisler de vardır ki hükmü kaldırılmıştır. Bazı ayetlerin hükmünün kaldırıldığı gibi.
      Bu konuları şimdiki cahil ilahiyatçılar bilemez. Onları ancak muhaddisler yani hadis alimleri bilebilmektedir.
      Bir kimse sahih ve mütevatür hadislere inanmaz ve inkar ederse kafir olur. Diğer hadisler konusunda da inkardan çok sakınmak lazımdır.
      NOT. ŞU YAZILARIMIZI OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM:
      http://www.islamdergisi.com/genel/uydurma-hadislerin-listesi-cikarilsa-da-herkes-bunlari-bilse-olmaz-mi/

      http://www.islamdergisi.com/genel/hadisi-serifler-ve-hadis-munkirleri/

  7. Allah razı olsun Bekir ağabey.Verdiğiniz bu güzel ve sağlıklı bilgiler için ve de nezaketiniz ve tatlı diliniz için çok teşekkür ediyoruz…

  8. Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır Büyük veli Beyazid-i Bistamî (K.S.)

    Evet çok doğru bir söz fakat bu zamanda ( istisna insanlar hariç )bunu öyle bi anlaşıya getirmişlerki Sofiler konuşurken Allah ve resulü sallallahu aleyhi vesselam efendimizden ashabı kiram radıyallahu anhden Cihaddan faizden kız erkek karışık ( hatta bazı cemaatler kendi elleri ile kolej açıyorlar ) okumadan ve çalışmakdan yer yüzündeki vahşetten haramdan helalden hiç bahsedilmez bi halde Şeyhden bahsediyor (rüya keramet hakk )rüyalar kerametler gırla uçuyor şeyhim beni kurtarır diyor putlaştırıyor Allahı unutup şeyhide şeyhi diyor.

  9. senin ellerinden öpüyorum çok teşekkür ederim hem anlayışına hem kibarlığına… benim böyle yapmamın sebebi ise biliyorsun sanal ortamlarda yazmış olduğun evliyalara çok hakaretler var bende onlardan zannettim.. ehli sünnet itikadı gibi çok mühim bir meseleyi bu zatlardan öğrendik o yüzden onlara olan hakaretlere dayanamıyorum …Allah ‘a emanetsiniz….

    1. Abdüssamed Efendi kardeşim bilmukabele hürmetler. Allah’a emanet olunuz.

  10. güzel kardeşim şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözü imamı gazali hazretlerinin ihya adlı eserinde geçiyor…ikincisi bu kıssa cüneydi bağdadi hazretlerinin değil Abdulkadir Geylani hazretlerinin kıssasıdır… üçünsü maksadım seni kırmak değil eğer böyle bir şey yaptıysam şerefle hakkını helal etmeni isterim.. bu zamanda keramet gösteren velilerden bana bir kaç tane yazarsanda çok sevinirim

    1. Abdussamed Efendi kardeşim, Kur’an ve Hadisler dışındaki dini kıssaların nakilleri çok zayıftır. Bu sebeple çok fazla iddiacı olmayın bu konuda. Doktor Dilaver Selvi’ye göre o söz ve kıssa Bayezid-i Bestami hazretlerine aittir. Evliyalar Ansiklopedisine göre ise Cüneydi Bağdadi hazretlerine aittir. Önemli olan kime ait olduğu değil, verilmek istenen mesajdır. Lütfen oralara takılmayalım.
      Mademki siz helallik dilemek nezaketinde bulunuyorsunuz hakkımız size helal olsun.
      Bu zamanda keramet gösteren veliler elbette vardır. Muhammed Raşid Hazretleri, Hacı Mahmud Efendi Hazretleri, Seyyid Abdulhakim Arvasi Hazretleri, Gönenli Mehmed ve H.H. Fahreddin Efendi Hazretleri, Mehmet Zahit Kotku Hazretleri gibi büyükler ve diğerleri…
      Tabi bu zatı muhteremlerin bazıları vefat etmiş olup bu gün yaşayan halifelerine de saygımız sonsuzdur.
      Bu değerli zatların dışında bulunan veliler ve mürşidler de mevcut olup gönlümüze şu an gelen bunlar olmakla birlikte veli ve mürşidleri bu kadarla sınırlamak edepsizliğinde de bulunmak istemem.

  11. lütfen admin objektif bir şekilde oku maksadım hakkın ortaya çıkmasıdır ”şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” bu söz imamı gazalinin… bu zata şeyh müsveddesi diyorsan daha fazla bir şey yazmaya gerek… yok demiyorsan okumaya devam et….bu birincisi idi… ikincisi şeyhime ibadet ediyorum diyen kafirdir şeyh vesiledir asıl maksat Allah tır …. bunu bütün tasavvuf ehline mâl edemezsin…buda ikincisi…üçüncüsü muhammed bedavüni seyyid nur (ks) evliyanın büyüklerindendir kendisi büyük şeyhtir insanları tasavvuf ve tarikat teşvik etmiştir.hem bu zatı örnek veriyorsun hemde şeyhleri kötülüyorsun(sahte şeyhler var onlar sahtekar onu kabul ediyorum lakin hepsini genelleyemezsin) mantığınla bu şeyhler bu işleri nasıl yapıyor diyorsun bana ay ortadan ikiye nasıl ayrıldı söyle???? mucize diyeceksin bende bu işler sana keramet diyicem…. mümkünse anlamadığın şeyler için yorum yapma…. amerikanın bütün dünyayı izlediğine inanırsın bir Allah dostunun izlediğine inanmazsın ne diymki anla işte ona o gezdirme görme işini yaptıranda Allah anlasana

    1. Muhterem Abdussamed, bizim objektif olarak yazmamızı istiyorsunuz ancak; şunu bilmelisiniz ki, bazı kimseler yazılarımız ya heyecanla okudukları için, ya da okuduklarını anlamaya alt yapılarının yeterli olmadıkları için olsa gerek, bizim yazdıklarımızı bazen yanlış algılıyorlar. Gelelim sorularınıza:
      SORU 1: Siz diyorsunuz ki; ”
      ”şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” bu söz imamı gazalinin… bu zata şeyh müsveddesi diyorsan daha fazla bir şey yazmaya gerek… yok demiyorsan okumaya devam et….bu birincisi idi…”
      CEVAP: İmamı Gazali(kuddise sirruh ) Hazretleri evliyanın büyüklerinden büyük bir alimdir. Allah için ona saygımız tamdır. Ancak o söz Gazali hazretlerinin değil Bayezid-i Bestami hazretlerinindir. İşte şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözünün gerekçesi:
      ŞEYHİ OLMAYANIN ŞEYHİ ŞEYTANDIR
      Bayezid-i Bestami Hazretlerinin müridlerinden birisi kendi kendine:
      — Ben artık kemale erdim, bir mürşidin himayesine ihtiyacım yoktur, diye düşünüyor ve sohbeti terkederek kendi halvetinde kalıyordu. Bu derviş birgün seher vakti uyurken bir rüya gördü. Rüyasında kendisini gayet güzel bağlar ve bahçeler içinde buldu. Etraftan akan ırmaklar ve kendisine her hizmeti gören hizmetçiler vardı. İstediği leziz yemeklerden yedi ve gönlünce eğlendi.
      Uyandığı zaman gayet sürür duyuyordu. Bu rüyasını diğer müridlere anlattı. Müritler de gelip Şeyh Bayezid-i Bestami Hazretlerine anlattılar. Hazreti Şeyh onun halvetine gelip halini şöyle bir seyredince, baktı ki, gurur ve kibir dimağına işlemiş, şeytanın tamamen esiri olmuş, nefs-i emmare tam hakim halde.
      — Bu gece seni Cennete götürecekler. Cennete girince üç defa «La havle velâ kuvvete illa billahil aliyyil aziym» de, dedi.
      Gece müridi rüyasında Cennete götürdüler. Şeyhin sözü aklına gelip üç kere okudu. O anda gördüklerini hep unutup kendisini bir çöplükte buldu. Etrafına baktı ki, çöplük ve pislik içinde kalmış. Hata ettiğini anladı. Çok göz yaşı döktü. Şeyhin huzuruna varıp ayaklarına sarıldı, kusurunun bağışlanmasını diledi. Hazreti Şeyh de onun kusurunu afvedip müridleri arasındaki yerini almasını sağladı. Hazreti Bayezid bu hadise üzerine şöyle söyledi:
      — Her müride bir mürşid gerek, aksi takdirde şeytan-ı aleyhilâ’ne gelir ona mürşid olur. ”

      SORU 2:”ikincisi şeyhime ibadet ediyorum diyen kafirdir şeyh vesiledir asıl maksat Allah tır …. bunu bütün tasavvuf ehline mâl edemezsin…buda ikincisi…”
      CEVAP: Evet, “Allah’tan başkasına ibadet eden kâfirdir.” sözünün sonuna kadar ardındayız. Aksini iddia eden varsa oda kâfirdir. Buna dair delilim Kur’an ve Sünnettir. Sadatlar “ALLAH” lafzinın virdini çeken sufilere her 100’de veya 99’da “ilahi ente maksudi ve rıdake matlubi”yi emretmiyorlar mı? Bunun anlamı Allah’ım maksudum sensin ve senin rızanı talep etmektir.
      Sofi, sizin hatanız şu:
      Biz o yazımızdaki ithamları sahte şeyhlere atfen yazdığımız ve gerçek velilerin o ithamdan müstesna olduğunu yazdığımız halde siz diyorsunuz ki; ” bunu bütün tasavvuf ehline mâl edemezsin, genelleyemezsiniz.” Galiba siz yazımızı ya sonuna kadar okumak zahmetine girmediniz veya heyecandan tam algılayamadınız.
      SORU 3: diyorsunuz ki; “Bu şeyhler bu işleri(kerametleri) nasıl yapıyorlar? diyormuşum.
      CEVAP: Muhterem Abdussamed biz öyle bir ifade kullanmadık. Varsa göster hemen çıkarayım yazıdan. Ayrıca ayın yarılması keramet değil mucizedir. Zira bir Peygamberden meydana gelen harika bir olaya mucize, evliyadan meydana gelen harika hale keramet, salih müminden meydana gelen harika hale firaset, sahirden meydana gelen hale istidraç denir. Onların hepsi Allah tarafından halk olunur kullar o işte vesiledir. O bilginizi lütfen düzeltiniz.

      SORU 4: “Mümkünse anlamadığın şeyler için yorum yapma….
      CEVAP: Size tavsiyem, mümkünse tereciye tere satmayınız. Okuduğunuz şeyleri yarım yamalak okuyarak kimseye zan yapmayınız sofi…
      SORU 5: Amerikanın bütün dünyayı izlediğine inanırsın bir Allah dostunun izlediğine inanmazsın ne diyem ki anla işte. ona o gezdirme görme işini yaptıranda Allah anlasana.”
      CEVAP: Sizin bize atfettiğiniz bu töhmeti neye dayanarak yazmış bulunmaktasınız bilmiyorum? Biz evliyanın ne keşfini ve ne de kerametini asla inkar etmiş değiliz. Yazılarımız da böyle bir şeyi bulup isbat ederseniz, bu siteyi hemen kapatacağım. Sofi, sizin tarafımıza yaptığınız bu hakaret ve sui zannınızdan dolayı kul hakkına girmiş olduğunuzu hatırlatırım.

abdüssamed el nakşibendi için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et