Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

Yazan:bekir- mezhep çatışmaları

Bekir Abdullah 19 Mart 2012


Bismillâhirrâhmânirrahîm
Rahman ve Rahîm Allah’ın ismiyle

SORU 1:
Bazıları, “Bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz mezhepsiz de Müslümanlık olur ?” diyorlar.
Mezhep İmamları Gerçekten Bunların İddia Ettikleri Gibi Mezhepçilik Yaparak Müslümanları Böldüler mi?

CEVAP:
Bir kimse ister bir mezhebe tabi olsun veya hiç birine tabi olmasın, ister bir mezhebe inansın veya hiç birine inanmasın o kimse namaza başlarken ellerini kulaklarına götürerek veya ellerini kaldırmadan “ALLAHU EKBER” diye namaza başlıyorsa o kimsenin de bir mezhebi var demektir.
Mezhepçilik ile bir mezhebe mensup olmayı birbirine karıştırmamak lazım. Yanlış ve sapkın bir mezhep de olsa bir kimsenin bir mezhebe tabi olarak amel etmesi mezhepçilik değildir.  Kaldı ki dört sahih mezhepten birisine inanıp ona göre amel etmek hiçbir ahvalde mezhepçilik değildir.
Mezhepçilik demek; bir kimsenin kendi mezhebinde olmayanları baskı ile, silah zoru ile kendi mezhebini kabule zorlamasıdır. 
Bu sebeple bir kimsenin Müslümanları tek mezhebe veya mezhepsizliği kabule zorlayıp baskı yapması bariz bir fitnedir.

KURAN’DA MEZHEP VAR MIDIR?
Kur’an’da her şey var mıdır? Kur’an’da her konu ümmete açık olarak bulunsaydı hadisler söylenmez, fıkıh ve tasavvuf kitapları yazılmazdı.
İmam-ı Şa’rânî hazretleri buyuruyor ki:
(Bize yalnız Kur’an’dan söyle!) diyen birine, Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn hazretleri,
– Ey ahmak! Kur’an-ı kerimde her şeyi bulmak mümkün değildir. Mesela namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin? buyurmuştur.

Hazret-i Ömer’e,
“Farzların seferde kaç rekât kılınacağını Kur’an’da bulamadık dediklerinde” O;
– “Allahü teâlâ, bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Rasulullah efendimizden gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekât farzları iki rekât kılardı. Biz de öyle yaparız” buyurmuştur. (Mizan-ül-Kübra)

 

KISSADAN HİSSE:
Kuzey Afrika’da bir kadın bulunduğu yerin müftüsüne giderek bir fetva sorar. Müftü kadına şöyle der:
– “Fetvanı Kuran ve Sünnete göre mi vereyim, yoksa Maliki Mezhebine göre mi vereyim” der. Kadın:
– “Maliki mezhebine göre ver” der. Müftü:
– “Hayret! İmam Malik’in fetvasını Kuran ve Sünnetten üstün mü tutuyorsun” der. Kadın:
– “Hayır! Lakin Kuran ve Sünneti İmam-ı Malik’in senden daha iyi anladığına inanıyorum” der.

İşte İslami şuur budur.

SAPKIN VEHHABİ SELEFİYECİ MEZHEPSİZLER ŞU 13 SORUNUN  CEVABINI VEREMEDİ   (Tarih: 19 Mart 2012):

1) Peygamberimizin (aleyhissalatü vesselam), Eshabın ve Müctehid alimlerin açıklamaları olmadan birbirine uymayan Kur’an meallerinden ümmi bir Müslüman sırf mealden dinini nasıl öğrenebilir?
2) Madem Kur’an herkesin anlayacağı kadar açıksa,
“Tâ Hâ”, “Yâ Sîn” ve “Elif Lâm Mîm’in” ve diğer “HURÛFUL MUKATTA’ALARIN sırrını nasıl açıklayacaksınız?
3) 1400 küsur yıldır İslam alimleri hep yanıldı da, sizler mi doğruyu keşfettiniz?
Sizler (hâşa) KENDİNİZİ onlardan daha mı iyi Müslüman GÖRÜYORSUNUZ.?
4) Asırlardır Dört Hak Mezhepten kimse rahatsız olmadığı halde, bu hususta hiç bir anlaşmazlığın dahi vukuu bulmamasına karşın,
SİZLER niçin hak mezheplerden rahatsız oluyorsunuz?
5) Allahu Teala Kuran’da “zekatı dosdoğru veriniz” buyurmasına karşın altının, davarların, sığırların, devenin zekatını, tarladan çıkan mahsülün öşrünün yüzde kaç olacağını açıkça bildirmez. Zekat verirken bunların oranlarını hadislere dayanmadan neye göre belirliyorsunuz?
Yoksa “Kuran’da oranlar belirtilmemiş” diye zekat vermiyor musunuz?
6) Allah Kuran’da “namazı dosdoğru kılınız” buyurmasına karşın “Namazın nasıl kılınacağı, kaç rekat olacağı Abdest, Namaz ve Oruç kelimeleri Kuran’da geçmiyor” diye namazı, abdesti ve orucu terk mi ediyorsunuz?

7) Cenaze namazı da Kuran’da açıkça geçmez. Yoksa “Cenaze Namazı Kuran’da geçmiyor” diye cenazelerinizi yıkamadan namazını kılmadan mı gömüyorsunuz?

8) Cenaze namazını kılıyorsanız onun kaç rekat olduğunu ve nasıl kılındığını Peygamberimizin sözlerini sünnetini kabul etmediğinize göre nereden buldunuz?
9) Cuma Namazının farz oluşu ayetle sabitken Kuran’da cuma namazının hangi saatte kılınacağı, farzının kaç rekat olduğu ve nasıl kılındığı belirtilmediği için cuma namazını kılmıyor musunuz?
10) Beş vakit namazın hangi vakitlerde kaçar rekat kılınacağı “Kuran’da belirtilmedi” deyip namaz kılmıyor musunuz yoksa?
11) Allahu Teala Buyurdu ki(mealen);
“Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.”(Sure-i Nahl/ Âyet: 44)
Madem Kuran herkesin anlayacağı kadar açık ise bu ayette Allahu Teala neden Rasülüne, “insanlara vahyedileni açıklayasın” diye buyurdu?
12) Allahu teala buyurmuştur ki (mealen):
 – “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin.” (Maide-6)
Rabbül-alemin cünüplükten temizlenmeyi ayeti kerimede emreder ama ayrıntılarını ayette bize açıklamamıştır. Hadislere dayanmadan gusül abdestini nasıl alıyorsunuz?
Yoksa sapkın mezhepliler gibi sadece cinsel uzuvlarınızı yıkayıp temizlendiğinizi mi sanıyorsunuz?
13- Nahl Suresi 44. ayeti kerimede; Allahu teala Peygamberimize Kuran’ı açıklamasını emrederken sizler “Hadis Yok Kur’an Bize Yeter” dediğiniz için kafir olmuyor musunuz?
Bekir Abdullah   19 Mayıs 2019 

 

Kimler Mezhepçilik Yapmaktadır ?

Mezhepçiliği geçmişte, Hariciye, Mutezile, Cebriye ve Batıniye gibi sapkın mezhepler yapıyordu.. Şah İsmail ile birlikte ise İran, Şia mezhepçiliğini başlatmıştır.
İran mezhepçiliği, Azerbaycan’da yaşayan milyonlarca sünni Türkmeni zorla şia mezhebine sokmuş, kabul etmeyenleri ise katletmiştir. Çünkü Azerbaycan, Uzun Hasan zamanında sünni bir Türkmen devleti idi.  
İslam alemi bütün bunlara rağmen 1800’lü yıllara kadar İran hariç, birlik ve beraberlik içinde idi. Bazen Avrupalıların gazına gelen beşinci mezhep İran, arada yanlış hareket etse de onun icabına bakılıyordu.
İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Maliki, İmam-ı Hanbeli hazretleri ve onların değerli halifeleri hakkında (Allah onların kabirlerini cennet bahçeleri kılsın), “mezhepleri çıkararak bu ümmeti bölüp parçaladı” diyebilenler, ya art niyetli, ya da kara cahildir.
İslam tarihinde gerçek anlamda hiç bir mezhep çatışması olmamıştır. Padişahlar arasında yapılan savaşları mezhep çatışması olarak göstermeye çalışanlar ise art niyetli gayrimüslimlerin piyonlarıdır..
Müslümanların % 95’i bir mezhebe mensup olmasına karşın 1400 yıl boyunca asla bir ehli sünnet mezhebi mensubu diğerine mezhebinden dolayı baskı yapmamış, onunla savaşmamıştır. Ehli sünnet mensupları tarih boyunca ehli sünnet olmayanlara asla zulüm etmemiş aynı mahallede yan yana barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Öyle olsaydı İslam aleminin doğusuna hakim olan Sünni Müslüman Selçuklular ve  daha sonra gelen Sünni Müslüman Timur oğulları, orta ve batısına hakim olan Sünni Müslüman Osman oğulları diğer mezhepleri ve diğer din mensuplarını yok edebilirlerdi.
Günümüzde, İran’ın Şia mezhepçiliği, Suudların Vehhabi mezhepçiliği, içimizdeki Mealci selefiyeci sapkınlar, dinde reformcular,  ehli sünnete mensup samimi Müslümanlara küfür ve şirk isnat ederek mezhepçilik yapıp fitne ve fesat çıkarmaktadırlar.
DEAŞ(IŞİD), HİZBULLAH ve EL-KAİDE gibi sapıklar bu tür guruplardan türemişlerdir.
Bir gün Ebu Cehil, Peygamberimize(aleyhissalatü vesselam);
– “Sen ne kadar çirkinsin ey Muhammed” der. Peygamberimiz de ona;
– “Doğru söyledin” buyurmuşlar.
Bir süre sonra Ebu Bekir(r.a.) çıkagelmiş.
– “Anam babam sana feda olsun ey Allahın Rasulü. Sen ne kadar güzelsin” demiş. Rasulullah(s.a.v.), ona da;
– “Doğru söyledin ya Sıddık “ buyurmuşlar.
Yanında bulunanlar:
– “Ey Allah’ın Rasulü her ikisine de ‘doğru söylediniz’ dediniz. Bunu bize açıklar mısınız?” derler. Rasulullah:
– “Biz aynayız. herkes bizde kendi manevi durumunu görür.” buyurdular.
Dalalet ehli selefiyeci ve dinde reformcu sapıklar, Peygamberimizin itikadını yansıtan ehli sünnet inancına baktıklarında kendi bozuk itikatlarına uymadığını görürler. O vakit ehli sünnet itikadının rengine bürünmüş  müminleri anlayamayıp şirk ve küfür içinde sanırlar. Halbuki, o gördükleri bariz kendi iç alemlerindeki çirkin itikatlarının görüntüsüdür…

Günümüzde bazı örgütler çıkıp kendi mezhepleri adına cinayetler işliyorlar. Bunların savunduğu mezhep her ne olursa olsun, bunların yaptıkları cinayettir kendileri de katildir.. Bunlar kendilerini Allah’ın askeri sanıyorlar ama; bunlar aslında şeytanın askerleridir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :
-” Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık rahmettir.”  ve “Ümmetimin âlimleri asla yanlış üzerinde  ittifak etmezler.” buyurdular.
En büyük müçtehid Peygamber( sallallahu aleyhi ve sellem ) Efendimizdir. Eshab-ı Kiramın (radıyallahu anhum)her biri birer müçtehid idi. Bir çoğunun içtihadı birbiri ile aynı olmakla beraber bazılarının içtihadları kısmen de olsa farklı idi. Rasulullah(salat ve selam üzerine olsun) onlara “siz ne yapıyorsunuz?” demedi. Hatta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bir çok kez bazı konularda Hz. Ömer’in (radıyallahu anh) içtihatlarını doğru buldular.

Eshab-ı Kiramdan(radıyallahu anhum) sonraki devirlerde başka milletlerden Müslüman olanlar çoğalınca, içtihat derecesinde âlimler de azalınca, müçtehid olmayan Müslümanların müçtehid olan alimlere tabi olmaları elzem oldu.
Bu sebepledir ki Tabiin devrinde 100’ün üzerinde hak mezhep ortaya çıktı. Bu hak mezhepler yıllar içinde daha çok rağbet edilen diğer hak mezheplere yerini bırakarak günümüze ancak Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezhepleri ulaşabildi…  Daha sonraki yıllarda mezhep kuracak kadar içtihat ehli âlimler de olmadığı için yeni bir mezheb kurulmadı.

Şu da biline ki, farz veya haram olduğu Kur’an ve sünnetle kesin olarak belirlenmiş mevzularda içtihat yapılamaz. Misal: İçkinin, domuzun, kumarın haram oluşu, orucun, namazın ve haccın farz oluşu gibi.. Dört hak mezhebin aralarındaki ayrılık da Kur’an ve Sünnetle haram veya farz olduğu kesin olarak belirlenmemiş mevzulardan ibarettir. Bundan dolayı mezhepleri karalamak, neden tek mezhep değil de dört mezhep demek, tam bir cehaletin ifadesidir.
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

SORU 2: KUR’AN’DA MEZHEP VAR MIDIR ve MEZHEP NEDİR..?

CEVAP: Mezhep kelimesi; Arapça’nın ‘zehebe’ (gitti) mâzi fiilinden türetilmiş Arapça kökenli bir kelimedir.  Sözlükteki anlamı gidilen, takip edilen yol demektir. Kur’an’da geçen sırât(yol) kelimesiyle eş anlamlıdır. Mezhep kelimesinin dini alandaki anlamı ise Kuran ve Sünnetin yorumu demektir.  Ehli Sünnet Yolunun müçtehit âlimleri Kur’an, Sünnet ve Eshabın İcmasına ve müçtehid derecesindeki Fukahanın bunlara dayalı olarak yaptıkları kıyas çalışmaların bütününü kapsayan yola Sünni mezhepler  demişlerdir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin yolu(mezhebi), Kur’an’da “Alâ sırâtın mustekîm(Ey Rasulüm), şüphesiz sen en doğru yol(mezhep) üzerindesin)” (Yasin-4) ayeti ile anılmış, sahabeler ve daha sonra gelen tabiin âlimlerince ise Ehl-i Sünnet mezhebi olarak yad edilmiştir. Peygamber Efendimizin yolu Kur’an’da “sırat-ı müstekîm(en doğru yol) olarak anılan ehli sünnet mezhebi, kendi içinde ve özünde hiçbir değişikliğe uğramadan değişik isimlerle (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli gibi) anılmış olup, bunların hepsi itikatta tek mezheptir.
Mezhep kelimesinin eş anlamlısı Fatiha Suresinde, sapkınların mezhebi(yolu),
(dâllîn) ve diğeri doğru yolda olanların mezhebi olan
(sırât-el mustekîm) olarak anılmaktadır. Bak Fatiha Suresi ayetler:

– ” İhdines-Sırâtal-müstekîme” mealen; (Ey Rabbimiz)İlet bizi en doğru mezhebe (Rasûlullah’ın itikat ettiği ve uyguladığı islam yoluna). ” Sıratallezîne en’amte aleyhim” mealen; (ve ilet bizi kendilerine ni’met verdiklerinin mezhebine (Rasulullah’ın ve güzide eshabının yoluna). (Fatiha S.- 6)
– ” Ğayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn”
mealen; (Gazaba uğrayanlarınkine ve  sapkınların mezhebine (yoluna) değil.)Fatiha- 7﴿      

Kur’an’da zikredilen “sırat-ı müstekîm ” olan doğru mezhep, ehli sünnet mezhebidir. Eğri mezhepler hakkında bilgi edinmek için şu  alttaki yazının üzerini tıklayabilirsiniz;
Mezhepler   http://www.islamdergisi.com/genel/mezhepler/ 

Ehl-i Sünnet Mezhebi; Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddedenler ise, ehl-i sünnet mezhebinden sayılamaz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet mezhebi hakkında şöyle buyurdular:
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”
Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:
“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”
Peygamberimiz (s.a.v.):
“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye cevap verirler. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

Bu yolun dışında kalan mezheplerin kimi sapkın olup, sapkınlıkta fazla ileri gitmeyen bazı Müslüman mezheplerdir. Kimi ise sapkınlıkta ileri gidip küfre düşmüş olan mezheplerdir. Bazıları da kendilerini mezhepsiz sayıp, dalalet mezhepleri ile değil de ehli sünnet mezhebine karşı amansız bir mücadele vermektedirler. Onlar da Mezhepsizlik Mezhebindendir.

SORU 3: PEYGAMBER EFENDİMİZİN ZAMANINDA MEZHEP VAR MIYDI?

CEVAP: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)  Efendimizin mezhebi Kur’an-ı Kerimde geçen “sırât-ı mustekîm” idi. Zira Kur’an Efendimizin mezhebini Yasin Suresinde şu ayetle ifade etmiştir:
-“İnneke leminel-murselîn” “Alâ sırâtın mustekîm.”, mealen: “(Ey Muhammed) şüphesiz, sen gönderdiğimiz rasullerdensin ve sen en doğru mezhep (sırât) üzeresin.” Mezhebin Kur’an’daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. “Mustekîm” ise, dosdoğru demektir. Bu iki kelime birleştirilince; “dosdoğru yol” anlamı çıkmaktadır. Bundan da şu ifade  çıkmaktadır;
“(Ey Rasulüm) şüphesiz sen, en doğru mezhep üzerindesin.”
Allahu Teala Kur’an’da  (Âl-i İmran -31) ayette  buyuruyor ki, mealen:
“Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.”
Bu ayetlerin manası gereğince Rasulullah’ın mezhebi (yolu) sırat-ı mustekîme, yani; Ehl-i Sünnet Mezhebine uymak, her müslümana farz olmaktadır.

TEK KAYNAK KUR’AN deyip HADİSLERİ KABUL ETMEYENLER

Hadisi şerifleri inkâr edenler bilsinler ki, “hadis yoktur” ifadeleriyle şu ayeti de inkâr etmiş olurlar, mealen:
– “(Ey Rasulüm) İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl /44)
Allahu Tealanın Peygamberine; “Kur’anı insanlara açıkla” emri gereğince Rasulullah’ın sözleri, Kur’an’ın açıklamaları olan hadis-i şeriflerdir.
Kim ki, “Tek kaynak Kuranhadis yokturbize Kur’an yeter hadislere gerek yok” diyorsa, o kimse yukarıda açıklanan ayeti inkar etmiş olur ve Hz. Ali’nin (r.a.) fetvasına göre o kimseler küfre girmiştir.
Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadırKur’an’da, mealen:

“ Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz Allah’a ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız onu, Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem güzeldir ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır.”   (Nisa Suresi 59.)
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz dünya hayatında olmadığına göre bir meselenin çözümü nasıl Peygamberimize götürülecektir? Bir mesele Kur’an’da açıkça belirtilmemişse, Kur’an’ın; “O meseleyi Peygambere götürünüz ifadesinden kast edilen mana, Rasulullahın hadisi şerifleri değil midir? Ehli sünnet uleması çözümü hadisi şeriflerde bulurken, neden bu hadis münkirleri kendi kısır akıllarına göre ayetlere anlam verip bilgisizliğin karanlığına davetiye çıkarmaktadırlar?..  Müctehid alimler de bu sırat-ı  mustekîme en doğru bir halde nasıl tabii olunacağı üzerinde ictihat etmişler ve mü’minlere o en doğru yolu vaaz etmişlerdir. Bu büyük alimler “benim çağırdığım yolun(sırat-ı mustekımın) adı hanefi mezhebi olsun, şafi mezhebi olsun” dememişlerdir. O isimleri, o zamanda ve daha sonra yaşayan Müslümanlar kullanageldikleri için, zamanla o alimlerin çalışmalarına o tür isimler verilmiştir.

Ehli Sünnet Mezhebinin anlamı; Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem)  Efendimizin yolu demektir. Zira sünnetin anlamı da yol demektir.  Mezhep imamları Müslümanları bölmemiş bilakis, inançta tek hak mezhep olan Ehl-i Sünnet Yolunda birleştirmişlerdir. Amelde bazı farklılıklar ise, Rasûlullah’ın zaman zaman yaptığı amel boyutundaki farklılıklardır. Mezhep imamlarının kendilerinin uydurdukları hiç bir amel ve itikat yoktur. Bu mezhepler de Kur’an ve sünnete dayanmayan hiçbir mesele yoktur.


EDİİLE-İ ŞER’İYYE
Şer’i deliller 4’tür. Bunlar: Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha’dır.
Dinin kaynağı Kur’an ve Sünnettir ama onların açılımları olan  icma ve kıyası fukahayı yok sayarsanız dolaylı yoldan bu inkarcılık Kur’an ve Sünnete götürür.. Kuran, Şeriat ağacı ise, hadisi şerifler onun dalları, Eshabın icması o dalların kolları, kıyası fukaha ise onun meyveleri gibidir. Birini inkar etmek dalların ve meyvelerin bağlı olduğu ağacı inkara götürür..
Dört mezhepten birini inkâr eden mezhepsiz olur. Ehl-i sünnet âlimleri, dört mezhepten başkasıyla amel etmenin caiz olmadığını ittifakla bildirmişler ve bunda icma hâsıl olmuştur.
(El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti).

SORU 4: MEZHEPSİZLERİN AMACI VE HEDEFİ NEDİR?

CEVAP: İslam dünyasının ileri gitmesini istemeyen ve çıkarlarının önüne engel saydıkları ehli sünneti yok etmek isteyen iç ve dış düşmanlar ehli sünnet ve’l-cemaat kalesini yıkarak, amaçlarına daha kolay varabilmek için suyu bulandırmaya çalışmaktalar. Bunları üç aşamada yapmayı planlamaktalar.
1) İlk hedefleri tasavvuf ve evliyaları kötülemek, İslam alimleri ve onların eserlerini karalamaktır.
2) İkinci aşamada mezheplerin Peygamber efendimiz zamanında olmadığı propagandasını yapmak ve hadisi şeriflerin Peygamber Efendimizden 250-300 yıl sonra yazıldığı yalanını yayarak Müslümanların hadisler hakkındaki güvenini sarsmaktır. Bu hadis inkarcılarına; “hadislerin uydurma olduğuna dair elinizdeki kaynak ve kanıt nedir?” diye sorulduğunda sahih bir kaynak gösteremezler. Gizledikleri sahte kaynakları ise; Ehl-i Sünnet aleyhtarı Şia, Mutezile ve Harici Mezhebi kalıntılarından alıntıdır. Öyle ya.. bu adamlar sahabe değil ki bizzat hadis uydurma olayını gözleri ile görmüş olsunlar. Bu hadis ve mezhep münkirleri ikinci aşamada da başarılı olurlarsa üçüncü aşamaya geçeceklerdir.
3) Üçüncü ve son aşamalarında ise, sahabeler kötülenecek ve onların sanıldığı gibi güvenilir kimseler olmadıkları anlatılacak ve Kur’an’ın da bazı ayetlerinin değiştirildiğini ortaya atacaklardır. Bu gün bunları kısmen de olsa yapmaya çalışan çatlak sesler bulunmaktadır.. Bunların asıl hedefleri, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığı küfrünü kusmalarıdır. İslamı yaşayan insanı İslamdan koparmak onlar için çok pahalıdır. Onun içindir ki bunların öncelikli hedefleri İslamdan soğutmak, sonra kolayca lokma yutmaktır.
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

SORU 5 EHL-İ SÜNNET MEZHEBİ DÜŞMANLIĞI YAPANLAR KİMLERDİR?

CEVAP: Kur’an ve Sünnet yolu olan ehl-i sünnetin aleyhinde çalışanlar kimlerdir:

Birincileri; hiç bir şeyden haberi olmayan halktan kimselerdir. Bunlar nefislerinin arzularına tabi olup, dinde kolaylık ve kaçamak arayan cahil kimselerdir.
İkincileri: Bunlar mezhepsizliğin savunucu hocalarıdır. Bunlar kendilerine en doğruyu bilen görüntüsü verebilmek için herkesi, Kur’an hariç her şeyi eleştiren, Kur’an’a ise bilerek yanlış anlam veren, işlerine gelmediği yerde Hadisi şerifleri inkâr eden maşa konumunda olan piyonlardır. Bunlar trafikte ters yola giren sürücü gibidir. Bunlar kendisinin ters yolda olduğunu görmeyip, karşıdan gelen herkesin ters yola girdiğini sanan ayyaş sürücülere benzeyen ahmak ve anlayışı kıt kimselerdir.
Üçüncü kategoride olan mezhep karşıtları ise, bunlar hiç bir zaman açığa çıkmazlar. Bunlar hep piyonlarını kullanırlar. Bunlar İslam’a açıktan zarar vermek isteyip de, başarılı olamayanların arkalarındaki virüsleridir. Bunların İslama düşmanlığı daima gizli kalmıştır.
Dördüncüsü Şia mezhepçiliği adı altında Fars ırkçılığı yapan İrandır. Bunlar Kuran’a da inamazlar . Zira Kuran’ı Ebu Bekir ve Ömer değitirdi derler. Oysaki Allahu teala “Bu Kuran’ı biz indirdik onu biz koryacağız ” buyurdu. İran bu ayeti “Kuran değiştirildi” diyerek Kuran’ı inkar etmiştir.  

  SORU 6:Müslümanlar mezheplerle uğraşmaktansa doğrudan kaynağını Kur’an’dan alıp dilediği şekilde amel etmeleri daha doğru olmaz mı? “

CEVAP: Bunların bu şekilde söylemeleri: “İnsanlar hastalandığında doktora gitmesin, herkes kendi kendisinin doktoru olsun ve eczaneye bizzat kendileri gitsin, orada hastalığına uygun gördüğü ilacı kendisi alsın.” demek anlamına gelir ki, bu da, en büyük fitnedir… Zira bu işin sonunda Müslümanlar tam bir kargaşa ortamına düşer ve herkes “Benim mealim doğrudur buna göre amel edilmesi doğrudur” vehmine kapılarak felakete gider. İşte o ortam oluştuğunda mezhepsizlerin arkasındaki İslam’ın gizli düşmanları, ikinci aşamadaki hedeflerine varmış olacaklardır. Kur’an ile ilgili hiç bir ilme vakıf olmayan bir okur yazar Müslüman, mezhep imamlarının çıkardıkları hükümleri yansıtan ilmihaller olmasaydı ibadetlerini neye göre ve nasıl yapabilecekti? Kur’an namazı emrediyor fakat kaç rekat olduğunu açık olarak belirtmiyor. Kur’an’a göre vakit namazları ve Cenaze Namazı kaç rekat ve nasıl kılınacaktı? Rasul-i Ekrem(sallallahu aleyhi ve sellem):
– “Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur” buyurdu. (Deylemî) Bu hadisi şerife göre, hadislere ve eshabın görüşlerine başvurmadan Kur’an’dan hüküm çıkarmaya çalışan naylon ilahiyatçı prof.ların durumu ne olur?  

SORU 7: S.K. isimli bir sapkın şöyle bir soru sormaktadır: “İşte siz hakem arıyorsunuz. Kur’an detaylı anlatılmış ama siz hala yanlışta ictihat edebilecek alimlerin arkasına geçiyorsunuz.  Bir de bize “Mealci” diyorsunuz.”

CEVAP: Bunların mesnetsiz suçlamalarına sadece çamur atmak denir . Mezhepsizler, En’âm suresindeki bu ayete yanlış mana vererek mezheblerin gereği olmadığını iddia etmekteler. En’am Suresi 114. ayeti kerimenin Tıbyan Tefsiri’nde mealen şöyledir:
– “(De ki, Ey Muhammed! Sizinle aramızdaki davayı hal için,) Allahu Tealadan başka hakem mi isterim, ki O size içinde hak ile batıl , hiç bir şüpheye yer bırakılmaksızın, ayırt edilerek açıklanan Kur’an’ı indirmiştir.” (Enam-114)
Bu ayetin nüzul sebebi, Peygamber Efendimizle, müşrikler arasında geçen bir meseledir. En’am Suresi, 114. ayette geçenmufassala” (iyice açıklanmış) kelimesinin manası, bunların anladığı gibi değildir.  Buradaki “iyice açıklanmış” kelamının muhatabı ne mezhebsizler, ne de ümmet-ü Muhammed’tir. Onun muhatabı Rasulullah’tır. Yani; Allahu Teala, Kur’an’daki İlahî Kelamının  içindeki murad-ı ilahisini Peygamber Efendimize iyice açıklamış ve O’da eshabına gerektiği kadar açıklamada bulunmuştur. O açıklamalara da “hadisi şerif” denilmektedir.
Mealcilerin iddia ettikleri gibi Peygamber Efendimizin açıklaması olmadan Kur’an ümmetin anlayacağı şekilde açıklanmış olarak nüzul olsaydı, Allahü Teâlâ şöyle buyurur muydu? mealen:

“ (Ey Muhammed) İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44)
Bu mealciler bu ayeti ya okumadılar, ya da okuyup anlamazlıktan geldiler.
-“ Kim Kur’an hakkında kendi görüşüne göre söz söylerse isabet etse de hata etmiş olur.”
(Ebû Davud)

Kur’an’ın gerek lafzı üzerine ve gerekse lafzın ifade ettiği mana üzerine aklına dayanarak beyanda, yorumda bulunmak Rasulullah (s.a.v.) tarafından yasaklanmış bulunmaktadır. Vardığı yorumda isabet etse bile şer’î bir ruhsatı olmadığı için hatalı bir iş yapmış olmaktadır. İmam Gazalî şöyle der:
-“ Şeriat koruyucusunun (Allah) elfazını Batınîlerin yaptığı gibi zahirinden hareketle daha önce (Selef’in) zihnine inmemiş meselelere yorumlamaya kalkmak büyük felaketlerden biridir. Zira Kur’an-ı Kerim’i anlama işinde-bizzat şeriat koruyucusundan (Hz. Peygamber) yapılan nakle dayanmadan ve öyle yapılmasında zaruret olduğunu gösteren aklî bir delil bulunmadan- sırf zahire göre hareket edip yorum yapmak haramdır.”

SORU 8: Hocam! Selefi Sapıklar Al-i Imran Suresi 105. ayeti çarpıtıp farklı mana vererek Ehli Sünnet Müslümanları tekfir etmekteler.. Bunlar hakkında bir açıklama yapar mısınız?
İşte söz konusu ayetin çarpıtılmış meali:

“Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, gruplara ayrılıp, anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Mezheplere bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır.” (Âl-i Imrân/105)

CEVAP: Öncelikle ilgili ayeti kerimenin doğru mealini verelim:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i Imrân/105)
Söz konusu ayeti kerime, Hıristiyan ve Yahudilerden gerçek İncil ve gerçek Tevrat’ı değiştirip İlahi vahiyden ayrılarak küfre düşenlerden bahseder.
Bu sapkın selefiler bu ve başka ayetlere kasten yanlış anlam vererek, Kur’an ve Sünnete sıkı sıkıya bağlı Ehli Sünnet Müslümanlarını mezhepçilik ile suçlarlar. İncil ve Tevrat’ı değiştirerek guruplara ayrılan Hıristiyan ve Yahudilere benzeterek Müslümanları tekfir ederek küfre düşerler.. İlgili ayeti kerimede mezhepler ifadesi geçmediği halde sırf hak mezhep müdavimlerini tekfir etmek için ayetin manasını çarpıtarak temiz gönülleri kirletmek isterler.
Bu sapkınlar şunu bilmeliler ki; ehli sünnet mezheplerini İslam alimler uydurmamış, o mezhepleri Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat hayatında tatbik etmiştir.. Müctehid alimler Rasulullahın İslam’ı uygulayışını, müçtehid olmayan avam Müslümanların anlayacağı şekilde gelecek nesle yazarak nakletmelerine mezhepler denilmiştir. Dört hak mezhebe sataşmak, Kur’an ve Sünnete sataşmaktır. Akıllı bir kimse bu cahillere uyarak küfrün karanlığına batmaz.!

SORU 9: KUR’AN’I ANLAYABİLMEK İÇİN GEREKLİ OLAN İLİMLER NELERDİR?

CEVAP: Kur’an’ı anlayıp tefsir edebilmek için şu ilimlere ihtiyaç vardır;
1- ARAPÇA; Kureyiş lehçesi üzere mükemmel bir Arapça bilmek.
2-BEDİ’ (hayret verici güzellikte olan),
3-BEYAN gibi edebiyat .
4-TEFSİR; usulü tefsir,
5-HADİS; ilmi,
6-FIKIH ilmi,
7-NÂSİH(hükümsüz bırakan),
8-MENSUH(hükmü kaldırılmış) gibi şeriata, Kur’an’a müteallik on beş kadar ilim bilmek gerekmektedir.  (Kütüb-ü Sitte)

NOT: Bazı İlahiyatçı hocalar eski alimlerin Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı olmamıştır. O alimler; ehil(müçtehid) olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarılmasının uygun olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır. Tabi onu anlamak için de alt yapı lazımdır. Yani, Kur’an’da ki uzay ile ilgili ayetlerin işaretlerini anlayabilmek için o konuda yeterli alt yapı bilgiye sahip olmak lazım. Bunun gibi hiç bir kimse de içtihat sahibi bir alim olmadan Kur’an ve Sünnetlerden hüküm çıkarmaya kalkışmamalıdır. Böyle bir şeye teşebbüs eden kimse kasabın beyin ameliyatı yapmaya teşebbüsünden daha tehlikelidir.

SORU 10 MEZHEPLER OLMASAYDI DURUM NE OLURDU?

CEVAP: Mezhebler olmasaydı Müslümanların sayıları kadar mezheb olurdu. Herkes Kur’andan kendi aklı ve ilmine  göre anladığının en doğru olduğunu sanır ve  Müslümanlar tam bir kaosa ve büyük bir fitneye düşmekten asla kurtulamazlardı. Okuma yazması olmayan ümmiler ile ilmi az olanlar asla işin içinden çıkamazlar, kendilerinden biraz daha fazla bilen yarım hocalara tabii olurlardı. Bu durum ise, “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” ata sözünü tam olarak gerçekleştirirdi. Bu da mezhebsizlerin arayıpta bulamadığı bir ortam demektir ki, işte o zaman İslam alemi diye bir medeniyet kalmaz, yok olup giderdi. Bu da Hırıstiyan ve yahudilerin bayramı olurdu.
Bir Müslüman dünya ve ahiret kurtuluşunu istiyorsa, dinini ehl-i sünnet alimlerinin Kur’an ve Sahih hadis-i şeriflere dayalı olan İlmihallerinden öğrenmeli ve öğretmelidir. Aksi takdirde diğer yollar cehenneme açılan birer dalalet çukurudur…

PEYGAMBERİMİZİN MEZHEBİ VAR MIYDI?

SORU 11: Peygamber efendimiz zamanında mezheb yoktu, bu mezhebler sonradan çıktığına göre bid’at olmaz mı?

CEVAP: Yukarıda açıklandığı üzere sonradan çıkan bir mezhep yoktur. Sadece Rasulullahın yolunda içtihat eden alimlerin içtihatlarına çalışmalarına değişik isimler verilmiştir o kadar. Allahu Teala buyurdu ki:
– “Rasulüm de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın ” (Âl-i İmran, 31  )
– “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi size yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr, 7)
Yukardaki ayeti kerimeden anlaşılan mana gereğince gerek Eshab, gerekse Tabiin devrindeki ve daha sonraki müctehid alimler Kur’an’a, Rasulullah Efendimizin tabii olduğu gibi tabii olmuşlar ve O’nun anladığı gibi anlamışlardır. İşte bu anlayış ve tabii olmaya halk değişik isimler adı altında  şu mezheb, bu mezheb diye isimler vermişlerdir. Mezhebler Kur’an ve hadis-i şeriflere dayanır. Peygamber efendimizin dini yaşama biçimini müçtehid alimlerimiz içtihat ederek açığa çıkarmışlar ve yazılı metinler haline getirmişlerdir. O zamanda yaşayan Müslüman halk bunlara Hanefi, Şafi gibi isimler verdikleri için bu isimlerle anıla gelmiştir. Asla bid’at değildir.

SORU 12:  Bir mealci Kur’an var, Hadisler var. Bunlara rağmen mezheblere gerek var mıdır?  Mü’minlerden Arabça bilenler Kur’an’ın bizzat kendisinden, Arabça bilmeyenler de meallerinden dinlerini öğrenemezler mi?” diye sormakta.

CEVAB: Bu soruları soran yukarıdaki şu sözleri ile çelişkiye düşmektedir; “Her şey Kur’an da varken mezheblere neden gerek duyalım?” demekle,  hadisi şeriflere gerek olmadığını ifade etmektedir.  Aynı zamanda; “Kur’an var Hadis var mezheplere ne gerek var?” sorusu; “Eczane var, hastane var, eczacıya ve doktora ne gerek vardır?” demek gibidir, veya; “Okul var, kitab var, o halde öğretmene ne gerek vardır?” demek gibi bir şeydir. Aslında bunlar mezhepleri de anlamış değil. Zira Kur’an’a ve hadislere ve Eshabı kiramın Rasulullah’tan aldıkları ilmin meyvesi olan icmaya dayanmayan bir mezhep zaten yoktur ve olamaz da. Kur’an ve Hadis-i Şeriflerden hüküm çıkarabilecek ictihat derecesinde bir alim olmak için İmam-ı Gazali gibi ilmi, Süfyan-ı Sevri Hazretleri gibi takvası olması gerekir. Her Arabça bilen müctehid olabilseydi, Ebu Cehiller Ebu Lehebler imansız kalır mıydı? Hangi okuma yazması olan birisi tıp fakültesini okumadan, sadece tıp kitaplarını okuyarak kalb ve beyin ameliyatı yapabiliyor? Bugün  mü’minleri dinlerini öğrenmek için sadece meal okumaya yönlendiren bazı din görevlileri, aslında o Müslümanların ayaklarını farkında olmadan cehenneme kaydırıyorlar.

İmam-ı Şafii Hazretleri: “Bizler yalnız Kur’an-ı Kerim’den dinimizi öğrenmeye çalışsa idik, beş vakit namazın nasıl kılınıcağını dahi bulamazdık. Zira Allahu Teala Kur’an’da beş vakit namazı emrediyor, ama nasıl kılınacağının deteaylarından açıkça bahsetmiyor. İşte bu durumda Peygamber efendimizin hadislerinde aradıklarımızı bulabiliyoruz.”
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

PEYGAMBER EFENDİMİZ(salât ve selam olsun ona), İÇTİHAT DERECESİNDEKİ EHL-İ SÜNNET ALİMLERİNE UYMAMIZI EMRETMEKTEDİR:

– “Benden sonra peygamber gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih-i Buhari 11.c.181 shf.)

SORU:13:  Mezhebsizler, İmam-ı Azam ile İmam-ı  Buhari arasında bir çatışma olduğundan söz ediyor. Bu nedir?

CEVAP: İmam-ı Azam ve İmam-ı Buhari konusuna gelince, Bu iki büyük alim arasında herhangi bir şey yoktur. Zira, bunlar muasır değiller, yani; aynı zamanda yaşamamışlardır. İmam-ı Buhari hazretleri onun vefatından sonra dünyaya gelmiştir. İmam-ı Buhari Hazrertleri de müçtehid olduğu için İmam-ı azamın içtihadına uymayan yerler olması gayet tabiidir.

SORU 14:  Niçin 4 Mehep? Hz. Ömer, Hz. Ali, İmam-ı Cafer Sadık hazretleri, Muhammed Bakır hazretleri, Musa Kazım hazretleri gibi büyüklerin mezheplerine niçin uyulmuyor? Bunların da birer mezhebi yok muydu?

CEVAP : Evet onların da birer içtihadı vardı ve her biri bir müçtehitti. Ancak onların toplanmış bir mezhepleri yoktu. Onun için bu mübarek zatların mezhebine uyan kalmamıştır. Musa Kazım ve dedesi Muhammed Bakır’ın tedvin edilmiş mezhepleri olmadığı gibi, diğer Sünni âlimlerin de mezhepleri tedvin edilmiş değildi. Mesela imam-ı Sevri de büyük bir âlimdir,  ama mezhebi tedvin edilmediği için onun mezhebine uyulmamıştır. Hazret-i Ali’nin, Hazret-i Ömer’in de mezhepleri vardı, ama tedvin edilmediği için bir sistem halinde olmadığındn onların mezheplerine uyamıyoruz. Hak mezheplerin dört mezheple sınırlandırılmış olması bundandır. Peki, imam-ı Cafer hazretlerinin mezhebi tedvin edilse idi, Müslümanlar İmam-ı A’zamın hocasının mezhebini inkâr  edebilirler miydi? Bu hiç mümkün olabilir miydi? Ehl-i beyti sevmeyen Sünni olamaz. Çünkü Resulullahı seven onun akrabalarını da, torunlarını da arkadaşlarını da, hanımlarını da sever.

Ehl-i Sünnet mezhebi iki kategoriye ayrılır:                

A- İTİKATTA MEZHEP: Maturidiyye ile Eş’ariyye mezhepleri arasında bir iki küçük ayrıntıdan başka fark olmadığı için Ehl-i Sünnet, itikatta tek mezheb olarak kabul edilmiştir.

B- AMELDE MEZHEPLER: Amelde ehli sünnet mezhepleri tabiin devrinde Hz. Ali’nin yetiştirdiği büyük alim ve veli Hasan-ı Basri ile başlamış olup, tebei tabiin devrine kadar sayıları yüzü aşmıştır. Ancak, bunlara tabi olanların sayıları azalarak günümüze sadece dört ehli sünnet mezhebi ulaşabilmiştir. Eğer ki bu mezheplere tabi olanlar devam etseydi bugün ehli sünnet mezhepleri dört değil , onlarca olacaktı.

SORU 15: İçtihat kapısı kapalı mıdır, günümüzde yeni ehli sünnet mezhepleri olamaz mı?

CEVAP: İçtihat kapısı kapalı değil ancak, içtihat şartlarını taşıyan alimler olmadığı için yeni ehli sünnet mezhepleri oluşmamıştır. Yeni bir mezhebe de gerek yoktur. Zira dört mezhebin müctehid alimleri her meselenin hükmünü çıkarmışlardır. Arayan aradığını bu mezheplerin içinde aramalı, dışında değil. Allahu Teala onların çalışmalarına bol ecirler versin ve cennetlerdeki makamlarını âli eylesin. Onlar mum ışığında, el emeği, göz nuru akıtarak, binlerce  yanlış mezheplerin ve büyük bir fitne ve kargaşanın ortaya çıkmasına engel olarak çok büyük bir hizmet vermişlerdir. İslam alimlerinin üstünü, evliyanın önderlerinden, şeriatin savunucusu, kerametlerin mazharı ikinci binin müceddidi İmama-ı Rabbani Ahmedi Faruki Serhendi(kaddesallahu sirrahul-akdes) hazretleri Mektubatlarında şöyle buyurdu:
«
Kıyas ve ictihad, şeriatın dört temelinden biridir. Buna uymakla emrolunduk. İlham, yalnız sahibi için delildir, hüccettir. Başkaları için senet değildir. İctihad ise her müslüman için senettir. Bunun için müctehid olan âlimlere uymak lâzımdır. Dinîn temel bilgilerini bu âlimlerin bildirdiklerine uygun olarak öğrenmelidir.» (C. I Mektûb 272)

SORU 16: Mezhepsizler ve onların ülkemizdeki maşalarının iddia ettiği gibi, mezhepler sebebiyle mezhepler arasında tarih boyunca bir çok çatışmalar ve kan dökmeler olmuş mudur?

CEVAP: Tarihi iyi bilenler bilir bilmeyenler bilsin ki, İslam’da asla mezhep çatışmaları olmamıştır.

TARİH BOYUNCA DA BÖYLE BİR VAKA MEVCUT DEĞİLDİR. Mezhepsizliğin piyonları bazı siyasi savaşları mezhep çatışmaları olarak göstermeye çalışmaktadır. Mesela Yavuz Sultan Selim Han hazretleri hiç bir aleviyi, alevi olduğu için öldürtmemiştir. Zira Şah İsmail’in askerlerinin içinde alevi olduğu kadar Yavuz Sultan Selim’in askerleri içinde de alevi Türkmen askerleri vardı. Şayet Yavuz Sultan Selim Han alevileri katletseydi, bugün Anadolu ‘da bir tek alevi yaşıyor olmazdı. Alevilerin Yavuz’un korkusundan Tokat ve Sivas yörelerindeki dağlara ve ormanlara sığındıkları doğru değildir.

KUR’AN’DAN AYET MEALLERİ:
Allah ve Resulü bir meselede hükmünü verdiği zaman, bir mü’min erkeğin yahut bir mü’min kadının artık işlerinde başka bir yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzab Sûresi, 33/36)

“Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar, aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme gönüllerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa Sûresi, 4/65)
“Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Kim bundan yüz çevirirse, seni öylelerinin üzerine muhâfız olarak göndermedik; sen ancak doğru yolu gösterip tebliğ etmekle mükellefsin.”(Nisa, 4/80)
“Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının. Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah’ın azâbı pek şiddetlidir.”(Haşir Sûresi, 59/7)
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmran Sûresi, 3/31)
Bu ve benzer manadaki âyetler Peygamber (S.A.V) Efendimizin görevininin sadece Kur’ân’ı insanlara getirmekle sınırlı olmadığını belirtmektedir.

SORU 17: Hadislerin Peygamber Efendimizden 300 yıl sonra yazıldığı doğru mudur?

CEVAP: Hadisi Şeriflerin Yazılışı ile ilgili Doğru Kaynak:
Peygamber Efendimiz Kur’an ilk nazil olduğunda, âyetlerle karışmaması için;
-“Kur’an’dan başka benden bir şey yazan onu imha etsin” buyurmuştu.

Daha sonra Efendimiz(s.a.v.), Kur’an-ı Kerimi ezberleyenlerin çoğalması sebebi ile hadis-i şeriflerin de yazılmasını emir buyurdular. Abdullah bin Amr bin As, her hadisi yazar, Resulullah efendimiz buna mani olmazdı. Hatta bazıları:
-“Sen her şeyi yazıyorsun. Ama Rasulullah’da insandır. Öfkeli iken de söz söyler.” dediler. Abdullah bin Amr bin As bu durumu Resulullaha arz edince, mübarek parmağını ağzına götürüp:
-“Yaz! Allah’a yemin ederim ki, bu ağızdan hak sözden başkası çıkmaz.” buyurdu. (Ebu Davud, Hakim)

Şu âyet-i kerime de aynı mealdedir:
-“O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.” (Necm 3,4)

1400 yıldır bu kadar devasa alimler bu konuları bilmiyorlardı da şimdi kolaycılık yapıp İslamı içten yıkmaya çalışan bir kaç sözde prof. mu gerçeği onlardan daha iyi görüyorlar? Mealci piyonların arkasına takılanların ulaşacağı yer ancak, cehennemdir.

SONUÇ OLARAK; Biz kesinlikle Kur’an’ın meal ve tefsirinin okunmasına karşı değiliz. Karşı olduğumuz şey, bir kimsenin Kur’an’dan kendi aklına göre anlam çıkarıp hüküm vermesidir.

MEZHEPSİZLER ŞU SORULARIN CEVABINI VEREMEDİ :

1) “Rasulullah’ın, Eshabın ve Müctehid alimlerin açıklamaları olmadan birbirine uymayan Kur’an meallerine rağmen  ümmi bir Müslüman sırf mealden dinini nasıl öğrenebilir?”
2) “Madem Kur’an herkesin anlayacağı kadar açıksa, niçin “Tâ Hâ”, “Yâ Sîn” ve “Elif Lâm Mîm’in” ve diğer “HURÛFUL MUKATTAA’nın sırrını bilemezsiniz?
3) “1400 küsur yıldır İslam alimleri hep yanıldı da, sizler mi doğruyu keşfettiniz? Sizler (hâşa) KENDİNİZİ onlardan daha mı iyi Müslüman GÖRÜYORSUNUZ.?
4) “Asırlardır Dört Hak Mezhepten kimse rahatsız olmadığı halde, bu hususta hiç bir anlaşmazlığın dahi vukuu bulmamasına karşın, SİZLER niçin hak mezheplerden rahatsız oluyorsunuz?”
5) Allahu Teala Kuranda “zekatı dosdoğru veriniz” buyurmasına karşın altının, davarların, sığırların, devenin zekatını, tarladan çıkan mahsülün öşrünün yüzde kaç olacağını açıkça bildirmez. Zekat verirken bunların oranlarını neye göre belirliyorsunuz?
Yoksa “Kuran’da oranlar belirtilmemiş” diye zekat vermiyor musunuz?
6) Allah Kuran’da “namazı dosdoğru kılınız” buyurmasına karşın “Namazın nasıl kılınacağı, kaç rekat olacağı Abdest, Namaz ve Oruç kelimeleri Kuran’da geçmiyor” diye namazı, abdesti ve orucu terk mi ediyorsunuz?
7) Cenaze namazı da Kuran’da açıkça geçmez. Yoksa “Cenaze Namazı Kuran’da geçmiyor” diye cenazelerinizi yıkamadan namazını kılmadan mı gömüyorsunuz?

8) Cenaze namazını kılıyorsanız onun kaç rekat olduğunu ve nasıl kılındığını Peygamberimizin sözlerini sünnetini kabul etmediğinize göre nereden buldunuz?
9) Cuma Namazının farz oluşu ayetle sabitken “Kuran’da cuma namazının hangi saatte kılınacağı, farzının kaç rekat olduğu ve nasıl kılındığı belirtilmediği için cuma namazını kılmıyor musunuz?
10) Beş vakit namazın hangi vakitlerde kaçar rekat kılınacağı “Kuran’da belirtilmedi” deyip namaz kılmıyor musunuz yoksa?
11) Allahu Teala Buyurdu ki(mealen);
“Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.”(Sure-i Nahl/ Âyet: 44) Madem Kuran herkesin anlayacağı kadar açık ise bu ayet neden nazil oldu?

Mezhebsizler bu soruların ma’kul bir cevabını veremeyince hemen çark edip  şöyle cevap vermeye kalkarlar ve; –Bu gibi durumlarda Rasulullah’ın hadislerine bakarız.” derler.
Onlara; Her şey Kur’an da varken mezheblere neden gerek duyalım?” sözlerini hatırlattıktan sonra şöyle sorarız; “Hani sizler Kur’an’dan başkasına gerek duymadığınızı hadisi şeriflere inanmadığınızı söylüyordunuz? Niçin çark ettiniz? ”

Bu kimselerin sözleri birbiri ile çelişince, kendi kendilerinin iddialarını çürütmüş oluyorlar. Evet her şey Kur’an’da var ama onu ne siz, ne de sizin gibiler göremez. Onu ancak; Allahu Teala Peygamber Efendimize açıklanmıştır. Allahu Teala Kur’an’da Rasulüne tabi olmamızı emrederken, bunlar akıllarına ve hevai nefislerine tabi olmaktalar. Bunların dinden anladıkları bu mudur? Bu mezhep münkirlerinin kimileri imanın şartlarından kaderi inkar ediyor, kimileri şefaati inkar ediyor, kimileri  de Allah’ın, geleceği bilemeyeceğini söyleyerek dinden çıkıyor ve insanları da arkalarından cehenneme çekmek istiyorlar. Bu mudur bu sapkınların birliğe beraberliğe çağrıları? Kendi aralarında dahi, yüzlerce mezhebe bölünüp tek mezhep olamazken, bir de kalkıp inançta tek yol olan ehli sünneti mezhebini eleştirmeye kalkıyorlar. Bunların maksatları (Müslümanları Kur’an’da birleştirmek adı altında) Müslümanları parçalayıp, yok etmek değil de nedir? Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

Cevaplarımız bu soruların içindedir. Anlamak isteyene… Müslümanları mezheplere bölüyorsunuz” diye eleştiren ve dört hak mezhebe tahammül edemeyen MEALCİLER, yüzlerce Meal Mezhebi kurmaya çalıştıklarının farkındalar mı acaba?
Cenâb-ı Hak, hepimizi müctehid İmâmlar vasıtası ile Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem efendimize uyan bahtiyar kullarından eylesin. Selef-i sâlihin düşmanı selefiyecilerden, ehl-i sünneti kâfir bilen vehhâbilerden, telfık yaparak hak mezhepleri ortadan kaldırmak isteyen mezhepsizlerden, kendilerini dîne değil de, dîni kendilerine uydurmak isteyen reformculardan, müctehid İmâmları beğenmeyip, kendi kafalarına göre ictihad yapmak isteyen naylon müctehidlerden, eshâb-ı kirâma saldıran rafızî meşrepli mezhepsiz tufeylîlerden muhafaza buyursun. Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak, sevdiklerini dost, sevmediklerini de düşman olarak tanıtsın. Âmin. Herkese hidayet Allahu Tealadandır.

 MEZHEP İMAMLARI

 HANEFİ MEZHEBİ
 EBU HANİFE(r.a.) Peygamberimizin vefatından 67 yıl sonra dünyaya gelmiş bazı sahabeleri görmüş tabiinin büyük alimlerindendir.

  1. (699-767)

    Ebu Hanife(r.a.), üstün zekâsı, ilmî şahsiyeti, örnek ve mücadele dolu hayatı ile tanınan büyük bir İslam âlimidir. Bu özelliklerinin yanı sıra fıkıh bilgisi ve birçok konuda pratik çözümler sunmasından dolayı ona “Büyük İmam“ anlamına gelen İmam Azam lakabı verilmiştir. Kûfe şehrinde doğan Ebu Hanife(r.a.) Irak’ın ünlü âlimlerinden ders aldı. Küçük yaşta Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Edebiyat gibi birçok ilmi öğrendi. Hocası Hammad bin Ebu Süleyman’ın vefatı üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde yayıldı. Ticaretle de uğraşan Ebu Hanife, ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve öğrenci yetiştirmekle geçirdi. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer gibi müc*tehid düzeyinde birçok talebe yetiştirdi.

    İmam Azam Ebu Hanife(r.a.) fıkhî meseleleri öğrencileriyle tartışarak birlikte hüküm verirdi. Ayrıca olması muhtemel olaylar üzerinde de düşünerek çözümler üretirlerdi. Bütün bu tartışmalar sonucunda ortaya çıkan görüşler, Ebu Hanife’nin öğrencileri tarafından yazıya geçirilmiştir. Onun Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin hadislerinden yola çıkarak geliştirdiği ekole Hanefi mezhebi adı verilmiştir. Hanefilik başta Türkiye ve Balkanlar olmak üzere İslam dünyasının pek çok yerinde yaygınlaşmıştır.

    İmam Azam Ebu Hanife(r.a.), bir konuda hüküm vermek ve amel etmek için Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Hz. Peygamberin güvenilir âlimlerce bilinen ve meşhur olan sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam sahabeden dilediğim kimsenin reyini alırım. Fakat diğer âlimlere gelince bir ilim adamı olarak ben de onlar gibi içtihat ederim, derdi.

    MALİKİ MEZHEBİ

    İmamı Malik

    İmam Mâlik, Medine’de doğmuştur. Onun doğum tarihi hakkında, Hicrî 90’dan 98’e kadar değişen farklı rivayetler vardır. Ancak, yaygınlıkla kabul edileni 93 (711-712) tarihinde doğmuş olduğudur (Ömer Rıza Kehhale, Mu’cemü’l-Müellifîn, Beyrut (t.y.), VIII, 168; ayrıca bk. Suyutî, rezyinü’l-memalik, 7)..

    İmam Mâlik’in ailesi aslen Yemenli olup, dedesi Zû Asbah kabilesine mensup olan Mâlik b. Ebu Amir el-Asbahî, Yemen valisinden gördüğü zulüm üzerine Medine’ye gelip yerleşmiştir. Annesi de, yine Yemenli Ezd kabilesinden, Aliye binti Şüreyk el-Ezdî’dir.

    İmam Mâlik’in dedesi Medine’ye yerleştikten sonra, Kureyşe mensup Benû Teym b. Murra kabilesi ile hısımlık kurarak, bu kabile mensuplarıyla dostluk (velâ) akdetmiş ve gerektiğinde onlardan yardım görmüştür.

    İmam Mâlik’in ailesi, Medine’ye yerleştikten sonra ilimle meşgul olmuş, özellikle hadisleri toplamaya ve Ashab’ın fetvalarını öğrenmeye büyük önem vermişlerdi. Dedesi Mâlik b. Ebu Amir, Tâbiînin büyüklerinden olup, Hz. Ömer (r.a), Osman (r.a), Talha (r.a) ve Aişe (r.anh)’dan hadis rivayet etmiştir.

    ŞAFİİ MEZHEBİ

    İmam Şafii`nin hayatı,  

    İmam Şafii’nin şeceresi; Ebu Abdullah Muhammed bin. İdris bin Abbas bin Osman bin Şafii’ el Kureyş’i el-Haşim’i el-Mutallib’i dir. H. 150’de(miladi 772) Gazze’de doğmuş, 204’te Mısır’da vefat etmiştir. Hz. Peygamber’in dördüncü batından dedesi Abdi Menaf’ın dokuzuncu göbekten torunudur. İmam Şafiî’nin doğum yılı imam Ebu Hanife’nin vefat yılına rastlar. Böylece Şafii 54 yıl gibi kısa bir ömür yaşamış ama bunu çok güzel değerlendirerek tarihte iz bırakmıştır.
    Babası İdris, bir iş için Filistin’deki Gazze’ye gitmiş ve orada iken vefat etmişti. Doğumundan iki yıl sonra annesi, oğlunun nesep ve kendisini belki ihtiyaçtan kurtaracak olan hukukunun Kureyşilerce tanınmayacak şekilde zayi olacağından korktuğu için onu alıp baba yurdu olan Mekke’ye döndü ve ilim tahsiline verdi. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i hıfzetti. Fasih Arapça konuşan Huzeyl kabilesi arasında şiir ve edebiyat öğrendi. Sonra Mekke müftüsü Müslim bin Halid ez-Zena’den ders alarak, onun yanında fetva verecek duruma geldi. O zaman on beş yaşlarında idi. Daha sonra Medine’ye gitti. Orada İmam Mâlik bin Enes fıkıhta Üstad idi. İmam Mâlik, kendi eseri olan El-Muvatta’yı, İmam Şafiî’nin ezbere okuduğunu görünce hayretini gizleyememişti. İmam Şafiî, Sufyan bin Uyeyne, Fudayl bin Iyâz’dan, amcası Muhammed bin Şafii gibi birçok âlimden hadis rivayet etti.

 

HANBELİ MEZHEBİ

  1. İmam Ahmed bin Hanbel,
    Hicri 164(miladi 796) yılında Bağdat’ta doğdu. Hayatı Abbasi Devleti’nin en parlak dönemlerine rastlar. Babasını küçük yaşta kaybetmesine rağmen çok parlak bir tahsil hayatı geçirmiştir. Birçok ünlü alimden ders almasına rağmen en fazla İmam-ı Şafii’den etkilenmiştir. Bu yüzden genç yaşta memleket memleket dolaşmayı gerektirecek zor bir ilim olan hadis ilmiyle uğraşmaya başladı.
    Kendisini yetiştiren hocalarına karşı çok saygılıydı. Onlar hayatta iken hadisler konusunda kendisine ait hiçbir görüşü açıklamadı ve olgunluk yaşı olan kırk yaşına gelene kadar hiçbir konuda fetva vermedi. Böylelikle ilmi ve tevazusu ile kısa sürede saygı duyulan bir alim olarak anılmaya başlandı.
    O’nun sohbetlerini dinleyenler genelde üç hususa dikkat çekiyorlardı. “O’nun sohbetlerinde, vakar, ciddiyet, tevazu ve ruhi huzur hakimdi. Kimse ile alay etmeyi sevmezdi.
    Hadisleri ancak rivayet etmesi istendiğinde anlatırdı. Yanlışlık yapmak korkusu ile hadisleri aklından değil kaynağından okurdu.
    Talebelerine anlattığı hadislerin özellikle yazılmasını isterdi. Verdiği fetvalar yanlış anlaşılır korkusu ile yazılarak anlatılmasını isterdi.”

    Ömrünün sonuna kadar sapkın akımlarla mücadele etti. Bu yüzden Halife Mu’tasım ile başı derde girdi. Tutuklanarak Bağdat’ta hapishane’de kaldı. Burada hergün bayılana kadar kırbaçlandı. Fakat bu olaylar O’nu halkın gözünde daha da yüksek bir konuma getirdi. Serbest bırakıldıktan sonra baskılar devam etti. Sohbetleri yasaklandı, namaz kılmak için camiye gitmesine bile izin verilmedi. Talebeleri birer birer zindana atıldı. Ayakları zincirlenerek Halifenin huzuruna çıkarılmak üzere Bağdat’tan Tarsus’a yola çıkarıldı ve yolda hicri 128’de vefat etti.

 

EK: 1
S A P I K   M E Z H E P L E R :

1-BİDATÇILAR MEZHEBİ: “Mizan yoktur, o adalettir. Büyük günah işleyenler sonsuza dek cehennemde kalacaklardır, farzları yapmak imandandır terk eden(inkar etmediği halde) kafirdir diyenler, fakat birini terk ederse kafir olur,  içki içerken, zina ederken, o kimse kafir olur.” diyenler bid’atçı sapıklardan olur.

2-CEHMİYYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

3CEBRİYE MEZHEBİ:” Kulun(irade) kudreti, kazanması ve etkisi yoktur. O cansız bir varlık (robot) gibidir.” diyen Cebriye Mezhebi inancında olanlarda  küfür ehlidir.

4-DEHRİYYE MEZHEBİ:  Bunlar Allah’ın varlığına inanmayan ateistlerdir. Çok eski çağlardan beri varlıkları bilinir.

5- KADERİYE MEZHEBİ: “Şer Allah’ın yaratması değildir, kul yaptığının yaratıcısıdır.” dedikleri için küfre girmişlerdir.

 6KESSANİYE MEZHEBİ : “Allah’ın yanılıp pişman olabileceğine inandıkları için küfre girmişlerdir.

 7- RAFİZA MEZHEBİ: Reenkarnasyonculuğa inanırlar.  Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” derler ve putperest Hindu ve Budistlerden etkilendikleri için ölen kimselerin  ruhu başka cesetlere geçerek dünyaya tekrar tekrar geleceğine inanan kafirlerdir. Şii Mezhebinden sapmış Rafizalar da sapık bid’atçılardır. Rafizilerden  Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer’e küfredip lanetleyenler kafirdir. “Hz. Ali bizim ibadetlerimizi yaptı, bizim ibadet yapmamıza gerek yoktur” diyen rafiziler de küfre girmiştir. Hz. Ali( r.a.),  Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den (Allah her üçünden de razı olsun) üstündür.”  diyenler Bid’atçı sapıklardır.

 8- HARİCİ MEZHEBİ: Bize Kur’an yeter” deyip hadisi şerifleri inkar ettikleri için Hz. Ali bunların küfrüne fetva vermiştir. Bu sebeple Hz. Ali’yi ve Hz. Osman’ı bunlar şehid etmiştir. Ayrıca Hz. Osman, Hz. Ali, Hz.Talha, Hz.Zübeyir, Hz. Aişe ve bazı sahabeleri kafir saymaları sebebiyle İslamdan çıkmışlardır..

 9- YEZİDİLER: İran tarafından zuhur edecek bir peygamberin Muhammed (s.a.v.) ümmetini ortadan kaldırmasını bekledikleri için bunlar da kafirdir.

10- NECCARİYE MEZHEBİ : Allah’ın sıfatlarını inkar etmeleri  ve; ”Kur’an-ı Kerim yazıldığı zaman cisim, okunduğu zaman da arazdır(araz: başkasına bağlı olarak yer tutan, kendi halinde olamayan; renkler, tatlar kokular gibi) .” demelerinden dolayı kafir olmuşlardır.(Ayınlar: cevherler, maddeler, atomlar.)

 11- ŞEYTANİYE MEZHEBİ: Allah ancak dileyip takdir ettiği, yani yarattığı zaman bilir. Ondan önce bir şey bilmez diyen, Şeytaniye Yolu inancında olanlar da  kafirdir.

12- MUTEZİLE MEZHEBİ:  “Allah ne görür, ne de görülür” diyen ve; “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri ve; “Kul kendi kaderini yaratır” diyen Mûtezile Mezhebinden bir gurup da dinden çıkmıştır.

13- MÜRCİE MEZHEBİ: “Mümin ve kafirleri Allah’a bırakırız. Mü’min cennetlik, kafir cehennemliktir diyemeyiz. Dünya ve ahiret Allah’ındır,  dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. İbadetler farz değil, fazilettir.”diye inanan veya söyleyenler kafirdir.  “Mü’minler günahkarlar ile dost olamaz.” diyenler de, bid’atçı sapıklardır. 

14- MÜCESSİME,   “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

15- KERAMİYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

16- Müşebbihe  Mezhebi: Allahı mahluklara benzetenler de kafirdir.

17- MUATTİLE MEZHEBİ: Rubûbiyyeti inkar ettikleri için küfre girmişlerdir.

18- VESENİYE MEZHEBİ:  Vahdaniyeti (Allahu Teala’nın Zatında ve sıfatlarında ve işlerinde ortağı olmamasıdır.) inkar ederler.

19- İttihadiye Yolu:  Allah’tan başkasına ibadet edilebileceğini iddia ederler .

20-Hululiyye Mezhebi: Allah’ın büyük saydıkları bazı kimselere içine girdiğine inanırlar. Allah ile birlikte başka ilahlara ibadet etmenin doğru olduğunu kabul eden bu kimselerde kafirdir.

21- DİSANİ, MANİ, SABİLER Mezhebi: Hayrı bir ilah, şerri başka bir ilahın yarattğına inandıkları ve aynı görüşe sahip oldukları için bunlarda kafirdir.

22- KARAMİTİLER ve BATINIİLER Mezhebi:  Tenasuha (reenkarnasyona)  inandıkları ve Hululü (haşa Allah’ın bir insanın içine girmesine inananmayı) kabul ettikleri için kafirdir. Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inandıkları için kafir olmuşlardır. 

23- Cenahiler ve Hişamilerde : Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inanandıkları için kafirdir.

24- Hıristiyan ve Yahudiler: Allah’ın oğlunun var olduğunu, veya arkadaşı, veya hanımının var olduğunu kabul ettikleri,  ve Allah’ı bir şeyden doğmuş veya oluşmuş kabul ettikleri için bunlarda kafirdir.

25- TABİATÇILAR (Doğa Yarattı Diyenler):  Evrenin kendi kendine yaratıldığını kabul eden Tabiatçılar, iki ilah var olduğunu kabul eden filozoflar, ezelde Allah ile bir başka ilah olduğunu,  evrenin (kainatın) sanatkarı ve düznleyicisi  başka bir ilah olduğunu kabul edenler de kafirdir.

26- DOĞA’ya İMAN EDENLER: Varlıkların yaratılmasında doğanın (tabiatın) da etkisi var diyen tabiatçılar da kafirdir.

27- SAPIK MUTASAVVIFLAR: “Allah ile oturup konuşulur, O’nun yanına çıkılır, Allah bazı veli ve mürşidlere hulul eder (içine girer), dolaysı ile mürşide itaat eden, Allah’a itaat etmiş olmuş olur.” diyen bazı mutasavvıflar,  hırıstiyan ve yahudiler ve Batıni Mezehebi’ndekiler de kafirdir.

28- SAPIK FELSEFECİLER MEZHEBİ: Kainatın kadim, yani yaratılmamış olduğunu söyleyen bazı felsefeciler de kafirdir.

29- İBAHİYE MEZHEBİ:  Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,  peygamberlerin hak olduğunu kabul edip, onların getirdiği şeyler de yalan olabileceğini iddia eden filozoflarla,  bazı sapık mutasavvıflar ve İbahiye Mezhebi’ndekiler de kafirdir.
30- Şia Mezhebi: Kuran’da Aişe(r.anha) annemizin iffetli olduğu ayetle belirtilmesine rağmen Şia’dan bir çok kimse ona iftira atarak küfre girmekteler. Ayrıca Şia’da zinanın adı müta nikahıdır. Şia, Aşerei mübeşşereden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a lanet ederek hak yoldan sapmış bulunmaktadır..
Dalalet Mezhepleri ise, ehli sünnetin dışına çıkmış olup ya sapıtmışlardır veya küfre girmişlerdir.

31- Vehhabilik Mezhebi: Ehli sünneti reddedip sapık din adamı İbn-i Teymiyyeden etkilenen Osmanlıyı parçalamak isteyen kafir İngilizlerin kurdurduğu selefiyeci sapıklardır.
32– Kadyanilik
33– Dinde Reformculuk Mezhebi
34– Bahailik
35– Dinler Arası Diyalogculuk Mezhebi

Bunlar buraya yazdıklarımız. Buraya yazılmayanlar da mevcuttur.

 EK 2:

“Mezhep Bid’atmiş…!.”
Mehmet Şevket Eygi

[Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür]
(35)Madde ile ilahiyatçı Prof.’u ikaz.

PEYGAMBER (Salat ve selam olsun ona) zamanında mezhep yokmuş, binaenaleyh mezhep bid’atmiş… Ne kadar yuvarlak bir laf!..

Resulullah zamanında Mushaf da yoktu, Kur’an-ı Kerim dağınıktı. Hz. Ebu Bekir zamanında toplandı, Hz. Osman zamanında çoğaltıldı, Mushaf haline getirildi. Bu da mı bid’attir?

Peygamber zamanında fıkıh kitapları yoktu. Onlar da mı bid’attir?
Şu mezhepsiz ilahiyatçılara ne demeli bilmem ki…

Taqiyye yapıyor, Mutezile veya Fazlurrahman mezhebinden olduğunu gizliyor, Ehl-i Sünneti yıkmak için mezhep bid’attir diyor.

İlahiyatçı profesör iyi bilmelidir ki:

1. Peygamberimizin mucizevî şekilde haber verdiği üzere Ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılmıştır.

2. Fırkaların yetmiş ikisi cehennemliktir.

3. Biri fırka-i nâciyedir, yani kurtuluş fırkasıdır.

4. Bu kurtuluş fırkası Ehl-i Sünnet ve Cemaattir.

5. Ehl-i Sünnet Kur’anı doğru şekilde yorumlar.

6. Sünneti İslamın ikinci ana kaynağı olarak kabul eder.

7. Ehl-i Sünnet bozuk fırka ve mezheplerle bir tutulamaz.

8. Birtakım ilahiyatçıların bağlı oldukları Mutezile mezhebi bozuk bir mezheptir.

9. Diyanete sinsice sızmış olan Fazlurrahmancılık, yahut Tarihsellik mezhebi de çok bozuktur.

10. Hiçbir Mutezilî veya Fazlurrahmancı ilahiyatçının taqiyye yaparak Müslümanları aldatmaya hakkı yoktur. Açıkça, mertçe, samimî şekilde Mutezile (veya başka bir mezhebe mensup) olduklarını söylemeleri bir ahlak ve dürüstlük borcudur. Müslümanları aldatanlar Müslüman değildir.

11. Müslümanlar birleşmek istiyorlarsa Sevad-ı Âzam olan Ehl-i Sünnette birleşebilir.

12. Mezhepler kalksın, bütün Müslümanlar Kur’anda birleşsin sözü parlak bir edebiyattır ama hayata uygulanamamaktadır.

13. Suriyede Sünnîlerle Şiîler anlaşıp birleşebiliyor mu?

14. Mezhepsizlik İslam dinini ve Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’attir.

15. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

16. Bid’atçiler Sünnet ve hadîs düşmanlığı yapıyor. Sünnet giderse fıkıh gider, Müslümanlar nasıl ibadet edeceklerini, namazı nasıl kılacaklarını, dünya işlerini (muamelat) nasıl tanzim edeceklerini bilemezler, büyük bir kaos ve anarşi olur.

17. Mezhepsizlerin bir kısmı, Kur’an ayetlerini, mütevatir ve sahih hadîsleri Avrupa Birliği normlarına göre ayıklamak istiyor, bu ise küfürdür.

18. Kur’andaki ve Sünnetteki hükümler dünyanın sonuna kadar yürürlüktedir.

19. Fazlurrahman, bin Sünnî alimin, fakihin, müftünün fetvasıyla Pakistandan tard edilmiş bir sapıktır.

20. Müslüman halkı Şeriat ve fıkıhtan kopartıp dünyevî=seküler hale getirmek isteyenler mudil ve dall kimselerdir.

21. İslamın zaruriyatından birini inkar kimse kafir ve mürted olur.

22. İcazetsiz din alimi, fakih ve müftü olunmaz.

23. Kur’an re’y ve heva ile tefsir edilemez. Kutsal Kitabımızı ancak icazetli müfessirler tefsir edebilir. Kur’anı re’y ve hevası ile tefsir edenler küfre düşer. Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer…

24. Sarıklı Mason Afganî ne bir din alimidir, ne fakihdir, ne de bir din önderidir.

25. İmanlarını ve ebedî saadetlerini kurtarmak isteyen Müslümanlar itikatta ve fıkıh imamlarından ve mezheplerinden birine tabi olmalıdır.

26. Taqiyye ve kitman yapan bid’atçi ve reformcu ilahiyatçıların tuzaklarına düşülmemelidir.

27. Mezheplerini gizleyerek Müslümanları aldatanlar haindir ve merduttur.

28. Devlet-i aliye-i Osmaniyyenin resmî mezhebi Hanefilik idi. Diğer üç hak mezhebin fıkhı da yürürlükteydi. Bu yolda devam edilmelidir.

29. Din ile dünyayı ayırmak küfürdür.

30. İslam, dünya işlerini tanzim için gönderilmiştir.

31. Avrupa Birliği normları ve prensipleri İslama uymaz. AB’nin İslama aykırı bütün ilkeleri, normları, değerleri bâtıldır, yanlıştır.

32. Allahın inzal etmiş olduğu hükümleri beğenmeyenler, onları hafife alanlar, onlarla istihza edenler kafir olur.

33. Resulullah Efendimizin hadîslerini AB normlarına göre “ayıklayanlar” çok büyük bir dalalet içindedir. Tevbe etmeleri gerekir.

34. Kur’andaki 300 küsur muhkem ayetin hükmü zamanımızda geçerli değildir, bunlar tarihseldir inancına sahip olanlar Müslüman değildir.

35. Feminizm batıl ve sapık bir ideolojidir, İslam Feminizmi olmaz..!.”

 

EK 3:

İCMA-İ ÜMMET KIYAS-I FUKAHA


SORU:

Dört hak mezhebe uymanın farz olduğu söyleniyor. Bunun delili nedir?
CEVAP:
Kitaplarda, (Dört hak mezhepten birine uymak vacibdir) deniyor. Buradaki vacib, farz anlamındadır. Hadis-i şeriflerde bildirilen vacib kelimesi de, genelde farz anlamındadır. Diğer üç mezhepte de, vacib denince farz anlaşılır. Hanefî’deki vacib hükmü, bu üç mezhepte yok gibidir.

Dinimizde dört delil vardır:
1- Kitab [Kur’an-ı kerim].

2- Sünnet [Resulullah efendimizin bildirdiği sahih hadisi şerifler].

3- İcma [Eshabı kiramın veya Tâbiînin yahut Tebe-i tâbiînin sözbirliği].

Eshab-ı kiramın sözbirliğine icma denir. Bir şeyi, Eshab-ı kiram, sözbirliğiyle bildirmediyse, Tabiînin sözbirliği bu şey için icma olur. Tabiîn de bu şeyi sözbirliğiyle bildirmediyse, Tebe-i tabiînin sözbirliğiyle bildirmeleri, bu şey için icma olur, çünkü bu üç asrın âlimleri yani müctehidleri, hadis-i şerifle övülmüştür. Bunlara Selef-i salihin denir. İcma’a uymak farzdır. İcma’ı inkâr ise küfürdür. (Redd-ül-muhtar, S. Ebediyye)

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Bir hüküm üzerinde, dört hak mezhebin hükümleri arasında icma hâsıl olursa, bu icmaya da inanmak lazımdır, inanmayan küfre girer) buyuruyor. (2/36)

4- Kıyas [Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an-ı kerim ve hadisi şeriflerden çıkardıkları hüküm].

Dört mezhepten birine uymak, bu dört delilde de bildirilmiştir:

1- İcma olduğu için vacibdir:

İmamı azamdan beri 14 asırdır, bütün Müslümanlar, bilinen dört imamı taklit etmişler. Bunlara itaat etmekte, mezheplerine uymakta icmahâsıl olmuştur. İcma’ya uymak ise vacibdir. Buradaki vacib farz demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ümmetim[in âlimleri] dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ. Ahmed]

(Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

(Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalalette icma yapmazlar. İhtilaf olunca sivad-ı a’zama [Ehl-i sünnet âlimlerinin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

Dört mezhepten başkasıyla amel etmek caiz değildir, bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti)

2- Tefsirlerde bildirildiği için vacibdir:

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]

Kadi Beydavi hazretleri, bu âyeti (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır.

Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela “Ya Şafii” veya “Ya Hanefi” denir)şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, dört hak mezhepten birine uymanın vacib olduğunu göstermektedir. Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider.) [Nisa 115]

Medarik tefsirinde bu âyetin açıklamasında, (Kitab ve Sünnetten ayrılmak gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor.

Beydavi tefsirinde ise, aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da vacib olur, şart olur) buyuruluyor. İmam-ı Şa’ranî hazretleri buyuruyor ki:
(Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, kendilerine uyanlara şefaat ederler. Ruh teslim ederken, kabirde Münker ve Nekir sual ederken ve Haşrda, Neşirde, Hesapta, Sıratta yanında bulunurlar. Onu unutmazlar. Tasavvuf büyükleri, kendilerine uyanları, bütün korkulu yerlerde kolladıkları gibi, müctehid imamlar da korurlar. Bunlar, mezhep imamlarıdır. Bu ümmetin bekçileridir. Sevin ey kardeşim! Dört mezhep imamlarından dilediğini taklit et de saadete kavuş!) [Mizan-ül-kübra]

Görülüyor ki, kıyamette, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Bir âyet meali şöyledir:
(Bana inabet edenin yoluna uy!) [Lokman 15 ]

Bu dört büyük imamın, bu inabet yolunda oldukları icma ile bildirilmiştir.

3- Müminleri yolu olduğu için vacibdir:

Bir âyeti kerime meali şöyledir:
(Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Resule uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleyip çok kötü bir yer olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 115]

İmam-ı Şâfiî hazretleri, (İcmaın delil olduğunu gösteren bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Müfessir Abdullah Nesefî hazretleri, bu âyeti açıklarken, (İcmaın delil olduğunu ve icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyuruyor. (Medarik)

İmam-ı Kadi Beydavi hazretleri, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. (Tefsir-i Beydavi)

Gerçek âlimler, (Bir mezhebi taklit etmek vacibdir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) buyuruyor. Âlimlerin bu ittifakından ayrılmak, bu âyetten ayrılmak olur) dediler. Bir âyette de mealen, (Siz, insanlar için en hayırlı ümmetsiniz. İyiyi emreder, kötüyü men edersiniz)buyuruldu. (Âl-i İmran 110)

4- Âlimlere uymak gerektiği için vacibdir:

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Bilmiyorsanız, zikir ehline [âlimlere] sorun!) [Nahl 43]

Bu âyet, ibadet ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Herkesten değil, âlimlerden sorup öğrenmek emir olunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur’an ve hadiste arayamaz, taklit ettiği mezhebin müctehidinden sorup öğrenmesi lazım olur. Yahut mezhebinin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenir. Sorup, öğrendiğine göre yapan, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehidin sözüne uymayıp inkâr ederse, mezhepsiz olur. Âyetteki zikir ehli mezhep imamı demektir. Çünkü hadis-i şerifte bildiriliyor ki:
(Cihad, oruç, namaz, zekât ve hac ibadetini yapanlar içinde ecri daha büyük olan zikir ehlininkidir.) [İ. Ahmed] İbni Merdeveyh Ebu Bekr Ahmed’in bildirdiği ve Enes bin Malik’in haber verdiği hadis-i şerifte, (Namaz kılan, oruç tutan, hac ve gaza eden; eğer imamını beğenmezse, o münafıktır. Onun imamı, zikir ehlidir) buyuruldu. Demek ki, âyetteki Ehl-i zikir, ulema-i rasihin ve dört mezhebin imamlarıdır. (Ancak âlim olanlar anlar) ve (Ey akıl sahipleri, ibret alın!) mealindeki âyetler, dört mezhep imamlarının üstünlüklerini göstermektedir.

Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimdeki (Allahın ipi)’nden maksat, cemaattir. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah’ın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Allahü teâlânın rahmeti, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında bulunanlara, gazabı da bu yoldan ayrılanlaradır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir. Bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at ehli olup Cehenneme gider. (Tahtavi)

Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. (Hadika)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dört Mezhebin birinden ayrılmak, mezhepsiz olmak ilhaddır. (Mebde ve Mead)

Kitap, sünnet ve icma
Sual:
 Din kitaplarında bir hüküm bildirilirken, (Kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir) deniyor. Kitap ve sünnet, başlı başına bir delil değil mi de, ne diye üçü birden söyleniyor?
CEVAP
Elbette Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler başlı başına delildir. Ancak farklı teviller yapılmışsa, o âyet-i kerimeyi Resulullah efendimiz nasıl uygulamıştır, müctehidler ona bakar. Mesela namazın beş vakit olduğu kesindir. Ama üç vakit diyenler var. O zaman Resulullah efendimizin uygulamasına bakılır. İcma hangi yönde ona bakılır. Kur’an-ı kerimde namaz yerine kullanılan salât kelimesi için bazı sapıklar, (Salât, dua demektir. İslamiyet’te, şimdi yapıldığı şekilde bir ibadet yoktur. Allah’ı anan, dua eden, namaz kılmış sayılır) diyorlar. Salât’ın bunların dedikleri gibi olmadığı, günde beş vakit kılınan namaz olduğu sünnet ile açıklanmış ve icmayla da uygulandığı gösterilmiştir. Demek ki, Kur’an-ı kerimde bildirilen bir hüküm, Sünnet ile ve İcma ile de uygulanarak farz olduğu inkâr edilemez hale geliyor.

Aklın yolu
Sual: Bir ders kitabında, (Vahiyle yani Kur’anla bildirilen dînî ilkelerin anlaşılıp uygulanması, sünnetle, icma ve kıyasla değil, akılla gerçekleşir) deniyor. Akıl tek başına dinde ölçü olur mu?
CEVAP
Elbette, ölçü olmaz. Kur’an-ı kerimi açıklayan sünnettir. Peygambersiz din, dinsizlik olur. İcma ve kıyas da sünneti açıklar. Sünnet, icma ve kıyası bir kenara bırakarak, (Akılla her şeyi buluruz) demek dinimize aykırıdır. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
Din işleri, akıl üzerine kurulamaz, çünkü akıl, bir kararda kalmaz. Herkesin aklı, birbirine uymadığı gibi, bir adamın selim olmayan aklı da bazen doğruyu bulur, bazen de yanılır ve yanılması daha çok olur. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile çok hata eder. Çok yanılan bir akla nasıl güvenilebilir? Devamlı, sonsuz olan âhiret işlerinde, nasıl olur da akla uyulur? (S. Ebediyye)

İman bilgileri, namaz, oruç, zekât ve diğer din işlerinin hiçbiri akılla bulunamaz. Hepsi nakle dayanır. Akıl, nakli anlamakta kullanılır. Akıl doğru kullanılmazsa gerçeği bulamaz. İslamiyet, selim akla dayanan nakil dinidir. Nakil olmazsa, akıl, tek başına doğruyu yanlışı bulamaz.

Müctehidler için dört kaynak esastır
Sual: Müctehid olan âlimler, dinimizin bildirdiği hükümleri, hangi kaynaklardan ve nasıl çıkarmışlardır?
Cevap:
 Müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ân-ı kerimde açık olarak bulamazlarsa, hadîs-i şeriflere bakarlar. Hadîs-i şeriflerde de açıkça bulamazlarsa, bu iş için, İcmâ var ise, öyle yapılmasını bildirirler.

İcmâ; söz birliği demektir. Yani, bu işi, Eshâb-ı kiramın hepsinin aynı suretle yapması veya söylemesi demektir. Eshâb-ı kiramdan sonra gelen tabiinin de icmâsı delildir, senettir. Daha sonra gelenlerin, hele bu zamandaki insanların, dinde reformcuların, din cahillerinin yaptıkları, söyledikleri şeye, icmâ denmez.

Bir işin nasıl yapılması lazım olduğu, icmâ ile de bilinemezse, müctehidlerin kıyasına göre yapmak lazım olur. İmâm-ı Mâlik hazretleri, bu dört delilden başka, Medine-i münevverenin o zamanki ahalisinin söz birliğine de senet dedi. Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihayet, Resûlullah efendimizden görenek olarak gelmiştir, dedi. Bu senet, kıyastan daha sağlamdır dedi. Fakat diğer üç mezhebin imamları, Medine ahalisinin söz birliğini senet olarak almadı.

N O T :
Kuran’a atılan iftiralara verilen cevaplar için bağlantıyı TIKLAYINIZ:

Kuran’da Bilimsel Hatalar Var İddiası Çürütüldü


Dinler Arası Diyalog isimli yazımızı okumak için alttaki bağlantıyı T I K L A Y I N I Z :
http://www.islamdergisi.com/genel/dinler-arasi-diyalog-nedir/

 

D İ K K A T ! Islam Dergisinde yayınlanan makaleleri İslam’ı yaymak amacıyla, her türlü elektronik ortamda ve kagit/baski uzerinde, kâr elde etmemek ve kaynak belirtmek şartıyla telif ödemeksizin yayınlayabilir, dağıtabilir ve kullanabilirsiniz.

Loading

126.733 - 10
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

gamze için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?” üzerine 229 yorum.

  1. Dört hak mezhepten birine tabi iken tabi olmadığımız diğer hak mezbebin kurallarına göre hareket edebilir miyiz? Mesela bazen Hanefi bazen Maliki gibi davranabilir miyiz ? Açıklamalarınız için şimdiden teşekkür ederim. E-posta adresime cevap yazabilirsiniz…

    1. Zaruret olmadan diğer mezheplerin kolaylıklarına sarılmak telfiktir. Telfik ise dinen günahtır. Zaruret olduğunda diğer mezheplerde verilen ruhsatları kullanabilirsiniz..

  2. Bugün sohbet ederken aklıma düştü, neden mezhepler var, neden bir bütünlük olmuyor. Hanefide kan abdesti bozarken, şafide neden bozmuyor, neden orta bir yol bulunup, en kolay hale indirgenip, tek bir mezhep olusturulmamış diyordum. Bir çok soruma cevap aldım, etkileyici yazınız için Allah razı olsun.

    Şu an ama içine düşürüldüğümüz durum hak mezhepler olmasına karşın bazı çatışmalar görüyorum, bazı yadırgamalar diyim.

    Biz öyle insanlar oldukki bir şafi secdeden başka her yere baktıgı bir namaz kıldıgında onu yadırgıyor ve her şafiyi öyle sanıyoruz, bu şekli kabe videolarında bile görüyorum. Ama yinede genelliyorum.

    Sıkıntı şu kimse baglı oldugu mezhebin yada mensubu oldugu kurumun çizgilerini koruyamıyor ve kendi üzerinden işlerini doğru yapana leke bulaştırıyorlar. Allah sonumuzu hayır etsin.

    1. Muhterem Yasin hoca. Şu durumda içine düşürüldüğümüz çatışmalar ingiliz projesidir. Hedefleri 1400 yıldır müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayan dört mezhebi yani ehli sünneti yok edip müslümanları sömürmek ve islamı yok etmektir.
      1400 yıl boyunca devasa alimler ve evliyalar gelip geçmiş bu alemden. Haşa onlar gerçeği görememiş de şimdiki ingiliz piyonu sahte ilahiyatçılar mı görebilmiştir doğru yolu?. Bunlar o alimlerin eline su dahi dökmeye layık değillerdir.
      Bazı kimselerin kişisel yanlışları hak mezheplere mal edilmemeli.
      Dört mezhep rahmettir. Bir mezhepte sıkışan yani zaruri bir durumu olan kimse öbür mezhebin tanıdığı ruhsatı kullanabiliyor. Bu rahmet değil de nedir?
      Ama tek mezhep olsaydı müslüman o vakit ne yapabilirdi.?

    2. Ehli sünnet olanlar asla dört hak mezhepten bir diğerini dışlamaz. Dışlayamaz. Bir hanefi bir şafiyi asla küçümseyemez. Şafi de bir malikiyi aşağılayamaz ve bu zamana dek bilinçli müslümanlar arasında böyle bir şey asla olmamıştır olamaz da.
      Camilerde İslam yeteri kadar anlatılmadığına katılıyorum. Lakin ancak bilenler anlatır. Pek azı müstesna ekseri imamlar dini yeteri kadar bilmiyor ki anlatsın.

  3. Cengiz takma isimli bayan Duygu.!
    Önce dürüst olmayı öğren!
    Ahmaklık edip Kur’an-ı kendi sığ aklına uydurmaya çalışarak gayya kuyusuna yuvarlanma.! 1400 yıldır onca devasa alimler hadislere baş vurmuş, ayette anlayamadıkları meseleleri hadislerle çözmüşler de siz de kim oluyorsunuz ki hadislere pis ağzınızı bulaştırmaya yelteniyorsunuz.?!
    Allahu Teala Nahl Suresi 44. ayetinde “Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahy edileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.” buyurmaktadır. Burada belirtilen Rasulullahın açıklamaları hadisi şeriflerin ta kendileridir bunu sen de biliyorsun.
    İlgili ayetin bu kadar açık uyarısını anlayamayacak kadar örümcek beyinli değilseniz, kesinlikle İslam’a karşı art niyetlisiniz demektir.
    Allah size hidayet versin.

  4. “Bu yazıyı yazan ve derleyen Abdullah BEKİR Beyefendi, yazınızı baştan sonuna kadar okudum.Mezhep konusunda yazdıklarınız beni tatmin etmemiştir.Özellikle günümüzde neden mezhep ortaya çıkmamıştır karşılığındaki ifadeniz tam bir facia! Ne diyorsunuz?”
    Kamil Bey.! Yazımızı baştan sona kadar okuduğunuzu ama tatmin olmadığınızı belirtmişsiniz. Ebu Cehil de Peygamber Efendimizi anlamak için dinlememiş, eleştirmek için dinlemişti de cahillerin başı olmuş, cehalet çukurundan kurtulamamıştı. Siz de yazımızı anlamak için okumadınız yanlış aramak için okudunuz. Anlamak için okusaydınız yanlış yolda olduğunuzu hemen anlar tövbe ederdiniz.
    Bilesin ki, bu yazıyı akl-ı selim sahibi, anlayışı müsait art niyetli olmayan müminlerin anlamaması mümkün değildir. Nitekim ilgili yazımızı 300 bine yakın kimse okumuş takdir etmişlerdir..
    Siz de takdir edersiniz ki, yaklaşık 300 bin okuyucudan sizin gibi bir kaç tane anlayış özürlünün çıkması da gayet olağandır.
    Yaklaşık 1300 yıldır milyonlarca Müslüman, yüzbinlerce devasa evliya ve alimler Kuran ve Sünnet yolu olan ehli sünnetin dört hak mezhebini kabul etmişlerdir.
    Sizin onların yanında ilminiz irfanınız ne oluyor ki onların kabul ettiği o kutlu yol dört mezhebi beğenmiyorsunuz.?
    O dört mezhebin Kuran ve Sünnete dayılı olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Bilesin ki, dört hak mezhebi beğenmeyen Kuranı ve sünneti de beğenmemiş olur.

    Yazık sizlere! Allahu Teala size hidayet versin…

  5. Selamın aleyküm benim bir arkadaşım daha önceden sunni oldugunu ve sonradan alevi olduklarını dile getirdi ve şuan bir mezhepte degil aleviyim deyip geçiyor ve biz bildiklerimizi anlatıncada bir kanıt istiyor yani kuranda yaZan bir ayet yada hadis ve burada detaylıcada dile dökmüşsünüz peki sorum şu bunlarda yeterli gelmezse ne diyebiliriz bir mezhebe baglı kalması için çünkü seçmesi gerekli degilmi ?

    1. Aleykümselam Fadime hanım.
      Onlar dinlerini dünya menfaatleri için satan kimselere aldanmış zavallılardır. Mümkün olduğunca onlardan uzak durmanızı tavsiye ederim. Çünkü inanç hastalığı kolera, verem ve vebadan daha çok bulaşıcıdır. Ama size soru sorarlarsa sizde cevap vermezseniz bize sorunuz.

    2. Şöyle aynı hanifi mezbindeki uygulamaları yapmakta kuranı kerim namaz oruç hepsini kabul ediyor tek sorun mezhep seçmememekte.

    3. Fadime hanım niçin sıkıntı çekiyorsunuz? Çevrenizdekiler hangi mezhebe göre amel ediyorlarsa siz de o mezhebi seçiniz.

    4. Bekir bey sorunumuz şu bahsettigim kişi kardeşimin hayatındaki kişi ve kısaca son sorum şu bir mezhebe baglı yaşamak zorunda mı ?

    5. Fatma hanım hiçbir Müslüman bir mezhebe bağlı olarak yaşamak zorunda değildir ancak, böyle bir kimse müçtehid derecesinde alim olması gerekir. Aksi halde dört mezhepten birine tabi olması dinen zorunludur.

  6. Hocam bana dort hak mezhep demek dogru mudur..? Diye soruldu.Yani dort hak mezhep hak demek diger tum mezhepleri inkar mi demek..Ricamdir bu soruya bir cevap yazar misiniz.

    1. Eshabın zamanında eshabı kiramın sayısı kadar hak mezhep vardı. Çünkü onların her biri müctehid alim idi. Eshaptan sonra ise 105 hak mezhep vardı. Onlardan sonraki devirlerde hak mezheplerin sayısı azaldı günümüze kadar dördü gelebildi. Dört hak mezhep dememek yanlıştır. İtikatta bir mezhep vardır.
      Siz aslında “Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?” yazımızı okusaydın bu soruyu sormaya ihtiyaç duymazdınız.

  7. mezhep konusunda ilk anlatımlar olaya ilmi açıdan yaklaşarak konuya vakıflığı artırmaya yönelik iken sonraki bölümlerde konu ilmi olmaktan çıkarılıp şia sünni mealci vehhabi selefi vb meselelerine getirilmiş.bu husus da doğru olabilir nihayetinde ilmi olayların izahında en küçük eksik bütünü görmemize engeldir.fakat ””Günümüzde, İran’ın şia mezhepçiliği, Suudların vehhabi mezhepçiliği, içimizdeki mealci selefiyeci sapıklar””’ibaresi ile müslüman dünyanın proplemi aynı zihniyetle ifade edilerek yanlışa düşülmüştür.amel iman ilişkisi ve günah küfür ilişkisine dikkat edilmezse sapkınlığın adresi değişir ve biz bir paralel düşünceye itiraz ederken yeni bir paralelin çıkmasına vesile oluruz ki bu çözümsüzlüğün veya kargaşanın devamını getirir.kısaca sapık veya kafir kelimesini kullanırken çok daha fazla dikkat etmek ve bilhassa o kişiler ehli kıble ise bu hakkı nereden aldığımızı sorgulamak gerektir.

    1. Ahsen isimli reformist okuyucu! Adalet ve anlayıştan gayet uzak, ön yargılı bir eleştiri yapmışsınız. Sizin ifade ettiğiniz gibi hiçbir Müslüman tekfir de edilmemiştir. Ayrıca birileri şirk veya küfür üzere ise ve bu küfrünü virüs gibi her tarafa saçmaya kalkıyorsa ona ses çıkarmayan da dilsiz şeytandır. Onun küfrüne sessiz kalan ilim ehli bir kimse de onun küfrüne rıza göstermiş olur.
      Sizin ehli kıble saydığınız küfür ve şirk ehlinin küfrünü yazan biz değil büyük alim ve imam, İmamı Maturidi hazretleridir. Kafir küfrünü virüs gibi etrafa saçıyorsa asıl o zaman hangi hakla bunlara müsamaha göstermeye çalışıyorsunuz bu tavrınızı sorgulamak lazım.
      Sanırım Suudların ehli sünnet müslümanları tekfir ettiğinden de bihaber olmalısınız.
      Çözümsüzlüğü ve kargaşayı biz değil, kendileirne radikal müslüman diyen DEAŞ, EL-KAİDE gibi teröristler çıkarmaktadır. Hiçbir ehli sünnet Müslüman, ehli sünnet müslüman olarak terörist olmamıştır. Ayrıca ehli sünnet müslümanları hiç bir ehli sünnet dışı kimseye baskı da yapmamıştır. Şayet bunun aksini düşünenler varsa siz varın onların cehaletine hamlediniz.

  8. aradığım bir soruyu doğrudan bulamadım. siratel mustakip dosdoğru yol amenna
    bilmek istediğim mezheplerdeki kurallar neden farklı aynı yaratan ayni habip neden farklı kurallar safii namaza şekli hanifi farklı.. ne konu ile ne durum ile bu türedi.
    kimileri iklim diyor kimi beşeri durumlar kimi habibin takip edlen durumları

    mail olarak cevabınızı bekliyorum

    1. Tek tip kuralcılığı kominizmden kalma bir felsefedir.
      Peygamberimiz,”Ümmetimin alimleri arasındaki farklılıklar rahmettir ” buyurmaktadır.
      Ehli sünnet mezhepleri arasındaki farklılıklar da rahmettir.
      Her şey Kuran ve Sünnete uygundur.
      Dileyen tabi olur hidayet bulur isteyen de başka yollar arar cehenneme talip olur.
      Bize düşen tebliğdir…

  9. Allah sizlerden razi olsun ne kadar güzel aciklamissiniz rabbim hizmetlerinizi daim etsin Allah razi olsun

    1. Allah sizden de razı olsun Cengiz kardeşim. Ne yazık ki sizin gibi takdir eden kimseler çok azdır. Ne kadar zor günlere geldik içimiz yanıyor…
      Rabbimiz bizleri sırat-ı mustekîmden ayrılanlardan eylemesin.

  10. Siz böyle yazınca ben sormaktan korktum.:(
    Yani anlama kapasitemiz ya küçültülmüş yada biz öğrenmeye açık değiliz yahut gerçekleri bilmekten korkuyoruz.

    Abi ben anladığımı yazayım hem sen bu konuda benim gibi cahillerin ne kadar anladığını gör. Tekrar açıkla lütfen.

    Amaç ALLAHI tanımak ve bu zor sınavdan doğrular ve yanlışlar arasında kalmadan emin olunan ve bilinen yöntemler ile kurtuluşa etmektir.
    ALLAH önce PEYGAMBERİMİZİ sonra ona ayet ayet emirlerini kuran ile belirtmiştir.bu emirler efendimizin söylediği sözlerle kurandan okunup efendimizin yorumu hadisler halinde daha belirgin ve net olmuştur.
    Daha sonra bu hadisler sahabeler ile birlikte dünyaya yayılarak farklı bölgelerde tek bir şeyi ALLAHIN birliğini ve efendimizin onun elçisi olduğunu aktarmistir ve islama davet edilmiş , ve öğrenciler yetiştirmiştir.
    Buraya kadar olan kısımda öğrendiğim ve bildiğim bu şimdi bundan sonraki dönemlerde sahabelerin öğrencileri bunları kitaplar halinde açıklamış ve anlatmıştır.

    Kuran ve efendimiz
    Hadis ve sahabeler
    Sahabelerin öğrencileri ve yazdıkları eserler.
    Benim anladigim bu inşallah doğrusunu yorumunuzda belirtirsiniz. ALLAH RAZI OLSUN IYI ÇALIŞMALAR..

    1. Aleykümselam Mehmet kardeşim. Yazdıkların doğru ve güzeldir. Biz de bunu anlatmaya çalışıyoruz başka bir şey değil.

  11. (Mezhepçilik demek, kendi mezhebinde olmayanları baskı ile, silah zoru ile kendi mezhebini kabule zorlamaktır. Bu sebeple mezhepsizlik kadar mezhepçilik de bir fitnedir.) Demişsiniz evet gerçek budur. Fakat bugün bu dört mezhebinde görüşlerinde namaz kılmayan bir Müslüman veya oruç tutmayan bir Müslüman kafir ilan edilip kanı, malı, ırzı helal gösterilerek katli emredilmektedir.

    Nisa suresi 94.ayet
    Ey İman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, “Sen mümin değilsin” demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm’a ilk önce girdiğiniz zaman siz de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

    Rabbimiz kitabımızda cihadda iken bile bunların yaptığını doğrulamaz iken bunlar bu katletme hükmünü kimden ve nereden alıyorlar.

    Rabbimiz peygamberimize birçok ayette senin görevin vahyi tebliğ etmek sen onların üzerine gözcü olarak gonderilmedin der. Ayrıca kimse kimsenin günahını yüklenemez der. Şimdi bunların bu fetvaları doğrultusunda insanları tekfir edip katleden kişilerin doğru yol üzere olduğunu söylemek Terör olarak kabul edilen Daeş militanlarınada doğru yolda demektir. Çünkü bunlar tamamen bu mezheplerin fetvaları ile is yapmakta, tamam mezhepler farzı yerine getirmeyeni katledin diyor bunlarda sünneti terkedenide katlediyor. Aralarındaki tek fark budur. Yayınlamıyacaksınız bu yazıyı biliyorum fakat yinede yazmayı kendime borç biliyorum. Benim yazdığımada okuyan kişini okuduğunada şahit olarak Allah c.c yeter.

    1. Lütfen saf kaynaklarından namaz kılmayan inkar eden değil kılmayan , oruç tutmayanlar için hükümlerini yazarmısınız 4 mezhebin. Ayrıca benim bildiğim mütezileye göre kafir değil fasıktır namazı kılmayan. Ama şuda her yerde yapılan bir yanlış dört mezhebin görüşünün tümünü değil birazını kabul etmiyorum o yüzdende hak demenin büyük vebali olduğunu düşünüyorum. Allah adına hak dediğimiz herşyden sorumluluğumuz bulunuyor. Ben bilmeyen olarak sizde bilen olarak yazıyorsunuz o yüzden net bilgileri fetvalarını yazarsanız sevinirim. Ayrıca mezhepleri hak kabul etmemek hadisleri inkar etmek değildir bunun aksini savunmak hadislerin kaynağını mezheplere dahil etmek olur ki o zaman işin içinden hiç çıkılmaz. Namazımı mezheplere gore degil hadislere göre kılıyorum. Namaz kılmak için mezhebe ihtiyaç görmüyorum.

    2. İster kabul ediniz ister etmeyiniz, Ehli Sünnetin kaynakları en saf kaynaklardır. Kaynağımız Kuran ve Sahih hadislerdir. Dört mezhebin müçtehid imamları Kuran ve hadislere dayanmayan bir içtihatları yoktur. Onları anlamak için Dört mezhebin Fıkhı eserini okuyunuz. Hanefi mezhebinin fıkıh kitabı Mülteka’dır. Akaid kitapları ise Fıkhul Ekber ve Maturidiye akaidi kitaplarını okuyunuz.
      Namazı hadislere göre kıldığınızı söylüyorsunuz. Siz bütün hadislere vakıf mısınız ki böyle büyük bir yanlış yapıyorsunuz? Siz daha hangi hadislerin mensuh ve nasuh olduğunu bilmiyorsunuz. Sizi bu yanlışa sürükleyen şey nedir? Mutezileyi bile yanlış biliyorsunuz. Onlara göre günah işleyen kafir olur. Ehli sünnete göre ise fasık yani günahkar olur.
      Namaz kılmayan hanefide hapsedilir. Diğer mezhepler de ise namaza başlamazsa infaz edilir. Mezhepleri kabul etmemek içindeki binlerce hadislere de inanmamak demektir.

  12. Iyi günler
    4 mezhep imamlarının hangi tarihleri arasında yaşadığı ve nerede yaşadığı bilgilerinize eklenirse daha kapsamlı bilgi olur. Çünkü o kadar ayrıntılarına kadar yazıpda mezhep imamları hakkında nerede ve ne zaman yaşadığını yazmamak bence önemli eksiklik

    1. Selamünaleyküm Rahmi efendi. Söz konusu eksiklik giderildi hatırlattığınız için teşekkür ederiz.

  13. İyi günler aklıma çok takılan bir soru var inşallah cevaplarsınız.
    Kime neye göre hak mezhep 4 adet ?
    Niye 5 değil niye 6 değil de 4 adet ve şunu soracağım hanefi mezhebinde mesela abdestliyken eger vücudundan kan çıkarsa abdest bozulur fakat şafii de öyle değil bunun neden boyle oldugunu sordugumda ise peygamber efendimizin savaş sirasinda vucuttan kan cikinca bile namaz kildigini gormus sahabeler ve Şafii mezhebi buna uyuyor fakat niye normal zamanda vücüttan kan cikinca abdest bozulan fakat savas sirasinda kan cikinca abdest bozulmayan bir mezhep niye yok yani demek istedigim niye hepsi farkli ben anlamak istiyorum fakat kafam cok karisik yardim edin iyi gunler.

    1. Gül Ayşe hanım. Siz ilgili yazımızı baştan sona kadar dikkatli bir şekilde okursanız sorularınızın cevabını orada bulursunuz.

  14. Mezhep var mıdır? Varsa ben iki mezhebi aynı anda yaşabilirmiyim? Eğerki mezhep varsa kaynağı nedir?

    1. Dört tane amelde hak mezhep vardır. Bir tane de itikatta ehli sünnet mezhebi vardır. Zaruret olursa dört mezhebin kolaylıklarından faydalanabilirsin. Daha takva olmak istersen Dört mezhebin yasaklaına riayet eder, farzlarını ve sünnetlerini yaparsın. Ama zaruret olmadan mezheplerin kolaylıklarını kullanmak doğru değildir. Mezheplerin kaynağı Kur’an ve Peygamberimizin sünnetleridir.
      Detaylı bilgi için lingi tıkla:
      http://www.islamdergisi.com/genel/mezhep-nedir-mezheplere-gerek-varmidir-nicin-4-mehep-vardir/

  15. Mukemmel bir aciklama, Mevla razi ve memnun olsun. bu gibi calismalari cogaltmalisiniz. En tepedeki adamlar bile mezhebsizligi savunuyorlar. Mevlamiz ummeti muhammedin yaar ve yardimcisi olsun. suur ve idrak nasip etsin. COK TESEKKUR EDERIM.

  16. Bu 4 mezhep mensup olanlar hacca gidince neden hanifi olup ve haçları bitince geri döndüğünde tekrar önceki mezhebine geri dönüyor?

    1. Çünkü dört mezhebin aslı birdir de onun için. Kısacası Kuran da zikredilen Sıratı müstekim olan ehli sünnettir hepsi.

    2. İyi günler hocam. Ben hanefiyim ama merak ediyorum. Hak mezhep olduğunu bildiğim Şafi veya diğer 3 mezhebe neden keyfiyen riayet edemiyorum? Bir de arkadaş kan hususunda demiş ki neden savaş halinde diye belirtilmemiş. Her birimiz illa ki diş doktoruna gideriz. Diş çekiliriz. Kan durmasa bile Şafi gibi kabul edip namazlarımızı aksatmamak için bu güzellikleri allah c.c yok etmemiştir.

    3. Aziz kardeşim. Dinde keyfilik olmaz zaruret olur. Zaruret olduğunda dört mezhepten birisi ile amel etmenize dinen bir engel yoktur. Ama birisi keyfi olarak mezheplerin kolaylıklarını kullanmak isterse ulema buna mülfik deyip cevaz vermemiştir.
      Bir namaz vakti kanama hiç durmazsa, ondan sonraki vakitlerde de bir kez kan görülürse özür sahibi olursunuz ki, kanamadan dolayı abdestiniz bozulmaz. Ta ki kanamaların akabinde bir vakit hiç kanama olmazsa o vakit normale dönersiniz.

  17. ALLAH(C.C) BUYURDUKİ :Enam-159. Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

    Rum-32. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.

    Ali İmran-103. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.

    Ali İmran-105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır. BU AYETLERİ ACIKLARMISINIZ LÜTFEN

    1. – Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.” Enam/159
      – Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” Rum/32
      AÇIKLAMA:
      Bu ayetler, dinlerini dünyevi çıkarları için parça parça edip sonra da yaptıkları ile böbürlenen yahudi ve hıristiyanlar üzerine nazil olmuştur. Başka yöne çekeler art niyetli piyonlardır.

      – “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.” Ali İmran/103
      – “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” Ali İmran/105
      AÇIKLAMA:
      Al-i İmran-103 ve 105: Allah’ın ipinden murat, Kur’an ve Kur’an’ın açıklamaları olan Peygamberimizin hadisi şeriflerdir. Bunların dışına çıkanlar sapkındır. Fırka-i Naciye, yani; Allahın ipine sarılan kurtulmuşlar ise, Ehli sünnettir. Ehli Sünnet ise inançta bir, amelde dört hak mezheptir.

      “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın.” ayeti Ehli sünnetin dışında kalan Kur’anı kendi sığ akıllarına göre yorumlayan mealci sapıklara atıftır. Onun içindir ki “Müslümanları bir tek Kur’an üzerinde” birleştireceğiz diyeneler, şimdilerde on binlerce meal mezhebi ortaya çıkararak Müslümanları kaosa sürüklemek isteyen İngiliz ve yahudi piyonlarıdır…
      N O T : Sahabeden bizzat hadis alan Ehli Beyt İmamlarından ilim öğrenen İmamı Azamdan, şimdiki İngiliz ve Yahudi piyonu sapık ilahiyatçı prof. bozuntularını aynı kefeye koymaktan zinhar sakının ki, hidayeti bulasınız.

  18. Benim ummetim 73 firkaya ayrilacak biri hak 72si azaplik diyor rasulullah sav.dogru birtane ise ve herkes dogru olduguna inaniyorsa yanlis olanlari soylemek sart olmaz mi.gulenin yanlis oldugunu cubbeli 25 senedir bilmiyormuki yeni yeni soyluyor.iktidar da cephe almisken ve kaset tuzagi cikmisken rahat rahat soyluyor musluman dogru bildigini soylemek icin arkasina gucmu almali allah cc bana siginin demesi yetmiyormu.yani kisaca yanlisa yanlis demeyenin benim icin hukmu yok diyenede zaten ondan baska musluman yok diyip gecistiriyorlar yanlismi dusunuyorum lutfen cevap verin

  19. selamün aleyküm değerli kardeşlerim burada size fetva veya akıl yön vermek hattime değil yaradanın affına sığınarak bir hususu öne çıkarmak istiyorum ALLAH celle celalühü namazla ilgili ayetlerin tamamInda namazı dosdoğru kılınız namazı doğru kılmyanların başına düşmanlarını musallat ederim buyuruyor bazı mezhep mensuplarının namaz kılmalarında namazı bozan hükümlere dikkat edilmediği açık ve net ortadadır merak edenler ilmihallere baksınlar namazı bozan hususlar ile ilgili mezhep mensuplarının namaz kılışını karşılaştırsınlar bütün bunlara bakıldığında şu an dünyada başında bela ve PERİŞANLIK bulunan müslüman kardeşlerimizin mezhep lerini dikkate aldığımızda ortaya vahim bir durum çıkmaktadır ALLAH sonumuzu hayır etsin inşallah ALLAHa emanet olunuz

    1. Hasan Çetin! Kendi cehaletine bakmadan habis dilini Ehli Sünnete dil uzatarak batıyorsun!!!
      Müslüman alemi ehli sünnet mezhebi üzere iken dünyayı titretiyordu. BU PERİŞANLIĞIN sebebi, SENİN GİBİ inanan MEZHEPSİZ zihniyetlerdir.. O çok hayran kaldığın ARAP aleminin bir çoğu senin gibi mezhepsiz olduğu için ABD’nin ve İngiliz’in kuyruğu altında her gün yerleri öpüyor.
      Her namaz kılanı kendi mezhebine göre değerlendirmeniz gerekir. Birisinde farz olan diğerinde sünnettir. Ona neden farzı yapmadın diyemeyiz. Çünkü bazı müçtehid imamların içtihadi olarak farz kabul ettikleri mutlak farz değil içtihadi farzdır. Ona göre farz olan diğerine göre sünnettir. Gusülde ağzı ve burnu yıkamak bunun gibidir. Veya bir mezhebe göre haram sayılan diğerine göre mubahtır. Biz ona neden haram yiyorsunuz diyemeyiz. Çünkü o da mutlak haram değildir. İçtihadi haramdır. Mutlak haram olan ve mutlak farz olan şeylerde ayılık yoktur ittifak vardır. Çünkü Peygamberimiz bunlar için “Ümmetimin müçtehid alimleri dalalet üzerinde ittifak yapmazlar” buyurdu. Mutlak olmayan helal ve haramlarda farz ve sünnetlerde ise ittifak yoktur. Çünkü bunlar için Peygamberimiz “Ümmetimin müçtehid alimleri arasındaki ayrılık rahmettir” buyurmuştur.
      Aslında dört hak mezhep hakikatte bir mezheptir. Diğer sapık mezhepler ile ehli sünneti aynı kefeye koyanlara yazıklar olsun.

  20. Açıklamalarınız için teşekkür ederim.Aklıma takılan konu, madem bir tane hak yol var ve bu hak yol üzerinde olanlar doru yoldadır.Neden mezheplerin hepsi doğru kabul ediliyor.

    1. Peygamberimizin inanç yolu olan Kur’an’da sırât-ı mustekîm olarak geçen Ehli Sünnet inancında olanlar ancak hak yoldadır(mezheptedir). Diğerleri dalalet mezhebidir ki bunlar Kur’an’da Ed-Dâllîn olarak geçer. Amelde şu durumda dört hak yol(mezhep) vardır. Bunların bir olması mümkün değildir. Çünkü Peygamberimiz bazen burnu kanadığında abdestini yenilemiş bazen yenilememiştir. Hanefiler yenilemesini ölçü almışlar şafiler öbürünü. her ikiside Peygamberimize uymuşlardır kendi kafalarına göre hareket etmemişlerdir. Esasında dört hak mezhebin birbirinden ayrıldıkları konular Farzlarda değil sünnetlerdedir. Bir mezhepte farz olan diğerinde değilse bu içtihadi farz olduğu içindir. Kesin farzlarda içtihat olmaz ittifak olur ki, dört mezhep de öyle yapmıştır.

  21. Süleyman Özen denilen meçhul selefiyeci münkir!
    “Zavalli cahil” senin sıfatındır. Abdullah Hocamız senin gibi cahilleri kırk yıl okutacak ilme sahiptir. Soruyorsun ki; “Eğer mezhep İslam da şart olsaydı Yüce Allah Kur’an da bahsetmez miydi ?” diyorsun.
    Biz de diyoruz ki, Madem her ibadet Kur’an’da bahsediliyorsa neden cenaze namazından bahsedilmiyor?
    ALLAH KURANDA BEŞ VAKİT NAMAZI VE CUMA NAMAZINI EMREDİYOR AMA KAÇ REKAT OLDUKLARINI BELİRTMİYOR. HANİ HER ŞEY AÇIKCA KURANDA VAR DİYORDUNUZ.? SİZİ GİDİ SAHTEKAR MÜNAFIKLAR..!
    Yine diyorsun ki “Dediğiniz gibi ise ; Peygamberimiz hangi mezheptendi ?”
    Bre gafil! Mezhep demek yol demektir. Kur’an, Rasulullaha “Alâ sırâtın(m) mustekîm” (Sen) en doğru yol üzeresin.) Bak: Sure-i YâSîn), buyurmakla onun bir mezhep(yol) üzere olduğunu belirtmektedir. Sen ki, Peygamberimize yolsuz demekle küfre girmiş oluyorsun. Sana tavsiyemiz; hemen tecdid-i iman ve nikah yaptırmandır.

  22. Hocam bnm bir sorum olacaktı Müslüman için mezhep nedemektir ? Gereklimidir? Kaç hak mezhep vardır ?

    1. Fatma hanım müçtehid olmayan her Müslüman için mezhep(Kur’an ve Sünnetin Yorumu) elzemdir. Müçtehidler ise Kuran ve Sünneti yorumlayacak ilme sahip oldukları için onlar kendi mezhebine tabi olmak durumundadır. Bugün yeryüzünde öyle bir müçtehid yoktur. Hak mezhep Peygamberimizden sonra 100’ün üzerindeyken sadece dördü bugüne ulaşabilmiştir.
      mezhep gereklidir. Çünkü herkes Kuran ve hadisleri açıklayacak ilme vakıf değildir. Kuran meali okuyan birisi cenaze namazının kılınışını Kurandan nasıl bulabilecek. Allah Kuranda “namazı dosdoğru kılnız “buyurmaktadır. Ama bunu Kuranda nasıl bulabiliriz.

  23. benim anlamadığım neden bir mezhebe tabi olmamız gerektiği ve neden onun emrettiklerine uymamız gerektiği.madem ki dört mezhep haktır o zaman dördününde söyledikleri bizim için gecerli olmalı.yani şafi iken hanifinin uygulamalarını yapmak bence haram olmamalı…

    1. Sizin mezhepleri tam olarak anlamadığınız sorunuzdan anlaşılmaktadır. Bizler dört mezhepten birine tabi olmak zorundayız niçin?
      Çünkü biz Kuran ve sünnetleri doğru yorumlayacak ehil ilim erbabı kimseler değiliz onun için. Eğer bir kimse müçtehid alim olursa hiç bir mezhebe uymak zorunda değildir. Kendi içtihadına tabi olmalı yani, Kur’an ve sünnetlere kendi yorumlarına göre tabi olması vaciptir.
      Peki bu zaman da böyle bir alim var mıdır?
      Henüz öyle bir alim görülmedi. Diğer avam kimseler müçtehid alimlerden birisine tabi olurlarsa sıratı müstekim üzeredir. Aksi halde dalalet yoluna sapmış olur.
      Pekala başka hak mezheplerden birisine tabi olmak mümkün müdür? Mümkündür ancak, zaruret halinde. Keyfi olarak mezheplerin kolaylıklarını toplamak telfiktir. Oysa uygun değildir, ancak mezheplerin zorluklarını toplamak ise azimettir.
      “Bence” demeniz aklınıza tabi olmanızdır ki bu dinde yanlış bir yoldur. Din akla önem verir ama vahyi ölçü alır bunu da biliniz..

  24. Selamun Aleykum hocam .Ben bazı şeyleri merak edip öğrenmek isterken bu devamlı etrafimdan değişik tepkiler almama sebep oluyo ama sadece hiç bi kaideye inkar etmeden bi kaç soru sorup öğrenmek istemek neden kötü olsun ki.anlayamadigim bir sey de mezheplerle ilgili.dediğiniz gibi bunlar belli kaidelere göre çok büyük imamlar tarafından oluşturulmuş mezhepler ama sizinde dediğiniz gibi biz sadece peygamberimizin hatasız olduğunu söyleyebiliriz.ama her insan gibi büyük zaad larda hata yapabilcekken neden bazıları tarafından takım tutar gibi mezhep tutulabiliyo.Anlayamadıgım bir seyse. Hak mezhepler arasında bile bazı ufak ayrılıklar yaşanıyo mesela şafi mezhebinde abdestliyken vücudumuzdan kan çıkınca abdest bozulmuyor ama hanefi mezhebinde durum biraz farklı .yanı ben safi mezhebine mensupsam namazim Sakata binmiyor ama hanefi mezhebinde sakınca oluşturuyor .kavrayamadigim ikiside hak mezhepken bazı dini konularda bu kadar etkin farklılık oluşması.lütfen yanlış anlamayin ben sadece sorularına cevap arayan 17 yasında bir gencim şimdiden tesekkur ederim cevabınızı bekliyorum

    1. Aleykümselam muhterem Emirhan. İyi niyetli olup da öğrenmek isteyenlere asla kapılarımızı kapatmadık. Ancak bazıları cahilene küfredip hakaret ettiğinde onların yazılarını da çöpe attık. Gelelim sizin sorunuza:
      Mezhepler arasındaki farklılıkların bir çoğu kesin haram ve farzlarda değil sünnetler arasındaki uygulamadaki farklılıklardan oluşur. Peygamberimiz(s.a.v) bir sünneti bazen yapmış bazen de yapmamıştır. Yaptığını gören sahabeden hadis alan müçtehid o sünneti uygulamış o sünneti yapmadığını gören sahabeden haber alan müçtehid alim ise onu terk etmiştir. Böyle yapmaları bir tefrika değil zenginliktir.
      Her konuda söz sahibi o konuya vakıf kimselerdir. Bir tarihçi tıp konusunda nasıl söz sahibi değilse, bir tıpçı da din konusunda söz sahibi olamaz. Dini bilgilere tam vakıf bir alim ancak dini konularda uzman(müçtehid) olabilir. Onların farklılıkları nefislerinden değil dini gayretlerindendir. Onun için onlar hata etse bile onlara bir misli sevap vardır. Onların dini yorumlarındaki hatayı bulabilmeniz için sizin de en az onlar kadar ilme ve takvaya sahip olmanız gerekir.

  25. Iyi Günler Hocam.
    Benim tekrar bi sorum olacakti.
    Saclarimi bira Sampuaniyla yikiyorum iyi geliyormus diye. Abdest kabul olurmu ve Namaz kilabilirmiyim?
    Cevabiniz icin tesekkurler ve hayirli günler.

    1. İyi günler Hazal hanım.
      Bira şampuanı ile yıkadıktan sonra temiz su ile saçınızı tekrar yıkarsanız bir problem olmaz namazınızı kılabilirsiniz.
      Saçlarınız zayıf ise bira şampuanının bir faydası olacağını sanmam. Saçlarınızın güçlenmesi için sarımsağın kötü kokusunu gidermek için yağda bir süre haşladıktan sonra yerseniz saçlarınız daha güçlü olur. Bir ay devam etmeniz yeterlidir. Yan etki yaparsa bırakınız.

  26. Hasbunallâh ve ni’mel vekîl ni’mel-Mevlâ ve ni’men-nesîr” Ben de sizi Allah’a havale ediyorum.
    Allahu teala sana hidayet versin ve bulunduğun bu cehalet ve sapıklık çukurundan kurtarsın.
    Siz kim oluyorsunuz da bu kadarcık ilminizle İmamı A’zamları, İmamı Şafileri eleştiriyor Kur’an’dan kendi kısır aklınıza göre hüküm çıkarmaya çalışarak dinden imandan uzaklaşıyorsunuz? Daha doğru dürüst Türkçe yazmasını dahi becermekten yoksunsun bir de bu cehaletinle mezheplere sataşıyorsun. Yazık sana çok yazık..!
    Kur’an’da mürtedin öldürülme hükmünün olmadığını yazmışsın ve mürtedin öldürülme hükmünü mezheplerin nereden çıkardığını yazmışsın. Tabi kişinin sorduğu soru ilminin seviyesini belirler. Siz de sorduğunuz bu soru ile din cahili olduğunuzu isbat etmişsiniz başka bir delile gerek kalmamış.
    Ey dinden haberi olmayan kişi! Bil ki Allahu teala Kur’an’da, mealen; “Allaha ve Rasulüne itaat edin” buyurmaktadır ve “O rasulüm kendiliğinden bir şey söylemez” buyurmaktadır. Mürted hakkındaki Allah’ın hükmünü Rasulullah şu hadisi ile belirtmiştir:
    “Dinini değiştireni öldürün” (Buhârî, Cihâd, 149).
    Hanefiler bu konuya şu hadisi şerifle açıklık getirmişlerdir. Kadınların öldürülmesini nehyeden hadisin (Ebu Davud, Cihad, 121) hükmünün geneli kapsadığını iddia ederek irtidad eden kadının öldürülmeyeceği görüşünü ileri sürmüşlerdir (Ibn Kudâme, el-Muğnî, Mısır (t.y.), VIII, 125; Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Kahire, (t.y.), II, 385 v.d.).
    Görülüyor ki Kur’an’ın açıklanmayan bazı hükümlerinin açıklanmasını Allahu teala, Rasülüne bırakmıştır.
    Bak (Nahl-44). Rasulullahın tam açıklamadığı bir mevzuyu da ulema yine Kur’an ve hadisi şeriflere dayanarak açıklamıştır.
    Ama ehli dalalette bunu anlayacak izan ve anlayış nerede..?

  27. eger miminlerden isen ve yazdigim dogrulari yayinlamazsan Allaha havale eiyorum sizi Vekilim Allah tir ve o ne guzel vekildir

    1. Bay veya bayan BİRKAN..!
      Önce doğruların ne olduğunu öğrenmeniz icap ederdi bu tehditkar yazınızı yazmadan evvel..!

  28. Selamunaleyküm kuran mezhepleşmeyi yasaklamıyor mu hocam şu ayetlerle: Enam-159. Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

    Rum-32. Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.

    Ali İmran-103. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.

    Ali İmran-105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır

    1. Aleykümselam. Evet Kur’an bölünüp parçalanmayı men etmektedir. Kur’an tüm Müslümanların Rasulullahın yolu olan ehli sünnette birleşmelerini emretmektedir. İşte biz de tam burada bunu savunmaktayız.
      Ehli sünnetin dışındaki yolların dalalet yolu olduğunu Allahın Rasulü bize beyan etmiştir. Yukarıdaki ayetlerdeki uyarılar ehli sünnetten ayrılanlara hitap etmektedir. Ama ehli sünnet dışı neo selefiyeci ve dinde reformcu sapkınlar bu ayetlerin muhatabı olduklarını görmezlikten gelerek, bu ve bunun benzeri ayetleri sırat-ı müstekîm olan ehli sünnet yolunda olan müminlere hitap ediyormuş gibi lanse etmektedirler. Böylece hidayete erecekleri yerde büsbütün dalalet çukurlarına saplanmaktadırlar.

  29. Selamın aleyküm , sünni mezhebinden birşeyi ile şia mezhebinden (nusayri) birinin evlenmesi uygun mudur , uygun değilse nasıl sorunlar oluşabilir merak ediyorum.

    1. Aleykümselam.
      Sünni birisi şia ile evlendiğinde büyük sorunlar oluşur. Onlarda müta nikahı caizdir. Bizde olmaz. Müta nikahı; bir kadına belli bir para verilir ona seninle 15 gün evli kalacağım bu para karışlığında denilir o da kabul eder.
      Onlar namazı üç vakit kabul ederler bizde beş vakit kabul edilir.
      Onlar Eshabın heğsine saygı göstermzler Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömere hakaret ederler biz eshabın hepsine saygı gösteririz.
      Onlar imamlarına masumdur günahsızdır derler, bize göre sadece Peygamberler masumdur. Onlar kerbela taşının üstüne secde ederler biz ise temiz olan her yere secde ederiz.

  30. Selamun aleyküm
    Yazının başında ‘hayrın ve şerrin yaratıcısı Allah(c.c.)‘ diyorsunuz ya
    Hayrı Allah(cc.) yaratmış anlıyorum da şerri yaratmış kısmını anlayamadım, yani kötü şeyleri mı yaratmış eğer kötülüğü yaratmış ise şeytana ne hacet?

    1. Âlemde Allah’tan başka ilahta yoktur, yaratıcı da yoktur. O halde alem içinde şer de var, hayır da vardır. Bunların hepsinin yaratanı Allah’tan başkası olmadığına göre yaratıcısı Allah, hayırların olduğu gibi şerlerinde yaratıcısıdır. Nefis ve şeytanlar ise sadece şerlerin yaratılmasına birer sebeptir.
      Buradaki incelik gereği gibi anlaşılmadığı için konuyu bir kez daha anlatmaya çalışalım. İnşallah bu kez anlaşılır.
      Bir kul ahirette sınanıyorsa, yaptıklarından da sorumlu tutuluyorsa, onun seçme özgürlüğü de olması lazımdır. Allah(c.c.) da insana irade özgürlüğünü verdikten sonra onun samimiyetini kendisine göstermek için çeşitli şeylerle imtihan etmektedir. Bu şeyler genel olarak ikiye ayrılır. Hayır ve şer. Kendisine hayra giden yolu melek hatırlatır. Kul hayrı isterse, Allah hayrı yaratır. Şeytanlar ise şerri hatırlatır. Kul şerri yapmayı seçerse, Allah da şerri yaratır.
      Şeytanlar ve nefsi emmaremiz manen yükselme veya düşme sebeplerimizdir. Yükselme ve düşmemiz sadece bizim iradelerimize bağlıdır. O sebepledir ki, yaptıklarımızın sorumlusu kılınmaktayız.
      Hakka emanet olunuz.

  31. Geri bildirim: Sünnilik Ne Demektir? | İslam Dergisi

  32. SELAMÜNALEYKÜM SAYIN HOCAM BENİMDE SİZE ALİMLER VE EVLİYALAR HAKKINDA SORUM OLACAK BU ZAMANDA GÜVENEBİLCEĞİMİZ ALİM VE EVLİYA KİŞİLER VARMIDIR VARSA İSİM VEREBİLİRMİSİNİZ TABİ OLACAĞIMIZ ?

    1. Aleykümselam Furkan.
      Bu zaman da güvenebileceğiniz alimler ehli sünnet yolundan ayrılmayan alimlerdir. İslam Dergisi’nde ehli sünnet olmayan alimlere yazı yazdırılmaz.
      Evliya ise onlar gizlidir. Bariz olanlardan bir kaçı : Adıyaman’da Şeyh Seyyid Abdulbaki hazretleri, İstanbul’da Hacı Mahmud Ustaoğlu gibi.

gamze için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

error: İçeriği kopyalamak yasaktır.