Nasuh Tövbesi

Allahu teala Kur’an-ı kerimde buyurmuştur ki (mealen);
– “Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter” (Sure-i Tahrim, Ayet:8)
Nasuh kelimesine 23 mana verilmiştir. Bunlardan en meşhuru günahlara pişman olup, dili ile istiğfar etmek ve bir daha işlememeye karar vermektir. Peygamber efendimiz, tevbeden bahsedince, nasuh tevbesinin ne olduğunu soran Hazret-i Muaz bin Cebel’e buyurdu ki:
– “Tevbe-i nasuh, işlenen günahtan pişman olmak, Allahü teâlâdan mağfiret dilemek, bir daha öyle bir günah işlememek demektir” [Hadis-i Beyheki]
Eski zamanlarda Nasuh adında bir adam vardı.
Bu Nasuh isimli kimse saçlarını
utövbezatır kadın giysileri giyerek kadın hamamlarında tellaklık yapardı. Yüzü kadın yüzü gibi tüysüzdü. Nasuh yıllarca tellaklık etti, kimse onun erkek olduğunun farkına varamadı. Çünkü yüzü kadın yüzü gibi, sesi kadın sesi gibiydi.

Aradan zaman geçince Nasuh bu işten pişman oldu, tövbe etti fakat tövbesini tutamadı. Bu defalarca böyle oldu. Bir gün Nasuh bir Allah dostuna giderek:

– “Bana dua et.” diye ricada bulundu.

O Allah’ın (c.c.) veli kulu ona dua etti.

Nasuh bir gün yine hamamda tası doldururken padişahın kızının küpesindeki incilerden biri kayboldu.

Hamamın kapısını kapadılar. Sonra başladılar aramaya. Fakat inci bir türlü bulunamadı. Bunun üzerine herkesin iç çamaşırlarına dek aranması için “İhtiyar, genç, herkes üzerinde bulunan giysileri çıkarsın.” diye bağırdılar.

Nasuh korkusundan bir kenara çekildi, yüzü korkudan sararmış dudakları titriyordu. Ölüm korkusu her yanını sarmıştı. Kendi kendine:

– “Ya Rabbi! Bir çok defalar tövbe ettim fakat tövbemi tutamadım. Eğer beni bu beladan, rezil olmaktan kurtarırsan tüm taptığım kötülükleri bırakacağım.” dedi.
O esnada birisi; “İnci bulundu.” diye biri seslendi. Bunun üzerine Nasuh’u aramaktan vazgeçtiler. Nasuh böylece ölümden ve rezil olmaktan kurtulmuştu. İnci bulunduğu için herkes seviniyordu. Bu sevinç dalgası geçtikten sonra Nasuh’u çağırdılar:

– “Ey güzel tellak gel, padişahın kızı seni çağırıyor gel onu kesele, yıka” dediler.

Nasuh bunu reddederek hamamdan çıkıp gitti. Bir daha da tövbesini bozmadı…

NOT:
Allahu teala bir kimse bir günahtan tövbe ettim dedikten sonra onu tekrar benzer bir günahı önüne çıkararak imtihan eder. Kul eğer tövbesinde samimi değilse aynı günahı tekrar işler. Bu da o kimsenin samimi olarak tövbe etmediğini gösterir.

Sözlükte “Allah’a dönüş ve yöneliş” anlamına gelen tövbe, dini terim olarak “günahtan Allah’a dönme” anlamıyla meşhur olmuştur. Tövbeyi daha açık ve anlaşılır bir tarzda tarif edecek olursak şöyle diyebiliriz:
Tövbe; yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, O’ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek, yalnız Allah’a yalvarmak demektir.

Yüce Allah buyurmuştur ki;
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحاًؕ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللّٰهُ النَّبِيَّ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا مَعَهُۚ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
MEALEN:
– “Ey iman edenler! İçtenlikle ve kararlılık içinde Allah’a tövbe edin. Umulur ki rabbiniz kötülüklerinizi örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlerine koyar. O gün Allah, peygamberi ve onunla aynı imanı paylaşanları utandırmaz. Onların nuru önlerinde ve sağ yanlarında ilerleyerek yollarını aydınlatırken şöyle derler: “Rabbimiz! Nurumuzu arttır eksiltme ve bizi bağışla. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter.”  (Tahrim/8)

Peki, bu ayette kastedilen nasûh tövbesi nedir?

Nasûh, Arapça kelime ‘nush’ kökünden mübalağa (abartma) kipidir. ‘Çok öğüt veren’ demektir. Tövbe, çok öğüt verici olarak nitelendirilmiştir. Yani sahibine, günahı bırakmasını öğütleyen, onu günahtan kurtaran sadık bir tövbe ile tövbe ediniz, Allah’a dönünüz demektir.

O halde nasûh tövbesi; hemen günahı terk etmek, geçmişte olanlara pişman olmak, gelecekte günah işlememeğe karar vermek ve üzerinde bulunan bir hakkı sahibine ödemek demektir

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) nasûh tövbesini;
“Kulun işlediği günahtan pişmanlık duyması, Allah’a tam rücu’ edip, sütün memeye dönmediği gibi, kişinin tekrar günaha dönmemesidir.” şeklinde tanımlamıştır.

Gazalî Hz., nasûh tövbesini tanımlarken şunlara yer vermiştir: “Nasuh tövbesi yapanlar, tövbe edip ölünceye kadar tövbesinde duranlardır. Bunlar geçmişteki eksiklerini tamamlar ve bir daha günaha dönmeyi hatırdan bile geçirmezler, zelle ve sürçmeler müstesna. İşte tövbede istikamet budur. Seyyielerin yani kötü vasıfların, hasenelere iyi sıfatlara dönüşümü, bu tür tövbe sahipleri içindir.”

Nasuh Tövbesinin Kabulünün Şartları
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın tövbe edenleri methetmesi ve tövbe kapısını çalan kullarını sevdiğini ifade etmesi, tövbelerin kabul edileceğinin birer delilidir.

Hz. Peygamber, kullarının tövbesi karşısında Allah’ın ne kadar çok sevineceğini şöyle bir örnekle anlatmaktadır: “Allah’ın kulunun tövbesine sevinmesi şuna benzer: Bir insan azığını, su tulumunu bir deveye yüklemiş, sonra yolculuğa çıkmıştır. Nihayet çorak bir yere vardığında uykusu gelmiş, devesinden inerek bir ağacın altında istirahata çekilmiştir. Kalktığında devesinin kaybolduğunu görmüş ve değişik tepelere koşarak onu aradığı halde bulamamış ve yorgun bir vaziyette, ağacın altına yatmıştır. Tekrar uyandığında devesini yanı başında durduğunu görüp de yularından yapışıp, son derece sevinerek:

– ‘Ey Allah’ım! Sen benim Rabbimsin, ben senin kulunum’ demiştir.
İşte Yüce Allah, kendisine tövbe eden kuluna, devesini kaybettikten sonra bulan adamdan daha fazla sevinir.

Tövbe hakkında bir başka hadisi şerif:
“Nefsim, elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, eğer günah işleyip tövbe ediyor olmasaydınız, Allah sizin yerinize, günah işleyen ve Allah’dan istiğfar edip Allah’ın da onları bağışlayacağı bir kavim getirirdi”
(Müslim, Tevbe 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 309.)

Bunun anlamı günah işleyip tövbe edin demek değildir. Şayet nefsimize uyup da günah işlersek Allah’ın tövbeleri kabul edeceğinden şüphe etmemeliyiz demektir.

DUA:
Allahümme ente rabbî lâ ilâhe illâ ente halâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü eûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûü leke bi ni’metike aleyye ve ebûü bizenbî fağfir lî feinnehû lâ yağfirüzzünûbe illâ ente.”

Allahım sen benim Rabbimsin Senden başka ilâh yoktur Sen beni yarattın.Ben de senin kulunum Gücüm yettiği kadar senin va’din ve ahdin üzerineyim.Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım Senin bana verdiğin ni’metini îtiraf ederim. Günahımı da îtiraf ederim. Beni mağfiret et Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın.

Bismillahirrahmanirrahim Bismillahillezi, la-yedurru maasmihi şeyün fil ardı vela fissema ve hüvessemiulalim.”
(3 kere Sabah-Akşam)

Allahümme innî es’elüke-ssıhhate vel-âfiyete vel-emânete ve hüsnel-hulkı verrıdâe bilkaderi birahmetike yâ Erhamerrâhimîn”
(Ya Rabbi! Senden, sıhhat ve afiyet ve emanete hıyanet etmemek ve güzel ahlâk ve kaderden razı olmak istiyorum Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver! ).

Tövbeden söz ederken kul hakkını bir kenara koymayalım. Gıybet, iftira, tecavüz veya zina etmek, insanlara sövmek, hakaret etmek, insan canına kıymak, birinin malını çalmak veya gasp etmek kul haklarındandır. Hayvanlara eziyet etmek de kul hakkı gibidir.  Kul haklarına tövbe ettikten sonra hak sahipleri ile de helalleşmek gerekir.
Zina eden kimsenin eşi ile helalleşmek ise, ancak recim cezasını çekmekle mümkündür.

Zina suçu şeriatte dört adil şahitle isbatlanmış ise cezası recimdir. İşlenen zina suçu şeriat yasalarının uygulanmadığı bir ülkede işlenmişse veya işlenen zina dört adil şahitle isbat edilememişse o suçun cezası ahirete kalır. Allah onu dilerse affeder dilerse cezalandırır.

  • Buna rağmen yine de her şeye tövbe etmek gerekir Allahın af ve merhametinden ümit kesmemek gerekir..
    Kasten adam öldürmenin cezası kısastır.

Büyük günahlardan birini işleyip de, onun cezasını dünyadayken çekmeyenlerin durumu ise Allah’a kalmıştır. Allah o kulun tövbesine, pişmanlığına ve hayat tarzına göre isterse affeder, isterse de cezalandırır.

Ubâde b. Sâmit (r.a)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah (asm) etrafında bulunan ashabına karşı şöyle buyurmuştu:

“Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacağınıza, hırsızlık yapmayacağınıza, zina etmeyeceğinize, çocuklarınızı açlık endişesiyle öldürmeyeceğinize, bana karşı gelmeyeceğinize, dinin emrettiği konularda bana karşı gelmeyeceğinize söz vererek bana biat ediniz. Kim sözünde durursa mükafatını Allah verecektir. Sizden biriniz yukarıda sayılanlardan herhangi birini işler de cezasını Dünya’da çekerse o ceza işlediği suçun kefâretidir.
Ahirette ceza çekmez.
Kim de cinayet, hırsızlık, zina vs. bu suçlardan birini işlerde suçu gizli kalıp cezasını Dünya’da çekmezse, onun işi Allah’a kalmıştır. Allah dilerse(mizanda sevapları ağır gelirse) onu affeder, (günahları ağır gelirse) dilerse cezalandırır.””
 (Müslim, Hudud: 10; Dârimi, Siyer: 17)

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) işlediği günahın cezasını dünyadayken çekmeyenler için şöyle buyurmuştur:
– “Kim de cinayet, hırsızlık, zina vs. bu suçlardan birini işlerde suçu gizli kalıp cezasını Dünya’da çekmezse, onun işi Allah’a kalmıştır. Allah dilerse(mizanda sevapları ağır gelirse) onu affeder, (günahları ağır gelirse) dilerse cezalandırır.”

(Hadis-i Müslim, Hudud: 10; Dârimi, Siyer: 17)

Bu hadisi şerife göre dünyada yukarıda zikredilen türden günah işleyenler burada ceza çekmeden ölürse onun suçu tatamen silinmiyor Allah dilerse affediyor, dilerse cezalandırıyor.

Bunu şu şekilde açıklayabiliriz:

Bir mümin her ne günah işlemişse işlemiş olsun onda inkar ve şirk yoksa Kıyamet Günü onun amelleri tartılacak, sevabı günahından çok olan kimse Allah’ın merhameti ve affı ile hiç cehenneme girmeyecektir.

Taberi Tefsiri Sure-i Karia/6-7-

– “O gün sevap tartısı ağır gelen, razı olacağı bir hayat içindedir.”
Âyette ifade edilen kişinin razı olacağı yaşantıdan maksat, cennette ya­şayacağı hayattır.”[5]
Taberi Tefsiri Sure-i Karia/8-9
“Sevap tartısı hafif gelenin ise (kucağına sığınacağı) anası, bir uçurumdur.”
Taberi Tefsiri Sure-i Karia/10
“O uçurumun ne olduğunu sen nereden bileceksin?”
Taberi Tefsiri Sure-i Karia/11
“O, kızgın bir ateştir.”
Cehennem ateşi, kişinin anasına benzetilmiştir. Zira cehennemlik kişi­nin âhirette ateşten başka sığınacağı hiçbir barınağı yoktur. Bu sebeple ateş onun anası gibidir.’.
Âyette cehennem ateşinin kızgın bir ateş olduğu ifade edilmektedir. Re-‘ sulullah (s.a.v.) bu hususta birhadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur
“Sizin yaktığınız bu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş derecesinden bir derecedir.”[6]

Sonuç olarak sevap terazisinin ağır gelmesi için çok hayır hasenat işlememiz lazım. 

Kaynaklar:

[5]Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/206.
[6]Tirmizi, K. el-Cehennem, bab: 7, Hadis no: 2589
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/207.

Loading

125.355 - 2
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bir yanıt yazın