Nefsini Bilen Rabbini Bilir

rndrp4567686 N E F S İ N İ   BİLEN   R A B B İ N İ   BİLİR
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz; “buyurdular ki:
-“Nefsini bilen Rabbini bilir.”
Bu hadisi şerifte kast edilen “nefis”, insanın özüdür. Zira, kötülüğü emreden emmare nefsin Rabbini tanıması gibi bir özelliği yoktur. Bidayette emmare nefisle birlikte olan bu öz nefis, Allah’a ve O’nun dininin icaplarına iman etmek ile mükelleftir. İman ettikten sonra emmare nefis ile olan birlikteliğini kınamasından dolayı “Levvame Nefis” adını almıştır. İnsanın özü olan nefis, mülhime mertebesine yükseldikten sonra dahi emmare nefisten tam olarak kurtulmuş olmadığından iç barış, bu aşamada dahi mümkün gözükmemektedir.

“Bir “BEN” vardır benden içerü” sözünü bir çok kimse eksik algılamaktadır. Zira, insanın içinde iki değil, beş “BEN“lik vardır.
Bunlardan birisi, kötü haberlerin doğumuna vesile olan şeytanların vesveseleri.
İkincisi, hiç durmadan kötü isteklerini tekrarlayan ve kötü anıların hatırlanmasına sebep olan heva-i nefistir.
Üçüncüsü, iyiliklerin kalpte doğmasına vesile olan ilham meleği.
Dördüncüsü, güzel ve aklı-ı selim düşüncelere ve güzel anıların hatırlanmasına vesile olan Hak Tealaya âşık insani ruhtur (beş letaif).
Beşincisi, İmam-ı Rabbani hazretlerinin “ADEM“ (yokluk) diye ifade ettiği, yokluğun ta kendisi olan, Allahu Tealanın hadisi kudside mealen; “İnsan Benim, ben insanın sırrıyım” diye buyurduğu Allah’ın emanetlerini yüklenen insanın ta kendisi olan; “BEN”liktir. Allah’ta fani olan sufinin “BEN”i yoktur.
İnsanın iç dünyasında bulunan bunlar, işin başında yoğurdun içinde yağ ile ayranın birbirine karıştığı gibi karışmış olduğundan, avam halk bunların her birini diğerinden ayıramayıp bunların hepsini bizzat kendisi sanmasından dolayı, iç huzursuzluğundan bitap düşer.
Manevi sahada ma’rifet ilminden biraz pay alanlar ise, yoğurdu yayıp ta ayranın yağdan ayrıldığını fark ettikleri gibi, içerdeki ajanları bir, bir fark ederler ve bunların hepsinin Allah’ın imtihanı gereği, Allahu Tealanın yüce isimlerinden bir isminin tecellisi ile kalpte oluştuklarını görürler. İşte o zaman sufinin kalbinde; “Men arafe nefsehu, fekad arafe Rabbeh” (Kim nefsini tanırsa o, Rabbini tanır.) hadisi şerifinin manasının sırrı zuhur etmiş olur.
Kendisini bilen kişi, Rabbini bilir, Rabbini bilen ise, haddini bilerek gizli şirkten kurtulur. Yani bu mertebedeki sufi, alemde Allah’tan başkasında kuvvet göremez. Ona göre her canlı câmidtir. Sufinin gönül gözü, gizli şirkten kurtulmadıkça melekûta (iç aleme) kördür. Aslında gözler körlükten değil, ışıksızlıktan göremezler. İç aleminin uçsuz bucaksız genişliği ve gizli güzelliği keşif olunduğunda, sûfinin “Benliği” bu benzersiz güzelliğin Yaratıcısı Allah’a hayran kalır ve bu hayranlık sufiyi İlahi aşka uçurur. Bu safhadan sonra Allah’a; cennete girmek, cehennemden kurtulmak için ibadet yapmak gibi bir beklentisi olmadan itaat etmeye başlar. Sûfi ondan öyle artık, Kur’an’daki;”Vedhulî fi ibâdî”(Gir kullarımın arasına) ayetinin muhatabı olarak iç barışa ermiş olur.
Vesselam.  

 

Loading

2.720 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Nefsini Bilen Rabbini Bilir” üzerine 3 yorum.

  1. Sufiler sacmaliyorlar ve halki yanlisa davet ediyorlar.Rabbimiz insan ve cini sadece kendine ibadet etsin diye yaratti.Hakkiyla ibadet edeni Cennetine etmeyeni de Cehennemine koyacagini soyluyor mealen sufiler se bunu yalanliyor.

    1. Hibe hanım siz sufileri ya tam tanımamışsınız ya da gerçek sufi ile karşılaşmamışsınız. Zira gerçek sufiler; Kur’an ve Sünnete tam ittiba eden ehl-i tevhid, Peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmış ihlaslı kullardır.
      Onlar hergün yüzlerce kez “İlahi ente maksudi ve rızake matlubi” (Allah’ım Sen benim maksudumsun, talebim Senin rızandır) derler.

  2. sevgili hocam,nefsini bilen rabbini bilirden şöyle bir anlamda çıkartabiliriz bence.sizin yukardaki nefsi emmareyide ve diğer nefsin tabakalarınıda bilen rabbini bilir,çünkü nefsini tanımış oluyor nefis diye bir şeyin varlığını kabul edip o nefsi yaratmasaydı ne sudan ne havadan hiç bir şeyden zevk veya acı alamazdık,işte bunun içindirki nefsini bilen hangi durumlarada nefsine uyunca zarara uğrayacağını hangi durumlarada kar edeceğini her iki alem için bilir ona göre davranır,düşünür rabbinin yüceliğine ve yaratmasındaki hikmetlerine şaşarda şaşar…

Bir yanıt yazın