Nefy-ü İsbat Zikri

Hazırlayan: Bekir Abdullah

Nefy-ü isbat; kötü arzuları nefyetmek
(kovmak, gidermek) gayesiyle müridin şuhûda
(görüntüye) zuhurdan zuhura geçme, ortaya çıkma işlemidir. Buradaki şuhûd ve zuhurun hepsi
velayet-i suğra, küçük velilik makamından sayılmaktadır.
Bu velilik, kulluğu ve nefsin hastalıklarını bilme makamıdır. Bu makamda nefis sakin ve mutmain (gönül doygunluğu) gibi görülse de, emirlere uyma ve yasaklardan sakınma hali, hatta nefsin arzularının azalması onun özelliğinden değil, alışkanlık kazanmış olmasındandır. Alışkanlıktan dolayı da emirlere uyma ve yasaktan kaçma istenilen amaca uygun değildir.
Cenab-ı Hakk (celle celalühü) bir kulunu merdıye makamına kavuşturmayı, marifetine erdirmeyi, seyr-i enfusi (mana seyri) ve kulluğuyla şereflendirmeyi dilerse, ona Vahdet makamında azamet (büyüklük) ve Celalini (ululuğunu) gösterir. Bunun yanında Allahu Teala ( c.c) kulunun nefsine; “Topraktan yaratılan kul nerede, Alemlerin Rabbi nerede?” diye bildirir. Kul bir bakar ve alemlerin Rabbiyle çirkin ve kötü nefsi arasında hiçbir ilgi olmadığını anlar.
İlahi sevgi, yakınlık ve dostluk davalarının yalandan ibaret olduğunu görür. Perişan ve pişmanlıkla nefsini hastalıklardan temizlemek için döner.
Buna ikilik makamı denir.
Burada müridin latifeleri döner fakat kalbi oraya bağlı kalır ve oranın sevgisini unutmaz. Huzura kavuşan kul sanki iki kişi olmuş gibidir.
Birincisi ilahi huzurda yakınlık, dostluk ve sevgi davasında kalır, ikincisi ise nefsini temizlemek ve kulların işlerini görmek için geri dönmüştür. Mürid geri döndükten sonra madde alemindeki latifeleri, emirler alemindeki latifelerinin nurlarının yansıması ve etkisiyle değişime uğrayarak başkalaşır. Her latifenin eksik yanı kendisine uygun özelliğe dönüşerek nurlanır :
Toprağın eksikliği olan ibadetlere, emirlere karşı ilgisizlik ve tembellik, yumuşak huyluluğa ve insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaya dönülür.

Suyun eksikliği olan nifak ( ikiyüzlülük), Sıbğatullah (Allah-u Tealanın boyasıyla boyanmak) rengine dönüşür. Kul Allahu Tealanın ahlakıyla ahlaklanır, onun boyasıyla boyanır onun boyasıyla boyanan kişi de Cenab-ı Hakkın rızasından başka hiçbir şey bulunmaz. Her gördüğü veya birlikte bulunduğu kimsede Hakkın Kemal ve Cemal (tecellisini) görür. Çünkü Allahu Teala kemal veya cemal bulunmayan hiçbir yaratık yaratmamıştır. Hatta kafirler ve yılan gibi vahşi hayvanlarda bile bu kemaliyet ve cemaliyet tecellileri gözlenir.
Ateşin eksikliği olan öfke ve nefse düşkünlük;
Şer’i şerife uyma ve ilahi aşka dönüşür.
Cenab-ı Hakkın ( c.c) haram ettikleri yenilip içilince öfkelenerek karşı çıkar.
Havanın eksikliği olan kibir ve kullara karşı büyüklenme hali; halkı sevmeye ve alçak gönüllülüğe dönüşür. Kendinin yaratıklara ihtiyacı olmadığını anlar ve isteklerini Rabbinden başka hiç kimseye bildirmez. İslamiyet izin verirse kafir de olsa herkesin isteklerini karşılar ve hizmet eder.
Özetle, emir alemindeki latifeler asli yerlerin yükselip, madde alemindeki beş unsurun eksiklik ve arzuları değişince, insana hakim olan nefis terkedilmiş ve hizmetçisiz kalır. Her iki latife grubu da nefse karşı gelir ve nefis işlerini sürdürecek nurani veya zulmani bir araç bulamaz. Bu durumda kendi de ister istemez nurani latifelere uyar, onların isteklerine boyun eğer.
İşte bu radiye ve merdiye makamıdır. Artık nefis bu makamda kalır. Latifelerin hoşlanmadığı tüm şeylerden ve kötü ahlaktan yüz çevirir.
Nefsi arzularını İslamiyetin sınırları içerisinde yerine getirir. Mesela kendini ve eşini haramdan korumak ve çoğalmak amacıyla evlenir. Şehvet , haz gayesiyle değil. Allahu Tealanın emrine uymak ve ibadet için yer içer ve uyur. Kısaca tüm hareketlerini İslamiyete uygun ve iyi niyetle yapar. Nefis istek ve arzularını İslamiyete göre yaptığı için nurani latifeler tekrar onun emrine girerek hizmet ederler. Bu makama ricat ( dönüş) makamı denir.
Radiye ve merdiye makamından dönüş yapanlar iki kısımdır :
1- Birinci kısmı enbiyada olduğu gibi yalnız kendi nefsi için döner.
2– İkinci kısmı ise Resullerde olduğu gibi yalnızca kendi nefsi için değil halkı irşad ve davet etmek için dönerler. Bunlar da iki kısımdır :
A) Bazılarında cezbe ateşi ve kararsızlık bitmiş olur. İkinci kez yükselmeye istekleri kalmaz. Bunlar kendi nefislerinde kusur görürler ve onlarla uğraşırlar ve hallerini bulanıklıktan tamamen temizlerler. Böylelerinin tarikatları sağlam ve irşadları da kuvvetli olur.
B) Diğer bir kısmın cezbe ateşi sönmez; suri ve manevi tecellilere, visal ( kavuşma) ve vahdete yönelirler. Şiddetli bir istek nedeniyle ikinci bir kez seyre ( yükselişe) başlarlar. Bu yükselişe seyri uryani (yalın yükselme) denir. Bunlar kendi nefsilerinde kavuşmaya araç olan hiçbir ibadeti ve kemaliyeti görmezler. Tersine kavuşmalarını, yalnızca Cenab-ı Hakkın (c.c) fazl-u kereminden görürler. Bu makam en yüce, en şerefli ve en güzel makamdır. Ancak bu makamda telvin (boyanma) ve terbiyeyi bıraktığı ve nefsini unuttuğu için bulanıktan kurtulamaz. Kendini saflaştırsa ancak temkin makamına kavuşur. Bu iki makamı birlikte elde edenler kibrit-i ahmerden daha kıymetli ve nadirdir.
Sadat-ı Kiramdan Hace Alaaddin Atar ( k.s) ve bazıları yeni tarikata girenlere gaflet, vesvese ve kuruntuları önlemek gayesiyle neyf ve ispat zikrini, ism-i celal zikri gibi vermişlerdir.
Bunlar masivatı ( Allah-u Tealanın ( c.c) dışındakiler) yok etmek için  “La maksude illallah” (Allahtan ( c.c) başka gaye yoktur) anlamını kasdettiler.

* Gavs-ı Azam Seyyid Sıbğatullah Arvasi gibiler kalbin saflaşması için başlangıçta nefy ve ispat zikrini; daha sonra kalbin toparlanması için de ismi celal ve latifeler zikrini vermişlerdir, zira bu ikisi murakabeye girmek için daha kuvvetli araçtır.

* Şeyh Abdurrahman-ı Tahi ( k.s) ise bazen zikir olmaksızın nefesin göbek altında tutulmasını emrederdi. Böyle yaparak içerden zulmet (kalp karanlığı) çıkarıldığını söylerdi.

Özetlemek gerekirse; bazıları kalbi genişletmek amacıyla tam sahivi (tam uyanıklığı) seçerek nefy ve ispat zikrini; diğer bazıları da cemiyeti (toplanmayı) çabuklaştırmak için celal zikrini tercih ettiler. Başka sadatlar ise, hem cemiyeti çabuklaştırmak, hem de tam sahvı elde etmek için her iki zikri birlikte yaptırdılar. Bu açıklamalar tarikata yeni başlayanlar içindir.
Velayet-i Kübra sahipleri ise hayalleri kovmak, şehvetleri de engellemek için belirli zamanların dışında neyf ve ispat zikrine devam etmeyi arzu ettiler. Belirli zamanlarda yapılan zikrin onların şanına yakışan anlamını düşünerek dil ile tehlildir (La ilahe illallah) şeriatın emrettiği zikirlerin hepsi dil ile yapılır.

Kaynak: Silsiletü’z-Zeheb

 

 

NEFY-Ü İSBÂT ZİKRİ NASIL YAPILIR?

 

EK 1:

NEFY VE İSBAT ZİKRİNİN RÜKÜNLARİ, ŞARTLARI VE EDEPLERİ:

Neyf ve ispat zikrinin dört rüknü vardır :
1- Lâ İlahe İllallah
2- Muhammedür-Resulullah.
3- Bu ikisinin anlamlarını düşünme.
4- Nefesi bırakırken kalben “ İlahi ente maksudu ve rıdake matlubi” demektir.
Nefy ve ispat zikrinin dört şartı vardır :
1- Göbekten alnın üst tarafına doğru uzanan ve seyf ( kılıç) denen kalın ve dik çizgidir.
2- Alnın üst tarafından sağ kulağın arkasından geçerek sağ omuza, oradan da kalbe gelen mükennis ( temizleyici) isimli çizgiyi düşünmektir.
3- Nefesi tutmaktır.
4- Tekliktir. Hem nefesi hem de bir nefesteki zikir sayısını tek yapmaktır.
Nefy ve İsbat’
ın edepleri de beş tanedir :
1- Çizginin deri ve et arasında
2- Beyaz ve saydam olarak düşünülmesidir.
3- Çizginin göbekten göğse, oradan boğaza, sonra çeneye çıkmasıdır.
4- Vücudun hiçbir organının kıpırdamamasıdır.
5- Kalbe “ Allah” kelimesini şiddetle vurarak girdirmek ve vuruş anında kalbin bundan etkilenmesini sağlamaktır.

Şâh-ı Zamân Seyyîd Fevzeddîn(k.s.)

 

EK 2:

NEFY Ü ISBAT (Abdurrahim Reyhan El Erzincani (k.s.)

Naksbendi büyüklerinden gelen ikinci zikir sekli, kalp ile yapılan hafi zikrin nefy ü isbat ile yapilmasidir. Hadika’da beyan edildigi sekilde, müride telkin edilen “La ilahe illallah” kelime-i tevhidi nefy ü isbat ile yapilir. Adabi söyledir:

Dil damaga yapistirilir, nefes göbegin altinda hapsedilir, sonra tahayyül ederek dimagin sonuna kadar “la” çeker. Oradan “Ilahe” sag omzuna, “Illallah” da kalbe devredilir. Kalp yerini ve seklini bildigimiz, sol taraftaki en kisa kaburga kemiginin altindaki kalptir.”Illallah” lafzi bütün kuvvetiyle kalbin en derinliklerine isleyecek ve harareti de vücudu saracak derecede kalbe devredilir.

“La ilahe” derken bütün masivayi, yani Allah’tan baska ne varsa hepsini kalbinden, gönlünden temizler. Her birinin fani oldugunu tefekkür eder ve o gözle bakar.

“illallah” söylerken de Cenab-i Hakk’in Zat’inin bekasini, Baki’nin ancak O oldugunu kalbine nakseder. Bunu bütün leatifiyle yapar. “La ilahe illallah”in asli harfleriyle yazisinin seklini düsünür, manasini düsünür ki Allah’in zatindan baska maksad yoktur. O’ndan baska maksadimiz olmadigini söylemekten daha sümulüdür. Yani daha genis kapsamlidir. Çünkü her mabud ayni zamanda maksuddur. Aksi olamaz. Bunun sonunda kalbi ile “Muhammedun Rasulullah” der. Bunu söylerken, Rasulullah’a ittiba etmeye kendini sartlandirir.

Bunu böyle tamamladiktan sonra nefesinin kuvvet derecesine göre bunu tekrar eder. Birakirken tek sayida birakir. Buna vukuf-i kalbi denir. Her nefesini salmadan önce der. Biraz istirahat edince diger bir nefesle tekrar baslar. Fakat iki nefes arasinda gaflet etmemege bilhassa dikkat eder. Tahayyülünü ayni haliyle devam ettirir.. Nefy ü isbata devam edebilmesi için bu zaruridir. Sayi yirmi bine ulasinca neticesi görülür. Bu da kendisinin fani oldugunu anlayip Hakk’in mutlak baki oldugu hakikatina ermektir.

Eger nefy ü isbatin neticesi görülmediyse adabina riayet edilmemis demektir. Maksadin husulü için sözü isine uygun olarak tekrar baslasin. Inanciyla ve ameliyle zikrettigine göre olmaya çalissin. Kendini yoklasin: Masivadan bir maksudu vardir. Eger Allah’dan degil de yaratiklardan bir sey bekliyorsa yalanci durumundadir.

Kabiliyeti, cezbe halinin baslangicina tahammül derecesinde olan kimse, yukarida anlattigimiz ilk zikir sekliyle çalissin. Süluke istidadi olan da bu iki sekilde zikre çalissin. Her ikisi de kalp ile yapilir.

Eger buna hakkiyla çalisir, nefyedilecek olani nefyeder, ispat edilecek olani isbat ederse neticesi görülür. Murakebeye baslayacak hale gelir.

Seyh Ismail el- Halidi kuddise sirruh buyurmustur ki: Nefy ü isbat yaparken dokuz sarta riayet etmek lazimdir:

1.Habs-i nefes (Nefesini tutmak)

2.La ilahe illallah zikri.

3.Bu kelime-i tevhidin naksinin, yazisinin tefekkürü.

4.Bunun manasini tefekkür.

5.Darb. Vurmak: Bunu cana isleyecek sekilde kalbine ve diger leatifine duyurmak.

6.Buna kalbin tamamen istirak etmesi: Vukufu’l-Kalp.

7.Sayinin tek olmasina riayet etmek: Vukuf-u adedi.

8.Sonunda “Muhammedun Rasulullah” zikri.

9.”Allahümme ente maksudi ve ridake matlubi” diyerek Allah’a dönmek.

Zikrin bu seklini Hace Abdulhalik Gucdüvani kuddise sirruh Hizir aleyhisselam’dan almistir. Hizir aleyhisselam onun suya dalmasini emrederek zikrin bu seklini ögretmistir. Suya dalmasini emretmesinin sebebi, habs-i nefesi kolay yapabilmek içindir. Çünkü baslangiçta en ihtiyatli yol budur.

“Mi’racü’s-Seade” kitabinda demistir ki: “seyhimiz bize zikrin bu seklini yapmamiza izin verdigi zaman “Illallah”i omuzdan çikarip kalbe verirken bu hayali vurus esnasinda basimizi biraz hareket ettirmemizi söyledi. Bu, onun tesirini meydana çikarir.”

Yine ondan isittik:”Bu zikri salik yaparken yirmi bir yahud yirmi üç sayisina ulasincaya kadar manasini düsünmeden yapar. Bunu yapmaya sadece bir nefeste muktedir olabilir. Bu dereceye geldigi zaman ona manayi düsünmesini ve zikri birinci yol üzere devam ettirmesini emreder. Bir nefes habsinde söylenen sayiya ulasincaya kadar böyle devam eder. Bundan sonra bu zikre devam ederse çok güzel olur ve neticesi görülür. Ancak bunu emredilen miktar yapmakla en az miktarini yerine getirmistir. Bundan sonra Allah’tan baska her seyi gönlünden çikarir.”

Seyh Ismail el- Halidi kuddise sirruh’dan isittik, söyle buyurmuslardi:

-“Sayiya riayet hafiza ile yapilacaktir, parmakla veya tesbihle degil.”

Kendisine, “zikir çoklugundan dolayi habs-i nefesle yapilamazsa ne yapmak lazimdir?” diye soruldugunda buyurdular ki:”Nefesini birakip yukarida anlatilan zikre habs-i nefes yapmadan devam eder. Bu da ayni sekilde faydalidir.”

Yine seyh Ismail el-Halidi kuddise sirruh buyurdular ki: “Zikredilen bütün himmetini toplar. Bu büyük amel sayesinde Allah’tan baska ne varsa hepsinden alakasini keser. Ve gönül evini temizler.”

Muhammed Ma’sum kuddise sirruh hazretlerine, “nefesi hapsederek zikir yapmak bid’at midir, degil midir? Müceddid Imam Rabbani hazretlerinin yolunda bid’atin iyisi yoktur. Bu amelde bid’attan kurtulmanin çaresi nedir?” diye sordular Cevap olarak buyurdular ki:”bu zikri Abdülhalik Gucdüvani Hazretlerine ögreten Hizir aleyhisselam’dir. Onun amelinin bid’at olmasına hükmedilemez.”

Loading

21.285 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir fakir için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Nefy-ü İsbat Zikri” üzerine 14 yorum.

  1. Hocam rüyamda mescit gibi bir yerde idim ezan okunmaya başladı birden 2 2 kişi Kipa dağıtmaya başladı bizede uzattılar biz benimle birlikte 4 kişi biz onu takmayız dedik sonra kipa dağıtanlar siz bizimle gelin dediler avlu gibi bir mekana getirdiler bizim ağızlarımızın içine üflediler o Kipa dağıtanlar sonra baktım yanımdakiler ağlayarak namaz kılıyorlar sonra o Kipa dağıtanlardan birini çağırdım bir daha üflesene dedim bir daha üfledi sonra kün fe yekün dedi bana sonra 4 kere secde yaptım biraz zorlanarak rüya bu kadar hocam Allah razı olsun dua edersiniz inşallah hocam

    1. Genelde rüya yorumu yapmayı bıraktık lakin bu rüyanın önemine binaen yorumluyorum.
      Kipa veya kippa malum hıristiyanların dinsel kisveleridir.
      Rüyada kipa dağıtılması hıristiyan misyonerlerin sosyal medyada cirit attıkları müslüman gençlere bozuk dinlerini empoze etmeye çalışmalarına delalet eder. Ağlayarak namaz kılmaları duygu sömürüsü yaparak müslüman gençleri aldatmalarına delalettir. Fetö de ağlayarak vaaz ediyor gizlice hıristiyanlığı empoze etmeye çalışıyordu.
      Dikkatli olmalısınız her siteye girmemelisiniz. Bilhassa Kutsallığı kullananlara dikkat etmelisiniz.

  2. Üstadım yeşil ne anlama geliyor rüyamda Gavsi sani hz ksa bana sana da yeşil giydirelimmi yeşillerden yazalım dedi değişik bir mescidde her milletten insanlar vardı değişik hallerdelerdi sultanımız oturuyordu sandalyede ve yeşil kıyafetli gen sakalsız esmer simsiyah saçlı hafif ense kadar uzun sırt tarafında kalb ve üstnde 2 tesbih asılı adam vardı sultanmız ksa rapor veriyordu bazı icraatlar ile ilgili yeşil ne denektir ne anlamdır üstadım

    1. Nefy-i İsbat yazımızın köeşindeki resme niçin bakmadınız orada yeşil rengin ne anlama geldiği yazılıdır.
      Gavs hazretlerinin “Sana da yeşil giydirelim mi” buyurması Hafi letafine işaret etmiştir.

  3. Hocam cevabınız için teşekkür ederim, Allah razı olsun. Yalnız benim daha temeldeki ayrımlara ihtiyacım var. Mesela emmarenin letaifi nefsi natıka dediniz. Bu da bana, diğer nefs mertebelerinin de mi letaifi var o zaman sorusunu da düşündürdü ama sanırım nefsin temeli emmare olduğu için böyle söylenebiliyor ve diğer mertebeler de üzerine inşa ediliyor şeklinde anlaşıldı benim nazarımda. Bir de söylediklerinizden akla şu soru da geliyor ruhun letaifleri, malum beş letaif ise, letaifi külli nefsin mi letaifi oluyor? O nereye ait öyleyse? Ruhun tasfiyesi yani letaiflerle ilerleme esnasında nefsin mertebeleri de birlikte aşılıyor ise, 5 letaifin sonunda 7 mertebe de aşılıyor mu demektir? Böyle ise eğer, her letaifle özdeşleşen bir nefs mertebesinden de söz edemeyiz doğru mu? Ahfa letaifi çalışmadan raziyye aşılıp da merziyyeye varılamaz denilebilir mi mesela? Bu ayrıntıları benim için aydınlatmanızı rica eder, hayırlı günler dilerim.

    1. Rica ederim.
      Nefsi emmarenin dereceleri ve bir tane de letaifi var.
      Bu konularla ilgili sorularınızın cevabı sitemizdeki tasavvufi sohbetler var . Arama motoruna yazınız oradan bulup okyunuz.

  4. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Sitenizden birçok hususta istifade ettim, Allah razı olsun. Sitedeki ilgili diğer yazıları da okumama rağmen henüz tam kavrayamadığım ve emin olmak için sormak istediğim bazı hususlar var. Daha çok orda okuduklarımla ilgili sorularım aslında: Nefsin mertebeleri ve letaifler arasındaki bağ nedir, cüzü olma ve kapsama bakımından durum nasıldır? Mesela nefsi kamileye varılması için en üstteki letaif olan letaifi küllinin aktive edilmesi mi gerekir? Böylece her nefis mertebesinin ulaşılabilmesi için aktive edilmesi gereken bir letaifi mi var demektir? Nefs ve ruh birbirinden ayrı iki şey ise, iki kaşın arasında bulunan ama ruhun bir organı, letaifi olan nefsi natıka ile ruhtan ayrı olarak anlatılan normal nefs arasında bağ var mıdır? Yoksa aslında nefs de ruhun bir letaifi midir ve o da nefsi natıka mı olmuş oluyor? Sorularımı gereken ayrıntıyla cevaplamanızı rica eder, hayırlı günler dilerim.
    Selamünaleyküm. İki kez başka bir sayfada yorum gönderdiğim halde silindi niye bilmiyorum umarım bu kez gider. Öncelikle sitenizden birçok konuda istifade ettim, Allah razı olsun. Sitede konuyla ilgili bazı yazıları okuduğum halde tam kavrayamadığım ve bu yüzden emin olmak için sormak istediğim bazı hususlar var. Nefsin mertebeleri ile letaifler arasındaki bağ nedir? Mesela nefsi kamileye ulaşılması için letaifi küllinin aktive edilmesi mi gerekir? Böylece her nefis mertebesinin kendine has bir letaifi mi olmuş oluyor bağlantı nedir letaifler ve mertebeler arasında? (yine silinirse diye diğer soruyu ayrıyetten yazacağım)

    1. Aleykümselam ve rahmetullah kardeşim.
      Soruların bazısını bilgisayar istenmeyen bölümüne atmaktadır. Sorularınızın gözükmemesi ondan olabilir.
      SORUNUZ:
      1 Nefsin mertebeleri ve letaifler arasındaki bağ nedir, cüzü olma ve kapsama bakımından durum nasıldır? Mesela nefsi kamileye varılması için en üstteki letaif olan letaifi küllinin aktive edilmesi mi gerekir? Böylece her nefis mertebesinin ulaşılabilmesi için aktive edilmesi gereken bir letaifi mi var demektir?
      2- Nefs ve ruh birbirinden ayrı iki şey ise, iki kaşın arasında bulunan ama ruhun bir organı, letaifi olan nefsi natıka ile ruhtan ayrı olarak anlatılan normal nefs arasında bağ var mıdır? Yoksa aslında nefs de ruhun bir letaifi midir ve o da nefsi natıka mı olmuş oluyor?
      CEVAP:
      1- Nefsin mertebeleri ve letaifler arasındaki bağ, seyir sülük durumundan mütevellittir. Zira turk-u Nakşibendiyede seyr-i süluk ruhanidir. Ruhani ilerleme letaiflerle olurken nefsin mertebeleri de birlikte aşılır.
      2- Nefs-i natıka ruhun letaifi değildir. Ruhun lefaifleri Kalb, ruh , sır, hafi ve ahfadır.
      Nefsi emmarenin letaifi nefsi natıkanın temizlenmesi ruhani letaiflerin tasfiyesi ile başlar ve mutmeinne ile görevi devralır ve yalnız olarak yükselir.

    1. Bidayetteki insan kendi olgunluğunu anlayamaz. Mürşid gerek. Aksi halde insana ucub gelir ki o da kibre götürür kişiyi.
      Ahlaki düzensizliğin yerini ahlaki olgunluk almalı.

    1. Hayırlı kandiller hocam duanızı rica ederim 🙂
      Hayırla kalınız…

Bir fakir için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et