Rabıta Şirk midir?

RABITA NEDİR Ve FENA FİŞŞEYH NEDİR?

Yazan: Bekir Abdullah
Rabıta; kelime manası itibari ile bağlantı kurmak anlamındadır. Bir kimsenin bir kimseyi hayal etmesi de rabıtadır. Her insan eşini, çocuklarını ve dostlarını her gün belli zamanlarda hayal etmesi de bir çeşit rabıtadır.. Yaşayan, aklı ve şuuru yerinde olan her insan, ya sevdiklerini ya da sevmediklerini veya bunlarla alakalı olmayan şeyleri düşünmek durumundadır.

NOT: Kadınlar şeyhin suretini hayal etmezler. Onlar gözlerini yumar, iki kaşlarının arasından sadece İlahi bir nur tahayyül eder ve ona odaklanırlar ve o nurun Cenabı Hakkın isminin kendisi olmadığını sadece O’nun isminin nurunun bir tecellisi(yansıması) olduğunu  düşünürler..
Rabıta; irâdî ve gayri ihtiyari olmak üzere iki türlüdür..

1- Gayri İhtiyari Rabıta: Her insanın ayık olduğu her an içinde yapmış olduğu düşüncelerin tamamına irade dışı rabıta denir.

2- İrâdî Rabıta: Kendisine değer verilen bir şahsın suretini göz önüne getirerek onun Allah katındaki değerini, iyiliklerini, kalbî güzelliklerini düşünerek onun manevi rengine bürünmek yani; onun ahlakı ile ahlaklanmaktır. Nitekim, Peygamberimiz bir hadisi şerifinde “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız” buyurmaktadır. Hiç şüphesizdir ki, Allah’ın ahlakı Kur’an ahlakıdır. Onun en güzel yaşayan örneği Peygamberimiz olmuştur. Peygamberimizin ahlakını en güzel yaşayanlar ise evliyaullahtır. O halde Peygamber ahlakını ahlak edinebilmek için onun ahlakını en güzel yaşayan canlı örnekler olan mürişidi kâmillere bakmak gerekir. Şayet, dini kitaplardan okuyarak güzel ahlak edinmek mümkün olsaydı onca ilahiyatçı sapıklar meydan gelmezdi.

İradî Rabıta İbadet midir.?
Rabıtanın ibadet olduğunu söyleyen hiç bir meşayih yoktur. Şu halde rabıta yapmak yani; sevenin sevdiğini veya saygı duyanın saygı duyulanı ululamadan düşünmesi ibadet değildir.
İbadet bir kimseye ta’zim yaparak onu ululayarak ona kulluk yapmaktır. İçinde ta’zim olmayan kulluğa ise kölelik denir.

SORU: Rabıtanın sufiler tarafından uydurulduğu söylenilmektedir. Hatta bu hususta bazı kimseler daha da ileri giderek Kur’an’dan bazı ayetlere yanlış anlam vererek rabıta yapanların müşrik olduğunu söylerler. Örneğin; “
-” Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. (Zümer-3)

Bu ayeti ehli sünnet alimleri nasıl anlamışlardır ve İslam’da rabıtanın yeri nedir?

CEVAP: Elmalı Hamdi tefsirinde ve diğer Ehli Sünnet ulemasının tefsirlerinde Zümer Suresi 3. ayetin tefsiri şu manada yapılmaktadır:

-” Şirk koşanlar, hep Allah’tan aşağı olanlardan birtakım veliler, koruyucular tutmak isterler. İsterler ama O’ndan başka velilere, emir sahiplerine tutunanlar, gerek “İlahları, bir tek ilâh mı yapmış?” (Sâd, 38/5) diyenler gibi putlara, gerek meleklere ve gerekse İsâ gibi şerefli kullara ilâh diye sarılanlar “Biz onlara ancak, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz derler.” (Zümer-3)
Görüldüğü gibi ilgili ayet putperestler ve İsa’ya “ilah” diyen Nasara hakkında nazil olmuştur. Zira onlar Allah’tan başkasına ibadet etmektedirler. Tefsirde de böyle ifade edilmektedir. Bu sefiller rabıta yapan, Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceğine iman eden müminleri o putperestlere benzetme gafletine düşmekteler. Dikkat edilirse ayette; “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” ibaresi geçmektedir. Hak yolda olan hiç bir sofi asla, kendisini Allah’a yaklaştırmak için şeyhine ibadet etme sapıklığında bulunmaz. O sofi ancak, Allah’a kulluk eder ve şeyhini Allah’a yaklaştırma hususunda şeyhini bir rehber bir üstat bilir.

Sufiler herkese Allah’ı sevdirmeye çalışan gerçek müminlerdir.. Buna rağmen anlayış fukarası, basiretleri bağlı Molla Kasım zihniyetli okumuş ama okuduğunu anlayamamış bazı cahiller, bu ayetlere yanlış mana vererek temiz müminlere şirk atfetmekteler.
Şirkin ne olduğundan habersiz gafiller kalkıyor başkalarını şirkten kurtarma çabasına girişiyor. Oysaki bu kimseler ikilik şirk batağına saplanmış, varlık pisliğinin içinde yüzen pislik böcekleri gibidir. Bunlar farkında olmasalar da bu da şeytanın onlara oynadığı oyunlardan birisidir.

Tekrar ediyoruz ki hiç bir sofi Allah’tan başkasına kulluk etmez ve şeyhinin sadece Allah’ın değerli bir kulu olduğuna inanır.  Her türlü faydayı Allah’ın yarattığına, tek kuvvet ve kudret sahibi Allah’ın olduğuna, başkasının ma’budluğa hakkı olmadığına bütün kalbi ile inanır.
Vesile hakkında Allahu Teala şöyle buyurmaktadır, mealen;

-” Ey inananlar, Allah’tan korkun, (vebteğû ileyhil-vesileh) O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Maide-35)

Ayette görüldüğü gibi (vebteğû ileyhil-vesileh)  “O’na (Allah’ın rızasına) yaklaşmak için vesile arayın” buyurulmaktadır. Bu vesileye sadece Kur’an’ın zahiri olan farzları yapmak ve haramlardan kaçmak olarak bakanlar yanılmaktadır. Zira Kur’an’ın zahiri olan emir ve yasaklar elde olan bir mevcuttur. O halde Kur’an’ın başka bir emri olan ihlası elde etmek ve riyadan kurtulmak için olan vesile nasıl bir vesiledir..? Görünürde olmayan bu vesile, Kur’an’ın zahirini ve özünü bilen ve anlayan rasihun alimlerdir. O alimler ise İmamı Rabbani hazretlerinin belirttiği nefsini kötü huylardan tezkiye, ruhunu Allah sevgisinin haricindeki sevgilerden tasfiye etmiş mürşid-i kâmillerdir. O halde Allah’ın rızasına ulaşmak için Allah’ın rızasına ulaşmış kimseler aranmalıdır. Kendisi boğulmakta olan birisi başkasının kurtuluşuna naslı vesile olabilir..?

S O R U :
Bir selefiyeci şöyle bir soru sormaktadır:
“Peygamber veya sahabelerin rabıta yaptığını isbat edebilir misiniz..?

CEVAP:
Gönlü bir an Allah’tan gafil olmayan Peygamber efendimiz  neden ve neye rabıta yapsın..?
Bu sapkın adamlar Peygamber efendimizin  mübarek gönüllerini kendi paslı gönülleri gibi sanarak böyle densiz sorular sormaktalar. Şu iyi bilinmelidir ki, Peygamberler ve mürşid-i kamiller rabıta yapmaz murakabe yaparlar. Sahabelerin her birisi de birer mürşidi kamil olduğuna göre onlar ancak murakabe yapmışlardır. Ancak onlarında bidayette Rasulullaha rabıta yaptıkları varidtir. Bunun bariz örnekleri vardır. Hz. Ebu Bekir(r.a.) ve İbn-i Abbas(r.a.) gibi sahabeler ve tabiinden Üveysi Karani bunlardandır. Üveysi Karani (k.s.), Rasulullahı yıllar boyu görmeden hayal ederek yani; rabıta ederek yaşadı. Rasulullahın onun hakkındaki övgülerini duymayan yoktur sanırız.

 
TASAVVUFÎ RABITA NEDİR?
Tasavvufi Rabıta; ruhunu ve nefsini her türlü kötülükten arındırmış Allah dostu kamil ve mükemmil bir zâtın gönül aynasına yansıtılan marifetullahı ve İlahi nurları, baş gözünü kapayarak gönül gözü ile gözler kapalı olarak seyretmek için kurulan manevi bağlantıya RABITA denir.
Rabıta demek, düşünce bağı demektir. Her insanın yaşam süreci içinde her an gönlü, aklı ve düşüncesi bir şeylere rabıtalıdır. Allah’ın Rasulü’ne (s.a.v.), Eshab-ı Kiramdan (Allah Onlardan razı olsun) bazıları;
-“Ey Allah’ın Rasulü bizim aklımıza bazen öyle kötü şeyler geliyor ki bunları size söylemekten haya ediyoruz. Bu durum hakkın da ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Allah’ın Rasulü onlara şu mealde cevap verir:
– “Aklınıza gelen kötü düşünceleri kötü bilmeniz imandandır.”
    Bu da şu demek oluyor ki, Sahabelerin dahi akıllarına kötü düşünceler gelmektedir. O halde insanın gönlü bir havuz mesabesindedir. Ona her türlü düşünce akmaktadır. Peygamber aleyhisselam Efendimiz yukarıda geçen hadisi şerifte, kalbe gelen kötü şeyleri akıl gücü ile temyiz edip, kötü düşünceleri kötü bilmeyi imandan olduğunu bildirerek konuya açıklık getirmektedir. Her insanın rabıtası, ilminin seviyesi ile orantılıdır.
Kişinin aklı, inancı,  sevdiği veya korktuğu şeyler her ne ise,  bağlantısı, yani; rabıtası da onunla ilgilidir.
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz alimler hakkında buyurdular ki:
-“Alim ölse bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür.”
 -“İlim ibadetten üstündür.” 
Peygamber (s.a.v) Efendimiz; (Zikrü’s-sàlihîne keffâretü’z-zünûb) (Deylemi)
-” Salihlerin anılması günahlara keffarettir. “diye buyurdu.

-” Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir. (Deylemi)”
-” Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” (Ebu Davud)
-” Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.” (Hâkim)
İmam Caferi Sadık (k.s.) hazretlerine; “Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” hadisi şerifi sorulduğunda şöyle açıklamada bulunmuşlardır: “Bundan maksat, kendisine bakıldığında sana Allah’ı ve ahireti hatırlatan alimdir. Bunun tersi olan kimseye bakmak fitne ve sapıklıktır.” 
Kişi sevdiğini çok hatırlar” hadisi şerifince bir kimse, neyi çok seviyorsa veya nelerden aşırı korkuyorsa, onlara gönlünü daha çok rabtetmektedir. Veysel Karani (k.s.) hazretleri o yüksek mertebeye Rasulullahı çokca düşünerek yani rabıta ederek gelmiştir. Kişinin  sevgilisine olan rabıtası  onu,  sevgilisinin  hayalini daha çok düşünmeye ve onu gözünde daha da değerli kılmaya sevk edecektir. Allah’ı çok seven bir kimse de, O’nun sevdiği kimseler olan peygamberleri, evliyaları, Allah’ın emirlerini yapmayı, yasaklarından kaçınmayı rabıta edecektir. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i daha çok okuyup, buna göre yaşamını düzenleyecektir.

Rabıtaya şirk diyen sapıklar, sizler hanımınızı ve çocuklarınızı düşündüğünüz zaman şirke girmiyorsunuz da bir sufi Allah’ın dostu bir veliyi düşündüğü zaman mı müşrik oluyor ? Birisini düşünmekle şirke girilseydi, rabıta yapanlara müşrik diyenler müstehcen şeyler düşündüğünde iki kat daha fazla müşrik olurlardı ?

RABITA NASIL YAPILIR?
Abdestli olarak kıbleye karşı teverrük veya diz üstü oturulur. Gözler kapatılır. Önce ölüm rabıtası yapılır. Her canlının öldüğü gibi kendimizin de öleceğini belki oturduğumuz yerden kalkmak dahi nasip olmayacağını düşünerek rabıtaya başlanmalı.
Bir an öldüğümüzü ve kabre vardığımızı düşünüp sorgu meleklerince hesaba çekildiğimizi düşünmeli. 

Yazan: Abdullah Bekir

EK BİLGİLER:

FENÂ Fİ’Ş-ŞEYH NE DEMEKTİR?

Mürşid huzûrunda iken gösterilen edep ve muhabbeti, onun gıyâbında da göstermeye ve onun ahlâkıyla ahlâklanmaya “fenâ fi’ş-şeyh” tabir edilir. Beşer idrâkinin mücerredi görmesi veya hissetmesi, onu bir eşyâya veya şekle nisbet etmeden kolay kolay gerçekleşmez. İlim âlimde, aşk âşıkta ve sanat da sanatkârda sergilenir. Mücerredi sergisiz takdîm, imkânsızdır.

Râbıta ile mürşidin kalbindeki mânevî husûsiyetler sâlike intikal eder. Nasıl fizikî beraberlikte mürşid-i kâmilin yanında edeben ulvî duygular ile bulunulur ise, o hâli mânevî beraberlikte de, yâni gıyâblarında da devâm ettirmek, râbıtanın hakîkatine erişmektir. Çünkü her zaman Allah dostları ile fizikî beraberlik mümkün olmayabilir.

Esasen hâllerdeki sirâyet, muhabbet ve ünsiyet nisbetinde gerçekleşir. Kâmil bir mü’min olabilmek için sâdık ve sâlihlerle beraber olmak, yâni onları sevmek ve onlara yakın bulunmaya çalışmak, bu temâyülün kuvvetlenip arzu edilen netîceyi hâsıl etmesi için şarttır.

LEYLÂ’DAN MEVLÂ’YA ULAŞMA GAYRETİ

Sâlik, mürşidine aşk ve muhabbetle bağlandığı anda, “aşk-ı mecâzî” başlamış olur. Çünkü kalp, Allâh’a mahsus bulunduğundan hakîkî mâşûk, Allah’tan gayrısı olamaz. Diğer sevilenler ve onlarla yaşanan hâller, bir saraya çıkışta merdiven basamakları mesâbesindedir. Bunlar, kalbin muhabbetullâha hazırlanması yönündeki alıştırmalar hükmündedir. Tâbir câizse “Leylâ”dan “Mevlâ”ya ulaşma gayretidir. Bu gayretlerde en feyyâz merhale, gerçek bir mürşid-i kâmile mülâkî olmak ve onunla ünsiyet ve muhabbetin mânevî heyecanını yaşamaktır. Bunun en verimli tezâhürü ise râbıtadır. Muhabbetin böyle sıradan ve basit alâkalarla kıyaslanamayacak derecede bir şiddete ulaşması, “râbıta”nın ta kendisidir.

Bâyezîd-i Bistâmî’ye mürâcaat eden bir derviş:

“–Beni Allâh’a yaklaştıracak bir amel tavsiye et.” deyince Bâyezîd -kuddise sirruh-, ona şu nasîhatte bulunmuştur:

“–Allâh’ın velî kullarını sev! Sev ki, onlar da seni sevsinler. Onların gönlüne girmeye çalış! Çünkü Allâh, o âriflerin kalplerine her gün 360 defâ nazar eder. Onlardan birinin kalbinde senin adını görürse, seni bağışlar!..”

İşte bu sebeple tasavvufî terbiyede sâlikin mensub olduğu yere ve sâdıklara âit muhabbetini tâze ve zinde tutabilmesi maksadıyla “râbıta”, dâimî bir temrin hâlinde kâideleştirilmiştir.

Râbıta, muhabbetin şiddetiyle, kalbî duyuş ve hissedişte yüksek bir mânevî hat meydana getirir. Bu hattın iki ucundaki şahsiyetlerde “aynîleşme” istikâmetinde bir rûhî alışveriş başlar. Rûhî aynîleşme, âdeta fizikteki birleşik kaplar misâli gibidir.

ASHÂB-I KEHF’İN KÖPEĞİ VE HAZRET-İ LÛT’UN KARISI

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, hâllerdeki sirâyet husûsiyetini şöyle ifâde eder:

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği sâdıklarla berâber olduğu için büyük bir şeref kazandı. Öyle ki, Kur’ân-ı Kerîm’e ve târihe geçti. Lût Peygamber’in karısı ise fâsıklarla berâber olduğu için küfre dûçâr oldu.

Yine Şeyh Sâdî, sâlih ve sâdıklarla ünsiyet netîcesinde meydana gelen “aynîleşme”yi “Gülistan” adlı eserinde temsîlî bir şekilde şöyle hikâye eder:

“Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, rûhu okşayan enfes bir râyiha yayılır. Adam kile sorar:

“–A mübârek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen misk misin, anber misin?”

Kil ona cevâben şöyle der:

“–Ben misk de anber de değilim. Alelâde bir toprağım. Lâkin, bir gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen şebnemlerle her gün ıslanıyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu râyiha, o güllere âittir.”

İşte bu misâldeki mânânın da işâret ettiği üzere, samîmiyet, teslîmiyet ve tevâzû ile, gönüllerini Hak dostlarının önüne serenler, tâlibi oldukları güzelliğin akislerine bir tecellîgâh hâline gelirler. Tıpkı gökteki ayın, kendine âit bir ziyâsı olmamasına rağmen, güneşe dönük olan yüzünün aldığı nûr huzmelerini aksettirmek sûretiyle güneşin bir husûsiyetinden hisse alması gibi böyleleri de beşeriyetin zulümât ile kararmış gecelerine -âdeta- parlak birer kandil olurlar.

RÂBITA’NIN NETİCESİ

Cenâb-ı Hak’ta fânî olmuş bir mürşid-i kâmilin kalbi, esmâ-i ilâhiyyenin tecellîlerine mazhariyetle feyizlenmiştir. Bu itibarla mürşidin kalbi, âdeta ışık huzmelerini bir noktaya teksîf etmiş olan mercek gibidir. Bu tecellîlerin bereketiyle bütün menfîlikleri yakıp kül eder. Mürîd, râbıta ile bu bereketten istifâdeye çalışır. Kalpten nefsânî bencil duygular gider, onun yerine örnek şahsın hâlleri intikâl eder. Kalbi işgâl eden dünyevî her şey, kalbin dışına çıkarılarak lâyık olduğu mevkide tutulur.

Tasavvufî eğitimde kuru kuruya bir fiilî berâberlik makbul değildir. Zira kimileri, bir mürşid-i kâmilin dizi dibinde bulunurlar da gafletlerinden dolayı bir hisse kapamazlar.

KALBÎ BERABERLİĞE DEVAM EDİLMELİ

Öte yandan uzak diyarlardaki nice mürîdler, mürşidlerine duydukları engin hürmet, hasret, muhabbet ve bağlılıkları vesîlesiyle müstesnâ nasiplere, güzel hâllere, ilhamlara ve mânevî duyuşlara nâil olabilirler. Büyüklerin buyurduğu; “Yemen’deki yanımda, yanımdaki Yemen’de.” sözü de esâsen bunu ifâde eder. Bu sebeple mühim olan, nerede olursa olsun, kalbî berâberlik duygusunu yitirmemektir.

Mânen dirâyetli insanların, etrâfındakileri kendi hâliyle hâllendirme istîdâdı her ne kadar âzamî derecede olsa bile, bu tek başına yeterli değildir. Zira tasavvuftaki hâl intikâli, öyle bir mânevî akıştır ki, o akışın, sür’at ve tesirinden âzamî istifâdenin hâsıl olması, mürşid-i kâmilin dirâyeti kadar, müridin istîdâdına ve muhabbetinin seviyesine de bağlıdır. Onun içindir ki her mürîd -sırf mürîd olması sebebiyle- aynı merhaleye ulaşamaz.

Fark, müridden mürîde değişen istîdat ve kalbî muhabbetteki seviyeden doğar. Bir misâl ile söylemek gerekirse, bir kimsenin su almak gâyesiyle kabını, küçük bir göle ya da uçsuz bucaksız bir okyanusa daldırması arasında fark yoktur. Her iki hâlde de ancak kabının hacmi kadar su elde eder. Bu sebeple mürîdin de istîdatlı ve bu istîdâdını kullanma gayreti içinde olması îcâb eder.

Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:

Çeşmelerden bardağın Doldurmadan kor isen Bin yıl anda durursa Kendi dolası değil

Hâllerdeki sirâyet özelliği, müsbette olduğu gibi menfîde de geçerlidir. Nitekim Firavun’un Hâmân ve emsâli süflî adamları da onunla ihtilâtları sebebiyle zamanla Firavunlaşmışlardır.

KİŞİ SEVDİĞİ İLE BERABERDİR

Nitekim hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmuştur:

“Kişi sevdiği ile berâberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

“Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)

Netice olarak şunu iyi anlamak gerekir ki râbıta, en kısa ve öz bir ifadeyle muhabbeti taze tutma hadisesidir. Daha öteye gitmek ve farklı mülâhazalarla herhangi bir beşere kudsiyet atfetmek, hatâdır, hududu aşmaktır ve -Allah muhafaza buyursun- şirke kapı aralamaktır. Çok kimselerin ayaklarının kaydığı nokta burasıdır. Râbıta edilen şahıs, yâni mürşid-i kâmil, Allah ile kul arasında üçüncü bir şahıs değildir. Çünkü İslâm’da ruhbanlık yoktur. Mürşid ancak, mürîdin kendisine örnek alması için ihsân edilmiş numûne-i imtisâl bir şahsiyettir. Nasıl ki, seyahat esnâsında bindiğimiz bir araç, gâye değil vâsıta ise, bir mürşid-i kâmil de, mürîde kalbî eğitimi tâlîm edip onun iç dünyasını Allah Rasûlü’nün ahlâkı ile tezyîn eden bir Allah dostudur. Kudsiyyet, Allâh’a mahsustur. Her türlü güç ve kudret O’na aittir. Kul hangi mertebede olursa olsun, âcizdir ve Hakk’a muhtaçtır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Yolculuğu, Erkam Yayınları

 

Loading

17.640 - 2
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

tuna için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Rabıta Şirk midir?” üzerine 136 yorum.

  1. Selamun aleykum benim kafama naksilik ile ilgili bi soru takildi bize hatmenin 333 hatim sevabi oldugu soyleniyor dogrumudur buna delil varmidir eger dogru ise neden bu sunneti tarikat disinda hic kimse bilmiyor ve yapmıyor
    Ayrica peygamberimiz taslarla zikir cekmismidir

    1. 333 hatim sevabı kıyası fukahadır.
      Peygamberimizin her hali zikirdir. Zikir Allahın emridir. “vezkürûnî ezkürküm” (Beni zikrediniz ki Ben de sizi zikredeyim(hangi ismimle beni zikrederseniz o ismimle kalbinize tecelli eder, sizin kalbinizi ve ruhunuzu o ismimin nuru ile nurlandırırım) ayeti ile sabittir.

  2. selamunaleykum.ben naksibendi tarikatina girdim fakat kafamda bazi sorular var.Bana hatmenin sunnet oldugu soylendi ama direkt sunnet olarak bulamiyorum.Buna dair hadis var mi,peygamberimiz belli sayilarla ve taslarla zikirde bulunmus mudur?
    Hatmenin sunnet oldugunu soyluyorlar sunnet midir?Ve eger sunnetse neden sadece tovbe alanlar girebiliyor?Sunneti butun muslumanlar yapamaz mi?

    1. Aleykümselam Fatma hanım.
      Ömer Ziyaüddin hazretlerinin Tarikatler ve Fetvalar kitabında konunun detayları mevcuttur. Peygamberimiz bazen yapmadığı bir şeyi yaptırmışsa o da sünnettir. Çeşitli sahih hadislerde Fatiha, İnşirah suresi, İhlas suresi ve salavat okunmasını emretmiştir. Beş vakit namazın ardından sayılarla yapılmasını emrettiği tahmid ve hamdeleler de onun emri ile yapılmaktadır. Şeriatte kıyası fukaha vardır. Yani bilinmeyeni bilnene mukayese yapmak da sünnettir. Bunlar da o türdendir.

  3. S.a. muhterem hocam. Bundan 1 yıl kadar önce menzil de tövbe almak nasip oldu. Namaza başladım. Tövbe aldıktan 2 hafta sonra bir daha menzile gitmek nasip oldu bu sefer vird ödevi aldım. 1 ay kadar herşey çok güzeldi. Tüm ibadetlerimi hissederek eksiksiz yapmaya calıstım. Daha sonra gaflete düştüm virdi bıraktım. Zaman geçtikçe namazı da bıraktım. Şimdi içim kan ağlıyor ama hala da namaza başlamış değilim. Düşünüyorum nasıl bir anda bu kadar güzel yaşamaya çalışıp, nasıl bu kadar cabuk uzaklaşabildim. Kendime cok kızıyorum. Tekrar tövbe almak istiyorum. Nasıl başlamak lazım gelir? Geçen sefer çok hızlı ilerledim. Önce namaza başlayarak kendimi biraz tasavvufi manada geliştirip sonra mı tövbe etmeliyim. Yoksa hemen tövbe ederek vird mi almalıyım. Acil cevabınızı bekliyorum, benim için dua edin hocam. Mal mülk değil sadece Allah rızasını kazanmak istiyorum, inşallah nasip olur.

    1. Aleykümselam Ekrem kardeşim. İnsanın içinde nefis denilen bir şeytan vardır. O eûzü besmele çekmekle, dua etmekle gitmez. Ancak ona muhalefet edilirse o mağlup olabilir.
      Size tavsiyem hemen bir vekilden tövbe ve intisabınızı yenileyip namaza başlamanızdır. Kötü arkadaşları ve kötü alışkanlıklarınızı da terk etmezseniz tövbenizi bozmadan sürdüremezsiniz.

    2. Selamünaleyküm.
      Bütün namaz ayetlerinin anlamını ezberlemek iyidir, ama hiç olmazsa Fatihayı ezberle.Arapçalarını okurken, Fatihanın anlamını aklından geçir.Nur insana direk ALLAH’tan gelir.

    3. Aleykümselam Ferda Yamanoğlu.
      Nur insana Hakikati Muhammediye’den gelir. Oraya da Allahu Tealadan gelir.

    4. Selamünaleyküm.
      Mürşidini hayal edip, onun iyi huylarını düşünerek bu huyları örnek almaya kimsenin itirazı olmaz.Ancak, yukarıdaki yazıda şöyle bir cümle geçiyor:(Böyle bir ALLAH dostu ermiş kişiyi ALLAH için sevenin kalbine ALLAH’ın nurları tecelli eder. ALLAH Teala onun sebebiyle aşağı huyların sahibi talibin kalbindeki kötülükleri temizleyip ilahi nurların mazharı olacak bir ayna haline getirir.)Sırf sevgi sebebiyle kötülük temizlenmez.Tövbe edilip, mürşidin iyi huylarına uyulmalıdır.
      ALLAH’tan gelen nur mürşidin kalbine, oradan da müridin kalbine gelip günahları temizler gibi bir düşünce Kurana uymaz.Günahlara tövbe edilmeden günahların temizlenmesi Kuranda yoktur.

    5. Aleykümselam Ferda hanım. Sizin anladığınız şekilde ise mana doğrudur o, kurana uymaz. Ancak durum sizin anladığını gibi sathi değildir. Yukarıdaki cümleyi açacak olursak şu anlamdadır: Bir kimse Kuran ve sünnet inancı üzere inanır sonra şeriat üzere amel ederse, zikir ve rabıta kazanacağı muhabbetle kalbindeki zulmetler temizlenir ve saf bir ayna olan o kalbe İlahi ışıklar mürşidin aynasından yansımaya başlar. O ışıkların halavetinden nefsin kötü huyları karanlığın ışığa tebdil olduğu gibi güzel huylara dönüşür.” anlamındadır.
      Yani, şeriate göre itikat ve amel aynayı hazırlamak ise, zikir ve rabıta ise aynanın cilasıdır.

  4. Selamun aleykum saadeti ebediye ve hakikat kitap evinin kitaplari hepsi hurafe uydurma iftira doludur bu yauin evinin kaynak gostermeniz yalnis olmus Allah razi olsun

    1. Aleykümselam Sündüs hanım. Söz konusu Hakikat Yayınevi çok muteber bir ehli sünnet müdafisidir.. Sadeti Ebediye İlmihal kitabı da ehli sünnet ulemasının içtihatlarına dayanan muteber bir ilmihal kitabıdır. İçinde yüzlerce ayet ve hadisi şerif mealleri ve büyük veli ve alim İmamı Rabbani hazretlerinin yüzlerce mektubatı bulanan bir esere hurafeler dolu bir kitap demenizi çok yadırgadım doğrusu.
      Müellife ait yorumlarda diğer alimlere uymayan fetvalar olması onun kötü olduğunu göstermez. Bir kimsenin sıratı mustekımde olup olmadığını bilmek için o kimsenin fetvalarının Ehli Sünnet ulemasına uygun düşüp düşmediğine bakmak gerekir.

    2. Menzil Cemaatine giden sizin gibi düşünmez. Onlar ehli sünnettir. Onlar sizin gibi iftira da etmezler. Neyin neye dayanarak hurafe olduğunu iddia ediyorsunuz onu söylemiyorsunuz. Durmadan iftira ediyorsunuz. Size hiç yakışmıyor. İsbat etmeniz lazım. Yoksa ahirette durumunuz çok vahimdir.

  5. Selâmünaleykum hocam.Son mürşidi kamil kimdir ? Onun haricindekilere rabıta yapmak suyu kurumuş bir çeşmeden su almaya benzemez mi ?
    Selâmünaleykum hocam.Birçok tarikat var ve herkes bir mürşide rabıta yapıyor.Ama biliyoruz ki son olarak gelen silsilei saadatin son halkasi olan bir mürşidi kamil var ve yalnız ona rabıta yapmak gerekmiyor mu? Nasılki bizim Peygamberimiz (sav) son Peygamber ise ve bizim peygamberimiz ise son mürşidi kamil de bizim yalnız ona rabıta yapacağımız son mürşidi kamil olmasi gerekmez mi ? Merak ediyorum. Saygılarımı sunuyorum.

    1. Aleykümselam Abdulkadir. Son mürşid-i kamili soruyorsunuz. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz yeryüzünde kıyamete kadar üçler, yediler, yetmişler, üç yüzler ve yedi yüzlerin bulunacağını buyurmaktadır. Üçlerin başı Gavsül-Â’zâmdır. Diğerleri ise mürşidi kamillerdir.
      Rasulullaha veya vefat etmiş mürşidlere rabıta yapılabilir ancak onlardan feyz almak çok zordur. İlahi feyzin kaynağı Allahu Tealadır. Allahu tealadan Rasulullaha yansıyan feyzi Rabbani, ondan da mürşidlere dağılır. O sebepledir ki kâmil ve mükemmil mürşidler ilahi feyz musluğu hükmündedir. Bütün sufileri bir çeşmeden su içmeğe mecbur etmek diğer çeşmelerdeki suların boşa akmasını istemektir ki bu abes bir iştir.
      Vesselam.

    2. Hocam silsilei saadat hakkında bilgilerinizi paylaşabilir misiniz ve son halkasi olan mürşidi kamil hakkında da ne düşünüyorsunuz ?

  6. s.a. oncelikle bu aralar kafamı karısıtran soruları sormak istıyorum. gecen sene a….n yolcusu oldum ve gıttıgım yere karsı ıyı guzel dusuncelerım oldu ama ornegın guzel ve şaşalı evler arabalar en guzel yemeklerin yenilmesı benı şaşırttı. corba sırasına gırerken aniden bana corba kaselerini toplatmaları ve kardesım yanımda o yardım etsın benim cocuk var dedıgım halde kabul gorulmemesı ve yardım ıcın gelen kizların morali bozuk sekilde yardım etmeleri ve tovbe etmek için ısrar edilmesi beni şaşırttı. ben tovbemi Allah a yapmam gerekmiyor mu ve elden almak aracı olmuyor mu? ve bilmiyorum ama kafam baya karıstı bır cok soz soylenıyor ve inanmam icin vicdanen rahat olmam gerekmez mi?
    niye yanliş geliyor o zaman yanliyom mu? yolda baya mıdem bulandı veysel karanı yoluna kadar. sonra ıyı oldum bana soylenen soz seytan buraya kadar ugraşırmiş insanla. pişman olacakmi dıye sasırdım valla dogru yolu bulmamiz dılegıyle. oyle bır zamanki hocalar cogaldıkca kafalarda karışıyor. neden mekke askıyla yanıp tutusmuyolarda a…….n için yaNıp tutuşuluyor? anlamıyorum gercekten….
    yormak ıstemem sızı ama cevap bulmalıyım ki cozumleme yapabileyım… sımdıden tskler..

    1. Merhaba Zeynep hanım. Kafanızdaki yoksul evliya profili sizi şaşırtmış olmalı. Ne yazık ki siz ve sizin gibi düşünen kimseler varlıklı mutasavvıfları gördüğü zaman hayal kırıklığına uğramaktadırlar. Hata ne sizindir ne de varlıklı mutasavvıflarındır. Bütün yanlış, sizlere tasavvufu yanlış anlatan cahil mutasavvıflardadır.
      Çünkü Allah’ın dininde Müslüman yoksul olacak diye bir emir yoktur. Bilakis Peygamberimizin “Güçlü Müslüman zayıf Müslümandan eftaldir ” buyurmakla Müslümanın varlıklı olmasının İslam’a daha çok hizmet vereceğini belirtmiştir. Şeriatte zengin Müslüman aile efradına varlık durumuna göre yedirip içirmesi ve durumuna göre ev bark binek edinmesi gerektiği varittir.
      Önemli olan şudur; bu kimselerin zengin olup olmadığına değil, kazançlarının helalden mi haramdan mı olduğuna bakmalı.
      Orada morali bozuk olarak hizmet verenler de sizin gibi ilk kez oraya gidenlerdir. Onlar henüz manevi tedaviye muhtaç kimselerdir.
      Tövbe konusuna gelince aslında o tövbe değil, biattir. Ancak biatten önce tövbe yapılırsa iş daha samimi hale gelir. Ancak tövbede ciddiyet yoksa huzurun yerini stres alır bu da istenen sonucu vermez. Orada kimse Adıyaman’a dönüp namaz kılmıyor. Oradaki camilerde Mekke ye bakıyor. Orada kimse Allah ile kul arasına girmiş değildir. Orada mevcut olan Şeyh de sizinle birlikte Allaha tövbe ediyor kendi günah ve hatalarının affı için Allaha sığınıyor.
      Bu mu Allah ile kul arasına girmek?
      Papazlar gibi kimseden de para talep etmiyorlar günahların affedilmesi için.
      Tasavvuf; ruhun tasfiyesi, nefsin tezkiyesidir. Bu işlem başarı ile yapılırsa kalpte Rabbani nurlar hasıl olur. Melekut aleminin nurları ruha tarifi mümkün olmayan bir huzur getirir. Bu durumda kişinin imanı taklitten tahkike ulaşır. Bu işlemin başarılı bir şekilde yürümesi için o manevi huzur yolunda yol almış bir rehbere ihtiyaç vardır. O da mürşidi kâmil ve mükemmildir.

    2. tesekkurler cevap için eskiden cahil insanlar vardi simdi ise bilip bildıgıni bilmeyen cahiller var Allah bizi dogru yoldan şasırtmasın insaallah Allah nasıp ederse ona layık kullardan oluruz istemezse bir adım ileri bile gidemeyiz bizi layık kullarından etsin ve her işte bi hayir vardır demekten kendimi alamıyorum ıyı aksamlar

  7. Iyi aksamlar hocam yaklasik uc ay once bir tarikata baglandim hersey cok guzel gidiyordu fakat ben onlarinmuzikli ilahi esliginde halay cektiklerini gordum ve sok oldum bunun cok yanlis oldugunu biliyorum ama kabul etmiyorlar acabs gavsi sani hz buna izni varmi ehli sunnet tarikatta bu nasil olur hocam

    1. İyi günler Halise hanım. Ehli sünnet tariklerde defle zikir dahi hoş karşılanmaz nerede kaldı halay çekmek. Ancak, ilahi sanılan şeyin sözlerinde Allah ve Rasulullahın isimleri geçmiyorsa o ilahi sayılmaz. Mesela “Gavsım”, “Sultanım Falanca…” gibi sözler ile söyleniyorsa o ilahi değildir.

  8. S.a hocam. Ben anne ve babası tarikat ehli olan bir ailede
    Büyüdüm esimde tarikat ehli kadiri tarikatına mensup fakat
    yaptığı şeylerin bir çoğu bana yanlış geliyor acaba benmi yanlış
    biliyorum artik ikilemde kaldim. Seyhine cok cok bagli tamam
    fakat rabita esnasinda seyhinin resimlerine bakiyor hatta
    burada vekil olan cok sevdigi abisinin resminede bakiyor
    ben yanlis oldugunu dusundugum icin ikaz ettim fakat tartisma
    konusu oluyor diye artik birsey demiyorum.derviş arkadaşları
    Onun için ailesinden bile önde geliyor bu ne derece doğrudur.
    Ayrıca 5vakit namaz dahi kilmiyorlar bir araya geldiklerinde bu
    vekilin bunları ikaz etmesi gerekmez mi ama kendisi de öyle
    ve ben artık kavga olmasından korktugum için yanlış olduğunu
    bildiğim şeyleri bile söyleyemiyorum. Gittikleri yoldan mi böyle
    Yoksa bunlar mi sapiyiyorlar anlayamıyorum yolu kotulemekten
    De korkuyorum ne yapmam gerek hocam şaşırdım artık

    1. Aleykümselam Esma Hanım.
      Tarikattan maksat şeriati düzgün yaşamaktır. Şeriatsiz tarikat dinsizliktir. Eğer ki bir tarikatın içinde namaz yoksa o tarikat şeytanın tarikatıdır.
      Onların şeyhleri eğer gerçek bir şeyh olsaydı onlar o şekilde sapıtmazdı. Onlar kesinlikle yanlış yoldalar. Bir şeyhin resmine baka baka rabıta yapmak kesinlikle sapıklıktır. Siz eşinizi uyarmaya devam ediniz. Onu kesinlikle kendi haline bırakmayınız. Kaldı ki şeyhinden başka abi konumundaki bir kimsenin resmine rabıta etmek daha da sapkınlıktır.
      İslamiyette böyle bir tarikat anlayışı kesinlikle yoktur. Neuzü billah o durumda ölenlerin son nefeste şeytan imanlarına musallat olur ve bunlar imansız olarak ölebilirler.

    2. Hocam ihvan arkadaşlığından bahsediyorlar Allah
      için cikarsiz bir din kardeşini sevmenin çok sevap olduğundan falan o abisinide Allah icin sevdigini soyluyor ve şeyhlerinin zamanın sahibi olduğunu söylüyor eşim sürekli bide mesela atiyorum dünya işlerinde de şeyh el atar tarzi seyler soyluyorlar surekli naz makami denen seyden bahsedip şeyhe sonsuz güveniyor sefaatine siginiyorlar hocam ne yapicam bilemiyorum bizim evliliğimiz bile tehlikeye giriyor ben doğruyu savundugum zaman bide şunu da sormak istiyorum hocam o tarikatta olduğu için gordugu rüyaları hemen o abisine sorup yorum yapıyorlar yanı tarikata mensup olduğu için rüya ile bazı şeylerin malum olduğunu söylüyor ben birşey dediğim zamanda rüya hakdir diyor

    3. Bakın hocam birşey daha anlaticam benim oğlum 8aylik iken sol böbreğinde tümör çıktı amelyat olması gerekiyordu şeyhe danismis şeyhi de ameliyat ettirmeyin iğneli tedavi yanı kemoterapi falan verdirmeyin iyileşecek Allahın izni ile demiş bende böyle birseyi kabul etmedim ameliyat oldu tek böbreği alındi ve kemoterapi aldık hastalığı atlattik çok şükür ama hala konusu açılsın beni suçluyor bizim aramiz iyi olmadığı için şeyh bize imtihan vermiş bisey olmayacakmis çocuğumuza ameliyat ettirmeseydik de eğer iyilesecekmis zaten şeyh öyle dediği ben itaat etseymisim çocuğun bobregide boşuna alınmamış o zaman ben ne dersem diyeyim hala beni suçluyor ayrılık noktasına çok geldik onun konuştukları ve arkadaşları yüzünden fakat çocuğum için ayilamiyorum bu yazıları bile olurda görür okursa diye bile cekiniyorum hocam çok cikmazdayim:-(

    4. Neden çekiniyorsunuz.? Boşanmayınız ama size belli bir süreliğine ayrılmanızı tavsiye ederim. Belki yoklunuzda değerinizi fark eder.
      Eğer böyle sakat düşünceli bir kimse ile evli kalırsanız çocuğunuzun geleceği de sıhhatli olamaz. O şeyh sahte şeyh olmalı ki kehaneti yüzünden çocuğunuzu neredeyse kaybedecek duruma gelmişsiniz. Yazılarınızı da bakıp okuyacağını sanmayınız. Okusa bile hiç bir şey yapamaz. Şayet baskı uyguluyorsa en yakın bir karakola şikayet ediniz.

    5. Şeytan işlerini yürütebilmek için bu tür kimselerin aralarına yalancı muhabbetler yayar. Şeyhleri bunların namaz kılmadıklarından haberdar olup da ses çıkarmıyorsa bunlar kesinlikle şeytanın yolundadır. Dünya işlerinde şeyhin el atması ifadesi şirktir. Dua eder Rabbimde onu gerçekleştirir demesi gerekirdi. Bu tür kimseler şeyhe taparlar ve bunların nikahları da boştur. Her rüya hak değildir. Şeytanın da devreye girdiği rüyalar az değildir.. Rüya ile amel edilmez.

    6. Şirk ve elfazı küfür işleyenler nikahtan düşerler. Kendisine sorunuz neden namaz kılmazlarmış.?

    7. Hocam namazın kılınması gerektiği biliyor fakat 5vakit kiilmiyor mesela toplandıkların da kalkıp namazlarını kilmiyorlar sadece abileri sohbet veriyor yada normal muhabbet ediyorlar

    1. Vesile edinmeyi Allahu teala buyurmaktadır(maide suresi 35). Vesile neden sıkıntı olsun?
      Sıkıntı çıkaranların maksatı başka. Onlar karılarından su isteyince şirk olmuyor, sufi şeyhinden dua isteyince bu onlara göre şirk oluyor.
      Bunların gerisinde İslam düşmanları var. Onları piyon olarak kullanıyorlar ama onların tabanındaki sefiller bundan bihaber. Tavanındaki hainlerde bu işin şablonları.

  9. Ömer Tuğrul İnançer Hocamızın konu ile alakadar söylediklerinden bir kesit aktarmak istiyorum.Umarım konu daha net anlaşılacaktır.
    Evimizde lambalar yanıyor, Bu lambalara Şehir Ceryanını bağlasak ne olur ? tabi ki patlar.Örneğin Elektrik toplama merkezindeki 100 bin lerce volt luk elektrik Şehir trafolarına aktarılıyor.Daha sonra İlçe trafolarına oradan mahalle trafosuna oradan apartman trafosuna ve son olarak dairemizde ki sigortalara 220 volt olarak indirgeniyor.
    İşte Tasavvuf,dervişlik , kişinin kendi fişini Muhammed Mustafa a.s trafosuna bağlı prize sokması demektir.
    Bırakın güneşi ,şu ışığa bile bakamıyorsunuz gözleriniz kamaşıyor. Resulullah’ın nurunu görecek göz nerede var ? İşte senin gözüne o gözlüğü koyacak olan mürşidindir.

  10. s.a. sayın hocam. 2 ay kadar önce töbe ettim sofi oldum. vird ödevi aldım. bir zaman gayet guzel ilerledim. ancak bu zamanlar gaflete düştüm. 1 ay falan oldu vird çekmiyorum. tekrar geri dönmek istiyorum inşallah gavsımın himmeti rabbimin izniyle tekrar nasip olur. şimdi beniğm tekrar tövbe etmem tekrar ödev almam gerekir mi? yoksa devam edebilir miyim? cevabınızı bekliyorum Allah sizden razı olsun

    1. Aleykümselam muhterem Ekrem kardeşim. Oturduğunuz yere en yakın yerde bulunan vekil kardeşime bu soruyu sorabilirsiniz. Allaha emanet olunuz.

  11. Selamınaleykum ben bir şeyler sormak istiyorum insallah cevaplarsınız çok soru işaretlerim var.. Yaklaşık 3 senedir Sofiyim ama dersli değilim yani bu ders cekme zikir Çekmede kalbin allah allah demesi için çekiliyor ama mesela şöyle diyeyim birine Ayşe Ayşe Ayşe Ayşe demek var birde güzel Ayşe iyi Ayşe demek var demek istediğim Allah Allah yerine subahanallah elhamdulillah çekmek daha doğru değil mi? Bir de Hanefi mezhebinde tarikata bağlanmak doğru değil diyolar ne kadar doğru ?

    1. Aleykümselam Deniz Hanım. Allah müntesip olduğunuz tarikatta manevi yol almak nasip kılsın ve derecenizi âli eylesin.
      Makul olan her sorunun gereken cevabı bir aksilik olmadığı sürece inşallah, en geç 24 saat için de verilir. Kim söylemiş ise Hanefi mezhebinde tarikata girmek yok diye açık bir yalan söylemiştir. Yunus emre, Ak Şemseddin Hz. Mevlana gibi büyükler ve daha niceleri Hanefi mezhebinden idi.
      Gelelim sorunuza.
      Zikir ne için çekilir? Zikir, gönül aynasını paslandıran masivadan temizlemek için çekilir. Gönül aynası iki yüzlü bir aynadır. Bir yüzü dünyaya öbür yüzü melekut alemine bakar. Dünyaya bakan yüzü ile dünyalık işlerimizi yaparız. Melekut alemine bakan yüzü ile de İlahi nurlar ve melekut aleminin temaşası yapılarak imanın manevi yakînliği elde edilir.
      Ruhun melekut aleminden gelen İlahi nurların feyzi ile beslenip imanı yok etmeye çalışan şeytanların ve nefs-i emarenin tuzaklarından kurtulabilmesi için, gönül gözünü perdeleyen masivadan kurtulması gerekir. Gönül gözünün temizlenmesi için Allah’ın ismini tüm samimiyetle tekrar tekrar söylenmesi gerekir. Ta ki maksat hasıl olana kadar. Ondan sonra kalbin kendisi bizim zorlamamıza gerek kalmadan Allah’ı zikir yapmaya başlar.
      Allah lafzı ile yapılan zikir 99 esma ile yapılan zikre bedeldir. Çünkü O Zatın ismidir.

  12. selamun aleykum hocam benim sorum .nakşibendi tarikatına adabı yerine getirerek giriş yapmış bulunmaktayım yanlız kafa mı karıştıran bazı hususlar ve tam manasıyla rabıtanın anlamını anlayamadım yani rabıta yaparken şeyhimizi düşünüyoruz onun iki kaşı arsına bir nur iniyor yukarıdan ve o nur bizim ağzımızdan kalbimize sonra tüm vucumuza yayılır bu anlatılan olayların anlamı nedir.bu düşündüğümüz şeyleri nasıl anlamamız gerekir ALLAH muhafaza düşündüğümüz şeylere yanlış anlam yüklersek doğru olan bir işte kendi kendimizi yanlışa sürükleriz mesala bu düşünceyi şöyle mi anlamamız lazım düşündüğüm kamil mürşitte ALLAHU TEALA nın emir ve isteklerini sünneti tam anlamıyla yaşadığını islamı dosdoğru bi şekilde yaşadığını bundan dolayı ALLHU TEALANIN ona nurundan hayırlarından ihsan ettiğini bizim de onun gibi onun edebiyle edeplenip o nasıl ki peygamberimizin sünnetini tam anlamıyla yaşıyor dinimizi tam anlamıyla yaşıyor.onda bu halleri görüp bizim böyle yaşamamız gerektiğini düşünmek yani şeyh ten gelen nuru böyle mi düşünmeliyiz onun edebiyle edeplenip tabi ki o ALLAHU TEALININ emirleri ve peygamber efendimizin sünnetini yaşıyor.yani onu rehberimiz kabul etmeliyiz yani bize gelen nur aslında şeyhte görülen islam dinini tam anlamıyla yaşamakmıdır. cahillimden dolayı bazı şeyleri yanlış yazmış veya tam anlatamamış olabilirim. ALLAH razı olsun…..

    1. Aleykümselam ve rahmetuulahi.
      Allahu tealanın yarattığı feyz ve nur mümin kullarının kalbine şu şekilde tecelli eder:
      İlahi nur evvela peygamberimizin kalbine ondan sonra da diğer tam temizlenmiş mürşidlerin kalblerine tecelli eder. Mürşidin kalbine yansıyan İlahi nurlar onun iki kaşı arsında bulunan kalp gözünden dış dünyaya yansır. İşte rabıta onun iki kaşı arasını hayal edip onu nuru temaşa etmeye rabıta denir.
      Mürşide rabıta ona tapmak değildir. Onu dini güzel yaşamada örnek almaktır.

  13. S.a. sayın hocam umarım mesajımı görür cevaplarsınız.Aylardır araştırdığım nakşibendi tarikatına 3 gün önce tövbe edip 8 adabı yerine getirerek girmiş bulunmaktayım.Yalnız içinde bulunmak istememe rağmen hata yapmaktan korkuyor kendimi tamamen veremiyorum. Şöyleki ölüm rabıtasında sıkıntı yok zikirler de de öyle. Ama mürşid rabıtasında bir türlü kendimi rahatlatamıyorum. Beni huzursuz eden durum şudur; birincisi menzildeki mübareğin Hz. Muhammed (s.a.v) soyundan olduğu kesin midir? Nasıl emin olunabilir. İkincisi Rabıta esnasında şirkten korkuyor insan tamamen şeyhimizi bir vesile olarak görüyoruz asla ötesi olmuyor olmasına rağmen… İkinci olarak da hatme duasında peygamber efendimizin(sav) ve ashabının ruhlarına bağışlandıktan sonra bir çok vefat etmiş şeyhe de bağışlanıyor. Buda beni töbe haşa şirk olur mu acaba diye meraklandırıyor. Sorularımı mazur görün tasavvufta çok yeni olan benim gibi kardeşlerim canı gönülden hissederek bu kapıdan içeri girmek yaşamak istiyoruz. Cevabınızı en kısa zamanda bekliyoruz Allah razı olsun….

    1. Aleykümselam muhterem Ekrem kardeşim. Allahu teala tarikatı aliyeye intisabınızı hayırlı ve müdavim eylesin.
      Kendinizi tamamen verememek şeytanın vesvesesidir. Zira tuttuğunuz kapı sağlam kapıdır hiç endişeniz olmasın. Sorularınızın cevabına gelince;
      Mürşid rabıtasında mürşide tapılmıyor ki, onda şirk kokusu olduğu düşünülsün. Veysel Karani hazretleri Rasulullahı duyup iman ettikten sonra onu gıyaben her gün her saat hatırlayıp düşündüğünde, yani rabıta ettiğinde haşa şirke mi girmiş oluyordu? Öyle olsaydı Peygamberimiz onun hakkında övgü dolu sözler eder miydi? Mürşid her şeyden evvel bir insandır, bir vesiledir. Her zaman her daim her şeyin yegane yaratıcısı ve kudret sahibi Hazreti Allah’tır. Biz insanlar her gün hanımlarımızı, evlatlarımızı düşündüğümüz de müşrik olmuyoruz da bir Allah’ın dostunu mu düşündüğümüz de haşa müşrik oluyoruz.?
      Yok böyle bir şey.
      Seyda Abdulbaki hazretlerinin Peygamberimizin soyundan olduğu kesindir. Zira büyük ecdadı Rasulullaha kadar zincirleme uzanan şecereleri vardır.
      Vefat eden velilerin ruhlarına sevap bağışlamak şirk olsaydı Rasulullah Uhud şehidlerini ziyaret ettikten sonra onlara dualar eder miydi? Bir kere şirk ile dua birbirine yüz de yüz zıt şeylerdir. Dua da Allah’a yalvarmak var. Ondan Allahın lütfettiği sevapları yine Onun izniyle geçmişlerin ruhlarına hediye etmek var. Esselamun aleyküm ve rahmetullahi. Bize de dua et sufi kardeşim.

    2. Sizlerde dualarınızı eksik etmeyin hocam. Allah razı olsun cevabınız beni rahatlattı…

  14. Selamun aleykum hayirli geceler.ben kalbimi temizlemek istiyorum hangi tarikati yada hangi yolu yontemi onerirsiniz.cok tarikat var hepsinin gorusu farkli hicbiri birbirini kabul etmiyo sanki olaya nerden bakmak gerekir kafamda birsuru soru var ALLAH RIZASI OCIN AKIL VERIN SELAMUN ALEYKUM

    1. Aleykümselam muhterem Cengiz. Allahu Teala umduğunuza nail eylesin. Kalbi tasfiye(Allah sevgisinden başka sevgilerden temizleme), nefsi tezkiye(nefsi her türlü kötü huylardan temizleme) işleminde İmamı Rabbani hazretlerinin yolunu tavsiye ederim size. O, Kadiri, Çeştiyye, Kübreviyye ve Nakşibendiye tarikatlarında icazet ve hepsinde de talebe yetiştirme yetkisi almış büyük bir mürşittir. O bunlara rağmen talebelerine yoların en kestirmesi olan Nakşibendi Tarikatını tavsiyede bulunmuştur. Bunlar Adıyaman Menzil’de, Konya’da Molla Muhammed’in yolu, İstanbul da Mahmut efendinin yolu, Esat Coşan efendinin yolu ve Gönenli Mehmet Efendinin yolları vardır. Bunlarla aynı yolda olanlar da vardır ki, benim hepsini bilmem zordur.

    2. Bi de bir tarikatin yakin yerde ayri ayri zikir yapmasi normalmidir birlesmeleri gerekmezmi.

    3. Bir fabrika çalışanlarının hepsinin işçi olması veya hepsinin usta veya mühendis veya müdür olması nasıl mümkün değil ise, Allah’ın rızasını kazanma yolu olan bir tarikatta da farklı zikirler, farklı talimatlar olması olağandır.

  15. esselamınaleyküm hocam ben 3 ay önce bir tarikata girdim ablam ve eniştem yıllardır o tarikattan dersliydiler bende heves ettim ve istihare yapılarak ders aldım..ancak derslerdeki bazı hususlar beni çok rahatsız ediyordu sorularımdanda anlaşıldığı üzere rabıta yaparken mürşide ve onun mürşidlerine yalvarma gibi.. bunu yaklaşık 2 ay filan yaptım ama çok huzursuzdum 15 gündür bıraktım yapmayı ben şirk yapmaktan Allah şahidim çok korkuyorum..bana verilen ders kitapçığında bir önceki ayetmidir diye sorduğumu o soru kitapçıkta CENABI ALLAH BUYURUYOKİ diye yazmışlar ben aradım taradım bulamadım böyle bir ayet bu sebeple size sordum kafam çok karışık dersi terk edenin bu dünyasıda ahiretide mahfolur diyorlar Allah rızası için bu konuda bana yardımcı olurmusunuz.esselamınaleyküm.

    1. Aleykümselam Tuna kardeşim. O sahtekarları bırakmakla çok isabetli bir iş yapmışsın. Allahadına ayet uyduranlar kafirdir. Onlar din ve para sömürücüleridir. Onların tehditleri boş bir blöften ibarettir. Gönlün rahat olsun. İslam hiç bir tarikatın tekelinde değildir.

  16. selamınalyküm… ben size ana babanızdan daha çok acıdığım için size tarikat sayesinde bir kar kapısı açtım eğer kıymet bilmesseniz ben o kapıyı kapatırım başka kimsede onu açamaz..bu ayetimidir ayletse hangi ayettir öğrenebilirmiyim..

    1. Aleykümselam sayın Tuna. Rabıta yaparken mürşide yalvarılmaz. Sadece onu hayal ederek Allah’ın sevdiği bir kulu olduğu için gözünün önüne getirmeye çalışır ve onun hayalini babanızı muhabbetle hatırladığınız gibi onu da muhabbetle gönlünüzde tutarsınız.
      Rabıtanız daha da ilerlediğinde onu rüyada görür gibi görmeye başladığınızda sadece ondan dua istemeniz caizdir.

  17. Selamun Aleyküm Hocam; Vermiş Olduğunuz Değerli Bilgiler İçin çok Teşekkür ederiz. Yüce RABBİM Sizlerden Razı Olsun. ALLAH (c.c.) İstikametten Ayırmasın Cümlemizi.
    Hocam Bana Sorulan ve benim Bilgim Olmadığından Cevap veremediğim Bir Konuda Yardımınızı istiyorum, Tarikat’e Girilirken Mürşidin Elinden Tutarak Tövbe Edilmesinin, Peygamber Efendimizden(s.a.v) Gelen Bir uygulamamıdır Yoksa Bu yolun Usulümüdür.Bu Konuyla İlgili bize bir sohbetiniz Olursa memnuniyet duyarız. ALLAH (c.c.) Razı Olsun. Dua Eder, Dualarınızı İsteriz. Hayırla İnş.

    1. Aleykümselam sayın ZamanSiz. Allahu teala sizlerden de razı olsun ve daima istikamet üzere kılsın.
      Tarikate intisab ederken mürşidin elinden tutup onunla birlikte tüm günahlara tövbe etmek, intisap edilen mürşidi, Kur’an ve Sünnet yolunda kendisine rehber edinmek için söz vermek, Peygamberimizin sünnetlerindendir.
      Peygamberimizin(s.a.v.) Eshabı gerek Hudeybiye de ve gerekse başka yerlerde Rasulullah’ın elinden tutup Kur’an ve sünnet yolunda Rasulullah’a tabi olmak için söz vermişlerdir. Tevbe konusu zaten Kur’an’la farz kılınmıştır. Buna itirazı olan bir farzı inkar etmiştir. Bu baptan mürşidle yapılan tevbe ve intisap sünnete ve Kitaba uygundur. Aksini iddia edenler tasavvuf münkiri sapkın kimselerdir.

  18. Selamun aleykum. Uzun zamandır bir tarikatın icindeyim ve sunu gordum insanlar artık seyhlerin hata yapma payını unutmuslar sorgulama hic yok hep bi bildigi vardır mantıgıyla gidiyorlar. Ve seyhler muazzam bir zenginligin icindeler hersey şaşalı. bir algı olusmus bir de sanki baska bir yere gitse butun inancı sarsılacak korkusu var rabıta ibadet degil ama farz gibi ehemmiyet var sunnetlere gosterilmeyen kadar hemde herkes seyhi gorunce iki buklum oluyor ama Allah cc karsında safa durdugunda oyle degil sunnet olsn zikirleri dahi izin almadan yapamazsın cunku yaparsan olmaz sapıtırmıssın. İnsanları kendilerine kole etmek gibi birsey bu bunlar kafa karıstıran yerler

    1. Aleykümselam Emrah. Ekseriyetle bazı şeyhler, bu şekilde tabulaştırılıyor maalesef. Asla, Tasavvuf karşıtı bir kimse değilim. Gerçek mürşidlere Allah için saygım sonsuzdur ancak, bir kimsenin 30-40 yıl bir kapıya devam edip te, bir arpa boyu yol alamamasının sebebi bu cehalet içinde körü körüne tabi olmakta yatmaktadır.
      Bir kimse ne kadar sadık bir mürşittir? Önce onun farzları ve sünnetleri yaşamında ne kadar ihtimamla uyguladığına bakmak itikadi bir problemi var mı bunu bilmek her müridin en tabii hakkı olduğu halde buna dahi müsamaha göstermeyecek kadar bağnaz ve kör kimseler hiç de az değildir.

    2. Cevap yazdığınız için teşekkür ederim ilk önce.Hakikaten biz bir kul olarak ilk önceliği şeyhlere değilde ayet ve de hadislelere verirsek kurtuluruz ancak gecesi gündüz gibi bir aydınlık bir yol bırakmısken Allah resulu sav, bir bilinmezliğe girmek pek akıl karı değil Allah cc hepimize kendisinin razı olacağı dosdogru yolu nasip etsin selamun aleyküm herkese

    3. Sayın Emrah, gerçek şeyhler kendi fikirlerini değil, Allah’ın farz kıldıklarını emreder, Rasulünün sünnetlerini tavsiyede bulunarak İslamiyeti sevdirmeye çalışırlar.

  19. sa

    4 mezhebin rabıta ve tarikat ile ilgili içtihatlarını öğrenebilir miyim. Her konuyu çok detaylı bir şekilde inceleyen mezheplerimizin, rabıta ve tarikat ile ilgili bir içtihatlarına rastlayamadım. İnsanın hayatını bu kadar kuşatan ve yaşam şeklini değiştiren bir konuda neden tek bir satır bulamadım. Ben mi yanlış kaynaklara bakıyorum.
    Konu bence önemli, çünkü konuştuğumuz bazı müridlerin şeyhleri için düşünceleri, gerçekten şirk içermektedir. Bunun bir fıkhı varsa bunun bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

    iyi çalışmalar

    1. Aleykümselam sayın Ahmet Bey. Teşekkür ederim çok ehem bir konuya değinmişsiniz.
      Tasavvufun rabıta konusu fıkhın içine girmediği için mezhep alimleri bununla ilgili bir içtihatta bulunmamışlardır. Rabıta bir ibadet de değildir. Bazı sözde alimler rabıtayı dine sonradan sokulan bir ibadetmiş gibi dillerine dolayıp durmaktalar. Bu onların bu mevzuda cehaletlerini göstermektedir.
      Rabıta bataklıktan yeni çıkmış bir kimsenin elbisesini kurutma metodudur. Bu bazı tarikatlarda bir üsluptur ibadet değildir. İbadet olmadığı için de kimse buna dinde bidat diyemez.
      Tasavvufa gelince o şeriati yaşama durumudur. Şeriatten ayrı bir yaşantı değildir. Doğru bir tasavvuf ehl-i sünnet itikadıyla çerçevelenmezse şirk ve küfrün batağından asla hali olamaz. Ameli konu da zaten dört mezhepten birisine bağlı kalmak zorunluluğu vardır. Hiç bir şeyh bir müçtehid alimin içtihadına aykırı bir muameleyi yapamaz ve emredemez. Müçtehitler de içtihatlarında Kur’an ve sünnet ve eshabın icması ile sınırlıdır.
      O halde “tasavvuf nedir?” denecek olursa..
      Tasavvuf; itikatta ve amelde dört mezhepten birine tabi kalmak şartıyla şeriatle amel etmek, nefsin istediklerini yapmamak istemediklerini yaparak onunla mücadele edip kalbi temizlemek, imanda yakini elde ederek, ihlasa ulaştıktan sonra Fecr suresinde zikredilen mutmeinne nefse ulaşıp, Allah’ın razı olduğu kul olmaktır.
      Tasavvufun bundan başka bir gayesi yoktur. Keşifler ve kerametler manevi yolda imtihan için verilen şeylerdir. Bunlara takılanlar sapıtır.
      Günümüzde maalesef insanlar bunlara takılarak gerçek manada şeyhlik erdemliliğine ermemiş zavallılara tabi olarak evdeki bulgurdan da oluyorlar. Yani imanlarını da yitiriyorlar.

  20. selamun aleyküm benim sorum şu. nakşibendi tarikatındnım ama şupelerim var. tövbe esnasnda son yapılması gereken yani murşit rabıtası bir gunah işleyecğin zaman murşidni duşun deniliyor. oysaki rabbim şah damarımzdan daha yakın olduğu halde şimdi kitabmız ortada sunnet farz belli kul bunları yaparsa zaten rabbine sevgi dolar. he şimdi diceksinz vesile kardeşm vesile. kıldığın kişide zembille inançlı inmedi oda kendi kendine peygambermizi örnek almış farzı sünneti yapmıs bu dereceye gelmiş.

    1. Sayın Birtan aleykümselam. Günah işleneceği zaman Allah’ın öfke ve azabını hatırlamamız, ibadet yapacağımız zaman ise Allah’ın rızasını düşünmemiz lazımdır. Allah’ın Zatının hakikatını düşünmek şirke sebep olur. Zira O’nun Zatı hakkında aklımıza gelen her şekil mahluktur. Günah işleneceği veya ibadet yapılacağı zaman mürşidi düşünmek de şirke sebep olabilir. Çünkü ibadetler Allah rızası için yapılır. Günahlar da Allah korkusundan dolayı terk edilir. İşlediğimiz günahı mürşid görüyor diye terk etmek şirktir.
      Rabıta sevgi için yapılır. Bu sevgi Allah sevgisine götürmez ise bu da manevi tehlikedir. Mürşidi kamiller Allah’ın dostlarıdır. Onların suretlerini değil, kalplerindeki Allah muhabbetini rabıta etmelisiniz. Rabıtaya onların abdest almasını namaz kılmasını huşu ile secdeye vardıklarını düşünerek yaparsanız olumlu netice alırsınız.
      Kafanıza takılan soruları her zaman sorabilirsiniz.

  21. girişi belli çıkışı aklın sınırlayamadığı hayal aleminde terbiye adına kendini öldüren kaç kişi var?.mürşidi kamil değil tüm sadatların ismi geçiyor,onlara dua ediliyor.ve Kuran a göre ettiğimiz dualar kimsenin ruhana hediye edilmiyor edilsede ulaşmıyor.ve mürşidler günahsız eleştirilemez,hakkında kötü düşünülemez .beşer olduğu bariz olan zata nasıl mükemmiliyet kazandırabiliriz ?peygamberimiz s.a.v.Allah tan peygamber olduğğu halde bağışlanma dilemesi oluyorda biz onlar için düşünemiyoruz.hatme saygısı var çünkü onlar peygamberimizle birlikte hatme halkasına eşlik ediyorlarmış.ölmüş insan hiç bir şekilde dünyayagelemezken ve kuranda kesin belirtilmişken yanımıza geliyorlar?

    1. Muhterem Aykut selamünaleyküm. Kimsenin kendini terbiye adına hayal aleminde öldürdüğü yok. Allah alem içinde alem yaratmıştır. Birincisi şehadet alemidir ki(madde alemi), bunun içinde cennetler cehennemler arş ve kürsi, yıldızlar alemi, güneş sistemi ve dünya vardır. Bu alemin içinde insanlar hayvanlar melekler cinler vs. yaşar. İkincisi ise berzah alemidir ki, onda kabir içindeki ruhlar vardır. Üçüncüsü melekut alemidir ki onda Allah’ın ismim ve sıfatlarının nurları tecelli eder.
      Hayal alemi bunun kenarına yaklaşamaz. Eğer teslim olsaydınız bu alemdeki İlahi nurları temaşa etmek sizin için ulaşılmaz olmayacaktı.
      Mürşidin mükemmeliyeti olgunlaştıran yani ona vesile olan demektir.
      Tevbe Allaha yapılır. Mürşid de seninle birlikte Allaha tevbe etmektedir. Orada yapılan biattır. Peygamberimizde bir çok defa sahabeden biat almıştır.
      Kuranın şehidlerin ölmediğini belirten ayetini size hiç söyleyen olmadı mı? Allah “onlara ölüler demeyin” buyuruyor. Veliler de peygamberler gibi kabirlerinde namaz kılarlar. Çünkü onlar hadis şerife göre peygamberlerin varisleridir.
      O halde Allah onların ruhlarını hatmeye göndermekten aciz mi? Ölüm olayı sadece bir yer değiştirmedir. Kuran vefat edenlerin dünyaya tekrar gelemeyeceklerini bildirirken izinsiz gelemeyeceklerini bildirmiştir.
      Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözü yanlış anlaşılmıştır. Tasavvufla uğraşanların rehberi olmazsa şeytan onları yanıltır anlamındadır.
      Nitekim böyle aldanıp ibadetleri terk edenler az değildir.
      Allah gönlünü sürur eylesin bize de dua et. Vesselam.

  22. tasavvufta rabıta kalbi ibadete hazırlamak için yapılır.yani kalp olgunlaşacak,terbiye olacak ki ihlasla ALLAHA kulluk yapılabilsin.mürşit vesiledir.mürşit yol gösterir.hakiki mürşit KURAN VE SÜNNET ÜZERE YAŞAR.ALLAH ONLARDAN RAZI OLSUN.

    1. Evet, rabıta sizin de dediğiniz gibidir sayın Fatma Hanım. Allah hepimizden razı olsun ve Allah’a emanet olunuz.

  23. Selamun aleykum,Bende rabita yapmak istiyorum fakat rabita yaparken kimi dusunmek gerek, sadece S.a.v efendimize mi yapilir, yada baska bir evliyaya da mi yapilir,aklinizdaki bir evliyaya yaptiniz diyelim,ve sadece ona sadik kalinmali mi iki evliya ya da yapilabilir mi cok tesekkurler,Allah razi olsun simdiden,Rabbim basarilarinizi daim kilsin hayirli ramazanlar.

    1. Sayın Ecrin. Eğer gerçek bir tarikata mensup iseniz o tarikatın gerçek bir lideri olan şeyhi de varsa, rabıtayı ona yapabilirsiniz. Eğer herhangi bir şeyhe bağlı değilseniz o zaman Peygamber Efendimize rabıta yapmanızı öneririm.
      Peygamber efendimize nasıl rabıta yapacaksınız?
      Önce onun hayatını yazan bir kitabı okumalısınız. Ondan sonra onun yaptıklarını sık sık hatırlamaya çalıştığınızda rabıta kendiliğinden olmuş demektir.

  24. Kendisine rabıta yapılan kişiden dua istemek nasıl şirk olur?
    Rabıta edilen şahsın İlahi gücü olduğuna inanmak, Allah’ın kudreti ve iradesi olmadan rabıta edilen kişinin kendisine yardımda bulunacağına inanmak şirk olur.
    Böyle değil de, rabıta edilen kişinin bir vesile olduğuna inanılır, her türlü oluşumun Allah’ın kudret ve iradesiyle olduğuna ve olacağına inanmak ise, şirk değil gerçek iman olur.
    Bir kimse fiziksel olarak karşı karşıya olduğu bir kimseden bir yardım beklese de beklemese de o kimsede ilahi bir gücün var olduğuna inanıyorsa rabıta etmeden de o adam şirke düşmüş olur.

    1. Burada delillerin açık olmadığını yazmışsınız. Bu makale de delil olarak yazdığımız ayet ve hadisleri delil kabul etmiyor musunuz..?

  25. hayırlı günler ders veren bir cemaat ablasının ilmimizi üstazımıza emanet edelim demesi ne kadar doğru bir de herşeyde önce Rabbimizin ve Peygamber (SAV) efendimiz yerine üstazımız denilmesi doğrumu lütfen cevap verirseniz çok sevinirim kafam çok karıştı

    1. Sayın Melek Hanım. “İlmimizi üstadımıza (yani; hocamıza) emanet edelim” sözü müminleri manen uyutmak manasını taşır..
      Allahu Teala kimseyi kimsenin günahı ile cezalandırmayacaktır. Herkes kendi yaptığından sorumlu olacaktır. Kur’an “etîullâhe ve etîurrasûl” (ALLAHA VE RASULÜNE İTAAT EDİNİZ” buyurmaktadır. Bu sebeple bir mümin Allah ve Rasulünden başkasına şartsız itaat edemez.. Mutlak teslimiyet bu ayet gereği Allah’a ve Rasulünedir.
      Üstad sadece bir vesiledir. Hakkı öğrettiği sürece ona itaat edilir. değilse edilmez.Allah kendi ismini ziktermemizi emretmiştir. Rasulüne ise salavat getirmeyi emretmiştir. Bunların dışındaki beyhudedir.

  26. Sayın Ali Bey tam olarak fikrinizi açıklamamışsınız. Net fikriniz nedir onu yazınız lütfen.

  27. -” Salihlerin anılması günahlara keffarettir. “diye buyurdu.
    bu hadis nerde geçiyor delil verebilirmisiniz?

    1. -” Salihlerin anılması günahlara kefarettir” Hadisi Deylemi)

    1. Sayın Mercan, rabıta yapabilmeniz için mürşitler silsilesi Peygamber Efendimize kadar kesintisiz uzanan kâmil(olgun) ve mükemmil (olgunlaştırıcı) bir mürşid bulup ona intisab etmeniz gerekir. Ondan sonra o mürşidin vereceği talimata göre rabıta yapabilirsiniz.

    2. “Allah’ın feyz ve nurundan yararlanmak isteyen kimsede büyük velileri vesile etmedikçe manevi susuzluğunu gideremez.” demişsiniz.

      ..Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf, 16)

    3. Sezgin Bey siz bizim, “RABITA ŞİRK MİDİR?” yazımızda; “Allah’ın feyz ve nurundan yararlanmak isteyen kimse de büyük velileri vesile etmedikçe manevi susuzluğunu gideremez.” dediğimizi demektesiniz… Evet aynen öyle demekteyiz. Vesileyi inkar etmek Maide Suresinin 35. ayetini anlamamak demektir.
      Şu da biline ki bir kimse mürşit de olsa, zamanın ğavsül azamı da olsa, Muhammed alehisselamın aracılığı olmadan Allahu Teala’dan feyz alamaz. Yani bir kimse Muhammed aleyhisselama tabii olmadıkça asla yol alamaz. Çünkü bu husus Kur’an’ın; “Allaha ve Rasulüne tabi olunuz” mealindeki ayetiyle belirtilmektedir.
      Kur’an “vebteğû ileyhi’l-vesîlete.” O’nun rızasına ermek için vesile arayınız ” buyurmaktadır. O halde Rasulullah bu alemden göçtüğüne göre kim vesile edilecektir? Bunun cevabı Rasulullahın bir hadisi şerifinde belirtilen Kâmil ve mükemmil velilerdir. İşte o hadisi şerif: “El-Ulemâü verâsetün enbiyâ” Mealen; “Ulema peygamberlerin varisleridir” Bu durumda bir kimse mürşidi kamilleri vesile etmeden gerçek manada tasavvuf yolunda seyir ve sülük yapması imkansızdır.
      Dolaysı ile “vesile yok” diyen ve vesileyi inkar eden şu ayeti kerimeye ters düşmüş olur:
      -“Ey inananlar, Allah’tan korkun, O’nun rızasına yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.” (Maide-35)
      Sayın Sezgin Bey siz; “Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf-16) mealindeki ayete şu yorumu yapmaktasınız;
      “Allah’ın bu ayetini inkar etmeyin. Kimse Allah’a ve O’nun nuruna erişmek için vesileye ihtiyaç duymaz.” diyorsunuz.
      Siz kendi akıl ve mantığınıza göre Kur’an’ın bu ayetine yanlış anlam verip, vesileyi inkar ederek Maide Suresi 35. ayetine ters düşmektesiniz.
      Kaf Suersi 16. ayetine gelince, Allahu Tealanın yakınlığı manevidir. Eğer bir kimse buna mesafe olarak inanıyorsa küfre girmiştir. Zira Allah mekandan münezzehtir. Manevi yakınlığa gelince, Allah’ın rahmetine herkes aynı yakınlıkta olmadığı gibi feyz ve nuruna da herkes aynı yakınlıkta değildir.

  28. Muap bin Umeyr’e cevaben:
    Bizim sitemiz de sahte tarikatlara ve sahte şeyhlere aman verilmez ve şirk içerikli yazılara da asla yer verilmez bundan müsterih olunuz. Ama birisi anlamadan bilmeden rabıta yapan müminlere müşrik derse, o kimsenin kendisi de müşrik olur.. Zira insan olupta düşünmeyen var mıdır? Düşünen her insan her an birilerini rabıta ediyor demektir.

    1. Allah sana ve senin gibi yanlış yolda olanlara hidayet versin bay selçuk!

    2. Slm alykm ben 5 sene dersimi ve rabitami duzenli yapiyordum bir gavlete dustum bir bucuk senedir yapamiyorum ve bu 3 ay oncesi esim kadri tarikatina basladi banada devamli gel beraber gidelim sende ders al dedi durdu ben kendi sohbet evimiz uzak oldugu icin senede uc yada dort gidiyordum esime baktim her hafta gidiyor ve istahli birsekilde anlatiyor neyse bende girdim ama sonra cok pisman oldum ve esimde anladi sohbeti ve dersi birakti ve ben yeniden tovbe almak istiyorum esimde bosver girmeyelim boyle tarikat icine kilalim namazimizi tutalim orucumuzu okuyalim kuranimizi diyor ama ben almak istiyorum esimi dinlemelimiyim yoksa tekrar tovbemi almammi gerekir. Ve birsry daha tovbe alip vird almazam olurmu kucuk ders alsam olmazmi

    3. Aleykümselam Havva hanım. Eşinize tabi olmakla çok büyük bir hata yapmışsınız. Ama her şey bitmiş değildir. Yeniden tövbenizi yenileyebilirsiniz.
      Hatta eşinizi de davet ediniz.

    4. İyi günler benimde bir sorum olacak. Menzilde bayanlar bölümü hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz bilmiyorum umarım yardci olursunuz. Annelerin seyyidlerin evlerinde hizmetlilerin olması her islerini onların yapması ve oraya ziyarete gelenlere de annelerin evlerinde hizmet denilerek işlerinin yaptiriasinin hikmeti nedir? Birde sofralarında artan yemekleri teberrük diyerek kapıya çıkarıp sofilere veriyorlar temiz bir tabağa koymadan hem de. Buna nefis terboyesimi diyoruz çünkü çoğu insani sogituyor bu davranışlar

    5. Allah’ın feyz ve bereketi üzerinize olsun Berna hanım. Menzil büyüklerine saygımız sonsuzdur.
      Ancak bayanlar bölümünden bihaberiz biz. Eğer söylediğiniz gibi ise, onlar evlerinde ücretli olarak hizmetli bulundurabilirler. Ancak ne seyyidler, ne de seyyideler sofileri ve sofi bayanları ücretsiz olarak şahsi işlerinde çalıştırmaları doğru değildir, o kul hakkı olur. O şekilde şahsi işlerde çalıştırmaya hizmet denilemez. Hizmet, cemaate yapılan işlerdir ancak. Sofralarında artan kırıntıları teberrük deyip başkalarına vermeleri de mekruhtur. Onları kendileri yemeli. Sünnet olan sevdikleri temiz şeylerden sofiyelere vermeleri gerekir.
      Nefis terbiyesi kirli tabaklarla yemek artıkları dağıtmak değildir. Nefis terbiyesi kul haklarına riayet etmekle, haramlardan sakınmakla, farz ve sünnetleri zamanında yapmakla mümkündür. Gerisi nefsani davranışlardır ve şeytana kapı açar ancak. Cahiller onun adını nefis terbiyesi koymuştur maalesef.
      Ama sizler yine de kapıdan soğumayınız. Çünkü o yapılan her türlü olumsuzluklar da Allah’ın bir imtihandır. İnsanların konumu ne olursa olsun başka insanları kötü davranışlarla imtihan etmeye yetkili değildir. İnsanlar ancak Kur’an ve sünnet üzere yaşamak ve davranmakla memurdur. Yanlış işlerde bulunanlara karşı mesafeli olunuz. Allaha emanet olunuz.

tuna için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et