Ateizm, Darvinizm ve Allah İnancı

Yazan: Bekir Abdullah 30 Haz 2014, 01:00
İnsan Maymundan Evrimleşti İddiasına Cevap:
Evren ve içinde bulunan her bir şeyin yaratılışının bir amacının olmaması ne mümkündür, ne de yaratıkların hiç birisinin oluşumu tesadüfidir. Esasında evrende tesadüf diye bir şey de yoktur. Bazılarına göre tesadüf denilen kavram, iradesiz bir enerjinin evrende başı boş dolaşması ile oluştuğu var sanılan işler ve şekillerdir. Aslında böyle başı boş bir enerji yoktur.
Bugün pozitif ilmin geldiği sonuç şudur ki; evrendeki her bir şeyin en küçük parçacıkları varsayılan atomlar, hatta onların çekirdekleri nötron ve protonlar ve onların çevresinde saniyede binlerce kez dönen elektronlar, yaratıcı gücün iradesiyle hareket etmekte ve her bir şey, o gücün sahibi ezeli iradeyle varlık bulmakta ve şekil almaktadır.

Maddenin en küçücük parçacıklarında en küçük bir başıbozukluk olmuş olsaydı evren bir anda yok olurdu. Bu parçacıkların çekirdekleri çevresinde saniyede yaklaşık 50 bin tur atmaları ile 104 veya daha fazla element var olmaktadır. Evrende bulunan canlı cansız her her şey bu elementlerden yaratılmaktadır insan ve cinlerin ve hayvanların ruhları hariç. Çünkü onlar madde değildir. Çünkü onlar bu dünyaya ait değillerdir.

     İlahi kudret ve iradeyle oluşan şeyler ikiye ayrılır:
    Birinci tür oluşumlar; Allah’ın bizatihi irade ve kudretiyle var ettiği şeylerin yine O’nun iradesiyle hareket etmesi ve şekil almasıdır. Bunların oluşumunda cüzi iradelere yer yoktur. Buna ateistler “tesadüfen oluşanlar” demektedirler. Tıpkı evin penceresinden sokaktaki rüzgarın esmesiyle uçuşan yaprakları göremeyen ve akıl edemeyen 2 yaşındaki çocuğun yaprakların kendiliğinden uçtuğunu sanması gibi.

     İkinci tür oluşumlar; bunlar da Allah’ın gücü ve iradesi ile meydana gelmektedir. Ancak; Allahu Teala, mahluklarına verdiği cüzi irade ile onların dilemelerini diledikten sonra o tür olaylar ve oluşumları yaratmaktadır. Aradaki fark; mahlukların bir kısmı İlahi irade ile doğrudan yaratılmakta, diğeri ise yine İlahi iradenin dilemesi ile cüzi iradeler sebebi ile yaratılmaktadır. İlahi iradenin cüzi irade sebebi ile yarattıklarına insanların, cinlerin ve şeytanların işleri denir.

     Özetle tüm kainattaki oluşumlar ve bozuşumlar; Allah’ın bizzat kendi irade ve kudretiyle yarattığı varlıklar ve olaylar ve kullarının iradesi sebebiyle yarattığı işler ve oluşumlardan ibarettir. O halde kainatta tesadüfe asla yer yoktur. Kainatta tesadüfün yer alması asla mümkün değildir. Zira evrende iki tür enerji vardır. Birisi yapmakta diğeri ise bozmaktadır. Bunların bir denge ve ahenk içinde olması bir tek iradeye bağlı olmasının bariz alametidir.
– “Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak     fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte     oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.”  (Enbiya -22)

      Bütün bu evren ve içindekilerin yaratılışının amacı ise, insan ve cinlerin Allah’ı tanıyp O’na kulluk etmeleri içindir. Allahu Teala Kur’an-ı Kerimin  Zariyat Sure’sinde bu hususu açıkça beyan etmektedir, mealen:
-” Ben cinleri ve insanları ancak; beni tanısınlar ve bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmaktadır.
Ne insanın ne de diğer varlıkların varlığı üzerinde rastgele hiçbir şey yoktur. Şu resimde görülen maymunun her bir organı bir amaç için yaratıldığını ve hal dili ile şunları anlatmaktadır;
-” Bizler; beyin, kalp, göz, kulak, el, ayak ve diğer organlar olarak, kör ve sağır olmayanlara şöyle söylemekteyiz; ” Sakın, bizlerin yeryüzüne gelmeden önce şu maymuna lazım olacağını bu maymunun düşünüp tasarladığını ve yarattığını sanmayın. Onun bu işlere ne aklı yeter ne de gücü. Onun ana babasının da bu işlere aklı ve gücü yetmez. Bizim gibi organların bu maymuna gerekli olacağını her şeyi bilen ve gören, ilim ve kudret sahibi Yüce bir Zat bilip var etmiştir. Eğer kalbiniz kör ve sağır değilse, bunu anlamakta sıkıntı çekmeyeceksiniz.”
     Allah’a inanmak aklın ve İlahi vahyin gereğidir. Akıl kavrayamasa dahi, Yaratan kendi varlığını tanıtan ve emirlerini ve yasaklarını haber veren peygamberler ve kitaplar gönderdiği için her insan, vahyin gereklerini kabul etmekle yükümlüdür. Ancak şu da bir gerçektir ki, selim bir akıl vahyin gereklerini anlayacak ve kabul edecek yetenekte yaratılmıştır.

İlmin, iradenin, ve üstün bir kuvvetin eseri olan evren ve içinde bulunan bunca yaratıkların ilimsiz, iradesiz, kör ve sağır doğa(tabiat) tarafından yaratıldığına inanan kimse; kör, sağır ve bilgisiz bir kimsenin şu bilgisayarı yaptığına inanan kimseden daha basiretsiz ve akılsız olduğunun en bariz şahididir…
Hiç şüphesiz bu evren ve içindekiler ilmin, irade ve kontrollü bir gücün eseridir. Bu ilim, irade ve gücün sahibi de, bir tek zât olmalıdır. Aksi düşünülemez. Zira bunun tersi düşünüldüğünde, evrende dirlik ve düzen olamazdı. Biri, evreni yaratmayı istediğinde öbürü ona tabi olsa da aciz olurdu, tabi olmasa da aciz sayılırdı. Aciz olan ise ilah olamaz.
Şu resimde görülen maymunun bir ilmin,  bir iradeye bağlı gücün eseri olmadığını iddia edebilen kişinin kesin aklî dengesi bozuk demektir.

İnsan aklını hangi yönde kullanırsa, akıl o yönde keskinleşip gelişir. Şüphe ve inkarcılık yönünde aklını kullanmak isteyenler, akılları bir havuz gibi sürekli bulanıklaşan kimseler gibidir, asla net bir görüşe ulaşamazlar.
Darvinciliğe gelince, o ilmen çürütülmüş batıl bir saplantıdır.
Üstat Necip Fazıl’a (rahmetullahi aleyh);
– “İnsanların maymundan evrimleştiğini söyleyenler vardır ne dersiniz” diye sormuşlar. Üstat:
– ” İnsanlar maymundan evrimleştiler ise, diğer maymunlar niye evrimleşmeyip maymun olarak kaldılar?” şeklinde müthiş bir cevap vermişlerdir.

Öyle ya, diğer maymunlar evrimleşerek insanlaştılarsa, niçin diğer maymunlar maymun olarak kaldılar? Zira, öyle bir evrim olsaydı bugün hiç bir maymunun maymun olarak kalması mümkün değildi…

Masalları, insanların karakterlerini daha belirgin olarak anlatabilmek için yazılan farklı bir yazı üslubudur. Bu yazıda vereceğimiz temsildeki karekterler, insanların inanç anlayışlarını daha farklı bir boyuttan ifade içindir.


PROFESÖRE DERS VEREN HİZMETLİ

Abdi efendi, üniversitede kendi halinde bir çalışandı. Laboratuvarı temizler eşyaları yerlerine yerleştirirdi.
Yine bir gün Profesör öğrencilerine Tanrının olmadığını, canlıların evrimini anlattıktan sonra önce kendisi sonra da öğrencileri laboratuvarı terk etmiş, dağılan eşyaları düzenli olarak yerleştirmek Abdi efendiye kalmıştı.
Abdi efendi bu kez hiçbir şeye dokunmadı. Bir sonraki ders başlayınca her şeyin bırakıldığı gibi kaldığını gören Profesör,
– “Abdi efendi” diye öfkeyle seslendi. Abdi efendi,
– “Buyurun Hocam” dedi. Profesör,
– “Bu ne rezalet? Her şey bıraktığımız gibi duruyor” diye çıkışınca Abdi efendi:
– “Hocam geçen günkü dersinizden çok etkilendim. Sizin anlattığınız gibi atomların moleküllere, moleküllerin hücrelere, onlarında organlara dönüşüp eşyaları toparlamasını bekledim” dedi. Profesör kızarak;
– “Oğlum sen aptal mısın? Eşyaların bilinçli adam gibi hareket edip de salonu düzenlediği nerede görülmüştür” dedi. Abdi efendi:
– Ama Hocam siz bunca evrenin kendi kendine yaratılıp düzenlendiği söylememiş miydiniz? Profesör:
–  “Evet” dedi. Abdi efendi:
– Ben de öğrettikleriniz gibi olmasını bekledim ama gördüm ki hiçbir şey kendiliğinden yerine gelmemiş. Anladım ki iş yine Abdi’ye kaldı” dedi ve süpürgesini alıp laboratuvarın zeminini süpürmeye başladı.
Evrim saçmalığı ne yazık ki profesörü Hakka karşı kör ve sağır yapmış beyaza kara diyecek kadar basiretini kapatmıştı.

 

BİR FALB HİKAYESİ:

Kağıt biti, tahta kurusu ve leylek bir araya geldiklerinde, aralarında şöyle bir sohbet başlarmış: Kağıt biti, kağıdın üzerindeki yazı ve resimleri yazan ve resmeden kişiyi göremeyecek kadar ufacık olduğundan, tahta kurusuna şöyle der:

   -“Ben bu kağıdın üzerindeki yazı ve resimlerin kendiliğinden yazıldığına tanık oldum.” deyince tahta kurusu buna itiraz eder,

  -“Yanılıyorsun ufaklık. Çünkü senin görüşlerin de, boyun gibi kısa olduğu için, sen o yazı ve resimlerin bir kalem tarafından yazıldığını göremedin.” der.
     Bu konuşmaları biraz öteden dinleyen yaşlı ve tecrübeli leylek, uzun gagasını uzun süre, birbirine vurduktan sonra söze başlar:
– “Hey! Yukarı bakın ahmak böcekler. Ben ikinizin de yanıldığını buradan çok net görüyorum. O kağıdın üzerindeki yazı ve resimleri yapan ve yazanları anlamaya aklınızın ermeyeceğini anlamaktayım.. Bu işi yapanı bana sorarsanız; o yazı ve nakışları bilgili ve yetenekli bir kimsenin yazdığını size söyleyebilirim” der ve iki böceğin akıllarının eremeyeceği bilgileri onlara takdim eder.

     Buradaki kağıt biti karakteri, Allah inancını tanımayan ateistleri temsil etmektedir. Ateistin kalıbı değil, aklı bit kadar ufak olduğundan, ateist birisi, kağıt üzerindeki yazının kendiliğinden yazıldığına inanan bit gibi, kainatın ve içindeki her şeyin kendi kendine yaratıldığına inanır. Böyle inanmasına karşın ateist, en basit bir at arabasının, hatta bir el arabasının bile, hiç bir zaman kendiliğinden oluştuğunu söyleyemez. Söyleyen varsa, o kimse delidir. Zaten deliye de itibar edilmez. 

     Tahta kurusu temsiline gelince o da, darvincilerin; yani canlıların en basitten en mükemmele doğru, doğa kanunları içinde oluşan kazalar sonucunda evrimleştiğine inanan inanç karakterini ifade etmektedir. Zira onlarda, tahta kurusunun kağıt üzerindeki yazı ve resimleri yazıp nakşedenin, kalem olduğunu sanması gibi, “doğanın” kendi kendini yaratıp, kazalar geçirerek evrimleşme neticesinde, bu canlıların solucandan maymuna, oradan da insana dek, kaza geçire geçire olgunlaştığına inanırlar. Evet  bunları okuyunca gülmeye engel olamayıp, kendi kendinize; “bunlar deli saçmasıdır, hatta deli saçması bile bu kadar olamaz.” dememek ne kadar mümkündür? Çünkü kaza geçiren hiç bir araba veya insanın, kazadan sonra daha mükemmel  olacağını, hiç bir akıllının söyleyemeyeceğini biliyor olmalısınız elbette.  Oysa ki, “doğa” denilen akılsız, gözsüz, bilgisiz,  iradesiz, taş, toprak parçaları ile, ateş ve su damlacıklarının kendliğinden bir araya gelerek akıllı bir insan olup, yazı yazdığını, resimler yaptığını ve bir el arabasının bile evrimleşerek at arabası olduğunu hiçbir darvinist, hiç bir şekilde söyleyip isbat edemez. Söylüyorsa, ancak zırvalamıştır, ona da itibar edilmez.

     Leylek karakteri ise, bilge bir kişiyi temsil etmektedir. Akıllı bir çocuk bile, bir at arabasının meydana gelmesi için bir sürü plan proje, bilgi, enerji, el, ayak, göz ve kulağın lazım olduğunu bilir. Bu özelliklere sahip olmayan, “doğa” denilen ölü ve tepkisiz, kör ve sağır, taş ve toprağın, bir el arabasını bile tarih boyunca meydana getirdiğini, hiç bir kimse söyleyemez, söylerse de delidir, o da zaten bellidir…
    Akıllı bir kimse, en başta kendi varlığının ve tüm oluşumların yaratılması için, varlığı kendinden olan, hiç bir kimseye muhtaç olmayıp, varlığının başlangıcı olmayan, ölümsüz bir varlığın sahibi, herkesin ihtiyacını kendisi veren; ilim, irade, hayat, işitme, görme, konuşma ve  yaratma sıfatlarının sahibi, bir ezelî zata ihtiyaç olduğunu bilir ve inanır.

BİR ŞİİR

Ateistin görüşü benzer kağıt bitine
Yaratana sevgisizdir bak cehaletine
Allah dediğini bilse de her parçanın 

Tapar nefsine kördür gözü inkârcının

Kuran’da Bilimsel Hatalar Var İddiası Çürütüldü

Loading

379 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

A. Mesut GÜLŞEN için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Ateizm, Darvinizm ve Allah İnancı” üzerine 2 yorum.

A. Mesut GÜLŞEN için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et