Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

Yazan:bekir- mezhep çatışmaları

Bekir Abdullah 19 Mart 2012


Bismillâhirrâhmânirrahîm
Rahman ve Rahîm Allah’ın ismiyle

SORU 1:
Bazıları, “Bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz mezhepsiz de Müslümanlık olur ?” diyorlar.
Mezhep İmamları Gerçekten Bunların İddia Ettikleri Gibi Mezhepçilik Yaparak Müslümanları Böldüler mi?

CEVAP:
Bir kimse ister bir mezhebe tabi olsun veya hiç birine tabi olmasın, ister bir mezhebe inansın veya hiç birine inanmasın o kimse namaza başlarken ellerini kulaklarına götürerek veya ellerini kaldırmadan “ALLAHU EKBER” diye namaza başlıyorsa o kimsenin de bir mezhebi var demektir.
Mezhepçilik ile bir mezhebe mensup olmayı birbirine karıştırmamak lazım. Yanlış ve sapkın bir mezhep de olsa bir kimsenin bir mezhebe tabi olarak amel etmesi mezhepçilik değildir.  Kaldı ki dört sahih mezhepten birisine inanıp ona göre amel etmek hiçbir ahvalde mezhepçilik değildir.
Mezhepçilik demek; bir kimsenin kendi mezhebinde olmayanları baskı ile, silah zoru ile kendi mezhebini kabule zorlamasıdır. 
Bu sebeple bir kimsenin Müslümanları tek mezhebe veya mezhepsizliği kabule zorlayıp baskı yapması bariz bir fitnedir.

KURAN’DA MEZHEP VAR MIDIR?
Kur’an’da her şey var mıdır? Kur’an’da her konu ümmete açık olarak bulunsaydı hadisler söylenmez, fıkıh ve tasavvuf kitapları yazılmazdı.
İmam-ı Şa’rânî hazretleri buyuruyor ki:
(Bize yalnız Kur’an’dan söyle!) diyen birine, Eshab-ı kiramdan İmran bin Husayn hazretleri,
– Ey ahmak! Kur’an-ı kerimde her şeyi bulmak mümkün değildir. Mesela namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin? buyurmuştur.

Hazret-i Ömer’e,
“Farzların seferde kaç rekât kılınacağını Kur’an’da bulamadık dediklerinde” O;
– “Allahü teâlâ, bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Rasulullah efendimizden gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekât farzları iki rekât kılardı. Biz de öyle yaparız” buyurmuştur. (Mizan-ül-Kübra)

 

KISSADAN HİSSE:
Kuzey Afrika’da bir kadın bulunduğu yerin müftüsüne giderek bir fetva sorar. Müftü kadına şöyle der:
– “Fetvanı Kuran ve Sünnete göre mi vereyim, yoksa Maliki Mezhebine göre mi vereyim” der. Kadın:
– “Maliki mezhebine göre ver” der. Müftü:
– “Hayret! İmam Malik’in fetvasını Kuran ve Sünnetten üstün mü tutuyorsun” der. Kadın:
– “Hayır! Lakin Kuran ve Sünneti İmam-ı Malik’in senden daha iyi anladığına inanıyorum” der.

İşte İslami şuur budur.

SAPKIN VEHHABİ SELEFİYECİ MEZHEPSİZLER ŞU 13 SORUNUN  CEVABINI VEREMEDİ   (Tarih: 19 Mart 2012):

1) Peygamberimizin (aleyhissalatü vesselam), Eshabın ve Müctehid alimlerin açıklamaları olmadan birbirine uymayan Kur’an meallerinden ümmi bir Müslüman sırf mealden dinini nasıl öğrenebilir?
2) Madem Kur’an herkesin anlayacağı kadar açıksa,
“Tâ Hâ”, “Yâ Sîn” ve “Elif Lâm Mîm’in” ve diğer “HURÛFUL MUKATTA’ALARIN sırrını nasıl açıklayacaksınız?
3) 1400 küsur yıldır İslam alimleri hep yanıldı da, sizler mi doğruyu keşfettiniz?
Sizler (hâşa) KENDİNİZİ onlardan daha mı iyi Müslüman GÖRÜYORSUNUZ.?
4) Asırlardır Dört Hak Mezhepten kimse rahatsız olmadığı halde, bu hususta hiç bir anlaşmazlığın dahi vukuu bulmamasına karşın,
SİZLER niçin hak mezheplerden rahatsız oluyorsunuz?
5) Allahu Teala Kuran’da “zekatı dosdoğru veriniz” buyurmasına karşın altının, davarların, sığırların, devenin zekatını, tarladan çıkan mahsülün öşrünün yüzde kaç olacağını açıkça bildirmez. Zekat verirken bunların oranlarını hadislere dayanmadan neye göre belirliyorsunuz?
Yoksa “Kuran’da oranlar belirtilmemiş” diye zekat vermiyor musunuz?
6) Allah Kuran’da “namazı dosdoğru kılınız” buyurmasına karşın “Namazın nasıl kılınacağı, kaç rekat olacağı Abdest, Namaz ve Oruç kelimeleri Kuran’da geçmiyor” diye namazı, abdesti ve orucu terk mi ediyorsunuz?

7) Cenaze namazı da Kuran’da açıkça geçmez. Yoksa “Cenaze Namazı Kuran’da geçmiyor” diye cenazelerinizi yıkamadan namazını kılmadan mı gömüyorsunuz?

8) Cenaze namazını kılıyorsanız onun kaç rekat olduğunu ve nasıl kılındığını Peygamberimizin sözlerini sünnetini kabul etmediğinize göre nereden buldunuz?
9) Cuma Namazının farz oluşu ayetle sabitken Kuran’da cuma namazının hangi saatte kılınacağı, farzının kaç rekat olduğu ve nasıl kılındığı belirtilmediği için cuma namazını kılmıyor musunuz?
10) Beş vakit namazın hangi vakitlerde kaçar rekat kılınacağı “Kuran’da belirtilmedi” deyip namaz kılmıyor musunuz yoksa?
11) Allahu Teala Buyurdu ki(mealen);
“Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.”(Sure-i Nahl/ Âyet: 44)
Madem Kuran herkesin anlayacağı kadar açık ise bu ayette Allahu Teala neden Rasülüne, “insanlara vahyedileni açıklayasın” diye buyurdu?
12) Allahu teala buyurmuştur ki (mealen):
 – “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesh edin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin.” (Maide-6)
Rabbül-alemin cünüplükten temizlenmeyi ayeti kerimede emreder ama ayrıntılarını ayette bize açıklamamıştır. Hadislere dayanmadan gusül abdestini nasıl alıyorsunuz?
Yoksa sapkın mezhepliler gibi sadece cinsel uzuvlarınızı yıkayıp temizlendiğinizi mi sanıyorsunuz?
13- Nahl Suresi 44. ayeti kerimede; Allahu teala Peygamberimize Kuran’ı açıklamasını emrederken sizler “Hadis Yok Kur’an Bize Yeter” dediğiniz için kafir olmuyor musunuz?
Bekir Abdullah   19 Mayıs 2019 

 

Kimler Mezhepçilik Yapmaktadır ?

Mezhepçiliği geçmişte, Hariciye, Mutezile, Cebriye ve Batıniye gibi sapkın mezhepler yapıyordu.. Şah İsmail ile birlikte ise İran, Şia mezhepçiliğini başlatmıştır.
İran mezhepçiliği, Azerbaycan’da yaşayan milyonlarca sünni Türkmeni zorla şia mezhebine sokmuş, kabul etmeyenleri ise katletmiştir. Çünkü Azerbaycan, Uzun Hasan zamanında sünni bir Türkmen devleti idi.  
İslam alemi bütün bunlara rağmen 1800’lü yıllara kadar İran hariç, birlik ve beraberlik içinde idi. Bazen Avrupalıların gazına gelen beşinci mezhep İran, arada yanlış hareket etse de onun icabına bakılıyordu.
İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Maliki, İmam-ı Hanbeli hazretleri ve onların değerli halifeleri hakkında (Allah onların kabirlerini cennet bahçeleri kılsın), “mezhepleri çıkararak bu ümmeti bölüp parçaladı” diyebilenler, ya art niyetli, ya da kara cahildir.
İslam tarihinde gerçek anlamda hiç bir mezhep çatışması olmamıştır. Padişahlar arasında yapılan savaşları mezhep çatışması olarak göstermeye çalışanlar ise art niyetli gayrimüslimlerin piyonlarıdır..
Müslümanların % 95’i bir mezhebe mensup olmasına karşın 1400 yıl boyunca asla bir ehli sünnet mezhebi mensubu diğerine mezhebinden dolayı baskı yapmamış, onunla savaşmamıştır. Ehli sünnet mensupları tarih boyunca ehli sünnet olmayanlara asla zulüm etmemiş aynı mahallede yan yana barış ve huzur içinde yaşamışlardır. Öyle olsaydı İslam aleminin doğusuna hakim olan Sünni Müslüman Selçuklular ve  daha sonra gelen Sünni Müslüman Timur oğulları, orta ve batısına hakim olan Sünni Müslüman Osman oğulları diğer mezhepleri ve diğer din mensuplarını yok edebilirlerdi.
Günümüzde, İran’ın Şia mezhepçiliği, Suudların Vehhabi mezhepçiliği, içimizdeki Mealci selefiyeci sapkınlar, dinde reformcular,  ehli sünnete mensup samimi Müslümanlara küfür ve şirk isnat ederek mezhepçilik yapıp fitne ve fesat çıkarmaktadırlar.
DEAŞ(IŞİD), HİZBULLAH ve EL-KAİDE gibi sapıklar bu tür guruplardan türemişlerdir.
Bir gün Ebu Cehil, Peygamberimize(aleyhissalatü vesselam);
– “Sen ne kadar çirkinsin ey Muhammed” der. Peygamberimiz de ona;
– “Doğru söyledin” buyurmuşlar.
Bir süre sonra Ebu Bekir(r.a.) çıkagelmiş.
– “Anam babam sana feda olsun ey Allahın Rasulü. Sen ne kadar güzelsin” demiş. Rasulullah(s.a.v.), ona da;
– “Doğru söyledin ya Sıddık “ buyurmuşlar.
Yanında bulunanlar:
– “Ey Allah’ın Rasulü her ikisine de ‘doğru söylediniz’ dediniz. Bunu bize açıklar mısınız?” derler. Rasulullah:
– “Biz aynayız. herkes bizde kendi manevi durumunu görür.” buyurdular.
Dalalet ehli selefiyeci ve dinde reformcu sapıklar, Peygamberimizin itikadını yansıtan ehli sünnet inancına baktıklarında kendi bozuk itikatlarına uymadığını görürler. O vakit ehli sünnet itikadının rengine bürünmüş  müminleri anlayamayıp şirk ve küfür içinde sanırlar. Halbuki, o gördükleri bariz kendi iç alemlerindeki çirkin itikatlarının görüntüsüdür…

Günümüzde bazı örgütler çıkıp kendi mezhepleri adına cinayetler işliyorlar. Bunların savunduğu mezhep her ne olursa olsun, bunların yaptıkları cinayettir kendileri de katildir.. Bunlar kendilerini Allah’ın askeri sanıyorlar ama; bunlar aslında şeytanın askerleridir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :
-” Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık rahmettir.”  ve “Ümmetimin âlimleri asla yanlış üzerinde  ittifak etmezler.” buyurdular.
En büyük müçtehid Peygamber( sallallahu aleyhi ve sellem ) Efendimizdir. Eshab-ı Kiramın (radıyallahu anhum)her biri birer müçtehid idi. Bir çoğunun içtihadı birbiri ile aynı olmakla beraber bazılarının içtihadları kısmen de olsa farklı idi. Rasulullah(salat ve selam üzerine olsun) onlara “siz ne yapıyorsunuz?” demedi. Hatta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bir çok kez bazı konularda Hz. Ömer’in (radıyallahu anh) içtihatlarını doğru buldular.

Eshab-ı Kiramdan(radıyallahu anhum) sonraki devirlerde başka milletlerden Müslüman olanlar çoğalınca, içtihat derecesinde âlimler de azalınca, müçtehid olmayan Müslümanların müçtehid olan alimlere tabi olmaları elzem oldu.
Bu sebepledir ki Tabiin devrinde 100’ün üzerinde hak mezhep ortaya çıktı. Bu hak mezhepler yıllar içinde daha çok rağbet edilen diğer hak mezheplere yerini bırakarak günümüze ancak Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli mezhepleri ulaşabildi…  Daha sonraki yıllarda mezhep kuracak kadar içtihat ehli âlimler de olmadığı için yeni bir mezheb kurulmadı.

Şu da biline ki, farz veya haram olduğu Kur’an ve sünnetle kesin olarak belirlenmiş mevzularda içtihat yapılamaz. Misal: İçkinin, domuzun, kumarın haram oluşu, orucun, namazın ve haccın farz oluşu gibi.. Dört hak mezhebin aralarındaki ayrılık da Kur’an ve Sünnetle haram veya farz olduğu kesin olarak belirlenmemiş mevzulardan ibarettir. Bundan dolayı mezhepleri karalamak, neden tek mezhep değil de dört mezhep demek, tam bir cehaletin ifadesidir.
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

SORU 2: KUR’AN’DA MEZHEP VAR MIDIR ve MEZHEP NEDİR..?

CEVAP: Mezhep kelimesi; Arapça’nın ‘zehebe’ (gitti) mâzi fiilinden türetilmiş Arapça kökenli bir kelimedir.  Sözlükteki anlamı gidilen, takip edilen yol demektir. Kur’an’da geçen sırât(yol) kelimesiyle eş anlamlıdır. Mezhep kelimesinin dini alandaki anlamı ise Kuran ve Sünnetin yorumu demektir.  Ehli Sünnet Yolunun müçtehit âlimleri Kur’an, Sünnet ve Eshabın İcmasına ve müçtehid derecesindeki Fukahanın bunlara dayalı olarak yaptıkları kıyas çalışmaların bütününü kapsayan yola Sünni mezhepler  demişlerdir.

Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin yolu(mezhebi), Kur’an’da “Alâ sırâtın mustekîm(Ey Rasulüm), şüphesiz sen en doğru yol(mezhep) üzerindesin)” (Yasin-4) ayeti ile anılmış, sahabeler ve daha sonra gelen tabiin âlimlerince ise Ehl-i Sünnet mezhebi olarak yad edilmiştir. Peygamber Efendimizin yolu Kur’an’da “sırat-ı müstekîm(en doğru yol) olarak anılan ehli sünnet mezhebi, kendi içinde ve özünde hiçbir değişikliğe uğramadan değişik isimlerle (Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli gibi) anılmış olup, bunların hepsi itikatta tek mezheptir.
Mezhep kelimesinin eş anlamlısı Fatiha Suresinde, sapkınların mezhebi(yolu),
(dâllîn) ve diğeri doğru yolda olanların mezhebi olan
(sırât-el mustekîm) olarak anılmaktadır. Bak Fatiha Suresi ayetler:

– ” İhdines-Sırâtal-müstekîme” mealen; (Ey Rabbimiz)İlet bizi en doğru mezhebe (Rasûlullah’ın itikat ettiği ve uyguladığı islam yoluna). ” Sıratallezîne en’amte aleyhim” mealen; (ve ilet bizi kendilerine ni’met verdiklerinin mezhebine (Rasulullah’ın ve güzide eshabının yoluna). (Fatiha S.- 6)
– ” Ğayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn”
mealen; (Gazaba uğrayanlarınkine ve  sapkınların mezhebine (yoluna) değil.)Fatiha- 7﴿      

Kur’an’da zikredilen “sırat-ı müstekîm ” olan doğru mezhep, ehli sünnet mezhebidir. Eğri mezhepler hakkında bilgi edinmek için şu  alttaki yazının üzerini tıklayabilirsiniz;
Mezhepler   http://www.islamdergisi.com/genel/mezhepler/ 

Ehl-i Sünnet Mezhebi; Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddedenler ise, ehl-i sünnet mezhebinden sayılamaz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet mezhebi hakkında şöyle buyurdular:
Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”
Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:
“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”
Peygamberimiz (s.a.v.):
“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye cevap verirler. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

Bu yolun dışında kalan mezheplerin kimi sapkın olup, sapkınlıkta fazla ileri gitmeyen bazı Müslüman mezheplerdir. Kimi ise sapkınlıkta ileri gidip küfre düşmüş olan mezheplerdir. Bazıları da kendilerini mezhepsiz sayıp, dalalet mezhepleri ile değil de ehli sünnet mezhebine karşı amansız bir mücadele vermektedirler. Onlar da Mezhepsizlik Mezhebindendir.

SORU 3: PEYGAMBER EFENDİMİZİN ZAMANINDA MEZHEP VAR MIYDI?

CEVAP: Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)  Efendimizin mezhebi Kur’an-ı Kerimde geçen “sırât-ı mustekîm” idi. Zira Kur’an Efendimizin mezhebini Yasin Suresinde şu ayetle ifade etmiştir:
-“İnneke leminel-murselîn” “Alâ sırâtın mustekîm.”, mealen: “(Ey Muhammed) şüphesiz, sen gönderdiğimiz rasullerdensin ve sen en doğru mezhep (sırât) üzeresin.” Mezhebin Kur’an’daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. “Mustekîm” ise, dosdoğru demektir. Bu iki kelime birleştirilince; “dosdoğru yol” anlamı çıkmaktadır. Bundan da şu ifade  çıkmaktadır;
“(Ey Rasulüm) şüphesiz sen, en doğru mezhep üzerindesin.”
Allahu Teala Kur’an’da  (Âl-i İmran -31) ayette  buyuruyor ki, mealen:
“Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.”
Bu ayetlerin manası gereğince Rasulullah’ın mezhebi (yolu) sırat-ı mustekîme, yani; Ehl-i Sünnet Mezhebine uymak, her müslümana farz olmaktadır.

TEK KAYNAK KUR’AN deyip HADİSLERİ KABUL ETMEYENLER

Hadisi şerifleri inkâr edenler bilsinler ki, “hadis yoktur” ifadeleriyle şu ayeti de inkâr etmiş olurlar, mealen:
– “(Ey Rasulüm) İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl /44)
Allahu Tealanın Peygamberine; “Kur’anı insanlara açıkla” emri gereğince Rasulullah’ın sözleri, Kur’an’ın açıklamaları olan hadis-i şeriflerdir.
Kim ki, “Tek kaynak Kuranhadis yokturbize Kur’an yeter hadislere gerek yok” diyorsa, o kimse yukarıda açıklanan ayeti inkar etmiş olur ve Hz. Ali’nin (r.a.) fetvasına göre o kimseler küfre girmiştir.
Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadırKur’an’da, mealen:

“ Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz Allah’a ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız onu, Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem güzeldir ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır.”   (Nisa Suresi 59.)
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz dünya hayatında olmadığına göre bir meselenin çözümü nasıl Peygamberimize götürülecektir? Bir mesele Kur’an’da açıkça belirtilmemişse, Kur’an’ın; “O meseleyi Peygambere götürünüz ifadesinden kast edilen mana, Rasulullahın hadisi şerifleri değil midir? Ehli sünnet uleması çözümü hadisi şeriflerde bulurken, neden bu hadis münkirleri kendi kısır akıllarına göre ayetlere anlam verip bilgisizliğin karanlığına davetiye çıkarmaktadırlar?..  Müctehid alimler de bu sırat-ı  mustekîme en doğru bir halde nasıl tabii olunacağı üzerinde ictihat etmişler ve mü’minlere o en doğru yolu vaaz etmişlerdir. Bu büyük alimler “benim çağırdığım yolun(sırat-ı mustekımın) adı hanefi mezhebi olsun, şafi mezhebi olsun” dememişlerdir. O isimleri, o zamanda ve daha sonra yaşayan Müslümanlar kullanageldikleri için, zamanla o alimlerin çalışmalarına o tür isimler verilmiştir.

Ehli Sünnet Mezhebinin anlamı; Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem)  Efendimizin yolu demektir. Zira sünnetin anlamı da yol demektir.  Mezhep imamları Müslümanları bölmemiş bilakis, inançta tek hak mezhep olan Ehl-i Sünnet Yolunda birleştirmişlerdir. Amelde bazı farklılıklar ise, Rasûlullah’ın zaman zaman yaptığı amel boyutundaki farklılıklardır. Mezhep imamlarının kendilerinin uydurdukları hiç bir amel ve itikat yoktur. Bu mezhepler de Kur’an ve sünnete dayanmayan hiçbir mesele yoktur.


EDİİLE-İ ŞER’İYYE
Şer’i deliller 4’tür. Bunlar: Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha’dır.
Dinin kaynağı Kur’an ve Sünnettir ama onların açılımları olan  icma ve kıyası fukahayı yok sayarsanız dolaylı yoldan bu inkarcılık Kur’an ve Sünnete götürür.. Kuran, Şeriat ağacı ise, hadisi şerifler onun dalları, Eshabın icması o dalların kolları, kıyası fukaha ise onun meyveleri gibidir. Birini inkar etmek dalların ve meyvelerin bağlı olduğu ağacı inkara götürür..
Dört mezhepten birini inkâr eden mezhepsiz olur. Ehl-i sünnet âlimleri, dört mezhepten başkasıyla amel etmenin caiz olmadığını ittifakla bildirmişler ve bunda icma hâsıl olmuştur.
(El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti).

SORU 4: MEZHEPSİZLERİN AMACI VE HEDEFİ NEDİR?

CEVAP: İslam dünyasının ileri gitmesini istemeyen ve çıkarlarının önüne engel saydıkları ehli sünneti yok etmek isteyen iç ve dış düşmanlar ehli sünnet ve’l-cemaat kalesini yıkarak, amaçlarına daha kolay varabilmek için suyu bulandırmaya çalışmaktalar. Bunları üç aşamada yapmayı planlamaktalar.
1) İlk hedefleri tasavvuf ve evliyaları kötülemek, İslam alimleri ve onların eserlerini karalamaktır.
2) İkinci aşamada mezheplerin Peygamber efendimiz zamanında olmadığı propagandasını yapmak ve hadisi şeriflerin Peygamber Efendimizden 250-300 yıl sonra yazıldığı yalanını yayarak Müslümanların hadisler hakkındaki güvenini sarsmaktır. Bu hadis inkarcılarına; “hadislerin uydurma olduğuna dair elinizdeki kaynak ve kanıt nedir?” diye sorulduğunda sahih bir kaynak gösteremezler. Gizledikleri sahte kaynakları ise; Ehl-i Sünnet aleyhtarı Şia, Mutezile ve Harici Mezhebi kalıntılarından alıntıdır. Öyle ya.. bu adamlar sahabe değil ki bizzat hadis uydurma olayını gözleri ile görmüş olsunlar. Bu hadis ve mezhep münkirleri ikinci aşamada da başarılı olurlarsa üçüncü aşamaya geçeceklerdir.
3) Üçüncü ve son aşamalarında ise, sahabeler kötülenecek ve onların sanıldığı gibi güvenilir kimseler olmadıkları anlatılacak ve Kur’an’ın da bazı ayetlerinin değiştirildiğini ortaya atacaklardır. Bu gün bunları kısmen de olsa yapmaya çalışan çatlak sesler bulunmaktadır.. Bunların asıl hedefleri, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığı küfrünü kusmalarıdır. İslamı yaşayan insanı İslamdan koparmak onlar için çok pahalıdır. Onun içindir ki bunların öncelikli hedefleri İslamdan soğutmak, sonra kolayca lokma yutmaktır.
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

SORU 5 EHL-İ SÜNNET MEZHEBİ DÜŞMANLIĞI YAPANLAR KİMLERDİR?

CEVAP: Kur’an ve Sünnet yolu olan ehl-i sünnetin aleyhinde çalışanlar kimlerdir:

Birincileri; hiç bir şeyden haberi olmayan halktan kimselerdir. Bunlar nefislerinin arzularına tabi olup, dinde kolaylık ve kaçamak arayan cahil kimselerdir.
İkincileri: Bunlar mezhepsizliğin savunucu hocalarıdır. Bunlar kendilerine en doğruyu bilen görüntüsü verebilmek için herkesi, Kur’an hariç her şeyi eleştiren, Kur’an’a ise bilerek yanlış anlam veren, işlerine gelmediği yerde Hadisi şerifleri inkâr eden maşa konumunda olan piyonlardır. Bunlar trafikte ters yola giren sürücü gibidir. Bunlar kendisinin ters yolda olduğunu görmeyip, karşıdan gelen herkesin ters yola girdiğini sanan ayyaş sürücülere benzeyen ahmak ve anlayışı kıt kimselerdir.
Üçüncü kategoride olan mezhep karşıtları ise, bunlar hiç bir zaman açığa çıkmazlar. Bunlar hep piyonlarını kullanırlar. Bunlar İslam’a açıktan zarar vermek isteyip de, başarılı olamayanların arkalarındaki virüsleridir. Bunların İslama düşmanlığı daima gizli kalmıştır.
Dördüncüsü Şia mezhepçiliği adı altında Fars ırkçılığı yapan İrandır. Bunlar Kuran’a da inamazlar . Zira Kuran’ı Ebu Bekir ve Ömer değitirdi derler. Oysaki Allahu teala “Bu Kuran’ı biz indirdik onu biz koryacağız ” buyurdu. İran bu ayeti “Kuran değiştirildi” diyerek Kuran’ı inkar etmiştir.  

  SORU 6:Müslümanlar mezheplerle uğraşmaktansa doğrudan kaynağını Kur’an’dan alıp dilediği şekilde amel etmeleri daha doğru olmaz mı? “

CEVAP: Bunların bu şekilde söylemeleri: “İnsanlar hastalandığında doktora gitmesin, herkes kendi kendisinin doktoru olsun ve eczaneye bizzat kendileri gitsin, orada hastalığına uygun gördüğü ilacı kendisi alsın.” demek anlamına gelir ki, bu da, en büyük fitnedir… Zira bu işin sonunda Müslümanlar tam bir kargaşa ortamına düşer ve herkes “Benim mealim doğrudur buna göre amel edilmesi doğrudur” vehmine kapılarak felakete gider. İşte o ortam oluştuğunda mezhepsizlerin arkasındaki İslam’ın gizli düşmanları, ikinci aşamadaki hedeflerine varmış olacaklardır. Kur’an ile ilgili hiç bir ilme vakıf olmayan bir okur yazar Müslüman, mezhep imamlarının çıkardıkları hükümleri yansıtan ilmihaller olmasaydı ibadetlerini neye göre ve nasıl yapabilecekti? Kur’an namazı emrediyor fakat kaç rekat olduğunu açık olarak belirtmiyor. Kur’an’a göre vakit namazları ve Cenaze Namazı kaç rekat ve nasıl kılınacaktı? Rasul-i Ekrem(sallallahu aleyhi ve sellem):
– “Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur” buyurdu. (Deylemî) Bu hadisi şerife göre, hadislere ve eshabın görüşlerine başvurmadan Kur’an’dan hüküm çıkarmaya çalışan naylon ilahiyatçı prof.ların durumu ne olur?  

SORU 7: S.K. isimli bir sapkın şöyle bir soru sormaktadır: “İşte siz hakem arıyorsunuz. Kur’an detaylı anlatılmış ama siz hala yanlışta ictihat edebilecek alimlerin arkasına geçiyorsunuz.  Bir de bize “Mealci” diyorsunuz.”

CEVAP: Bunların mesnetsiz suçlamalarına sadece çamur atmak denir . Mezhepsizler, En’âm suresindeki bu ayete yanlış mana vererek mezheblerin gereği olmadığını iddia etmekteler. En’am Suresi 114. ayeti kerimenin Tıbyan Tefsiri’nde mealen şöyledir:
– “(De ki, Ey Muhammed! Sizinle aramızdaki davayı hal için,) Allahu Tealadan başka hakem mi isterim, ki O size içinde hak ile batıl , hiç bir şüpheye yer bırakılmaksızın, ayırt edilerek açıklanan Kur’an’ı indirmiştir.” (Enam-114)
Bu ayetin nüzul sebebi, Peygamber Efendimizle, müşrikler arasında geçen bir meseledir. En’am Suresi, 114. ayette geçenmufassala” (iyice açıklanmış) kelimesinin manası, bunların anladığı gibi değildir.  Buradaki “iyice açıklanmış” kelamının muhatabı ne mezhebsizler, ne de ümmet-ü Muhammed’tir. Onun muhatabı Rasulullah’tır. Yani; Allahu Teala, Kur’an’daki İlahî Kelamının  içindeki murad-ı ilahisini Peygamber Efendimize iyice açıklamış ve O’da eshabına gerektiği kadar açıklamada bulunmuştur. O açıklamalara da “hadisi şerif” denilmektedir.
Mealcilerin iddia ettikleri gibi Peygamber Efendimizin açıklaması olmadan Kur’an ümmetin anlayacağı şekilde açıklanmış olarak nüzul olsaydı, Allahü Teâlâ şöyle buyurur muydu? mealen:

“ (Ey Muhammed) İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44)
Bu mealciler bu ayeti ya okumadılar, ya da okuyup anlamazlıktan geldiler.
-“ Kim Kur’an hakkında kendi görüşüne göre söz söylerse isabet etse de hata etmiş olur.”
(Ebû Davud)

Kur’an’ın gerek lafzı üzerine ve gerekse lafzın ifade ettiği mana üzerine aklına dayanarak beyanda, yorumda bulunmak Rasulullah (s.a.v.) tarafından yasaklanmış bulunmaktadır. Vardığı yorumda isabet etse bile şer’î bir ruhsatı olmadığı için hatalı bir iş yapmış olmaktadır. İmam Gazalî şöyle der:
-“ Şeriat koruyucusunun (Allah) elfazını Batınîlerin yaptığı gibi zahirinden hareketle daha önce (Selef’in) zihnine inmemiş meselelere yorumlamaya kalkmak büyük felaketlerden biridir. Zira Kur’an-ı Kerim’i anlama işinde-bizzat şeriat koruyucusundan (Hz. Peygamber) yapılan nakle dayanmadan ve öyle yapılmasında zaruret olduğunu gösteren aklî bir delil bulunmadan- sırf zahire göre hareket edip yorum yapmak haramdır.”

SORU 8: Hocam! Selefi Sapıklar Al-i Imran Suresi 105. ayeti çarpıtıp farklı mana vererek Ehli Sünnet Müslümanları tekfir etmekteler.. Bunlar hakkında bir açıklama yapar mısınız?
İşte söz konusu ayetin çarpıtılmış meali:

“Sakın, kendilerine apaçık kanıtlar geldikten sonra, gruplara ayrılıp, anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Mezheplere bölünüp ayrılığa düşenler için büyük bir azap vardır.” (Âl-i Imrân/105)

CEVAP: Öncelikle ilgili ayeti kerimenin doğru mealini verelim:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.” (Âl-i Imrân/105)
Söz konusu ayeti kerime, Hıristiyan ve Yahudilerden gerçek İncil ve gerçek Tevrat’ı değiştirip İlahi vahiyden ayrılarak küfre düşenlerden bahseder.
Bu sapkın selefiler bu ve başka ayetlere kasten yanlış anlam vererek, Kur’an ve Sünnete sıkı sıkıya bağlı Ehli Sünnet Müslümanlarını mezhepçilik ile suçlarlar. İncil ve Tevrat’ı değiştirerek guruplara ayrılan Hıristiyan ve Yahudilere benzeterek Müslümanları tekfir ederek küfre düşerler.. İlgili ayeti kerimede mezhepler ifadesi geçmediği halde sırf hak mezhep müdavimlerini tekfir etmek için ayetin manasını çarpıtarak temiz gönülleri kirletmek isterler.
Bu sapkınlar şunu bilmeliler ki; ehli sünnet mezheplerini İslam alimler uydurmamış, o mezhepleri Peygamberimiz(sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat hayatında tatbik etmiştir.. Müctehid alimler Rasulullahın İslam’ı uygulayışını, müçtehid olmayan avam Müslümanların anlayacağı şekilde gelecek nesle yazarak nakletmelerine mezhepler denilmiştir. Dört hak mezhebe sataşmak, Kur’an ve Sünnete sataşmaktır. Akıllı bir kimse bu cahillere uyarak küfrün karanlığına batmaz.!

SORU 9: KUR’AN’I ANLAYABİLMEK İÇİN GEREKLİ OLAN İLİMLER NELERDİR?

CEVAP: Kur’an’ı anlayıp tefsir edebilmek için şu ilimlere ihtiyaç vardır;
1- ARAPÇA; Kureyiş lehçesi üzere mükemmel bir Arapça bilmek.
2-BEDİ’ (hayret verici güzellikte olan),
3-BEYAN gibi edebiyat .
4-TEFSİR; usulü tefsir,
5-HADİS; ilmi,
6-FIKIH ilmi,
7-NÂSİH(hükümsüz bırakan),
8-MENSUH(hükmü kaldırılmış) gibi şeriata, Kur’an’a müteallik on beş kadar ilim bilmek gerekmektedir.  (Kütüb-ü Sitte)

NOT: Bazı İlahiyatçı hocalar eski alimlerin Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar. Bu kesinlikle doğru değildir. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı olmamıştır. O alimler; ehil(müçtehid) olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarılmasının uygun olmadığı görüşünü savunmuşlardır. Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır. Tabi onu anlamak için de alt yapı lazımdır. Yani, Kur’an’da ki uzay ile ilgili ayetlerin işaretlerini anlayabilmek için o konuda yeterli alt yapı bilgiye sahip olmak lazım. Bunun gibi hiç bir kimse de içtihat sahibi bir alim olmadan Kur’an ve Sünnetlerden hüküm çıkarmaya kalkışmamalıdır. Böyle bir şeye teşebbüs eden kimse kasabın beyin ameliyatı yapmaya teşebbüsünden daha tehlikelidir.

SORU 10 MEZHEPLER OLMASAYDI DURUM NE OLURDU?

CEVAP: Mezhebler olmasaydı Müslümanların sayıları kadar mezheb olurdu. Herkes Kur’andan kendi aklı ve ilmine  göre anladığının en doğru olduğunu sanır ve  Müslümanlar tam bir kaosa ve büyük bir fitneye düşmekten asla kurtulamazlardı. Okuma yazması olmayan ümmiler ile ilmi az olanlar asla işin içinden çıkamazlar, kendilerinden biraz daha fazla bilen yarım hocalara tabii olurlardı. Bu durum ise, “Yarım doktor candan, yarım hoca imandan eder” ata sözünü tam olarak gerçekleştirirdi. Bu da mezhebsizlerin arayıpta bulamadığı bir ortam demektir ki, işte o zaman İslam alemi diye bir medeniyet kalmaz, yok olup giderdi. Bu da Hırıstiyan ve yahudilerin bayramı olurdu.
Bir Müslüman dünya ve ahiret kurtuluşunu istiyorsa, dinini ehl-i sünnet alimlerinin Kur’an ve Sahih hadis-i şeriflere dayalı olan İlmihallerinden öğrenmeli ve öğretmelidir. Aksi takdirde diğer yollar cehenneme açılan birer dalalet çukurudur…

PEYGAMBERİMİZİN MEZHEBİ VAR MIYDI?

SORU 11: Peygamber efendimiz zamanında mezheb yoktu, bu mezhebler sonradan çıktığına göre bid’at olmaz mı?

CEVAP: Yukarıda açıklandığı üzere sonradan çıkan bir mezhep yoktur. Sadece Rasulullahın yolunda içtihat eden alimlerin içtihatlarına çalışmalarına değişik isimler verilmiştir o kadar. Allahu Teala buyurdu ki:
– “Rasulüm de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun, Allah da sizi sevsin, günahlarınızı bağışlasın ” (Âl-i İmran, 31  )
– “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi size yasak ettiyse ondan sakının” (Haşr, 7)
Yukardaki ayeti kerimeden anlaşılan mana gereğince gerek Eshab, gerekse Tabiin devrindeki ve daha sonraki müctehid alimler Kur’an’a, Rasulullah Efendimizin tabii olduğu gibi tabii olmuşlar ve O’nun anladığı gibi anlamışlardır. İşte bu anlayış ve tabii olmaya halk değişik isimler adı altında  şu mezheb, bu mezheb diye isimler vermişlerdir. Mezhebler Kur’an ve hadis-i şeriflere dayanır. Peygamber efendimizin dini yaşama biçimini müçtehid alimlerimiz içtihat ederek açığa çıkarmışlar ve yazılı metinler haline getirmişlerdir. O zamanda yaşayan Müslüman halk bunlara Hanefi, Şafi gibi isimler verdikleri için bu isimlerle anıla gelmiştir. Asla bid’at değildir.

SORU 12:  Bir mealci Kur’an var, Hadisler var. Bunlara rağmen mezheblere gerek var mıdır?  Mü’minlerden Arabça bilenler Kur’an’ın bizzat kendisinden, Arabça bilmeyenler de meallerinden dinlerini öğrenemezler mi?” diye sormakta.

CEVAB: Bu soruları soran yukarıdaki şu sözleri ile çelişkiye düşmektedir; “Her şey Kur’an da varken mezheblere neden gerek duyalım?” demekle,  hadisi şeriflere gerek olmadığını ifade etmektedir.  Aynı zamanda; “Kur’an var Hadis var mezheplere ne gerek var?” sorusu; “Eczane var, hastane var, eczacıya ve doktora ne gerek vardır?” demek gibidir, veya; “Okul var, kitab var, o halde öğretmene ne gerek vardır?” demek gibi bir şeydir. Aslında bunlar mezhepleri de anlamış değil. Zira Kur’an’a ve hadislere ve Eshabı kiramın Rasulullah’tan aldıkları ilmin meyvesi olan icmaya dayanmayan bir mezhep zaten yoktur ve olamaz da. Kur’an ve Hadis-i Şeriflerden hüküm çıkarabilecek ictihat derecesinde bir alim olmak için İmam-ı Gazali gibi ilmi, Süfyan-ı Sevri Hazretleri gibi takvası olması gerekir. Her Arabça bilen müctehid olabilseydi, Ebu Cehiller Ebu Lehebler imansız kalır mıydı? Hangi okuma yazması olan birisi tıp fakültesini okumadan, sadece tıp kitaplarını okuyarak kalb ve beyin ameliyatı yapabiliyor? Bugün  mü’minleri dinlerini öğrenmek için sadece meal okumaya yönlendiren bazı din görevlileri, aslında o Müslümanların ayaklarını farkında olmadan cehenneme kaydırıyorlar.

İmam-ı Şafii Hazretleri: “Bizler yalnız Kur’an-ı Kerim’den dinimizi öğrenmeye çalışsa idik, beş vakit namazın nasıl kılınıcağını dahi bulamazdık. Zira Allahu Teala Kur’an’da beş vakit namazı emrediyor, ama nasıl kılınacağının deteaylarından açıkça bahsetmiyor. İşte bu durumda Peygamber efendimizin hadislerinde aradıklarımızı bulabiliyoruz.”
Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

PEYGAMBER EFENDİMİZ(salât ve selam olsun ona), İÇTİHAT DERECESİNDEKİ EHL-İ SÜNNET ALİMLERİNE UYMAMIZI EMRETMEKTEDİR:

– “Benden sonra peygamber gelmeyecek, alimler gelecek, halifeler gelecek, onlara tabi olan bana tabi olur, onlara asi olan bana asi olur.” (Sahih-i Buhari 11.c.181 shf.)

SORU:13:  Mezhebsizler, İmam-ı Azam ile İmam-ı  Buhari arasında bir çatışma olduğundan söz ediyor. Bu nedir?

CEVAP: İmam-ı Azam ve İmam-ı Buhari konusuna gelince, Bu iki büyük alim arasında herhangi bir şey yoktur. Zira, bunlar muasır değiller, yani; aynı zamanda yaşamamışlardır. İmam-ı Buhari hazretleri onun vefatından sonra dünyaya gelmiştir. İmam-ı Buhari Hazrertleri de müçtehid olduğu için İmam-ı azamın içtihadına uymayan yerler olması gayet tabiidir.

SORU 14:  Niçin 4 Mehep? Hz. Ömer, Hz. Ali, İmam-ı Cafer Sadık hazretleri, Muhammed Bakır hazretleri, Musa Kazım hazretleri gibi büyüklerin mezheplerine niçin uyulmuyor? Bunların da birer mezhebi yok muydu?

CEVAP : Evet onların da birer içtihadı vardı ve her biri bir müçtehitti. Ancak onların toplanmış bir mezhepleri yoktu. Onun için bu mübarek zatların mezhebine uyan kalmamıştır. Musa Kazım ve dedesi Muhammed Bakır’ın tedvin edilmiş mezhepleri olmadığı gibi, diğer Sünni âlimlerin de mezhepleri tedvin edilmiş değildi. Mesela imam-ı Sevri de büyük bir âlimdir,  ama mezhebi tedvin edilmediği için onun mezhebine uyulmamıştır. Hazret-i Ali’nin, Hazret-i Ömer’in de mezhepleri vardı, ama tedvin edilmediği için bir sistem halinde olmadığındn onların mezheplerine uyamıyoruz. Hak mezheplerin dört mezheple sınırlandırılmış olması bundandır. Peki, imam-ı Cafer hazretlerinin mezhebi tedvin edilse idi, Müslümanlar İmam-ı A’zamın hocasının mezhebini inkâr  edebilirler miydi? Bu hiç mümkün olabilir miydi? Ehl-i beyti sevmeyen Sünni olamaz. Çünkü Resulullahı seven onun akrabalarını da, torunlarını da arkadaşlarını da, hanımlarını da sever.

Ehl-i Sünnet mezhebi iki kategoriye ayrılır:                

A- İTİKATTA MEZHEP: Maturidiyye ile Eş’ariyye mezhepleri arasında bir iki küçük ayrıntıdan başka fark olmadığı için Ehl-i Sünnet, itikatta tek mezheb olarak kabul edilmiştir.

B- AMELDE MEZHEPLER: Amelde ehli sünnet mezhepleri tabiin devrinde Hz. Ali’nin yetiştirdiği büyük alim ve veli Hasan-ı Basri ile başlamış olup, tebei tabiin devrine kadar sayıları yüzü aşmıştır. Ancak, bunlara tabi olanların sayıları azalarak günümüze sadece dört ehli sünnet mezhebi ulaşabilmiştir. Eğer ki bu mezheplere tabi olanlar devam etseydi bugün ehli sünnet mezhepleri dört değil , onlarca olacaktı.

SORU 15: İçtihat kapısı kapalı mıdır, günümüzde yeni ehli sünnet mezhepleri olamaz mı?

CEVAP: İçtihat kapısı kapalı değil ancak, içtihat şartlarını taşıyan alimler olmadığı için yeni ehli sünnet mezhepleri oluşmamıştır. Yeni bir mezhebe de gerek yoktur. Zira dört mezhebin müctehid alimleri her meselenin hükmünü çıkarmışlardır. Arayan aradığını bu mezheplerin içinde aramalı, dışında değil. Allahu Teala onların çalışmalarına bol ecirler versin ve cennetlerdeki makamlarını âli eylesin. Onlar mum ışığında, el emeği, göz nuru akıtarak, binlerce  yanlış mezheplerin ve büyük bir fitne ve kargaşanın ortaya çıkmasına engel olarak çok büyük bir hizmet vermişlerdir. İslam alimlerinin üstünü, evliyanın önderlerinden, şeriatin savunucusu, kerametlerin mazharı ikinci binin müceddidi İmama-ı Rabbani Ahmedi Faruki Serhendi(kaddesallahu sirrahul-akdes) hazretleri Mektubatlarında şöyle buyurdu:
«
Kıyas ve ictihad, şeriatın dört temelinden biridir. Buna uymakla emrolunduk. İlham, yalnız sahibi için delildir, hüccettir. Başkaları için senet değildir. İctihad ise her müslüman için senettir. Bunun için müctehid olan âlimlere uymak lâzımdır. Dinîn temel bilgilerini bu âlimlerin bildirdiklerine uygun olarak öğrenmelidir.» (C. I Mektûb 272)

SORU 16: Mezhepsizler ve onların ülkemizdeki maşalarının iddia ettiği gibi, mezhepler sebebiyle mezhepler arasında tarih boyunca bir çok çatışmalar ve kan dökmeler olmuş mudur?

CEVAP: Tarihi iyi bilenler bilir bilmeyenler bilsin ki, İslam’da asla mezhep çatışmaları olmamıştır.

TARİH BOYUNCA DA BÖYLE BİR VAKA MEVCUT DEĞİLDİR. Mezhepsizliğin piyonları bazı siyasi savaşları mezhep çatışmaları olarak göstermeye çalışmaktadır. Mesela Yavuz Sultan Selim Han hazretleri hiç bir aleviyi, alevi olduğu için öldürtmemiştir. Zira Şah İsmail’in askerlerinin içinde alevi olduğu kadar Yavuz Sultan Selim’in askerleri içinde de alevi Türkmen askerleri vardı. Şayet Yavuz Sultan Selim Han alevileri katletseydi, bugün Anadolu ‘da bir tek alevi yaşıyor olmazdı. Alevilerin Yavuz’un korkusundan Tokat ve Sivas yörelerindeki dağlara ve ormanlara sığındıkları doğru değildir.

KUR’AN’DAN AYET MEALLERİ:
Allah ve Resulü bir meselede hükmünü verdiği zaman, bir mü’min erkeğin yahut bir mü’min kadının artık işlerinde başka bir yolu seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse, apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzab Sûresi, 33/36)

“Hayır! Rabbine and olsun ki, onlar, aralarındaki anlaşmazlıklar için senin hükmüne müracaat edip, sonra da verdiğin hükme gönüllerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle râzı olup uymadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa Sûresi, 4/65)
“Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Kim bundan yüz çevirirse, seni öylelerinin üzerine muhâfız olarak göndermedik; sen ancak doğru yolu gösterip tebliğ etmekle mükellefsin.”(Nisa, 4/80)
“Peygamber size ne emretmişse alın, neyi yasaklamışsa ondan da kaçının. Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah’ın azâbı pek şiddetlidir.”(Haşir Sûresi, 59/7)
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmran Sûresi, 3/31)
Bu ve benzer manadaki âyetler Peygamber (S.A.V) Efendimizin görevininin sadece Kur’ân’ı insanlara getirmekle sınırlı olmadığını belirtmektedir.

SORU 17: Hadislerin Peygamber Efendimizden 300 yıl sonra yazıldığı doğru mudur?

CEVAP: Hadisi Şeriflerin Yazılışı ile ilgili Doğru Kaynak:
Peygamber Efendimiz Kur’an ilk nazil olduğunda, âyetlerle karışmaması için;
-“Kur’an’dan başka benden bir şey yazan onu imha etsin” buyurmuştu.

Daha sonra Efendimiz(s.a.v.), Kur’an-ı Kerimi ezberleyenlerin çoğalması sebebi ile hadis-i şeriflerin de yazılmasını emir buyurdular. Abdullah bin Amr bin As, her hadisi yazar, Resulullah efendimiz buna mani olmazdı. Hatta bazıları:
-“Sen her şeyi yazıyorsun. Ama Rasulullah’da insandır. Öfkeli iken de söz söyler.” dediler. Abdullah bin Amr bin As bu durumu Resulullaha arz edince, mübarek parmağını ağzına götürüp:
-“Yaz! Allah’a yemin ederim ki, bu ağızdan hak sözden başkası çıkmaz.” buyurdu. (Ebu Davud, Hakim)

Şu âyet-i kerime de aynı mealdedir:
-“O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.” (Necm 3,4)

1400 yıldır bu kadar devasa alimler bu konuları bilmiyorlardı da şimdi kolaycılık yapıp İslamı içten yıkmaya çalışan bir kaç sözde prof. mu gerçeği onlardan daha iyi görüyorlar? Mealci piyonların arkasına takılanların ulaşacağı yer ancak, cehennemdir.

SONUÇ OLARAK; Biz kesinlikle Kur’an’ın meal ve tefsirinin okunmasına karşı değiliz. Karşı olduğumuz şey, bir kimsenin Kur’an’dan kendi aklına göre anlam çıkarıp hüküm vermesidir.

MEZHEPSİZLER ŞU SORULARIN CEVABINI VEREMEDİ :

1) “Rasulullah’ın, Eshabın ve Müctehid alimlerin açıklamaları olmadan birbirine uymayan Kur’an meallerine rağmen  ümmi bir Müslüman sırf mealden dinini nasıl öğrenebilir?”
2) “Madem Kur’an herkesin anlayacağı kadar açıksa, niçin “Tâ Hâ”, “Yâ Sîn” ve “Elif Lâm Mîm’in” ve diğer “HURÛFUL MUKATTAA’nın sırrını bilemezsiniz?
3) “1400 küsur yıldır İslam alimleri hep yanıldı da, sizler mi doğruyu keşfettiniz? Sizler (hâşa) KENDİNİZİ onlardan daha mı iyi Müslüman GÖRÜYORSUNUZ.?
4) “Asırlardır Dört Hak Mezhepten kimse rahatsız olmadığı halde, bu hususta hiç bir anlaşmazlığın dahi vukuu bulmamasına karşın, SİZLER niçin hak mezheplerden rahatsız oluyorsunuz?”
5) Allahu Teala Kuranda “zekatı dosdoğru veriniz” buyurmasına karşın altının, davarların, sığırların, devenin zekatını, tarladan çıkan mahsülün öşrünün yüzde kaç olacağını açıkça bildirmez. Zekat verirken bunların oranlarını neye göre belirliyorsunuz?
Yoksa “Kuran’da oranlar belirtilmemiş” diye zekat vermiyor musunuz?
6) Allah Kuran’da “namazı dosdoğru kılınız” buyurmasına karşın “Namazın nasıl kılınacağı, kaç rekat olacağı Abdest, Namaz ve Oruç kelimeleri Kuran’da geçmiyor” diye namazı, abdesti ve orucu terk mi ediyorsunuz?
7) Cenaze namazı da Kuran’da açıkça geçmez. Yoksa “Cenaze Namazı Kuran’da geçmiyor” diye cenazelerinizi yıkamadan namazını kılmadan mı gömüyorsunuz?

8) Cenaze namazını kılıyorsanız onun kaç rekat olduğunu ve nasıl kılındığını Peygamberimizin sözlerini sünnetini kabul etmediğinize göre nereden buldunuz?
9) Cuma Namazının farz oluşu ayetle sabitken “Kuran’da cuma namazının hangi saatte kılınacağı, farzının kaç rekat olduğu ve nasıl kılındığı belirtilmediği için cuma namazını kılmıyor musunuz?
10) Beş vakit namazın hangi vakitlerde kaçar rekat kılınacağı “Kuran’da belirtilmedi” deyip namaz kılmıyor musunuz yoksa?
11) Allahu Teala Buyurdu ki(mealen);
“Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.”(Sure-i Nahl/ Âyet: 44) Madem Kuran herkesin anlayacağı kadar açık ise bu ayet neden nazil oldu?

Mezhebsizler bu soruların ma’kul bir cevabını veremeyince hemen çark edip  şöyle cevap vermeye kalkarlar ve; –Bu gibi durumlarda Rasulullah’ın hadislerine bakarız.” derler.
Onlara; Her şey Kur’an da varken mezheblere neden gerek duyalım?” sözlerini hatırlattıktan sonra şöyle sorarız; “Hani sizler Kur’an’dan başkasına gerek duymadığınızı hadisi şeriflere inanmadığınızı söylüyordunuz? Niçin çark ettiniz? ”

Bu kimselerin sözleri birbiri ile çelişince, kendi kendilerinin iddialarını çürütmüş oluyorlar. Evet her şey Kur’an’da var ama onu ne siz, ne de sizin gibiler göremez. Onu ancak; Allahu Teala Peygamber Efendimize açıklanmıştır. Allahu Teala Kur’an’da Rasulüne tabi olmamızı emrederken, bunlar akıllarına ve hevai nefislerine tabi olmaktalar. Bunların dinden anladıkları bu mudur? Bu mezhep münkirlerinin kimileri imanın şartlarından kaderi inkar ediyor, kimileri şefaati inkar ediyor, kimileri  de Allah’ın, geleceği bilemeyeceğini söyleyerek dinden çıkıyor ve insanları da arkalarından cehenneme çekmek istiyorlar. Bu mudur bu sapkınların birliğe beraberliğe çağrıları? Kendi aralarında dahi, yüzlerce mezhebe bölünüp tek mezhep olamazken, bir de kalkıp inançta tek yol olan ehli sünneti mezhebini eleştirmeye kalkıyorlar. Bunların maksatları (Müslümanları Kur’an’da birleştirmek adı altında) Müslümanları parçalayıp, yok etmek değil de nedir? Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?

Cevaplarımız bu soruların içindedir. Anlamak isteyene… Müslümanları mezheplere bölüyorsunuz” diye eleştiren ve dört hak mezhebe tahammül edemeyen MEALCİLER, yüzlerce Meal Mezhebi kurmaya çalıştıklarının farkındalar mı acaba?
Cenâb-ı Hak, hepimizi müctehid İmâmlar vasıtası ile Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem efendimize uyan bahtiyar kullarından eylesin. Selef-i sâlihin düşmanı selefiyecilerden, ehl-i sünneti kâfir bilen vehhâbilerden, telfık yaparak hak mezhepleri ortadan kaldırmak isteyen mezhepsizlerden, kendilerini dîne değil de, dîni kendilerine uydurmak isteyen reformculardan, müctehid İmâmları beğenmeyip, kendi kafalarına göre ictihad yapmak isteyen naylon müctehidlerden, eshâb-ı kirâma saldıran rafızî meşrepli mezhepsiz tufeylîlerden muhafaza buyursun. Hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak, sevdiklerini dost, sevmediklerini de düşman olarak tanıtsın. Âmin. Herkese hidayet Allahu Tealadandır.

 MEZHEP İMAMLARI

 HANEFİ MEZHEBİ
 EBU HANİFE(r.a.) Peygamberimizin vefatından 67 yıl sonra dünyaya gelmiş bazı sahabeleri görmüş tabiinin büyük alimlerindendir.

  1. (699-767)

    Ebu Hanife(r.a.), üstün zekâsı, ilmî şahsiyeti, örnek ve mücadele dolu hayatı ile tanınan büyük bir İslam âlimidir. Bu özelliklerinin yanı sıra fıkıh bilgisi ve birçok konuda pratik çözümler sunmasından dolayı ona “Büyük İmam“ anlamına gelen İmam Azam lakabı verilmiştir. Kûfe şehrinde doğan Ebu Hanife(r.a.) Irak’ın ünlü âlimlerinden ders aldı. Küçük yaşta Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Edebiyat gibi birçok ilmi öğrendi. Hocası Hammad bin Ebu Süleyman’ın vefatı üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde yayıldı. Ticaretle de uğraşan Ebu Hanife, ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve öğrenci yetiştirmekle geçirdi. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer gibi müc*tehid düzeyinde birçok talebe yetiştirdi.

    İmam Azam Ebu Hanife(r.a.) fıkhî meseleleri öğrencileriyle tartışarak birlikte hüküm verirdi. Ayrıca olması muhtemel olaylar üzerinde de düşünerek çözümler üretirlerdi. Bütün bu tartışmalar sonucunda ortaya çıkan görüşler, Ebu Hanife’nin öğrencileri tarafından yazıya geçirilmiştir. Onun Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin hadislerinden yola çıkarak geliştirdiği ekole Hanefi mezhebi adı verilmiştir. Hanefilik başta Türkiye ve Balkanlar olmak üzere İslam dünyasının pek çok yerinde yaygınlaşmıştır.

    İmam Azam Ebu Hanife(r.a.), bir konuda hüküm vermek ve amel etmek için Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Hz. Peygamberin güvenilir âlimlerce bilinen ve meşhur olan sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam sahabeden dilediğim kimsenin reyini alırım. Fakat diğer âlimlere gelince bir ilim adamı olarak ben de onlar gibi içtihat ederim, derdi.

    MALİKİ MEZHEBİ

    İmamı Malik

    İmam Mâlik, Medine’de doğmuştur. Onun doğum tarihi hakkında, Hicrî 90’dan 98’e kadar değişen farklı rivayetler vardır. Ancak, yaygınlıkla kabul edileni 93 (711-712) tarihinde doğmuş olduğudur (Ömer Rıza Kehhale, Mu’cemü’l-Müellifîn, Beyrut (t.y.), VIII, 168; ayrıca bk. Suyutî, rezyinü’l-memalik, 7)..

    İmam Mâlik’in ailesi aslen Yemenli olup, dedesi Zû Asbah kabilesine mensup olan Mâlik b. Ebu Amir el-Asbahî, Yemen valisinden gördüğü zulüm üzerine Medine’ye gelip yerleşmiştir. Annesi de, yine Yemenli Ezd kabilesinden, Aliye binti Şüreyk el-Ezdî’dir.

    İmam Mâlik’in dedesi Medine’ye yerleştikten sonra, Kureyşe mensup Benû Teym b. Murra kabilesi ile hısımlık kurarak, bu kabile mensuplarıyla dostluk (velâ) akdetmiş ve gerektiğinde onlardan yardım görmüştür.

    İmam Mâlik’in ailesi, Medine’ye yerleştikten sonra ilimle meşgul olmuş, özellikle hadisleri toplamaya ve Ashab’ın fetvalarını öğrenmeye büyük önem vermişlerdi. Dedesi Mâlik b. Ebu Amir, Tâbiînin büyüklerinden olup, Hz. Ömer (r.a), Osman (r.a), Talha (r.a) ve Aişe (r.anh)’dan hadis rivayet etmiştir.

    ŞAFİİ MEZHEBİ

    İmam Şafii`nin hayatı,  

    İmam Şafii’nin şeceresi; Ebu Abdullah Muhammed bin. İdris bin Abbas bin Osman bin Şafii’ el Kureyş’i el-Haşim’i el-Mutallib’i dir. H. 150’de(miladi 772) Gazze’de doğmuş, 204’te Mısır’da vefat etmiştir. Hz. Peygamber’in dördüncü batından dedesi Abdi Menaf’ın dokuzuncu göbekten torunudur. İmam Şafiî’nin doğum yılı imam Ebu Hanife’nin vefat yılına rastlar. Böylece Şafii 54 yıl gibi kısa bir ömür yaşamış ama bunu çok güzel değerlendirerek tarihte iz bırakmıştır.
    Babası İdris, bir iş için Filistin’deki Gazze’ye gitmiş ve orada iken vefat etmişti. Doğumundan iki yıl sonra annesi, oğlunun nesep ve kendisini belki ihtiyaçtan kurtaracak olan hukukunun Kureyşilerce tanınmayacak şekilde zayi olacağından korktuğu için onu alıp baba yurdu olan Mekke’ye döndü ve ilim tahsiline verdi. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i hıfzetti. Fasih Arapça konuşan Huzeyl kabilesi arasında şiir ve edebiyat öğrendi. Sonra Mekke müftüsü Müslim bin Halid ez-Zena’den ders alarak, onun yanında fetva verecek duruma geldi. O zaman on beş yaşlarında idi. Daha sonra Medine’ye gitti. Orada İmam Mâlik bin Enes fıkıhta Üstad idi. İmam Mâlik, kendi eseri olan El-Muvatta’yı, İmam Şafiî’nin ezbere okuduğunu görünce hayretini gizleyememişti. İmam Şafiî, Sufyan bin Uyeyne, Fudayl bin Iyâz’dan, amcası Muhammed bin Şafii gibi birçok âlimden hadis rivayet etti.

 

HANBELİ MEZHEBİ

  1. İmam Ahmed bin Hanbel,
    Hicri 164(miladi 796) yılında Bağdat’ta doğdu. Hayatı Abbasi Devleti’nin en parlak dönemlerine rastlar. Babasını küçük yaşta kaybetmesine rağmen çok parlak bir tahsil hayatı geçirmiştir. Birçok ünlü alimden ders almasına rağmen en fazla İmam-ı Şafii’den etkilenmiştir. Bu yüzden genç yaşta memleket memleket dolaşmayı gerektirecek zor bir ilim olan hadis ilmiyle uğraşmaya başladı.
    Kendisini yetiştiren hocalarına karşı çok saygılıydı. Onlar hayatta iken hadisler konusunda kendisine ait hiçbir görüşü açıklamadı ve olgunluk yaşı olan kırk yaşına gelene kadar hiçbir konuda fetva vermedi. Böylelikle ilmi ve tevazusu ile kısa sürede saygı duyulan bir alim olarak anılmaya başlandı.
    O’nun sohbetlerini dinleyenler genelde üç hususa dikkat çekiyorlardı. “O’nun sohbetlerinde, vakar, ciddiyet, tevazu ve ruhi huzur hakimdi. Kimse ile alay etmeyi sevmezdi.
    Hadisleri ancak rivayet etmesi istendiğinde anlatırdı. Yanlışlık yapmak korkusu ile hadisleri aklından değil kaynağından okurdu.
    Talebelerine anlattığı hadislerin özellikle yazılmasını isterdi. Verdiği fetvalar yanlış anlaşılır korkusu ile yazılarak anlatılmasını isterdi.”

    Ömrünün sonuna kadar sapkın akımlarla mücadele etti. Bu yüzden Halife Mu’tasım ile başı derde girdi. Tutuklanarak Bağdat’ta hapishane’de kaldı. Burada hergün bayılana kadar kırbaçlandı. Fakat bu olaylar O’nu halkın gözünde daha da yüksek bir konuma getirdi. Serbest bırakıldıktan sonra baskılar devam etti. Sohbetleri yasaklandı, namaz kılmak için camiye gitmesine bile izin verilmedi. Talebeleri birer birer zindana atıldı. Ayakları zincirlenerek Halifenin huzuruna çıkarılmak üzere Bağdat’tan Tarsus’a yola çıkarıldı ve yolda hicri 128’de vefat etti.

 

EK: 1
S A P I K   M E Z H E P L E R :

1-BİDATÇILAR MEZHEBİ: “Mizan yoktur, o adalettir. Büyük günah işleyenler sonsuza dek cehennemde kalacaklardır, farzları yapmak imandandır terk eden(inkar etmediği halde) kafirdir diyenler, fakat birini terk ederse kafir olur,  içki içerken, zina ederken, o kimse kafir olur.” diyenler bid’atçı sapıklardan olur.

2-CEHMİYYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

3CEBRİYE MEZHEBİ:” Kulun(irade) kudreti, kazanması ve etkisi yoktur. O cansız bir varlık (robot) gibidir.” diyen Cebriye Mezhebi inancında olanlarda  küfür ehlidir.

4-DEHRİYYE MEZHEBİ:  Bunlar Allah’ın varlığına inanmayan ateistlerdir. Çok eski çağlardan beri varlıkları bilinir.

5- KADERİYE MEZHEBİ: “Şer Allah’ın yaratması değildir, kul yaptığının yaratıcısıdır.” dedikleri için küfre girmişlerdir.

 6KESSANİYE MEZHEBİ : “Allah’ın yanılıp pişman olabileceğine inandıkları için küfre girmişlerdir.

 7- RAFİZA MEZHEBİ: Reenkarnasyonculuğa inanırlar.  Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” derler ve putperest Hindu ve Budistlerden etkilendikleri için ölen kimselerin  ruhu başka cesetlere geçerek dünyaya tekrar tekrar geleceğine inanan kafirlerdir. Şii Mezhebinden sapmış Rafizalar da sapık bid’atçılardır. Rafizilerden  Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer’e küfredip lanetleyenler kafirdir. “Hz. Ali bizim ibadetlerimizi yaptı, bizim ibadet yapmamıza gerek yoktur” diyen rafiziler de küfre girmiştir. Hz. Ali( r.a.),  Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den (Allah her üçünden de razı olsun) üstündür.”  diyenler Bid’atçı sapıklardır.

 8- HARİCİ MEZHEBİ: Bize Kur’an yeter” deyip hadisi şerifleri inkar ettikleri için Hz. Ali bunların küfrüne fetva vermiştir. Bu sebeple Hz. Ali’yi ve Hz. Osman’ı bunlar şehid etmiştir. Ayrıca Hz. Osman, Hz. Ali, Hz.Talha, Hz.Zübeyir, Hz. Aişe ve bazı sahabeleri kafir saymaları sebebiyle İslamdan çıkmışlardır..

 9- YEZİDİLER: İran tarafından zuhur edecek bir peygamberin Muhammed (s.a.v.) ümmetini ortadan kaldırmasını bekledikleri için bunlar da kafirdir.

10- NECCARİYE MEZHEBİ : Allah’ın sıfatlarını inkar etmeleri  ve; ”Kur’an-ı Kerim yazıldığı zaman cisim, okunduğu zaman da arazdır(araz: başkasına bağlı olarak yer tutan, kendi halinde olamayan; renkler, tatlar kokular gibi) .” demelerinden dolayı kafir olmuşlardır.(Ayınlar: cevherler, maddeler, atomlar.)

 11- ŞEYTANİYE MEZHEBİ: Allah ancak dileyip takdir ettiği, yani yarattığı zaman bilir. Ondan önce bir şey bilmez diyen, Şeytaniye Yolu inancında olanlar da  kafirdir.

12- MUTEZİLE MEZHEBİ:  “Allah ne görür, ne de görülür” diyen ve; “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri ve; “Kul kendi kaderini yaratır” diyen Mûtezile Mezhebinden bir gurup da dinden çıkmıştır.

13- MÜRCİE MEZHEBİ: “Mümin ve kafirleri Allah’a bırakırız. Mü’min cennetlik, kafir cehennemliktir diyemeyiz. Dünya ve ahiret Allah’ındır,  dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. İbadetler farz değil, fazilettir.”diye inanan veya söyleyenler kafirdir.  “Mü’minler günahkarlar ile dost olamaz.” diyenler de, bid’atçı sapıklardır. 

14- MÜCESSİME,   “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

15- KERAMİYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

16- Müşebbihe  Mezhebi: Allahı mahluklara benzetenler de kafirdir.

17- MUATTİLE MEZHEBİ: Rubûbiyyeti inkar ettikleri için küfre girmişlerdir.

18- VESENİYE MEZHEBİ:  Vahdaniyeti (Allahu Teala’nın Zatında ve sıfatlarında ve işlerinde ortağı olmamasıdır.) inkar ederler.

19- İttihadiye Yolu:  Allah’tan başkasına ibadet edilebileceğini iddia ederler .

20-Hululiyye Mezhebi: Allah’ın büyük saydıkları bazı kimselere içine girdiğine inanırlar. Allah ile birlikte başka ilahlara ibadet etmenin doğru olduğunu kabul eden bu kimselerde kafirdir.

21- DİSANİ, MANİ, SABİLER Mezhebi: Hayrı bir ilah, şerri başka bir ilahın yarattğına inandıkları ve aynı görüşe sahip oldukları için bunlarda kafirdir.

22- KARAMİTİLER ve BATINIİLER Mezhebi:  Tenasuha (reenkarnasyona)  inandıkları ve Hululü (haşa Allah’ın bir insanın içine girmesine inananmayı) kabul ettikleri için kafirdir. Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inandıkları için kafir olmuşlardır. 

23- Cenahiler ve Hişamilerde : Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inanandıkları için kafirdir.

24- Hıristiyan ve Yahudiler: Allah’ın oğlunun var olduğunu, veya arkadaşı, veya hanımının var olduğunu kabul ettikleri,  ve Allah’ı bir şeyden doğmuş veya oluşmuş kabul ettikleri için bunlarda kafirdir.

25- TABİATÇILAR (Doğa Yarattı Diyenler):  Evrenin kendi kendine yaratıldığını kabul eden Tabiatçılar, iki ilah var olduğunu kabul eden filozoflar, ezelde Allah ile bir başka ilah olduğunu,  evrenin (kainatın) sanatkarı ve düznleyicisi  başka bir ilah olduğunu kabul edenler de kafirdir.

26- DOĞA’ya İMAN EDENLER: Varlıkların yaratılmasında doğanın (tabiatın) da etkisi var diyen tabiatçılar da kafirdir.

27- SAPIK MUTASAVVIFLAR: “Allah ile oturup konuşulur, O’nun yanına çıkılır, Allah bazı veli ve mürşidlere hulul eder (içine girer), dolaysı ile mürşide itaat eden, Allah’a itaat etmiş olmuş olur.” diyen bazı mutasavvıflar,  hırıstiyan ve yahudiler ve Batıni Mezehebi’ndekiler de kafirdir.

28- SAPIK FELSEFECİLER MEZHEBİ: Kainatın kadim, yani yaratılmamış olduğunu söyleyen bazı felsefeciler de kafirdir.

29- İBAHİYE MEZHEBİ:  Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,  peygamberlerin hak olduğunu kabul edip, onların getirdiği şeyler de yalan olabileceğini iddia eden filozoflarla,  bazı sapık mutasavvıflar ve İbahiye Mezhebi’ndekiler de kafirdir.
30- Şia Mezhebi: Kuran’da Aişe(r.anha) annemizin iffetli olduğu ayetle belirtilmesine rağmen Şia’dan bir çok kimse ona iftira atarak küfre girmekteler. Ayrıca Şia’da zinanın adı müta nikahıdır. Şia, Aşerei mübeşşereden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a lanet ederek hak yoldan sapmış bulunmaktadır..
Dalalet Mezhepleri ise, ehli sünnetin dışına çıkmış olup ya sapıtmışlardır veya küfre girmişlerdir.

31- Vehhabilik Mezhebi: Ehli sünneti reddedip sapık din adamı İbn-i Teymiyyeden etkilenen Osmanlıyı parçalamak isteyen kafir İngilizlerin kurdurduğu selefiyeci sapıklardır.
32– Kadyanilik
33– Dinde Reformculuk Mezhebi
34– Bahailik
35– Dinler Arası Diyalogculuk Mezhebi

Bunlar buraya yazdıklarımız. Buraya yazılmayanlar da mevcuttur.

 EK 2:

“Mezhep Bid’atmiş…!.”
Mehmet Şevket Eygi

[Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür]
(35)Madde ile ilahiyatçı Prof.’u ikaz.

PEYGAMBER (Salat ve selam olsun ona) zamanında mezhep yokmuş, binaenaleyh mezhep bid’atmiş… Ne kadar yuvarlak bir laf!..

Resulullah zamanında Mushaf da yoktu, Kur’an-ı Kerim dağınıktı. Hz. Ebu Bekir zamanında toplandı, Hz. Osman zamanında çoğaltıldı, Mushaf haline getirildi. Bu da mı bid’attir?

Peygamber zamanında fıkıh kitapları yoktu. Onlar da mı bid’attir?
Şu mezhepsiz ilahiyatçılara ne demeli bilmem ki…

Taqiyye yapıyor, Mutezile veya Fazlurrahman mezhebinden olduğunu gizliyor, Ehl-i Sünneti yıkmak için mezhep bid’attir diyor.

İlahiyatçı profesör iyi bilmelidir ki:

1. Peygamberimizin mucizevî şekilde haber verdiği üzere Ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılmıştır.

2. Fırkaların yetmiş ikisi cehennemliktir.

3. Biri fırka-i nâciyedir, yani kurtuluş fırkasıdır.

4. Bu kurtuluş fırkası Ehl-i Sünnet ve Cemaattir.

5. Ehl-i Sünnet Kur’anı doğru şekilde yorumlar.

6. Sünneti İslamın ikinci ana kaynağı olarak kabul eder.

7. Ehl-i Sünnet bozuk fırka ve mezheplerle bir tutulamaz.

8. Birtakım ilahiyatçıların bağlı oldukları Mutezile mezhebi bozuk bir mezheptir.

9. Diyanete sinsice sızmış olan Fazlurrahmancılık, yahut Tarihsellik mezhebi de çok bozuktur.

10. Hiçbir Mutezilî veya Fazlurrahmancı ilahiyatçının taqiyye yaparak Müslümanları aldatmaya hakkı yoktur. Açıkça, mertçe, samimî şekilde Mutezile (veya başka bir mezhebe mensup) olduklarını söylemeleri bir ahlak ve dürüstlük borcudur. Müslümanları aldatanlar Müslüman değildir.

11. Müslümanlar birleşmek istiyorlarsa Sevad-ı Âzam olan Ehl-i Sünnette birleşebilir.

12. Mezhepler kalksın, bütün Müslümanlar Kur’anda birleşsin sözü parlak bir edebiyattır ama hayata uygulanamamaktadır.

13. Suriyede Sünnîlerle Şiîler anlaşıp birleşebiliyor mu?

14. Mezhepsizlik İslam dinini ve Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’attir.

15. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

16. Bid’atçiler Sünnet ve hadîs düşmanlığı yapıyor. Sünnet giderse fıkıh gider, Müslümanlar nasıl ibadet edeceklerini, namazı nasıl kılacaklarını, dünya işlerini (muamelat) nasıl tanzim edeceklerini bilemezler, büyük bir kaos ve anarşi olur.

17. Mezhepsizlerin bir kısmı, Kur’an ayetlerini, mütevatir ve sahih hadîsleri Avrupa Birliği normlarına göre ayıklamak istiyor, bu ise küfürdür.

18. Kur’andaki ve Sünnetteki hükümler dünyanın sonuna kadar yürürlüktedir.

19. Fazlurrahman, bin Sünnî alimin, fakihin, müftünün fetvasıyla Pakistandan tard edilmiş bir sapıktır.

20. Müslüman halkı Şeriat ve fıkıhtan kopartıp dünyevî=seküler hale getirmek isteyenler mudil ve dall kimselerdir.

21. İslamın zaruriyatından birini inkar kimse kafir ve mürted olur.

22. İcazetsiz din alimi, fakih ve müftü olunmaz.

23. Kur’an re’y ve heva ile tefsir edilemez. Kutsal Kitabımızı ancak icazetli müfessirler tefsir edebilir. Kur’anı re’y ve hevası ile tefsir edenler küfre düşer. Men fessere’l-Kur’ane bi re’yihi fekad kefer…

24. Sarıklı Mason Afganî ne bir din alimidir, ne fakihdir, ne de bir din önderidir.

25. İmanlarını ve ebedî saadetlerini kurtarmak isteyen Müslümanlar itikatta ve fıkıh imamlarından ve mezheplerinden birine tabi olmalıdır.

26. Taqiyye ve kitman yapan bid’atçi ve reformcu ilahiyatçıların tuzaklarına düşülmemelidir.

27. Mezheplerini gizleyerek Müslümanları aldatanlar haindir ve merduttur.

28. Devlet-i aliye-i Osmaniyyenin resmî mezhebi Hanefilik idi. Diğer üç hak mezhebin fıkhı da yürürlükteydi. Bu yolda devam edilmelidir.

29. Din ile dünyayı ayırmak küfürdür.

30. İslam, dünya işlerini tanzim için gönderilmiştir.

31. Avrupa Birliği normları ve prensipleri İslama uymaz. AB’nin İslama aykırı bütün ilkeleri, normları, değerleri bâtıldır, yanlıştır.

32. Allahın inzal etmiş olduğu hükümleri beğenmeyenler, onları hafife alanlar, onlarla istihza edenler kafir olur.

33. Resulullah Efendimizin hadîslerini AB normlarına göre “ayıklayanlar” çok büyük bir dalalet içindedir. Tevbe etmeleri gerekir.

34. Kur’andaki 300 küsur muhkem ayetin hükmü zamanımızda geçerli değildir, bunlar tarihseldir inancına sahip olanlar Müslüman değildir.

35. Feminizm batıl ve sapık bir ideolojidir, İslam Feminizmi olmaz..!.”

 

EK 3:

İCMA-İ ÜMMET KIYAS-I FUKAHA


SORU:

Dört hak mezhebe uymanın farz olduğu söyleniyor. Bunun delili nedir?
CEVAP:
Kitaplarda, (Dört hak mezhepten birine uymak vacibdir) deniyor. Buradaki vacib, farz anlamındadır. Hadis-i şeriflerde bildirilen vacib kelimesi de, genelde farz anlamındadır. Diğer üç mezhepte de, vacib denince farz anlaşılır. Hanefî’deki vacib hükmü, bu üç mezhepte yok gibidir.

Dinimizde dört delil vardır:
1- Kitab [Kur’an-ı kerim].

2- Sünnet [Resulullah efendimizin bildirdiği sahih hadisi şerifler].

3- İcma [Eshabı kiramın veya Tâbiînin yahut Tebe-i tâbiînin sözbirliği].

Eshab-ı kiramın sözbirliğine icma denir. Bir şeyi, Eshab-ı kiram, sözbirliğiyle bildirmediyse, Tabiînin sözbirliği bu şey için icma olur. Tabiîn de bu şeyi sözbirliğiyle bildirmediyse, Tebe-i tabiînin sözbirliğiyle bildirmeleri, bu şey için icma olur, çünkü bu üç asrın âlimleri yani müctehidleri, hadis-i şerifle övülmüştür. Bunlara Selef-i salihin denir. İcma’a uymak farzdır. İcma’ı inkâr ise küfürdür. (Redd-ül-muhtar, S. Ebediyye)

İmam-ı Rabbanî hazretleri, (Bir hüküm üzerinde, dört hak mezhebin hükümleri arasında icma hâsıl olursa, bu icmaya da inanmak lazımdır, inanmayan küfre girer) buyuruyor. (2/36)

4- Kıyas [Ehl-i sünnet âlimlerinin Kur’an-ı kerim ve hadisi şeriflerden çıkardıkları hüküm].

Dört mezhepten birine uymak, bu dört delilde de bildirilmiştir:

1- İcma olduğu için vacibdir:

İmamı azamdan beri 14 asırdır, bütün Müslümanlar, bilinen dört imamı taklit etmişler. Bunlara itaat etmekte, mezheplerine uymakta icmahâsıl olmuştur. İcma’ya uymak ise vacibdir. Buradaki vacib farz demektir.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ümmetim[in âlimleri] dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ. Ahmed]

(Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

(Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalalette icma yapmazlar. İhtilaf olunca sivad-ı a’zama [Ehl-i sünnet âlimlerinin ekseriyetinin bildirdiği yola] tâbi olun!) [İbni Mace]

Dört mezhepten başkasıyla amel etmek caiz değildir, bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti)

2- Tefsirlerde bildirildiği için vacibdir:

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]

Kadi Beydavi hazretleri, bu âyeti (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamları ile çağırırız) şeklinde açıklamıştır.

Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de ise, (Herkes mezhebinin imamı ile çağırılır. Mesela “Ya Şafii” veya “Ya Hanefi” denir)şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalar da, dört hak mezhepten birine uymanın vacib olduğunu göstermektedir. Yine Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Müminlerin [itikad ve ameldeki] yolundan ayrılan Cehenneme gider.) [Nisa 115]

Medarik tefsirinde bu âyetin açıklamasında, (Kitab ve Sünnetten ayrılmak gibi icmadan da ayrılmak caiz değildir) buyuruluyor.

Beydavi tefsirinde ise, aynı âyet-i kerimenin açıklamasında (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu göstermektedir. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak da vacib olur, şart olur) buyuruluyor. İmam-ı Şa’ranî hazretleri buyuruyor ki:
(Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, kendilerine uyanlara şefaat ederler. Ruh teslim ederken, kabirde Münker ve Nekir sual ederken ve Haşrda, Neşirde, Hesapta, Sıratta yanında bulunurlar. Onu unutmazlar. Tasavvuf büyükleri, kendilerine uyanları, bütün korkulu yerlerde kolladıkları gibi, müctehid imamlar da korurlar. Bunlar, mezhep imamlarıdır. Bu ümmetin bekçileridir. Sevin ey kardeşim! Dört mezhep imamlarından dilediğini taklit et de saadete kavuş!) [Mizan-ül-kübra]

Görülüyor ki, kıyamette, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Bir âyet meali şöyledir:
(Bana inabet edenin yoluna uy!) [Lokman 15 ]

Bu dört büyük imamın, bu inabet yolunda oldukları icma ile bildirilmiştir.

3- Müminleri yolu olduğu için vacibdir:

Bir âyeti kerime meali şöyledir:
(Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Resule uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleyip çok kötü bir yer olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 115]

İmam-ı Şâfiî hazretleri, (İcmaın delil olduğunu gösteren bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Müfessir Abdullah Nesefî hazretleri, bu âyeti açıklarken, (İcmaın delil olduğunu ve icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyuruyor. (Medarik)

İmam-ı Kadi Beydavi hazretleri, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. (Tefsir-i Beydavi)

Gerçek âlimler, (Bir mezhebi taklit etmek vacibdir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) buyuruyor. Âlimlerin bu ittifakından ayrılmak, bu âyetten ayrılmak olur) dediler. Bir âyette de mealen, (Siz, insanlar için en hayırlı ümmetsiniz. İyiyi emreder, kötüyü men edersiniz)buyuruldu. (Âl-i İmran 110)

4- Âlimlere uymak gerektiği için vacibdir:

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Bilmiyorsanız, zikir ehline [âlimlere] sorun!) [Nahl 43]

Bu âyet, ibadet ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Herkesten değil, âlimlerden sorup öğrenmek emir olunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur’an ve hadiste arayamaz, taklit ettiği mezhebin müctehidinden sorup öğrenmesi lazım olur. Yahut mezhebinin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenir. Sorup, öğrendiğine göre yapan, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehidin sözüne uymayıp inkâr ederse, mezhepsiz olur. Âyetteki zikir ehli mezhep imamı demektir. Çünkü hadis-i şerifte bildiriliyor ki:
(Cihad, oruç, namaz, zekât ve hac ibadetini yapanlar içinde ecri daha büyük olan zikir ehlininkidir.) [İ. Ahmed] İbni Merdeveyh Ebu Bekr Ahmed’in bildirdiği ve Enes bin Malik’in haber verdiği hadis-i şerifte, (Namaz kılan, oruç tutan, hac ve gaza eden; eğer imamını beğenmezse, o münafıktır. Onun imamı, zikir ehlidir) buyuruldu. Demek ki, âyetteki Ehl-i zikir, ulema-i rasihin ve dört mezhebin imamlarıdır. (Ancak âlim olanlar anlar) ve (Ey akıl sahipleri, ibret alın!) mealindeki âyetler, dört mezhep imamlarının üstünlüklerini göstermektedir.

Ahmed bin Muhammed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimdeki (Allahın ipi)’nden maksat, cemaattir. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah’ın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Allahü teâlânın rahmeti, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasında bulunanlara, gazabı da bu yoldan ayrılanlaradır. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir. Bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at ehli olup Cehenneme gider. (Tahtavi)

Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir. (Hadika)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Dört Mezhebin birinden ayrılmak, mezhepsiz olmak ilhaddır. (Mebde ve Mead)

Kitap, sünnet ve icma
Sual:
 Din kitaplarında bir hüküm bildirilirken, (Kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabittir) deniyor. Kitap ve sünnet, başlı başına bir delil değil mi de, ne diye üçü birden söyleniyor?
CEVAP
Elbette Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler başlı başına delildir. Ancak farklı teviller yapılmışsa, o âyet-i kerimeyi Resulullah efendimiz nasıl uygulamıştır, müctehidler ona bakar. Mesela namazın beş vakit olduğu kesindir. Ama üç vakit diyenler var. O zaman Resulullah efendimizin uygulamasına bakılır. İcma hangi yönde ona bakılır. Kur’an-ı kerimde namaz yerine kullanılan salât kelimesi için bazı sapıklar, (Salât, dua demektir. İslamiyet’te, şimdi yapıldığı şekilde bir ibadet yoktur. Allah’ı anan, dua eden, namaz kılmış sayılır) diyorlar. Salât’ın bunların dedikleri gibi olmadığı, günde beş vakit kılınan namaz olduğu sünnet ile açıklanmış ve icmayla da uygulandığı gösterilmiştir. Demek ki, Kur’an-ı kerimde bildirilen bir hüküm, Sünnet ile ve İcma ile de uygulanarak farz olduğu inkâr edilemez hale geliyor.

Aklın yolu
Sual: Bir ders kitabında, (Vahiyle yani Kur’anla bildirilen dînî ilkelerin anlaşılıp uygulanması, sünnetle, icma ve kıyasla değil, akılla gerçekleşir) deniyor. Akıl tek başına dinde ölçü olur mu?
CEVAP
Elbette, ölçü olmaz. Kur’an-ı kerimi açıklayan sünnettir. Peygambersiz din, dinsizlik olur. İcma ve kıyas da sünneti açıklar. Sünnet, icma ve kıyası bir kenara bırakarak, (Akılla her şeyi buluruz) demek dinimize aykırıdır. Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri buyuruyor ki:
Din işleri, akıl üzerine kurulamaz, çünkü akıl, bir kararda kalmaz. Herkesin aklı, birbirine uymadığı gibi, bir adamın selim olmayan aklı da bazen doğruyu bulur, bazen de yanılır ve yanılması daha çok olur. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya işlerinde bile çok hata eder. Çok yanılan bir akla nasıl güvenilebilir? Devamlı, sonsuz olan âhiret işlerinde, nasıl olur da akla uyulur? (S. Ebediyye)

İman bilgileri, namaz, oruç, zekât ve diğer din işlerinin hiçbiri akılla bulunamaz. Hepsi nakle dayanır. Akıl, nakli anlamakta kullanılır. Akıl doğru kullanılmazsa gerçeği bulamaz. İslamiyet, selim akla dayanan nakil dinidir. Nakil olmazsa, akıl, tek başına doğruyu yanlışı bulamaz.

Müctehidler için dört kaynak esastır
Sual: Müctehid olan âlimler, dinimizin bildirdiği hükümleri, hangi kaynaklardan ve nasıl çıkarmışlardır?
Cevap:
 Müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ân-ı kerimde açık olarak bulamazlarsa, hadîs-i şeriflere bakarlar. Hadîs-i şeriflerde de açıkça bulamazlarsa, bu iş için, İcmâ var ise, öyle yapılmasını bildirirler.

İcmâ; söz birliği demektir. Yani, bu işi, Eshâb-ı kiramın hepsinin aynı suretle yapması veya söylemesi demektir. Eshâb-ı kiramdan sonra gelen tabiinin de icmâsı delildir, senettir. Daha sonra gelenlerin, hele bu zamandaki insanların, dinde reformcuların, din cahillerinin yaptıkları, söyledikleri şeye, icmâ denmez.

Bir işin nasıl yapılması lazım olduğu, icmâ ile de bilinemezse, müctehidlerin kıyasına göre yapmak lazım olur. İmâm-ı Mâlik hazretleri, bu dört delilden başka, Medine-i münevverenin o zamanki ahalisinin söz birliğine de senet dedi. Bu âdetleri, babalarından, dedelerinden ve nihayet, Resûlullah efendimizden görenek olarak gelmiştir, dedi. Bu senet, kıyastan daha sağlamdır dedi. Fakat diğer üç mezhebin imamları, Medine ahalisinin söz birliğini senet olarak almadı.

N O T :
Kuran’a atılan iftiralara verilen cevaplar için bağlantıyı TIKLAYINIZ:

Kuran’da Bilimsel Hatalar Var İddiası Çürütüldü


Dinler Arası Diyalog isimli yazımızı okumak için alttaki bağlantıyı T I K L A Y I N I Z :
http://www.islamdergisi.com/genel/dinler-arasi-diyalog-nedir/

 

D İ K K A T ! Islam Dergisinde yayınlanan makaleleri İslam’ı yaymak amacıyla, her türlü elektronik ortamda ve kagit/baski uzerinde, kâr elde etmemek ve kaynak belirtmek şartıyla telif ödemeksizin yayınlayabilir, dağıtabilir ve kullanabilirsiniz.

Loading

126.830 - 5
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?” üzerine 229 yorum.

  1. hocam kusmuyuz galıba mesaj atıyorum cevap vermıyorsunuz 😀 peki hocam bısı daha sorcam bana şoyle duygular gelıyor eger sunu yaparsam dınden cıkarım dıye pekı bu duygu vesvesemıdır

    1. Ali Bey kardeşim. Sürekli aynı şeyleri soruyorsunuz ve biz de aynı şeyleri cevaplıyoruz. Sorduğunuz sorunun cevabı daha önceki cevaplarımızın içindedir. Bi zahmet oraya bakınız. Tabii küskünlük söz konusu olamaz.
      Siz çok vesveseleniyorsunuz. İbadetlerinizi yaptıktan sonra kafanıza her şeyi takmayınız. Şeytan insanı devamlı huzursuz yapmak ister.
      Aklınıza gelen kötü küfür ve şirk gibi şeyleri benimsemediğiniz ve yapmadığınız sürece dinden çıkmazsınız.

      NOT: DİNİ ANLAMDA KÜFÜR, DİNİ İNKAR ETMEKTİR.

  2. en’am süresi 65 ,153, 69 ayetleri
    müminun süresi 53 ayeti,
    rum süresi 32 ayet
    bide bu ayetleri açıklarmısınız admin bey..

    1. Sayın Taylan sorularınızın cevabı:
      Enam Suresi:
      De ki: “O’nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter”. Bak, âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.” (Enam-65)
      Burada Kur’an’a ve Rasulullah’a inanmayan kafirlere ehli dalalet mezhepsizlere uyarı vardır. Kafirler belli de, hadisleri kabul etmeyen Harici Mezhebinden olan kafirler kendilerini Müslüman, Müslümanları da müşrik sanmaktadır. Halbuki Hz. Ali onların küfrüne fetva vermiştir.
      Ayrıca ayette geçen şu meal; “Bak, âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki..” Buradaki açıklama iman ve tevhid konusudur. Halbuki Nahl suresi 44’te :
      -“ İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44)
      Bu ayette Allahu Teala Kur’an’ın açıklamasını Rasullaha verdiğini belirtmektedir. Kur’an’da çelişme olmaz. O halde Nahl Suresinde bildirilen Rasulullah’ın açıklamaları herkesin anlayamayacağı bazı hükümlerdir…
      Diğer ayet mealen:
      “Allah’tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.” (Enam-69)
      Bu ayette hiç bir kimsenin bir başkasının günahından hesaba çekilmeyeceği beyan ediliyor.

      Müminun Suresi 153. Ayetin Meali:
      “İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir. ”

      Allaha uymamız için Peygamberimize uymamız emredilmektedir. Âl-i İmran 132. Ayette Allahu Teala;
      “Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.” Buyurmakla Kur’an ve sünnete uyan ehli sünnetin dosdoğru yolda olduğunu bu ayet göstermektedir. Yine Kur’an’da başka bir ayette buyuruluyor ki, mealen:
      -“Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.” (Âl-i Imrân- 31)

      Sırat-ı Müstekimim dışında kalan sapık yollarda olanlara gelince onlardan bazıları da; “Bize sadece Kuran yeter, Hadisleri ve sünnetleri kabul etmeyiz.“ diyen kafirlerdir.

      Müminun Suresi :
      “Derken insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.” (Müminun-53)

      Rum Suresi:
      32 – O müşriklerden (olmayın ki) onlar, dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir.” (Rum -32)
      Yukarıdaki Müminun suresi 53 ile Rum suresi 32. ayetini Allahın Rasulu şu hadisi şerifleri ile açılamaktadır:
      “Ümmetim 73 fırkaya bölünecektir. Benim ve eshabımın yolunda olanlar kurtulacak diğerleri cehennemliktir.” buyurmaktadır. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi, Ebu Davud)

      İşte Rasulullahı sadece postacı mesabesinde gören dinde reformcular ve mezhepsiz bidat ehli bu cehennemliklerin ta kendileridir…
      Rasulullah’ın beyanuına göre cehennemden kutulanlar ise, Kur’an ve Sünnet yolunda olan Ehl-i Sünnte Vel-Cemaat fırkasıdır.

  3. Öncelikle Allah’ın selamı üzerinize olsun,mezhepler konusunda yardımcı olduğunuz içinde teşekkür ederim. Anlatmak istediklerinizi anladım fakat, ilk başlarda yazmış olduğunuz
    -Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Ehl-i Sünnet mezhebi hakkında şöyle buyurdular:
    -“Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri müstesna geri kalanları cehennemlik olacaklardır.”
    Bunu duyan Eshab-ı Kiram (Allah Onlardan Razı olsun) sorarlar:
    -“Ey Allah’ın Rasulü bunlardan, kurtulacak olanlar hangisidir?”
    Peygamberimiz (s.a.v.):
    -“Benim ve eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye cevap verirler. (Kaynak: İbn-i Mace, Tirmizi , Ebu Davud)

    bu hadis beni biraz tedirgin etti günümüzde dört tane ameli mezhep bulunmakta ama hadiste sadece bir tanesinin doğru olduğu söylenmekte bu mezhebin hangisi olduğu hakkında bir bilgi edindiniz mi ? bu konudaki bilgilerinizi bizimle de paylaşırsanız sevinirim.

    1. Aleykümselam muhterem Kaan Bey. Hadisi şerifte kast edilen tek mezhep Kuran’da işaret edilen sıratı müstekîm olan itikatta ehli sünnet mezhebidir. Amelde mezhep için bir sınır yoktur. Bidayette 104 hak mezhep bulunuyordu. Günümüze sadece 4 hak mezhep (Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) ulaşmıştır. Bu dört mezhep itikatta tek mezheptir. O da Ehli Sünnet Vel-cemaat Mezhebidir.

  4. selamlar, teşekkürler Abdullah Hocam bilgilendirdiğiniz için. sayın yöneticiler son soru ve cevaplarda konular biraz tartışmalı olmuş. sinirlenmeyin sabırlı olun lütfen. selametle…

  5. selamum aleykum, bilgiler için teşekkürler. mezheplerle ilgili yazılanların baya bir kısmını okudum. mezhep kavramı sonraki zamanlarda, herhangi bir olaya farklı açılardan bakanların ortaya çıkardığı bir kavram gibi geliyor. yani ben de kurandan, hadisten veya sünnetlerden yola çıkıp kendi yorumumu katıp yaşanan olayı Allahın kelamıyla yorumlayıp mezhep çıkarabilir miyim? Hatırladığım kadarıyla Peygamberimiz çölde yürürken ayağı bir şeye değip kanıyor, o hali ile namaz kılıyor. sonra şehre geldiğinde abdest alıyor. bunu hanifi mezhebi abdest bozulur diyor, şafi mezhebi bozulmaz diyor. yanlış aktarmışsam lütfen düzeltin. bildiğim kadarıyla böyleydi. bazı hallerde diğer mezhepten uygulamalar alınıyormuş. diş dolgusu gibi sağlık konularında. aydınlatırsanız sevinirim. Selametle…

    1. Muhterem Muhammed kardeşim ilgi ve alakanıza bizde teşekkür ederiz. lakin mezhep kurabilmek için sadece bazı hadis ve Kuranı ezberlemek yetmez. Mezhep imamlarının ilmi özellikleri çok farklıdır.
      Kur’anı tefsir edebilmeniz için şu ilimlere sahip olmanız gerekmektedir:
      Kur’an’ı anlayıp tefsir edebilmek için;
      1-ARAPÇA; Kureyiş lehçesi üzere mükemmel bir Arapça bilmek.
      2-BEDİ’ (hayret verici güzellikte olan),
      3-BEYAN gibi edebiyat
      4-TEFSİR; usulü tefsir,
      5-HADİS; ilmi,
      6-FIKIH ilmi,
      7-NÂSİH(hükümsüz bırakan),
      8-MENSUH(hükmü kaldırılmış) gibi şeriata, Kur’an’a müteallik on beş kadar ilim bilmek gerekmektedir. (Kütüb-ü Sitte)

  6. İbrahim Bey. Ne sizin, ne de bizim doğrumuz vardır. Bir tek doğru vardır. O Allah’ın doğrusudur. Sizinle tartışarak edebimi bozmak istemiyorum. Başka kapıya gidiniz lütfen. Ne sizinle, ne de hocalarınızla münazaraya girmekten asla korkmuyorum. Ancak sizinle münazara yapabilmek için sizi, gerçek alimlerin bilgi ve kültür seviyesinde görmüyorum. Eğer illa da böyle bir şeyin olmasını arzu ediyorsanız, hocalarınız gelsin onlarla münazara edelim.

    Yazılarımızı beğenmek zorunda değilsiniz. Sizin yolunuz size, bizim yolumuz bize…

  7. Bu dört hak mezhep dediğiniz diger müslüman ülkelerde neden mevcut degil o zaman her müslüman ülkenin kendilerine göre mi hak mezhepleri var

    1. Sayın Ali Ekber dört Hak mezhebin diğer ülkeler de olmadığı kanaatine nereden vardınız? Türkiye, Suriye, Pakistan, Endonezya, Bangledeş, Afganistan ve Azarbaycan hariç Türki cumhuriyetleri Hanefi idi. Mısır, Cezayir ve Tunus ve Fas gibi ülkeler ise Hanbeli ve malikidir. Arabistan , Irak gibi ülkeler de şafi idi. Ancak, türki cumhuriyetleri kominist rusyanın zulmü altındayken dinden imandan uzaklaştırıldılar. Arabistana gelince onlarda İngiliz işgali altında iken İngiliz kefereleri Vehhabi mezhebini kurdurdular ve zorla o insanların bir çoğunu selefileştirdiler. Amaç İslam birliğini bozmaktı.
      Günümüz de ise Yahudiliğin yan kuruluşu olan masonlar ile hıristiyan misyonerliğin ortaklaşa çalışmaları ile sinsice dinde reformculuğu ve selefiyecilik olan mezhepsizliği büyük paralarla besleyerek İslam birliğini bozmaya ve İslamı ortadan kaldırmaya çalışmaktalar.
      Ama kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır ve buna asla engel olamayacaklardır.

    2. Peki Sadece 4 Tanemi Hak Mezhep Var Diger Mezhepler O Zaman batılmı Oluyor ve Ayrıca Bu 4 Mezhepler kuranda varmı yoksa neye göre hak ve batıl olduguna karar veriliyor

    3. Sayın Ali Ekber. Tabiin devrinde yüzün üzerinde hak mezhep vardı. Bunlar birbirine yakın olduğu için günümüze dördü ulaştı. Şia mezhebi bazı konularda ehli sünnetten ayrıldığı için ondan bahsedilmez. Ancak onlar da Müslümandır onları kafir bilmek doğru olmaz.
      Kur’an’da mezhep olup olmadığı hususunu bilmek için zahmet olmaz ise “Kur’an’da Mezhep Var mıdır? Niçin Dört Mezhep?” yazımızı okursanız cevabınız orada mevcuttur.
      Selam üzere olasınız.

  8. teşekkürler hocam..inşaallah verdiğiniz bilgilerle kuzenimin gerçeği görmesine yardımcı oluruz..allah razı olsun…

  9. S.A HOCAM…ÖNCELİKLE RABBİMDEN BU SİTEDE EMEĞİ OLAN HERKESTEN RAZI OLMASINI NİYAZ EDERİM.BUGÜN UZUN ZAMANDIR GÖRMEDİĞİM KUZENİMİN EVİNE EŞİMLE YEMEĞE GİTTİK VE KUZENİMİN MEZHEPLERİ VE KURUCULARINI İNKAR ETTİĞİNİ BÜYÜK İSLAM ALİMLERİ(abdulkadir geylani,mevlana,bediiüzzaman vs)HAKKINDA Kİ FİKİRLERİNİ HAYRETLE İŞİTTİM. ONA BU KONUYU ARAŞTIRIP GELİCEĞİMİ SÖYLEDİM VE ŞU AN BURADA SİZE BUNLARI YAZIYORKEN BULDUM KENDİMİ:) 2 SORU DA BEN SORMAK İSTİYORUM..
    KUZENİMİN BANA SORDUĞU SAPKIN SORULAR BUNLAR:EBU HUREYRE R.A BİR HADİSİNDE PEYGAMBERİMİZİN NAMAZ KILARKEN SECDEYE EĞİLMEDEN ÖNCE TEKBİR GETİRİP ELLERİNİ OMUZ HİZASINA KADAR KALDIRDIĞINI SÖYLÜYOR. YANILMIYORSAM ŞAFİİ KARDEŞLERİMİZİN YAPTIĞI GİBİ. BUNUN HADİSE DAYANDIĞINI SÖYLEYİP BUNUN HARİCİN DE KILINAN NAMAZ ŞEKLİNİN DOĞRU OLMADIĞINI, DOĞRU OLDUĞUNU GÖSTEREN HADİS OLMADIĞI İÇİN YANLIŞ OLDUĞUNU İDDAA EDİYOR..
    2..TARİKATLAR VE CEMAATLARI KARALAYAN ŞEYLER SÖYLEDİ. SİZİN MÜSADENİZLE NAKŞİBENDİ TARİKATI VE BEDİÜZZAMAN HAKKINDA Kİ GÖRÜŞLERİNİZİ MERAK EDİYORUM..ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER ALLAH RAZI OLSUN. S.A

  10. Mezheb kelime manasına takılmıyorum, Peygamberimiz elbette dosdoğru yol üzerindeydi ama bu doğru yolun Kur’an ve sünnet olması sizin yorumunuz, ayet değil. Nahl 44 ile ilgili bazıları açıkla yerine beyan diye çeviriyor. Ben eskiden hadisler peygamberimiz zamanında yazılmış sanırdım, 220 sene sonra peygamberimizden 4 kuşak sonrasının rivayetleri olduğunu öğrenince uzunca sorguladım ve araştırdım. Yani dedemin bir anısıyla ilgili dört çocuğuna soru sordum hepsi sahih insanlardır direkt çocukları yani:) birisi hatırlamadı kalanların hepsi farklı anlattı, eniştem araya girip bir kitaptan aklında kalanı anlattı dedem yaşamış gibi, teyzeler enişteme o kitapta yazıyordu diye kızdı ve bu anlattığım olaydaki süreç 20 yıldı…düşünün 220 sene çok uzun..doğru rivayetler gelmiştir belki ama ZAN’nı değiştirmez bu durum.

    1. CEVAP: Hadisler konusundaki bilgilerinize katılmak ise asla mümkün değildir. 220 yıl haberi kesinlikle doğru değildir. Onlar ehli sünnetin dışında kalan mezhep karşıtı Hariciler ve Selefiyecilerin uydurmalarıdır. Ayrıca sizin yaptığınız empati ile hadisleri mukayese etmeniz hiç örtüşmemektedir. Çünkü sizin olayınız sıradan bir şey sayıldığı için o türden olaylar önemsenmeyerek hafızalardan kolayca silinmektedir. Biz Müslümanlar dinimizi çok önemsemekte olduğumuz için, 70 yıl önce hocasından itikat ve ilmihal bilgilerini öğrenen bir Müslümanın bilgilerini, kitaplardaki bilgiler ile karşılaştırdığımız da hiç bir farkın olmadığını müşahede etmekteyiz. Buna rağmen hadisler sizin sandığınız gibi çok uzun zaman sonra değil, bizzat Rasulullah’ın zamanında yazılmaya başlanmıştır. Hadislerin yazılışı ile ilgili doğru bilgiye gelince, o aşağıda verilecektir

      Mealcilerin iftira ettikleri gibi Rasulullahın hadislerin büyük çoğunluğu Peygamber Efendimiz henüz hayattayken yazılmıştır. Hadisler hakkındaki “220 yıl sonra yazıldı” ifadesi sapık mutezile mezhebi ve Rasulullah’ın iki halifesinin katilleri harici kafirlerinin sözleridir.
      Eshabı kiramdan Hadislerin bir çoğunu da mezhep imamlarının yaş itibarı ile en büyüğü olan İmam-ı Azam hazretleri alıp kayda geçirmiştir. İmamı Ahmedin Müsnedi ise(Hadis Kitabı) Peygamberimiz zamanında yazılmış hadislerdendir.
      Sizin empati yaptığınız gibi Hadis rivayet eden kimseler çoluk çocuk değil, takvası ile meşhur devasa alimlerdir. Buna rağmen yaşlılığında hafıza sorunu yaşayanlardan da asla hadis rivayet edilmemiştir.
      Hz. Ali’den hadis rivayet eden Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e, Hz. Ali’nin yetiştirdiği Hasan-ı Basrilere ve Ehli Beyit İmamlarının rivayet ettiği hadislere karşı nasıl kayıtsız kalabilirsiniz?
      Hem, Allah Kuran’da; “Allah’a ve Rasulüne itaat ediniz ” diye buyuruyor. Hadisler yoksa Rasule itaati nasıl izah edeceksiniz? Bundan Kur’an’a itaati anlıyoruz derseniz, Allaha itaati nasıl açıklayacaksınız?
      Kur’an, her ne kadar Sahabe döneminde yazıya geçirilmiş olsa da, sahabeden sonra o saygın alimler gibi sağlam kimseler tarafından Kur’an bize nakil olunmuştur. Onlar -haşa- bozuk kimseler olsaydı, Kuran da İncil gibi bozulmaz mıydı? Onların -haşa- bozuk olması Allahu Tealanın:
      -” Şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.” (Hicr-15) mealindeki ayetine zıt düşmez miydi?
      Esahabı kiramın büyüklüğünden ve dürüstlüğünden şüphe edenler hiç şüphesiz ki, Kur’an-ı Kerimden de şüphe ederler.

      Nahl Suresi 44. ayetin anlamı gayet açıktır. Bunu anlamamanıza şaşılır. Beyan ile açıklama eş anlamlıdır. Size bunu kim söyledi bilmem ama; kesinlikle o kimsenin Arapça ilminin olmadığı aşikardır. Zira BEYN kelimesinin kökü “beyyene” dir . Bu da Arapça sözlüklerin hepsinde açıklamak manasındadır. Ayette geçen ise; “litübeyyine linnâsi mâ nüzzile ileyhim”…(sana indirileni insanlara açıklayasın diye…) mealindedir.
      Siz diyorsunuz ki; “Peygamberimiz elbette dosdoğru yol üzerindeydi ama bu doğru yolun Kur’an ve sünnet olması sizin yorumunuz, ayet değil.”
      Siz, “Kur’an ve Sünnet sizin yorumunuz ” diyecek kadar önyargılı olduğunuz için bu husus da ki ayetleri dahi göremiyorsunuz. Ben size Rasulullahın sıratı müstekım üzere yani dosdoğru mezhep üzere olduğunu söyleyen ayeti açıklıyorum siz ise, bana; “o sizin yorumunuz” diyerek gerçeğe gözlerinizi kapıyorsunuz. Ama şunu iyi biliniz ki siz, gözünüzü kapatmakla güneş yok olmaz sadece siz güneşe kör kalırsınız o kadar. Bakınız Kur’an Efendimizin en doğru mezhep üzere olduğunu Yasin Suresindeki şu ayetle ifade etmiştir:
      -“İnneke leminelmurselîn” “Alâ sırâtın müstekîm.” Mealen: “(Ey Muhammed) şüphesiz, sen gönderdiğimiz rasullerdensin” ve “sen en doğru sırât (mezhep) üzerindesin.” Mezhebin Kur’an’daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. “Müstekîm” ise, dosdoğru demektir. Bu iki kelime birleştirilince; “dosdoğru yol” anlamı çıkmaktadır. Bundan da şu ifade çıkmaktadır; “(Ey Rasulüm) şüphesiz sen, en doğru mezhep üzerindesin.”

    2. İbrahim Bey. Size tavsiyem bizim dergimizdeki 20 cilt kitap tutarındaki yazıları okuyarak din hakkında yanlış ve saplantılı bilgilerden kurtulmanızdır. Bu site cahil ve sapkın mezhepsizlerle tartışma sitesi değildir. Zaten onlara yeterinden fazla cevap yazılmıştır. Anlamak istemeyenlerle kaybedecek boş zamanımız yoktur. Allahu Teala sizin gibi düşünenleri sırat-ı müştekime erdirsin.

  11. Muhterem Salih Bey kardeşim, Hazreti Ömer’in vefatından sonra fitneciler cesaretlendiler ve hadis inkârcıları hariciler Hazreti Osman ve daha sonra da Hazreti Ali’yi şehit ettiler. Tabiin devrinden sonra gerek Emevilerin ve gerekse Abbasilerin yönetimdeki gevşekliklerinden fırsat aralayan islam dışı düşünce ve felsefî akımlar Müslümanların arasına girmeye başlayınca Mutezile, Cebriye, Mürcie, Müşebbihe gibi değişik bâtıl mezhepler zuhur etti. Bu münafıklar, kendi heva ve heveslerine uymayan meselelerde hadis uydurma yoluna girdiler ve kendi heveslerine engel gördükleri gerçek hadisleri rivayet eden Sahabelere de çamur atmaya başladılar. İşte o ilk dönemlerde Ebû Hüreyre, İbn-iAbbas ve İbn-i Ömer gibi, hadislerin kalesi olan büyük sahabeler tenkit edilip karalanmaya başlandı. Onları karlayan sapıklardan bazıları da, Ebu İsak gibi Şia ve Nazzam gibi Mutezile imamlarıdır. Şia imamı Ebu İsak ve mutezile İmamı Nazzam gibi dalalet ehli kimselerin haberlerine mi itimat edebiliriz, yoksa İmamı Azam, İmamı Şafi, İmamı Hanbeli ve İmamı Malik gibi ehl-i sünnet olan mütteki alimlerin haberlerine mi itimat etmeliyiz?
    Hiç şüphesiz gerçek mümin olan ehli sünnet alimlerine itimat etmeliyiz. Zira onlara itimadımız sarsılırsa Allah korusun, Peygamber efendimize ve Kur’an’a olan bağımız zedelenmez mi?
    Çünkü İslam onlardan bize nakil yolu ile geldi.

  12. Sagolun hocam burda kafamin karismasinin nedeni delil olarak hz.Ali’nin ebu hureyre’yi yalan hadisler vermemesi için onu uyardigini bir sitede okumustum bu sitede kimisi yalanci olduğunu iddia etti benim size itimadim tam olduğu için size sordum benim gibi kafasi karisanlar varsa okuyup gorsun o yalancilara itibar etmesinler .Allah bu sitede emegi gecenlerden razi olsun vesselam.

  13. Selamun aleyküm Hocam. Ebu Hureyre hadisleri doğru soyleyenlerden midir? Kimisi onun dogru söylediğini, kimisi de yalanci oldugunu soyluyor. Açıklarsanız sevinirim. Selametle kalın.

    1. Aleyküm selam muhterem Salih Bey kardeşim. Ebu Hureyre hazretlerinin rivayet ettiği hadisi şerifler şüphesiz doğrudur.
      Ebu Hureyre (r.a.) Hazretleri ve onun rivayet ettiği hadis-i şerifler hakkında olumsuz iddialarda bulunanlar ya münafıktır veya bilmeden münafıklara alet olan cahillerdir. İslamiyeti dıştan yıkmanın imkansız olduğunu bilen münafıklar Müslüman görünerek dinimizi içten yıkmaya çalışmaktadırlar.
      Ebu Hureyre hazretlerinin hadislerinin doğru olmadığını onlar nereden bilebilirler? Onlar o devirde mi yaşadılar ki böyle bir iddiada bulunabiliyorlar? Tabi ki hayır. Onların kaynakları sahih hadisler değil, ayet hiç değil. O halde; “Onlar bunları nereden biliyorlar?” diye sorulacak olursa, bu münkirler tabiin devrindeki münafıkların yazdıklarını çaktırmadan kaynak olarak temiz Müslümanlara yutturmaya çalışıyorlar. Münafıkların haberlerine ise asla itibar edilmez.
      EBU HUREYRE(R.A.):
      Ebu Hureyre (radıyallahu anh) hazretleri, aslen Yemen’li olup Devs kabilesindendi. Hayber savaşından önce Tufeyl Bin Amr’ın İslam a davet etmesiyle Müslüman olan . Asıl ismi Abdurrahman bin Sahr’dır. Eshabın en fakirlerinden idi. Peygamber Efendimiz zamanında Eshab-ı Suffa’ya katılıp hep Peygamberimizin yanlarında bulundu. Ömrünü dinin yayılmasına vakfedip mal ve servet işleri ile hiç meşgul olmadı. Hz. Ömer zamanında Bahreyn valisi oldu. Hz Osman zamanında Mekke kadılığı yaptı. 5374 hadis-i şerif rivayet etti. Bunların bir kısmı Buhari’de bir kısmı da diğer sahih hadis kitaplarında mevcuttur.

  14. Selamun aleykum hocam yalniz benim anlamadigim ben diğer yazilarimda iki soru sordum gayet güzel anlattiniz ama ben size israrla safii meshebinde nikahli esimin eline degdigim zaman abdest bozarmi diye sordum cevap olarak sizde israrla hanefi mezhebini taklit ederek abdest alırsam bozmaz diyorsunuz benim derdim abdestimin bozulup bozulmamasi değil sadece safii meshebinde böyle birsey varmi yokmu diye sordum siz bunu bir turlu açığa getiremediniz sadece var veya yok demenizi eger bilginiz bu konuda yoksa bilgim yok demenizi beklerdim anlayacaginiz abdest konusunda pek tatmin olamadim umarim bir aciklama yaparsiniz saygilar.

    1. Aleyküm selam Muhammed Bey kardeşim. Şafii mezhebine mensup bir kimse Şafii mezhebine göre abdest aldığı zaman abdestli olarak eli veya başka bir uzvu eşine değerse abdesti bozulur. Aynı kimsenin kendisine nikahı düşen başka kadınlara eli değse abdesti yine bozulur. Sen de şafii mezhebine göre abdest aldığın vakit abdestli olarak elin eşine değerse abdestin bozulur. Sanırım yeterince açık olmuştur.

      Şayet bu durum size sıkıntı veriyorsa abdestte Hanefi mezhebini taklid edersiniz demek istemiştim. Hanefi olan bir kimsenin de başka bir konuda sıkıntısı olursa, Şafii mezhebini taklid etmesi caiz olur. Önceki yazılarım da bunu ifade etmeye çalışmıştım ama, size göre yeterince açık olmadığı zannedildiği için öyle anlaşılmış olmalı.

      Tekrar sorduğunuz için teşekkür ettim. Vesselam.

  15. Cevaplariniz için çok tesekkur ederim. Çok güzel anlattiniz Allah sizden razi olsun. Yanliz ben birsey daha sorucam cevap verirseniz çok sevinirim. Abdestimi safii mezhepine göre alınca nikahli esim eli elime deyince bozmuyor degilmi ben yazdiklarinizdan böyle anladim. Selametle kalin hocam.

    1. Selamun aleyküm muhterem Muhammed kardeşim. Evet, abdestte ve gusül abdestinde Hanefi mezhebini taklit ettiğiniz takdirde nikahlı eşinize eliniz temas etse de abdestiniz bozulmaz.

  16. Selamun aleykum.Hocam size bir sorum olacak ben safii meshebindenim fakat bana bazı şeyler yanlis geliyor. Mesela kopege dokunmak haram deniyor.birde nikahli esin eline veya tenine deyse abdest bozulur deniyor. Oysa bunlar kuranda geçmiyor ve mesheplere uymamiz soyleniyor. Peygamber efendimiz zamanında böyle şeylerin olmadigi bunlarin sonradan imam safiinin emrettigi şeyler olduğu soyleniyor. Kuranda yoksa peygamber efendimizde soylemediyse bu tur şeylerde bidat sayilmazmi? Imam safii böyle birsey emrettimi yoksa bunlar birer iftirami beni aydinlatirsaniz çok sevinirim selametle kalin.

    1. Aleykümselam sayın Muhammet Bey kardeşim. Sorularınızın cevaplarına geçmeden önce mezhepsizlerin sözlerine uymadığınız için sizi tebrik ederim. Mezhep imamları her bir konunun hükmünü Kur’an ve sünnete göre vermişler ve asla mezhepsizler gibi Kurana yanlış anlamlar vererek dalalete düşmemişlerdir. Böyle yaptıkları için de, mezhepsiz mealcilerin iddia ettikleri gibi Peygamber Efendimizin zamanın da olmayan hiç bir şeyi ihdas etmemişlerdir.

      S O R U N U Z U N C E V A P L A R I :
      KADINLARA DOKUNMA KONUSUN DA
      HANEFİLERİN DAYANAĞI: Yüce Allah’ın: “Yahut kadınlara dokunmuşsanız” buyruğu ile delîl getirene gelince, burada dokunmak ile murâd edilen İbn Abbâs radıyallahu anhumâ’nın dediği gibi cinsî münâsebettir. Buhârî, Sahîh’inde Âişe radıyallahu anhâ’dan şöyle rivâyet eder: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ben önünde uzanmış yatıyorken gece namaz kılar, secde etmek istediğinde ayağıma dokunurdu.” Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in (bu dokunma sebebiyle) abdesti bozulmadı. O hâlde bu konuda durum kolay ve basittir.
      ŞAFİİYE GÖRE:
      Sünen’de (Hadis Kitabı) gelen Mu‘âz b. Cebel radıyallahu anh hadîsiyle istidlâlde bulunmuşlardır. Hadîs şöyledir: Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip, “Yâ Rasûlallah! Ben bir kadını öptüm” dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sükût etti. Nihâyet Allah azze ve celle şu buyruğu indirdi: “Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl! Çünkü hasenât, seyyiatı giderir.” (Hûd, 114) Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kadına dokunduğunu söyleyen kimseye şöyle buyurdu:
      – “Kalk! Abdest al ve iki rekat kıl!” buyurdu. İmam-ı Şafii bu durumdan hüküm çıkararak nikah düşen bir kadına dokunan kimsenin abdestinin bozulacağına dair hüküm çıkarmıştır. Bu hükme Hanefi Alimleri şöyle itirazda bulunmuşlar: ” O şahısın o durumda abdestsiz olması ihtimali göz önünde bulundurulması sebebiyle Peygamberimiz ona abdest almayı emretmiştir” dediler
      Hanefilerde esah olan, köpeğin bizatihi necis olmadığıdır, zira korunma ve avlanmada ondan yararlanılmaktadır. Domuz ise bizatihi necistir. Kurandaki “O pistir” ayetinden kasıt domuzdur.
      2. SORU: “Mesela köpeğe dokunmak haram” deniyor?
      CEVAP: Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
      -“Köpek sizden birinin kabından içerse, onu yedi defa yıkasın.” Diğer bir rivayet: “Köpeğin ağzını soktuğu sizden birinin kabının temizliği, ilki toprakla olan yedi defa yıkamaktır.” ( Ahmed, Buhari, Müslim)

      Bu durumda yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve idrarı ve dışkısı necistir. Vücudunun diğer yerleri buna kıyas edilmez. Ağzını kaba sokarsa kab yedi defa yıkanır.
      Bu Hadisi Şeriften Mezhep İmamları şu hükümleri çıkarmıştır:
      Şafii ve Hanbelilere göre: Köpek domuz ve onlardan türeyenler, bunların artığı, teri necistir. Bunlarla kirlenen eşya biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanır.
      Sual: Hanefi ve Şafii’de köpeğe dokunmak abdesti bozar mı? Salyası ve kılları necis midir?
      CEVAP
      Hanefi mezhebinde, köpeğe dokunmak abdesti bozmaz. Köpeğin salyası necis, kılları temizdir. Suya girerek veya yağmurdan ıslanan köpek silkinince, üstümüze sıçrayan sular, necis olmaz.

      Şafii mezhebinde de, köpeğe dokunmak haram da değildir abdesti de bozmaz. Köpeğin üstündeki kılları yaşken dokunulursa veya köpeğin salyası üstünüze bulaşırsa, o yeri, biri çamurlu su olmak üzere,(o devir de deterjan olmadığı için toprak ile suyun karışımı olan çamurlu su temizleyici olarak kullanılagelmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz de büyük abdestini yaptıktan eldeki kokuyu gidermek için su ile bir miktar toprak isterlerdi.) yedi kere temiz suyla yıkamak gerekir. Bu çamurlu su yerine deterjan kullanabilirsiniz.

      Muhammet Bey kardeşim, bulunduğunuz mezhebin bu hükümlerini yapmakta sıkıntıya düşmemek için bu konuda Hanefi Mezhebini taklit ederek abdest alabilirsiniz. Bu durumda sadece gusül abdesti alırken ağız buruna su almanız ve hanefi gibi namaz abdesti almanız yeterlidir. Büyük şehirlerde yaşayanların istemeden de olsa kadına dokunmadan yaşamaları imkansız gibidir. Bu durumda Hanefi mezhebini taklit etmek gerekebilir. Allah’a emanet olunuz vesselam.

  17. Allah razi olsun hocam sorularima cevap verdiginiz icin. Hocam vahhabilik konusunda ne dusunuyorsunuz? Kabe imamlarinin vahhabi oldugunu duydum dogru mudur? Bir de konuyla ilgisiz olacak belki ama cemaat ve tarikatlar hakkinda ne dusunuyorsunuz, gerekli midir bir musluman icin ? gerekliyse neden gereklidir? Selametle Allah razi olsun tekrardan …

    1. Sayın Ertuğrul Bey, İngilizlerin Ehli Sünneti yok etmek ve İslam alemini parçalamak maksadı ile Suud Oğullarına kurdurduğu mezhepsizlik mezhebine “VEHHABİLİK” denir. Bunların Türkiye’deki uzantılarına “Mealciler” denir. Dört Hak Mezhebin gereksiz olduğunu iddia eden bu bozuk zihniyet, binlerce birbirine muhalif mealcilik mezhebi kurmaya çalışmaktalar. Amaçları İslamı içten yıkmaktır. Bu karanlık kimseler, hadisi şerifleri inkar ederek ve Kur’an-ı Kerim’e yanlış manalar vererek kendileri gibi olmayan Müslümanlara müşrik veya kafir demektedirler. Kabe imamları da Vehhabidir. Güzel Kuran okumak insanı kurtarmaz akaid bozuksa.
      Cemaatlerin bir çoğu para peşinde koşan, zekat, öşür ve kurban derilerinden topladıkları paraları yerine ulaştırmayan kimselerdir. Zekat ve öşür ile cami dahi yaptırılamazken bu sefih kimseler, fakirin hakkı olan zekat ve öşürle yurt yaptırıp ticaret yapmaktalar ve para üstüne paralar kazanmaktalar. Hiç bir kimseye de en küçük bir yardımda bulunmamaktadırlar…
      Bazı cemaatlerde vardır ki hırıstiyanların da Müslüman olmadan cennete gideceğini söyleyecek kadar cahil ve sapıktır. Tarikatların ve şeyhlerin de bir çoğu sahtedir. Bu sahte şeyhler, hem cahil hem de hain kimselerdir. Müritlerini maddi olarak sömürürler ve onları rant kapısı olarak görürler. Gerçek şeyh ve tarikat azdan azdır. Gerçek şeyh ve tarikatı bulduğunuz da ise, kendini kıdemli ve teslimiyetli sufi gibi gösterip sufilerin arasına sızmış cahil kimseler sizi şeyhe tapmaya kadar götürebilir. Asıl tehlikenin büyüğü bunlardır.
      Siz evvela Ömer Nasuhu Bilmen’in ilmihalini veya Saadeti Ebediye İlmihalini alın okuyun ona göre amel edin ve cami cemaati olunuz. Sakın bunları öğrenmeden bir tarikate girmeyin. Girdiğiniz Tarikatin ehli sünnete uygun olup olmadığını bilmeniz için ehli sünnet itikadini bilmeniz gerekir. Sitemiz de bu konuda yeteri kadar bilgi vardır. Bize de her zaman sorabilirsiniz. İlgili yazı başlığını “ARA” butonuna yazdığınız da ilgili yazıya ulaşabilirsiniz. Size yardımcı olabildiğimiz için Allah’a sonsuz şükürler olsun.

  18. Buradaki insanlara ne anlatılsa boş. Beyinleri ne denli yıkanmış onu görmeleri çok zor.
    Yazılarınızı baştan sona inceledim. Bekir Bey ısrarla Kuran da bahsedilen mezhep iki tanedir diyip sonra lafı diğer mezheplere getirmekte. Kişilere verdiği cevapların hepsi bu şekilde.
    Beyler kendinize gelin. Bunun alimlikle falan alakası yok. Kuran-ı kerim Peygamber efendimize indirilmiştir. Tabikide onun yolu olacaktır. Tabiki bizler onu takip edeceğiz. Ama siz Peygamber efendimizi kullanıp diğerleri meşru saymaya çalışıyorsunuz. İslamda mezhep,ayrımcılık yoktur. Hepimiz Allah’ın kuluyuz. Efendimiz Peygamberimiz. Başka yollara gerek yok.Tamam düşünürlere,alimlere saygı duyuyorum ancak aklı ve duyguları yerinde olan heleki Peygamber efendimizi tanıma şerefine erişmiş insanlar bu dini bölmek istememişlerdir. İsteyenlerin Peygamberimizi yeteri kadar anladığını sanmıyorum.
    Lütfen dinimizi kitabımızdan ve Peygamberimizin kitabımızı nasıl yaşadığı ile öğrenelim. Başka yollara gerek olsaydı Rabbim bize o yollarıda sunardı zaten.”

    1. Volkan Bey, siz kendinizi akl-ı selim, ehl-i sünnete mensup milyarlarca Müslümanı beyni yıkanmış kimselere benzetmekle büyük bir haksızlık yapmış olmuyor musunuz? “Bizim yazılarımız hakkında: “Bunun alimlikle bir alakası yoktur” itirafını yapıyorsunuz. Biz kendimizi alim olarak tanıtmadık ki. Biz sadece ehli sünnet yolunun hadimi olmaya namzetiz o kadar. Bizim için bu büyük bir rütbedir Allah erdirirse. Yazılarımızın inandırıcılığı için Peygamber Efendimizi kullandığımızı söylüyorsunuz. Bu benim şahsi bir meselem değil ki böyle bir iş yapmış olayım. Bundan bir çıkar da elde etmiş değilim ki böyle bir iddianız sizi haklı göstersin.
      Size tavsiyem objektif olmanız ve önyargıyı bırakarak muhakeme yapmanızdır.
      Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de müminleri ayrılmamaya, sımsıkı birlikte olmaya çağırmaktadır:
      – “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmran-102)
      – “Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına ve Rasulüne tabi olarak) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.” (Âl-i İmran-103)
      – İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır. (Âl-i İmran-104)

      Ayette murad olunan birliği ulemadan İmam-ı Sübkî şöyle açıklar; “Asıllarla ilgili konularda ihtilaf şüphesiz dalalettir ve bu Kur’an’ında işaret ettiği gibi her fesadın sebebidir.” der.
      Ulemadan İmam Hattabi ise ayrılık hususunu şöyle izah eder: “Ahkamla (amelle) ilgili çeşitli manalara gelebilen esasa dair olmayan konulardaki ihtilaf ise, Allah bu ihtilafı alimler için bir rahmet ve ikram kılmıştır. “Ümmetimin (alimlerinin) ihtilafı rahmettir” hadisinde kastedilen de budur.” der. (İmam Nevevi, Şerhi Müslim, c, 11, s, 92,)
      Keza bu konuda bazı alimlerde hadisi şerifteki; “ümmetim” lafzıyla kastedilenin bütün ümmet olmayıp, müctehid alimlerin ihtilafı olduğunu söylemişlerdir.” (Abdurrauf El-Münavi, Feyzül Kadir Şerhi Camiüssagir, c, 1, s )
      Mezheplerin farklı olmaları asli konularda değil, teferruattaki konulardadır. Bu tür bir farklılık ise, mezhepsizlerin anladıkları gibi parçalanmak değil, bilakis rahmet olmuştur.
      H U L A S A :
      1400 küsur yıldır İslam alimleri hep yanıldı da, mealciler mi doğruyu keşfetti?
      1400 yıldır hak mezheplerden kimse rahatsız olmadığı halde, bu hususta hiç bir anlaşmazlığın dahi vukuu bulmamasına karşın, bunlar niçin hak mezheplerden rahatsız oluyorlar?
      Allahu Teala Kur’an’da Rasulüne tabi olmamızı emrederken, bunlar akıllarına ve hevai nefislerine tabi olmaktalar. Bunların dinden anladıkları bu mudur?
      Bu mezhep münkirlerinin kimileri imanın şartlarından kaderi inkar ediyor, kimileri şefaati inkar ediyor, kimileri de Allah’ın, geleceği bilemeyeceğini söyleyerek kâfir oluyor ve insanları da arkalarından cehenneme çekmek istiyorlar. Bu mudur bu sapkınların birliğe beraberliğe çağrıları?
      Kendi aralarında dahi, yüzlerce mezhebe bölünüp tek mezhep olamazken, bir de kalkıp inançta tek yol olan ehli sünnet mezhebini eleştirmeye kalkarak güya Müslümanlara yol göstermeye kalkıyorlar. Kör, köre nasıl rehber olabilir?
      Bunların maksatları Müslümanları Kur’an’da birleştirmek adı altında Müslümanları parçalayıp, İslamiyeti yok etmek değil de nedir?
      “Müslümanları mezheplere bölüyorsunuz” diye eleştiride bulunup dört hak mezhebe tahammül edemeyen mezhepsizler, yüzlerce meal mezhebi kurmaya çalıştıklarının farkındalar mı acaba?
      Cevaplarımız bu soruların içindedir.

  19. İçeriği dergimiz ilkelerine uygun karakter taşımayan, saygısız ve manasız cümleler ile saldırı yaparak yorum yazan kimselerin yorumları çöpe atılmaktadır.
    Dergimizin muhterem hocalarına akıl vermeye kalkan bu haddini bilmez nâdanları, hocalarımızın kıymetli makalelerini ön yargısız olarak okuyup faydalanmaya davet ediyoruz.

    1. Hocam çok güzel bir sohbet olmuş öncelikle tebrikler Allah razı olsun . Erol beyin sorduğu soruya parelel birşey sormak istiyorum. Birinci sorum:
      Örneğin cem veya abdest gibi konularda işine geldiğini seçen adam (zaruriyet dışında yani keyfi) küfre düşmüş mü olur?
      İkinci sorum ben mezhepsizim diyen insan küfre düşer mi?
      Son olarak da bir insanın ömründe mezhep değiştirme hakkını 3 kez diye duymuştum bu doğru mudur? Eğer doğruysa bunun aşılmasının dinen hükmü nedir ?
      Şimdiden Allah razı olsun saygılar …

    2. Sayın Ertuğrul Bey. Yazılarımızı okuyup takdir etmeniz bizi memnun etti. Takdirlerinize teşekkür ettim. Allahu Teala her birimizi ehli sünnetin ışığında yazılan eserlerden yaralanan kullarından eylesin. Sorularınızın cevabına gelince, birinci sorunuz:
      S-1 : “Örneğin cem veya abdest gibi konularda işine geldiğini seçen adam (zaruret dışında yani keyfi) küfre düşmüş mü olur?”
      CEVAP: Namazlarda cem veya abdest konularında veya fıkhın diğer konularında, zaruretsiz olarak dört mezhebin kolaylıklarını seçmek işlemine telfik denir. Bu işleri yapanlara ise MÜLFİK denir. Telfik yapmak bir kimseyi küfre düşürmez ama; kerhattir. Yani dinen kınanılmış bir durumdur.
      S-2 : “İkinci sorum, “Ben mezhepsizim” diyen insan küfre düşer mi?”
      CEVAP: “Ben mezhepsizim ” diyen küfre girmez ancak ehl-i dalaletten olur. Yani ona “dinde sapık” veya “bid’at ehli denir” Küfrü gerektiren bir söz ve işte bulunmadığı sürece Müslümandır. Bir çok ameli Allah katında kabul edilmez. Zira o kimse, Kur’an ve sünnete göre değil de akılına göre hareket etmiştir.
      S-3 : Bir insanın ömründe mezhep değiştirme hakkı 3 kez olur diye duymuştum bu doğru mudur? Eğer doğruysa bunun aşılmasının dinen hükmü nedir ?
      CEVAP: Mezhep değiştirme işi keyfi olamaz. “Bir insan ömründe 3 kez mezhep değiştirebilir” sözü de asılsızdır. Zaruret hasıl olduğunda mezhep değiştirilmeden önce, mezhepleri taklit etme yoluna gidilmelidir. Eğer bu durum iktifa etmiyorsa o zaman zaruretten dolayı mezhep değiştirilebilir.
      Allah’a emanet olunuz . Vesselam.

  20. Yani sizde Kur-an’da mezheplerin açıklanmamasını kabul ediyorsunuz? Kabul etmeliyim güzel bir açıklamaydı fakat bu açıklamanız olmasa yazılanları anlamazdım.

    1. Kur’an’da genel olarak iki sırâttan (mezhepten) söz edilir. Birincisi Sırat-ı müstekîm olan Rasulullah’ın ve O’na tabii olanların yolu olan ehli sünnet yolu (mezhebi), diğeri ise tüm azıp sapmışların yolunu kapsayan sıratı müstekımın dışındaki dalalet yollarıdır. Bunlar dalalet Mezhepleridir.

      Başlangıçta Hz. Ali’nin yetiştirdiği büyük alimlerden Hasanı Basri’nin mezhebi ile birlikte 100’ün üzerinde sıratı müstekım mezhebi olan ehli sünnet mezhebi vardı. Bunlar kesin haramlarda ve kesin farzlarda ittifak halindedirler. Bunlardan sadece günümüze dördü ulaşabilmiştir. Bu dört mezhepten başka mezhepler olamaz mı?
      Olabilir ancak; ehil olmaları şartıyle… Günümüzde yeni bir hak mezhebi kuracak kapasitede bir alim henüz yoktur. Ancak olmayacak da değildir. Zira, geleceği haber verilen Mehdi, mezhepleri birleştirecek nitelikte yeni bir ehli sünnet mezhebi kuracağı sağlam haberlerde bildirilmiştir.

  21. Bilgiler doğru ya da yanlış olabilir, hepsini inceleyemedim. Ancak bu sitedeki sohbet çok hoşuma gitti. Sitenin yöneticisini kutlar ve başarılarının devamını dilerim ama üstteki yorumumu es geçmeyiniz lütfen…

  22. Mezhepler Kur-an’ı Kerim’de yokturlar. Lütfen yanlış bilgilendirmeyelim. Mezhepler Peygamberimizin vefaatından sonra ortaya çıkmıştır. Bu yüzden ne Peygamberimizin hayatında ne de Kur-an’da varlar…

    1. Sayın Busenur Hanımefendi, Kur’an’da mezhep vardır.
      Mezhebin Kur’an’da ki ifadesi ise; ”sırât” olarak geçmektedir. Sırâtların en doğrusu da “sırat-ı müstekîm”dır.
      Allahu Teala Kur’an’da, Rasulüne buyurdu ki:
      -“(Rasulüm)Muhakkak ki, sen en doğru yoldasın.” (Yâ Sîn-4) Rasululullah’ın yolu, yani mezhebi ise ehl-i sünnet yoludur. Allahu Teala Kur’an’da (Âl-i İmran -31) ayette buyuruyor ki, mealen:
      -“Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.”
      Bu ayetlerin manası gereğince Rasulullah’ın mezhebine, yani sırat-ı müstekîme, yani; Ehl-i Sünnet Mezhebine uymak, her müslümana farz oluyor.
      Sayın Busenur Hanımefendi, ilgili yazı baştan sona dek acele edilmeden okunursa, yanlış bir şeyin yazılmadığını sizlerin de takdir edeceğini umarız.
      Mezhep demek; Kur’an ve sünnetin dışında emredilen veya yasak edilen uyduruk bir din anlayışı asla değildir. Bilakis Ehli Sünnet Mezhepleri (Hanefi, Şafi, Maliki ve Hanbeli), Kur’an ve sünnete tam mutabıktır. Her konu Kur’an veya sahih hadislerden nakledilmiştir. Size Hanefi Fıkıh kitabı Mülteka’yı okumanızı tavsiye ederiz.
      Vesselam.

    2. Ben zaten mezhepleri inkar etmiyorum ve güzel anlatımınız için de teşekkür ederim. Fakat yazdığınız şeylerin bazıları bana söylediğim şeyle alakasız geldi. Mezhepler zaten Peygamberimiz vefaat ettiği için bilgi arayışından dolayı çıktıkları için ben Kur-an’ı Kerim’de yok olarak biliyorum. Eğer ayetleri biliyorsanız bana söyler misiniz? Ben de görmek isterim…

    3. Sayın Busenur Hanımefendi;”Ben zaten mezhepleri inkar etmiyorum. Fakat yazdığınız şeylerin bazıları bana, söylediğim şeyle alakasız geldi. Mezhepler zaten Peygamberimiz vefaat ettiği için bilgi arayışından dolayı çıktıkları için ben Kur-an’ı Kerim’de yok olarak biliyorum.” diyorsunuz.

      Malum yazının yazılış sebebi, Mezhepleri inkâr edenlere cevap niteliğindedir. Bu sebepten dolayı bazı şeylerin, size alakasız gelmesi normaldir. Ancak; bazı konuların lafzen Kur’an’da bulunmaması onun Kur’an’da olmaması anlamına gelmez. Bunun sebebi ise, Kur’an’ın nazil olduğu zamanda kullanılan Arapça ile daha sonraki yıllarda kullanılan Arapçanın farklı olmasındandır. Bugün kendisini; gerçek Müslüman, bir hak mezhebe tabii olan kimseleri de “müşrik” sayan bazı kimseler;
      -“Biz Kur’an’da olmayan emir ve yasakları kabul etmeyiz ve hadisler bizi bağlamaz.” demektedirler.
      İşte konu ile ilgili yazımız bu kimselerin iddialarının çürük olduğunu göstermek için yazılmıştır.
      Arapça çok zengin bir dildir. Sünnet, tarik, sırat ve mezhep kelimeleri yol anlamındadır. Mezhep hariç diğerleri türetilmiş kelime değildir. Bizdeki “yol” gibi. Mezhep ise türetilmiş bir kelimdedir.. Arapçada mezheb kelimesinin açılımı şudur:
      Mezheb kelimesi, zehebe (gitti) fiilinden türetilmiştir. Zehebe fiilinin başına mim harfi üstün harekesiyle geldiğinde mezhep= “gidilen yol” anlamını kazanmaktadır. Malumunuz Türkçede isimler emir kipinden ve sondan eklenerek türetilir Arapçada ise isimler mazi fiilinden, hem sondan, hem baştan eklenerek türetilir. Bu hususu Anlayacağınız kanaatinde olarak daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Kur’an Arapçasında ise mezhebin karşılığı “sırât”tır.
      Sırât (mezhep), Kur’an’da bir çok ayette geçmesine rağmen Fatiha ve Yasin suresindeki ifadelerin açıklanmasını, konunun anlaşılabilmesi açısından yeterli olacağı sanısındayım. Fatihada “ihdines-sırâtel müstekîm” ayetinin açıklaması; “Rabbimiz bizi en doğru yola (en doğru mezhebe) erdir.” demektir. Yasin Suresindeki mezhep ifadesine gelince, Allahu Teala bu surede Peygamber Efendimize buyurdu ki:
      “ (1)-Yâ Sîn. (2)-Vel-Kur’ânil Hakîm. (3)-İnneke leminel murselîn. (4)-Alâ sıratın müstekîm.
      Mealen: 1-Ey Muhammed, 2-hikmet dolu bu Kur’an’a and olsun ki, 3-Muhakkak Sen, gönderilen Peygamberlerdensin ve 4- en doğru yoldasın (en doğru mezheptesin).” (YâSîn Suresi 1-2-3-4)
      Allahu Teala Peygamber (aleyhis-salâtü vesselam) Efendimizin yolunun en doğru yol(en doğru mezhep) olduğunu yeminle ifade etmektedir. Peygamber Efendimizin yoluna ise, bütün sahabe ve ulema ittifakla ehli sünnet mezhebi yani; ehli sünnet yolu demişlerdir. Bazı Müslümanları şaşırtan şey, mezhep kelimesinin anlamının Kur’an’da olmasına rağmen lafzen bulunmamasıdır. Bunun sebebini de yukarıda açıklamış bulunmaktayız. Kur’an’da Namaz, Abdest ve Oruç lafızları da geçmez. Ancak bunların karşılığı olan başka kelimeler mevcuttur.
      Bugün Arapça konuşan Arap alemi, Kur’an Arapçasını anlamaları için Kureyş lehçesini öğrenmeleri gerekmektedir. Zira, Kur’an Kureyş Lehçesi üzere nazil oldu. Tıpkı bizim Osmanlıcayı ayrıca öğrenmemiz gerektiği gibi.
      Gününüz selam üzere olsun.

    4. Allah senden razı olsun hocam..
      mezhepsiz hayatımı yeniden mezheplendirdin…
      ben sadece şunuda aydınlatmanızı istiyorum.
      cahilane bilgimle..
      soru yanlışsa lütfen beni uyarın..
      çocukluğumdan beri bana hep mezhepler arasında gidip gelemezsin,muhakkak birine uyacaksın denildi..
      ama ben her mezhebi incelediğimde kendi nefsime uygun olan davranışı,uygulamayı yapmak istedim..
      ve engellendim.
      Örnek:
      yoğun çalışmam sebebi ile vakit namazlarını birleştirmeyi şafii ve malikide mezhebinde daha kolay gördüm(yanılıyorsam düzeltin)
      ben hanifi meshebine uyan biri olarak meshepler arasındaki uygulama kolaylığından yararlanabilirmiyim?
      bunun dinen bir sakıncası varmı?
      selam ve dua ile..
      bilgileriniz için şimdiden Allah sizden razı olsun..

    5. Muhterem Erol Bey, bize şu mealde bir yöneltiyorsunuz:
      “Yoğun çalışmam sebebi ile vakit namazlarını birleştirmeyi Şafii ve Maliki mezhebinde daha kolay gördüm(yanılıyorsam düzeltin)
      Ben Hanefi Mezhebine uyan biri olarak mezhepler arasındaki uygulama kolaylığından yararlanabilir miyim?
      Bunun dinen bir sakıncası var mı?
      Muhterem Erol Bey mezhepler arasındaki kolaylıkları cımbızlamaya Telfik denir. Telfik ise caiz değildir. Zira telfik nefsin isteğidir. Ancak; zaruret hasıl olduğunda ulema, diğer mezheplerdeki kolaylıklardan yararlanmanın caiz olacağını bildirmiştir. Vesselam.
      NAMAZLARI CEM ETMEK:
      Şafi Mezhebi’nde; yolculukta ve yağmurda caizdir.
      Hanbeli Mezhebi’nde; yolculukta, hastalıkta, mal ve can tehlikesi olduğu durumlarda caizdir.
      Maliki Mezhebi’nde; yolculukta, yağmurda çamurda, hastalıkta caizdir.
      Hanefi Mezhebi’nde; sadece Hacıların Müzdelifede ve Arafatta cem etmeleri caizdir.
      Hanefi Mezhebinde olanlar, yolculukta Şafi mezhebini, asker, doktor, öğrenci, işçi, memur gibi işlerinden ayrılmaları mümkün olmayanlar da Hanbeli Mezhebinin şartlarını gözeterek (abdest alırken o mezhebin şartları ve abdesti o mezhebe göre bozan durumlar) yukarıda bahsedilen vakitlerde namazlarını cem edebilirler. (El-Fıkh-u alel-mezahib-il-erbea)

    6. Yol kelimesi! Hocam kelimelerle oynuyorsunuz ve yukarıdaki yorumunuzda kesin yazmışınız. Kuranda mezhepler vardır diye! Mezhepler gerekli midir? İnsanların anlayarak okudukları kuran -hadisler le islam yaşanamaz mı? Doğru yol islamdır ordaki yol mezhep değil islamın yolunun anlatımıdır…yoksa her kelimeden işlerine gelen manalar çıkarmak isteyenlerin oyuncağımı olucak bu millet…kuran çok açık ve net islamı zorlaştırmaya çalışanlar bu tartışmaları yapıyor..

    7. Sayın Birkan Bey, kelimelerle oynadığımızı nereden çıkarmaktasınız? 1400 yıldır mezhepleri kuran alimler de dahil mezhepleri savunan İslam alimleri yanıldılar da siz mi doğruyu buldunuz ki mezhepleri gereksiz görmektesiniz? Öyle anlaşılıyor ki siz, yukarıda mezhepler hakkında ayet ve hadislere dayanılarak yazılan yazıları ya tam okumadınız veya önyargılı yaklaştınız.
      Madem mezhepler gerekmediğini yazıyorsunuz, o halde size soruyoruz; siz cenaze namazını hangi hadis ve ayete göre kılıyorsunuz?
      O halde siz, beş vakit namazı hangi ayet ve hadisi şerife göre kılıyorsunuz?

      Sizler şunu iyi bilmelisiniz ki; bir kimsenin Kuran ve sünnete göre amel edebilmesi için mezheplerdeki bilgilere vakıf olması gerekir. Bunun için de, Kur’an’ın tamamını ve ondaki ayetlerin nüzul sebeplerini ve bu ayetleri Peygamber Efendimizin nasıl açıkladığını belirten hadisleri ve nasuh ve mensuh ayetleri ve 30 binin üzerindeki sahih hadisleri ve o hadislerle birlikte onların ravilerini öğrenmesi gerekir. Şimdi size soruyoruz; bu kadar ilme vakıf olmak mı kolay yoksa bir ilmihali alıp ona göre amel etmek mi daha kolay?
      Yine size soruyoruz, günümüz ilahiyatçı hocalarının bile bu kadar ayet ve hadis ilminin çeyreğine dahi sahip olmadığı bariz olarak görülmekteyken, okuduğunu anlayamayan nice tahsilliler ve ümmi insanlar bu kadar bilgiyi nasıl öğrenip de neye göre amel edecekler? Buna kimin zamanı ve imkanı yeter?
      Şimdi size sorarız; kaynağı Kur’an ve Hadisi şerifler olan islam ilmihallerindeki bilgileri öğrenmek mi daha kolay yoksa bu kadar hadis ve ayetleri ezberlemek mi?…
      Ve sizler şunu iyi bilesiniz ki.. dört hak mezhebin ilmi, Kuran ve sahih hadislere dayanır. Kim dört hak mezhebe münkir olursa o ehli dalâlettir.. Zira o kimse, Kuran ve sahih hadislere bilmeden karşı gelmektedir. Kuran ve sahih hadislere bilerek karşı gelenler ise, ehli küfürdür. (Hz.Ali’nin Hariciler hk.Fetvası)

  23. ben tevbe edip bu yola yeni girdim vecahilim eksiklerim cok ama sizden su sekilde yardım istiyorum bana hangi kitaplar sırasıyla nasıl okumam gerektigini söylermisiniz ve bana bu yolda sehit olmam için bana dua edin

    1. Muhterem Abdullah kardeşim, Allahu Teala dünya ve ahiretinizi güzel eylesin. Size tavsiyem, bir İslam İlmihali alıp baştan sona kadar anlayarak okumanızı ve bu arada eğer Kur’an’ı Kerimi yüzünden okumasını bilmiyorsanız öğrenmenizi ve ardından tecvitli okumayı öğrenmenizi tavsiye ederim. Ayrıca Peygamber Efendimizin hayatını ve diğer peygamberlerin hayatlarını okumanız çok güzel olur.
      İlmihallerden size tavsiyem; “Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali veya Sadeti Ebediye Tam İlmihal’i okuyabilirsiniz. Fıkıh konusunda daha kapsamlı bir ilme erişmek için İbrahim Halebi hazretlerinin Mültaka’sını(2 cilt) okumanızı öneririm. Bunlardan sonra Peygamber Efendimizin Hadis kitablarından seçmeler olan Riyazus-Salihin’i(3 cilt)okumanız iyi olur. Bunlardan sonra Elmalı Hamdi’nin Kur’an Tefsirini okuyabilirsiniz.
      Şunlardan da bir ağabey olarak çok sakınmanızı tavsiye ederim; Dinini doğrudan Kur’an’dan öğrenmelisin”diyen mezhepsizlerden, Dinde reformculardan… Bu hususta sitemizdeki diğer yazıları okuyabilirsiniz. Örnek; Ehli Sünnet Mezhebi, Elfazı Küfür konularındaki yazılarımız gibi…
      Aklınıza takılan her sorunuzu her zaman yazabilirsiniz.
      Sizin için Allahu Tealadan hakkınızda daha hayırlısını dilerim. Zira, kıyamet günü ameller tartıldığında alimin mürekkebinin şehidin kanından ağır geleceğini Peygamber Efendimiz haber vermişlerdir. Şehitlik nasib olmasada ehli sünnet bilgilerini öğrenip Allah rızası için doğruların öğrenilmesine vesile olmanızda az sevap sayılmaz.
      Vesselam.

  24. İmam-ı Buhari ile İmam-ı Azam bir kere aynı devirde yaşamamışlardır. İmam-ı Azam ondan daha önce yaşamış ve vefaat etmiştir. Buhari hazretlerinin onu eleştirmesi ise içtihat meselesidir. Bazı sözleri de o zamanın insanları uydurmuştur. Birinden duyduğunu abartarak bir başkasına aktarmak suretiyle olmuştur. Bu büyük imama itimadı olmayan onun içtihadını ele alır. Şurası Kur’ana veya sahih hadislere uymuyor diyebilir. Bunlar bizi bağlamaz. Biz, ehl-i sünnet cemaatı olarak İmam-ı Azam ve diğer mezheb imamlarının içtihatlarının Kur’an’a ve Sünnete, kemali ile uyduğunu görmekteyiz. Onların da içtihat hataları olmuştur. Onların bu hatalarına da sevap verildiğini siz de kabul etmektesiniz.
    Bu Kur’anı mezhepsizler okuyor da biz bayrak mı sallıyoruz? Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, bizler araştırmalarda ve ilimde onlardan daha ilerideyiz. Ancak bizim onlardan farkımız, onlar gibi hakikate kapalı değiliz. Onlar gibi bu büyüklerin mümkiri de değiliz. Sizin o büyüklerin ilimini azımsamaya hakkınız yoktur. Onlara karşı daha saygılı olmanızı tavsiye ederim. Bir kaç ayet meali ezberlemekle kendini alimler alimi sananlardan olmayınız. Eğer ilminiz kemal olsaydı şu sözleri sarf etmezdiniz:” şimdi kime güvenicez bu sözler doğruysa doğru değildir. İNŞAALLAH bizim gibi tartışmışlardır kızdıklarında söylemişlerdir.” diyorsunuz. Bizim kime güvendiğimizden yana bir sıkıntımız yok. Görülüyor ki bu konuda bocalıyorsunuz.
    Günümüzün insanları kaç saatini ilme harcıyor? Hele bu din ilmi ise? Bir de o büyük alimlerin medreselere kapanıp o bilgilerin hepsini ezberlediklerini düşünün. Onların 20 yılı, bizim 60 yılımıza sığmaz. Zira onlar geceli gündüzlü ilimle yatıp ilimle kalkan kimselerdi. O çağlarda günah ortamıda çok az idi. Şimdi, şeytanlar evleri işgal etmiş durumda.
    Süfyanı Sevri Hazretlerinin İmam-ı Azam hakkında söyledikleri sanılan sözler de uydurmadır. Zira o insanın hayatını bilseydiniz, böyle sözleri söyleyeceğine ihtimal vermezdiniz. O İmam ki devletin kendisine sunduğu şeyhul islamlık makamını kabul etmeyip, kırbaçlanarak vefat etmiş bir azizdir. Ona büyük haksızlık ediyorsunuz. Cihan imparatorlukları kuran büyük ecdadımız Selçuklu ve Osmanlı 1000 yıldır İslam’ın hadimliğini İmam-ı Azam gibi dehalardan esinlenerek yapmışlardır.
    Bırakın şu mezhepsizlerin ve reformcuların lakırdılarını. Onlar öyle kimseler ki ilmi ile amel etmeyen iki yüzlülerdir. Bu millet onların nesine güvenecek? İslam Büyüklerine sataşarak isimlerini duyurmaya, meşhur olmaya çalışmaktadırlar. Tek amaçları dünyalıktır.

  25. Mezhepsizler, konuyu başka noktalara çekerek mevzuyu bulandırmaya çalışıyorlar. Oysa ki bu konu tüm açıklığıyla Kur’an’da geçmektedir. Evet, İslam’da mezhep vardır; O da Allah ve Resulunun izinden giden Ehl-i Sünnet (Hanefi, Maliki, Hanbeli ve Şafii) mezhebidir.
    “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sizden olan ulu-l emre itaat edin. Eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah ve Resulüne götürün. Bu daha iyidir ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisa 59)
    Bu ayette geçen “sizden olan ulu-l emre itaat edin” tabiriyle alimler vurgulanmaktadır. Yüzlerce alim bu görüşü benimsemiş ve bu konuda ittifak etmiştir. Ayetin devamında yer alan “herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah ve Resulüne götürün” kısmı da kıyasa delildir. Kur’an ve hadislerde hükmü açıkça bildirilmeyen meselelere kıyas ederek hüküm çıkarılması gerekir. Bu da içtihadı gerektirir. Hz. Muhammed’den sonraki dönemlerde içtihadı müçtehidler, yani “ulu’l emr” yapar.
    Nitekim Peygamberimiz bazı dünya işlerinde kendi görüşünü ortaya koymuştur. Resulullah bazı konularda kendileri içtihad ederdi. Resulullah’tan sonra ashab devrinde de ashaptan biri, bir mesele hakkında çözüm bulamadığında onu bilen birine danışırdı. Ashab döneminde de içtihad vardı. Zamanla İslam coğrafyası genişlemiş, ashab sayısı azalmış ve yeni meseleler de artmıştır. Tabiin devrine gelindiğinde ise farklı görüşleri tek bir çatı (ehl-i sünnet) altında birleştirmek için Resulullah’ın hadisleri toplanmış, tasnif ve tahlil edilmiştir. İşte Tabiin dönemi alimlerinden biri de İmam-ı Azam’dır. İmam Malik, İmam Şafiî ve Ahmed bin Hanbel gibi alimler de Tabiin dönemi alimlerinin yetiştirdiği Tebe-i Tabiin alimleridir. Bu alimler ufak tefek görüş farklılıklarına sahip olsa da temelde aynı çatı altında (ehli sünnet) birleşmiştir. Bu dönem alimlerinin içtihadlarına uymak da her Müslüman’ın vazifesi olmalıdır.
    Nitekim Hz. Muhammed bir hadisinde der ki: “İnsanların en hayırlısı benim asrım(daki ashabım)dır. Sonra onlara yakın olan (Tabiîn)lerdir. Sonra da onlara yakın olan (Tebe-i Tabiîn)lerdir” (Buhar, Fedailü Ashabi’n Nebiyy, 1; Müslim, Fedailü’l-Ashap, 210-214; Ebû Dâvud, Sünne, 9; Tirmizî, Fiten, 45).
    Sizler bu büyük alimleri ve içtihatlarını inkar ederek gerçekten çok büyük bir yanlış içerisindesiniz. Allah, ıslah etsin.
    (Belki de şu yazdıklarımıza okumadan cevap yazıyorsunuz. Anlayarak okusaydınız, ne kadar büyük bir yanlış içerisinde olduğunuzu anlardınız.)

  26. Allah’ın ancak küfür ve şirk ehlini affetmeceğini siz biliyorsunuz. Allahın rahmetinden ve affından ümit kesmek ise ehl-i küfrün sıfatıdır. Kaza namazları bir güne bir gün olarak kılınırsa hiçbir sıkıntı olmaz.
    Allahu Teala El-Karia suresinde;
    “Fe emmâ men sekulet mevâzînuh.”(6)
    “Fe huve fî îşetir-râdıyeh.” (7)
    “Ve emmâ men haffet mevâzînuh.” (8)
    “Fe ummühû haviyeh.”(9)
    “Ve mâ edrâke mâ hiyeh.” (10)
    “Nârun hâviyeh.” (11) mealen:
    “Kimin sevapları günahlarından ağır gelirse, Allah o kimseyi cennetine alacaktır. Kimin de sevapları günahlarından hafif gelirse, o haviyededir. Nedir o haviye? O iyice kızdırılmış cehennem ateşidir.”buyurmaktadır. Bu ayeti Peygamberimiz, şu mealdeki bir hadis-i şerifle izah etmektedir. “Kıyamet günü ameller tartılacaktır. Kimin bir sevabı(günahından) eksik gelirse, ona bir sevap bulması söylenecektir.” İyiliklerin kötülükleri sileceğini kuran haber vermektedir . Buna dair hadisi şeriflerde vardır.
    Peygamberimizin Muâz’a Tavsiyesi
    372. Muaz bin Cebel Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyur­duğunu (r.a.) rivayet ediyor:
    “Ya Resûlallah bana nasihat et” dedim. Şöyle buyurdu:
    “Nerede olursan ol ALLAH’tan kork. Kötülüğün arkasın­dan iyilik yap ki onu silsin. İnsanlara da güzel ahlakla mua­melede bulun.”Tirmizî, Birr: 55; Darimi Rikak: 47. İmam Taberâni,
    “Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri giderir. Bu, güzelce düşününenler için bir öğüt­tür.” Hud 114
    Şeytan müslümanı şu düşüncelerle kandırmak ve sapıtmak ister: “Ya hep , ya hiç” der. “Mükemmel bir müslüman olamayacaksan bırak önününü koyver gitsin”der. Hiç birimiz uğraşsakta mükemmel bir müslüman olamayız. Şeytan bunu bildiği için kulu bu yoldan azdırıyor. Halbuki bir müslüman şöyle düşünseydi:”Sermayenin ne kadarını kurtarırsam o benim için bir kazançtır. Bütünü elde edemeyen çeyrekten de mahrum olmamalıdır” düşüncesinde olup elinden geldiğince kulluk görevini yapmış olsa idi, Allahın o kimsenin yapamadıklarınıda affedeceğine dair Huzeyftül Yemaniden rivayet edilen sahih bir hadisin müjdesine erecekti.
    Hadisler konusunda o belirttiğiniz sayılar elbette abartmadır. Kul üzerine düşen vazifesini yapmalıdır. O konularla uğraşmak akıllı bir müminin yapacağı şey midir?
    Akıllı bir müslüman sermayesinin ne kadarını kurtarırsa onun için en büyük kazançtır. Bu sermayenin en temeli imandır. Sonra haramlardan kaçış ve farzları elden geldiğince yapmaktır. Daha sonra sünnetlere yönelmektir. Allahu Teala hangi günahla cehenneme atar, biz bunu bilemeyiz. Onun için haramlardan kaçmak lazımdır. Farzlarıda aksatmamak lazımdır.

  27. Erdem isimli okuyucuya cevap:
    Sayın Erdem Bey, siz hadislerin 200 yıl sonra yazıldığını söylemekle hadis tarihi konusunda ne kadar ilgisiz olduğunuzu isbat etmiş oluyorsunuz. Hadisler Rasulullah’ın devrinden itibaren yazılmıştır. Bir kısmı daha sonraları yazılmıştır. Biraz İslam tarihi, biraz da Kütüb-ü Sitte okumanızı tavsiye ederim. Mezhebler; konusunda desteksiz atmaktasınız. Kur’an’a dayanmayan mezheb şeytanın mezhebidir. Bu konuda biraz kitab okumanızı tavsiye ederim.
    Ve diyorsunuz ki;
    “Vehhabilik mezhebide nedir bana ingiliz kralının kurduğu mezhepten bahsediyorsun.”
    Burada soruyuda siz cevabınızı da siz vermişsiniz. Vehhabilik, dört hak mezhebi yok sayan bir mezheptir.
    Ve diyorsunuzki;
    “şimdi imamı gazaliyi tanırmısın bilmem bana onun hangi mezhepten olduğunu açıklarmısın?”

    Açıklıyoruz;
    İmam-ı Gazali’yi okuduğunuzu söylüyorsunuz, ama O’nun İhya-ü Ulumiddin’inden haberiniz yok. Zira, o eser tam bir şafii fıkhı ve kendiside şafii mezhebindedir.
    Ve diyorsunuz ki;
    “İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:14.7.2012 taihli yorumunuzda; “Kur’an-ı kerimin tefsiri, Resulullahtan işitildiği gibi yapılabilir. “Kur’an-ı kerimi, kendi görüşüne, anlayışına göre tefsir eden kâfir olur” hadis-i şerifi, bunu bildirmektedir. (1/234)” Daha sonraki yorumunuzda aynı konuyu şöyle izah ediyorsunuz:
    “ayetlere mana vermek kafir eder diyende imamı rabbani hazretleridir. araştır bakalım yalanmı söylemişim iftiramı atmışım en evvela kuranı oku. yoksa kuranda sünnete bak orada yoksa vicdanına danış diyor peygamber efendimiz. yok eğer şüphe edersen o işi bırak diyor peygamberimiz.”
    Açıklıyoruz.
    “İmam-ı Rabbani hazretleri Kur’an-ı Kerimin tefsiri ancak Rasulullahtan işitildiği gibi yapılabilir. “Kur’an-ı Kerim’i kendi görüşüne göre tefsir eden, kafir olur.” hadisi şerifi ile bunu bildirmektedir. Te’vil ise böyle değildir. Kur’an-ı Kerime ve hadisi şeriflere uygun olmak şartı ile, her alim anladığı gibi te’vil yapabilir.” (1.cilt 234. mektub)
    Bizim bu yazıdan ve bu hadisten haberimiz olmadığını mı ima ediyorsunuz? Sizin bu yorumlarınız yazılmadan çok önceden, Sitemizde de o hadis mevcuttu. 173 sahifelik sitemizdeki yazıları okusaydınız böyle ön yargılı olmazdınız.
    Diyorsunuzki;
    “Ve en önemli nokta mealci diyorsun mealci!!!! meal neyin mealiydi baktınmı? hiç sen kuranı kerimi baştan sona kadar okudunmu hiç?
    Cevap:
    Bana “siz kur’an’ı hiç baştan başa okudunuz mu?” diyorsunuz. Doğrusu sizin bu ahvalinizin ne kadar ön yargılı ve acımasız olduğunu anladım. “Tereciye tere satmak” deyimi vardır Türkçe’de, meğer ne kadar yerinde söylenmiş bir sözmüş…
    Mealci hitabımıza çok içerlediğinizi anlamaktayım. İnşaallah yanılmışımdır. “Mealci demek” Hak olan 4 mezhebten birine tabi olmayan, ama; o mezheblere karşı çıkan vehhabi mezhebli suudi destekli alim müsveddelerinin yazdığı, birbirini tutmayan yüzlerce kur’an meallerinden birine tabi olan kimselere mealci denilir. Meal demek; Kur’an demek değildir. Meal; Her arabça bilen şahsın Kur’andan kendi anladığını söylemesine veya yazmasına denilir. O, 4 ünlemle neyi ima ettinse, onların size ait olduğunu ifade ederek Allahu Tealadan size hidayet diliyorum.

    1. Ben HZ ÖMER’in hadis yazarlarına gözdağı vermek için: ”MEVŞ DAĞINA SÜRERİM”şeklinde uyardığını okudum,bu doğru mu?

    2. Okuduğunuz o tür haberler hadis münkirleri tarafından hadisleri inkar etmek için cımbızlanarak söylenmiş sözlerdir. O ve onun gibi haberlere dayanarak Hz. Ömer’in (r.a.) hadislere karşı olduğunu isbat etmeye çalışmaktadırlar. Tıpkı Bektaşi’nin “Namaza yaklaşma sarhoş olarak” mealindeki ayeti cımbızlayarak; Allah “Namaza yaklaşma ” dedi diyerek namazı inkar etmesi gibi.
      Münkirler Hz. Ömer haberlerini cımbızlayarak güya Hz. Ömer’in hadis rivayetine karşı çıktığını iddia ederek hadis inkarcılıklarına o büyük sahabeyi de alet etmek isterler. Hazreti Ömer’in hadisçiler hakkında ne yaptığını daha doğru ve ayrıntılı olarak bilmek isteyenler şu adresi tıklayarak gerçeğe ulaşabilirler:

      HADÎSLERİN YAZIYLA TESBİTİ-2 – Kütüb-ü Sitte | Hadis …
      http://www.hadis.resulullah.org/index.php?s=oku&id=8‎

  28. HAK MEZHEPLERE MÜNKİR OLAN, KUR’AN MEALLERİ İLE AMEL EDİYORMUŞ GİBİ GÖRÜNEN, MÜNAFIKLARA ATFEN DİYORUZ Kİ;
    -“Sizin yolunuzun kurucusu 1905 yılında Kahire müftülüğü yapan Muhammed Abduh denilen sicilli masondur. Sizler bir Müslüman değilsiniz. Ama Müslüman kisvesindeki münafıklar olduğunuz aşikardır.
    Siz, Hak Mezheplerini inkar etmekle İmam-ı Azam ve diğer hak mezheplerinin kurucularını değil, Onların; Kur’an ve Hadisi Şeriflere dayanarak kurduğu mezheplerin temellerini oluşturan binlerce ayet ve hadisleri yok sayarak kâfir olduğunuzun farkında mısınız?
    Yoksa siz, İslam İlmihallerinin kaynağının Kur’an ve Hadisi şerifler olduğunu bilmiyor musunuz?
    Mealci şahıs diyor ki:
    – “Mezhebler 100 yıl sonra yazıldı”
    Bu sözünüz dahi bir yalan ve iftiradır. Çünkü KİMİNİZ 220 YIL SONRA YAZILDI, KİMİNİZ 100 YIL SONRA YAZILDI DİYEREK ÇELİŞKİLİ İFADELER DE BULUNUYORSUNUZ…
    Bilesiniz ki ilk mezhep Hasan-ı Basri tarafından kurulmuştur ki O, Hz. Ali’nin yetiştirdiği en büyük alimlerdendir. Fakat sizin selefiyyeci vehhabi mezhebiniz ise 1300 yıl sonra yazıldı. Eğer ki ölçünüz zaman ise, şu durumda, Rasulullah’ın vefatından 30-40 yıl sonra yazılan ve eshabı gören alimlerin yazdığı mezhebe mi itibar edilir, yoksa 1300 yıl sonra Hak Mezhepleri inkâr eden İngiliz uşaklarının kurdurduğu mezhepsizlik mezheplerine mi itibar edilir?
    İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle dedi diye yorumunuz da, O büyük alime yer vermektesiniz. Bu ne kadar bilgisizlik ki, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin Hanefi mezhebine mensub olduğundan bile haberiniz yok.
    Müslümanları hak mezheblerden uzaklaştıran hoca müsveddelerine yazıklar olsun. Bu tür kimselere de Allahu Teala hidayet nasib eylesin.

  29. M E Z H E P D Ü Ş M A N L I Ğ I NIN T A R İ H İ :
    Mealcilik ve Mezhepsizliğin temelini atan Müslümanları bölmek ve İslamı yok etmek isteyen İngilizlerdir. 1850’lili yıllarda her türlü maddi yardımda bulunarak Suud Oğullarına Hak Mezheplerini inkar eden Vehhabiliği kurdurmuşlardır. Daha sonraki yıllarda Mısır’da faaliyetlerini sürdüren İslam düşmanı İngilizler, piyon olarak sicilli mason Muhammed Abduh’u kullanmışlardır. 1905 yılında Kahire müftüsü iken 2. Abdulhamid Han tarafından görevden alınan sicilli mason Muhammed Abduh Abdulhamid Han tahttan indirilince Mısır’da tekrar faaliyetlerine İngilizlerin desteği ile talebesi sicili mason Cemaleddin Efgani ile devam etmiştir…

    Bunların Türkiye’deki uzantıları olan münafık Mealciler, Hak mezhepleri inkar ederek gölge varlıklarını ortaya çıkarmaya çalışmaktalar. Bu karanlık adamlar, Kur’an-ı Kerim’i yalnız kendileri biliyor ve okuyor görüntüsünü vermeye çalışarak mezheplere tabi olan samimi Müslümanları bilgisizlikle suçlamaya kalkışmaktalar. Hatta İmam-ı Azam, İmam-ı Şafi, İmam-ı Ahmed Bin Hanbel, İmam-ı Maliki Hazretleri hakkında mesnetsiz ve desteksiz göndermeler yaparak müminlerin saf gönüllerini bulandırmaya çalışmaktalar. Zira, “Kurt dumanlı havayı sever” sözünü söyleyenler boşuna söylememiş olsalar gerek.
    Öyle bir taktik geliştirmeye çalışmaktalar ki, sanki o yüce alimler bir şey bilmiyorlarmış da, bunlar araştırıp doğruları bulduklarını zihinlere kazımaya çalışmaktalar. Kendi akıllarına göre Kur’an’a mana vererek, 1400 yıldır Kur’an ve Sünnet yolundan ayrılmayan, bu hususta en ufak bir taviz dahi vermeyen bu devasa alimleri; “Mezhepçilik yaparak müslümanlar arasında ayrılık yaptılar.” diye suçlamak gafletinde bulunmaktalar.
    İmam-ı Azam Hazretleri ki sahabelerden bir çoğu ile muhatab olmuş bir ilim okyanusu iken, bunlar hangi ilme ve senede dayanarak, bu büyük alimlere çamur atmaya kalkışmaktalar?
    Bu, ilim ve anlayış fukaraları, Kur’an’ın ayetlerini İslam Alimlerinin okumadığını sanmak ahmaklığına batacak kadar gafildirler.
    Mademki her şeyi Kur’an’da görmek istiyorlarsa, namaz ve oruç kelimeleri “Kur’an’da görülmedi” diye namazı ve orucu yok mu sayacaklar?
    Nasıl ki Kur’an-ı Kerim’de namazın ifadesi salat, orucun ifadesi savm olarak geçiyorsa, mezhebin ifadesi de Kur’an’da sırât(yol) olarak geçmektedir. Sırâtın en doğrusu da “sırât-ı müstekîm”dır. Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki;”(Rasulüm) Muhakkak ki, sen en doğru yoldasın.” (Yâ Sîn Suresi./4) İşte bu ayeti kerimeye göre Rasulullah’ın yolunun yani mezhebinin sır’ât-ı müstekîm olduğunu bu ayet belirlemiş oluyor. O’nun yolu ise, ehl-i sünnet yolunun(mezhebinin)ta kendisidir. Yine Fatiha suresinde beş vakit namazlarımızda; “ihdines-sırâtal-müstekîm” (Rabbimiz bizi en dğru yol olan Rasulünün yolu Ehli sünnet yolu olan sırat-ı müstekîme erdir”) diye okumuyor muyuz? Zira O Rasulun (selam ve salat O’na olsun)kendisi Sahih-i Buhari’de ki bir hadislerinde: “Kurtuluşa erenler Benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir.” diye buyurmaktadır.
    Allahu Teala Kur’an’da buyuruyor ki, mealen: “Ey Rasulüm de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.” (Âl-i İmran /31)
    Bu ayetlere ve bu ayetlerin manalarına benzer manada ki diğer ayetlere göre de, Rasulullah’a uymak farz olduğuna göre, Rasulullah’ın mezhebi, yani sırat-ı müstekîma uymak hepimize farz oluyor.
    Müctehid alimler de, bu en doğru yola nasıl tabii olunur, bunun içtihadını yaparak halkı en doğru yola çağırmışlar. Bu alimler “benim çağırdığım sırat-ı müstekımın adı Hanefilik olsun” dememişler. Onu, o zamanda yaşayan halk ifade etmişler ve öyle anıla gelmişlerdir.
    İtikatta tek olan Ehl-i Sünnet Yolu(Mezhebi) devam edegelmiş, amelde ise yüzün üzerindeki farklı ictihatlardan günümüze sadece 4 mezheb kalmıştır.
    Rasulün yolu olan itikatta Ehl-i Sünnet Yolu (Sırat-ı Müstekîm), yani mezhebi, amelde ise 4 mezheb günümüze dek gelebilmiştir. Allah, bu hak mezheblerin günümüze kadar ulaşmasına vesile olan müslümanların mekanlarını cennet kılsın. Allahu teala, o müctehid ve mukallid alimlerimizin bu çalışmalarına bol ecirler versin. Bu Hak mezhebleri anlayamayanlara da, hidayet versin.

    1. Anlayamadığım bir konuyu sizlere açmak zorunda kaldım.Hanefi mezhebine göre namaz kılmayan dövülür,diğer mezheplerde öldürülür.Dövelimmi,öldürelimmi?

    2. Sayın İsmet Bey. Namaz kılmayanı ne dövünüz ve ne de öldürünüz. Zira o iş şeriat yasalarının işidir. Kişilerin değil. Şu durum da ise, şeriat yasası ile idare olmadığına göre o kimselerin cezaları ahirette verilecektir.

    3. Ey Recep isimli vehhabi!
      Bizler sizler gibi küfürbaz değiliz ve sizlerin küfrüne karşılık küfür edenler de değiliz.. Zira herkes cebinde ne varsa onu harcar. Sizin gönlünüz küfürle dolu olmalı ki, kaleminizden küfürler saçılıyor!

      Ancak şunu bilmelisiniz ki, sizin hakaret ettiğiniz hak mezheplerin kaynağı Kur’an ve Rasulullah’ın sünnetidir. Siz hak mezheplere küfür etmekle Kur’an ve Rasulullah’a küfretmiş oluyorsunuz. Bu sebeptendir ki, sizi ağız dolusu küfrünüzden dolayı tevbe etmeye ve Allah’ın dini İslam’a davet ediyorum…

Bir yanıt yazın

error: İçeriği kopyalamak yasaktır.