DÖVENE ELSİZ, SÖVENE DİLSİZ Mİ GEREK ?

Ayet-Rabim işlerimi kolaylaştırPeygamberimiz(s.a.v.) bir gün ve’n-Necm suresini okurken amcası Ebu Leheb, Peygamberimize hakaret etmesi için oğlu Utbe’yi gönderdi. Utbe Rasulullahın yüzüne tükürerek;

-“Necmin Rabbine andolsun ki ben, sana karşı münkirim!” dedi.

Peygamberimiz (s.a.v.) ona :

-“Allah’ım ! Köpeklerinden bir köpeği, buna musallat et!” diye beddua etti.

Utbe, olayın akabinde bir ticaret kervanıyla Şam taraflarına yolculuk yaptı. Utbe’nin kervanı geceyi geçirmek için, Havran denilen yerde mola verdi. O esnada bir aslan uyuyanların arasından geçip, Utbe yi bulup parçaladı. Halkın dilinde dolaşıp duran “sövene dilsiz, dövene elsiz gerek” sözü doğru olsaydı, Rasulullah Utbe denilen mel’una öyle beddua eder miydi? Peygamberimiz münkirler ile Bedir savaşını, Uhud ve diğer savaşları yapar mıydı?

Zamanımızda “Derviş koyundan yavaş gerek, sövene dilsiz, dövene elsiz gerek” sözünü diline dolayan çakma sofi ve dervişler var.  

“Derviş koyundan yavaş gerek” türünden uydurma sözleri Yunus Emre gibi veli zatlara mal eden İslam düşmanları, Müslümanları uyutarak pasifleştirmeye çalışıyorlar. Bugün maalesef ki, halen böyle sapkın ve uyuşturma dervişlik profiline inanan ahmaklar hiç de az değildir. Gerçi bu sözleri söyleyenler çok da, öyle yaşantıları olan dervişleri de hiç görmüş değiliz…
‘Dövene elsiz gerek sövene dilsiz gerek’ diye gezen çakma softalara sakın bir yanlış yapmayın yoksa ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirir dünyayı size dar ederler…
Bunlar aslında kendilerinin değil karşısındaki insanların elsiz ve dilsiz olmasını isterler.
Bunlara göre derviş; fakir olacakmış, koyundan yavaş olacakmış, sövene dilsiz, dövene elsiz olacakmış. Anlaşılan o ki, bunlar dervişle eşeği birbirine karıştırmış olmalı…
***
Bir savaş esnasında Hz. Ali (r.a.), alt ettiği düşman savaşçısına Müslüman olması durumunda canını bağışlayacağını bildiriyor. Bunun üzerine düşman savaşçı Hz. Ali’nin yüzüne tükürüyor. Hz. Ali adamı öldürmekten vazgeçiyor. Adam niçin öyle yaptığını sorunca Hz. Ali,
– “Yüzüme tükürmeden önce öldürseydim Allah için öldürmüş olacaktım. Ama sen yüzüme tükürdükten sonra nefsim galebe çaldı seni ondan sonra öldürmüş olsaydım Allah için öldürmemiş olacaktım” der bunun üzerine adam Müslüman olur.
Yukarıda Peygamberimizin hadislerinden verdiğimiz örneklere rağmen konumuzu anlayamayan birisi Hz. Ali’nin bu kıssasını misal göstererek “Sövene dilsiz, dövene elsiz gerek” sözünün doğru olduğunu güya isbat etmeye kalkmıştır. Bu tam bir anlayışsızlık ve doğruyu kabul etmeme kibridir.. Zira Hz. Ali’nin cengi ile verdiğimiz misalin birbiri ile hiçbir bağlantısı yoktur. Hz. Ali’nin adamı katletmemesi nefsani olacağı endişesindendir. Oysaki Hz. Ali savaş esnasında binlerce kafirin boynunu vurmuştur.

Abdullah Bekir

Loading

3.265 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“DÖVENE ELSİZ, SÖVENE DİLSİZ Mİ GEREK ?” üzerine 4 yorum.

  1. “Andolsun! Sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” Maide 28. Ayet

    1. Maide suresi ayet: 27 Mealen):
      – “Onlara Âdem’in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):” Seni öldüreceğim” demişti. Diğeri ise şöyle demişti: “Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder”.

      Maide suresi ayet: 28 Mealen):
      – “(Habil) Allah’a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım (dedi).”

      Bu ayetler Hz Ademin oğlu Habil ile Kabil’den söz eder.

  2. Selamunaleykum Bekir hocam. Dinimizde kötülüğe iyilikle mualemede bulunmak yok mu? Veya taş atana gülü gidip ellerimizle vermek? Susmak gerekmez mi bu tarz durumlarda? Aşağıda örneğe bakarak:
    ” Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashâbının arasında
    otururken, bir adam Hazreti Ebu Bekir’e hakaret içeren
    sözler sarfetti. Ancak Hazreti Ebu Bekir (radıyallahu anh)
    adamın kötü sözlerine cevap vermedi. Adam ikinci sefer
    aynı şekilde hakaret etti. O yine sessizce durdu. Adam
    üçüncü sefer de eziyet edince Hazreti Ebu Bekir adama hak
    ettiği cevabı vererek kendisini müdafaa etti. Bunun üzerine
    Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) hemen
    kalkıp Hazreti Ebu Bekir’in yanından uzaklaştı. Allah
    Rasulü’nün bu âni kalkışı karşısında endişelenen Hazreti
    Ebu Bekir:
    “Ey Allah’ın Rasûlü, yoksa sizi üzecek bir şey mi yaptım?”
    diye sordu.
    “Hayır” dedi Allah Rasulü, “O kişi sana hakaret ederken
    semadan bir melek inmiş, seni müdafaa ediyor, adamın
    söylediklerini yalanlıyordu. Fakat, sen kendini müdafaaya
    başlayınca melek gitti, şeytan gelip yanına oturdu. Bir yere
    şeytan oturdu mu ben orada durmam.” buyurdu. “

    1. Aleykümselam muhterem Osman kardeşim. Bir şeye tek cepheden bakıldığında sizin dedikleriniz gibi anlaşılıyor mesele. Ama işin aslının öyle olmadığı bir meseleye etraflıca bakıldığında görülüyor.
      Şayet öyle olsaydı rasulullah(s.a.v.) efendimiz kafirlere karşı savaş açar mıydı?
      Medine’de suç işleyenleri cezalandırır mıydı?
      Bilali Habeşi hazretlerine “ey siyah kadının çocuğu” diyen sahabeyi paylar mıydı?

Bir yanıt yazın