Allahu Teala cinler hakkında Sure-i Cin’de şöyle buyurdu (mealen):
“Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk. Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş (ışın) buluyor.” (Sure-i Cin, Âyet: 8-9)
Göğü yoklamak, ne var ne yok diye araştırmak istemek, sınamak anlamlarında mecaz bir ifadedir.
Cinler, gökleri dinlemek, haber almak için bazı mevkilerde oturur, bazı yerlerde durup etrafı gözetler, gizli gök haberleri alır, onlarla halkı şaşırtırdı. Fakat şimdi “her kim dinlemek isterse, onu göz altında bulundurup gözleyen, yakmaya hazır bulunan bir ateş parçası, parlak bir alev bulunuyor.”
Elmalılı, Peygamberimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) göklere, getirdiği âyet ve mucizeleri de alev toplarına benzeterek bu âyetleri tevil etmekte, Kurân-ı Kerîm karşısında insan ve cin şeytanlarının ödlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayptan dem vuramayacaklarını anladıklarını söylemektedir.(Elmalılı Tefsir, VIII/5404)
Tefsirlerde anlatıldığına göre, cinler öteden beri göklerde dolaşır, oradaki meleklerin konuşmalarını dinlerler, aldıkları bilgilere kendilerinden de yorumlar katarak onlarla irtibat kuran kâhinlere anlatırlardı (bk. Şevkânî, V/352-353). 9. âyetin “Halbuki biz (daha önce, göğü) dinlemek için onun oturulabilecek yerlerinde otururduk.” mealindeki kısmı da buna işaret eder. Ancak Hz. Peygamber gönderildikten ve Kur’an indirilmeye başlandıktan sonra, cinlerin gökleri dinlemesine izin verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim 8. âyette verilen bilgiye göre cinler, gökleri araştırıp yokladıklarını, ancak göklerin güçlü bekçiler tarafından korunmuş ve alev toplarıyla donatılmış olduğunu gördüklerini ifade etmişlerdir. 9. âyetin son cümlesine göre de cinler, gök ehline kulak misafiri olup gizlice onlardan bilgi kapmaya çalışanlara gözetleme yerlerinden alev topları atılarak gökleri dinlemelerinin engellendiğini söylemişlerdir (Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu, V/400).
İbn-i Abbas (radıyallahu anh), Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabından bir grup ile birlikte oturmakta iken bir yıldız kaydı. Bunun üzerine şöyle sordu:
“Cahiliye döneminde iken bu gibi hâller hakkında ne diyordunuz?” Onlar:
“Bizler, ya büyük bir kimsenin öldüğünü ya da büyük bir kimsenin doğduğunu kabul ediyorduk.” Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Bu yıldızlar, ne bir kimsenin ölümü ne bir kimsenin dünyaya gelmesi dolayısıyla atılmaz. Fakat şanı yüce Rabbimiz semada bir emri hükme bağladığı takdirde Arşın taşıyıcıları, teşbih ederler. Daha sonra her semada bulunanlar teşbih ederler. Nihayet bu teşbih bu gördüğünüz semaya kadar ulaşır. Semada bulunanlar-Arşın taşıyıcılarına: ‘Rabbiniz ne buyurdu?’, diye sorarak haber almak isterler. Onlar da onlara neyi buyurduğunu haber verirler. Herbir sema ehli -haber şu gördüğünüz semanıza ulaşıncaya kadar- diğerine haber verin. Cinler, bunu kapmaya çalışırken hemen onlara atış yapılır. İşte onların buradan getirdikleri haberler doğrudur, fakat ona bir şeyler ilave ediyorlar.”
(Müslim, IV, 1750; İbn Hibbân, Sakih, XIII, 499; Tirmızi, V, 362; Müsned, I, 218).
Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.