Hayz ve Nifas Halinde Namaz Kılınmaz Oruç Tutulmaz

Lohusalık Hali:

Lohusalık (nifas) nedir? Bu dönemde dikkat edilmesi gereken şeyler nelerdir?

   

Kadınlarda doğumdan sonra cinsel organlarından gelen ve kanla ortaya çıkan en çok kırk gün devam eden özel bir durum. Kadınların bu haline lohusalık (nifas) hali, bu kana da lohusalık kanı denir.

Lohusalık müddeti kadından kadına değişir. Bazı kadınlarda bu süre, bir gün dahi olabilir. Lohusalık süresi, kanın kesilmesiyle son bulur. Lohusalığın asgarî süresi yoktur. Azamî süre ise kırk gündür. Doğumdan sonra kırk gün geçtiği halde kan devam ediyorsa, artık bu kan nifas kanı değil, özür kanıdır (bk. İstihâze).

Lohusalık müddeti içinde (kırk gün) görülen temizlik de nifastan sayılır. Meselâ; doğumdan sonra on gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra yeniden on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi beş günün hepsi de lohusalık müddeti sayılır.

El, ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle lohusalık hali meydana gelir ve çoğunlukla ön, on beş gün devam eder. Fakat, azaları henüz belirmemiş bir düşük ile lohusalık hali oluşmaz. Düşük ile görülen kan üç gün devam eder, evvelce de en az on beş gün temizlik hali devam etmiş bulunursa, bu, hayız kanıdır. Böyle olmazsa istihâza (hastalık kanı) sayılır.

Lohusa olan kadınlar bu süre içinde; namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur’an okuyamaz, Kur’an’ı eline alamaz, Kâbe’yi tavaf edemez, mescidlere giremez ve kocası ile cinsî temasta bulunamazlar. Lohusa bir kadının kocası, hanımının göbeği ile diz kapakları altına kadar olan uzuvlarından, arada bir örtü veya giysi olmaksızın faydalanamaz. Arada bir örtü olduğu takdirde, cinsel ilişki olmamak şartıyla sevip okşayabilir.

Lohusalık süresince kılınamayan farz namazlar daha sonra kaza edilmez, fakat tutulmayan oruçlar kaza edilir.

Lohusalık kanı kesilince kadın boy abdesti alır ve ibadetlerini yapmaya başlar. Kocası ile cinsel ilişkiye de ancak yıkandıktan sonra veya kanın kesilmesinin üzerinden en az bir namaz vakti geçtikten sonra başlayabilir.

Lohusa olan kadın dua ayetlerini, dua maksadıyla okuyabilir. Zikir ve tesbih edebilir. Pişirdiği yemekler, içtiği ve yediği şeylerin artıkları temizdir. Kocası onunla aynı yatakta yatabilir ve yukarıda belirtildiği ölçüde ondan yararlanabilir. Bu esnada kadının bazı ibadetlerden alıkonmasının bazı hikmetleri vardır. Bu esnada kadın ifraz ettiği bazı mayiler itibariyle, Allah’ın huzuruna çıkabilecek tam bir temizlik halinde değildir. Diğer taraftan büyük bir hastalık ve yorgunluk içinde olduğu için istirahata muhtaçtır. Bu esnada cinsel ilişkinin yasak kılınmasının hikmetlerinden biri de, kadının böyle bir ilişkiye fizik ve psikolojik yönden hazır olmamasıdır. Diğer taraftan bu esnadaki ilişki tıbbende mahzurludur. Cinsel hayattaki bu geçici yasak, eşler arasındaki sevgi ve özlemin artmasına da sebep olur.

Akif KÖTEN

*********************************************************

Adet hali ile lohusa olan kadınların bu durumları son bulunca yıkanmaları farzdır; cünüp olan bir kişinin yıkanması gibi. Bunun hikmeti temizliktir. İlleti ise Allah’ın emridir.

Bu konunun en açık delili şu ayettir:

“Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Bakara, 2/222)

Ayrıca hayızlı ve nifaslı kadınların bu durumları son bulunca yıkanmaları lazım geldiğini bildiren pek çok hadis vardır. Bu ayetin tefsirlerine ve hadis kaynaklarında belirtilmiştir. (Bu hadis ve rivayetler için bakınız: Buhari Hayz bölümü; Müslim, Hayz Bölümü; İbni Kesir, Tefsir ilgili ayetin tefsiri)

Ayrıca Peygamberimizin (asm) ve sahabe hanımlarının uygulamaları da ayrı birer delildir.

Kadınlar, gerek hayızlı günlerinde, gerekse lohusalık müddeti içinde kılamadıkları namazları kaza etmezler. Cenab-ı Hak bir lütuf ve kolaylık olarak kadınların bugünlerdeki namaz borçlarını affetmiştir. Çünkü Allah kullarına kolaylık ister, zorluk istemez. Oysa kadın ortalama olarak ayda bir hafta âdet görmekte ve bu durum yılda üç ayı bulmaktadır. Yılda üç aylık kaza namazı ise insana ağır gelir. Bu hususta Hazret-i Âişe (ra) validemiz şu hadisi rivayet ediyor:

Bir kadın Hz. Âişe’ye sordu:

“Hayızlı kadının hayızdan temizlendikten sonra hayız zamanında kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir mi?”

Hz. Âişe şöyle cevap verir:

“Sen Haruriyye misin (Haricilerden misin?). Biz Peygamberin (a.s.m.) yanında hayız âdetini görürdük, sonra temizlenince guslederdik. Peygamber (a.s.m.) namazı kaza etmemizi bize emretmezdi.” (İbni Mâce, Taharet: 119)

Fakat oruç böyle değil, Ramazan orucu yılda bir ay olduğundan daha sonra bir hafta, on gün oruç kazasını yapmak pek o kadar zor gelmez.

Hayız ve nifas hâlindeki kadından her türlü namaz mükellefiyeti düşer.

Kadınlar hayız-nifas hâlinde oldukları müddet zarfında, namaz kılmaları kendilerine haram olur. Hayız ve nifas hâlinde iken kılamadıkları bu namazları; kadınlar sonradan kaza etmek mecburiyetinde de değillerdir.

Cenâb-ı Hak, fazl ve kereminden onları böyle bir mükellefiyetten afvetmiştir. İslâm dîni gerçekten kolaylık dînidir. Hayız ve nifaslı kadınların namaz borçları hakkındaki hükmünde de, bu kolaylık prensibini apaçık görmekteyiz.

Çünkü, hayız hâli kadınların her ay mübtelâ oldukları ve bir haftaya yakın zamanlarını meşgul eden eziyetli bir durumdur. Bu arada pek çok vakit namazlarını da kılamamış haldedirler. Kadının devamlı olarak kocasının ve çocuklarının hizmeti yanısıra, evinin temizlik ve bakımıyla da uğraştığı malûmdur. Bu durumda olan bir kadının, mecburen terkettiği pek çok vakit namazlarını sonradan kaza etmek zorunda kalmasının, ona ne derece ağır ve zahmetli geleceği apaçık meydandadır.

Nifas hâli için de durum aynıdır; yirmi gün, otuz gün, hattâ kırk gün namazını terketmek zorunda kalan bir kadının, bütün bu birikmiş namazları kaza edebilmesi ne kadar meşakkatli olacağı bedihîdir. İşte, âlemlere rahmet olan İslâmiyet, büyük bir kolaylık olarak, kadınların, hayız ve nifas hâlinde iken kılamadıkları bütün namazları afvetmiştir.

Hayız ve nifas hâlindeki kadınların namaz kılmaları haram olmakla birlikte, tesbih, zikir ve duada bulunmaları câizdir. Hattâ hayız ve nifas hâlindeki bir kadının, mümkün ise ve vakti de müsait ise, her namaz vaktinde abdest alıp, bir vakit namaz kılacak kadar kıbleye karşı yönelerek oturması, bu süre içinde, tesbih, tevhid ve tehlil ile meşgul olması müstehab bile görülmüştür.

Bu şekilde o, hem Rabbini unutmamış ve ibadet zevkini kaçırmamış; hem de Allah’a ibadet hususunda -elinden gelseydi- ne derece arzu ve iştiyak içinde olduğunu da göstermiş olur. Bu güzel ve temiz niyeti sebebiyle, o kadına hayatında en güzel ve en feyizli kıldığı namazın sevabı yazılacağı rivâyetlerden anlaşılmaktadır. (İbn Abidin, Menhelü’l-vâridîn min bihâri’l-feyz ale’z-Zuhri’l-müteehhilîn fî mesâili’l-hayz)

Hayız-nifas hâlindeki kadınlara, namaz kılmak gibi oruç tutmak da haramdır. Ancak namazdan farklı olarak, tutamadıkları günleri, temizlendikten sonra kaza etmeleri gerekmektedir. Çünkü, oruç, namaz gibi devamlı olmayıp senede bir ay olduğundan, kadınların tutamadıkları birkaç günlük oruç borçlarını sonradan kaza etmeleri, onlara pek fazla bir zahmet ve meşakkat yüklemez. Bu bakımdan namaz borçları afvedildiği halde, oruç borcu baki kalmış, sonradan kazası istenmiştir. Âişe validemiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:

“Bize hayız ve nifas hâlleri geldiğinde, Hz. Resûlüllah (asm) tutmadığımız oruçlarımızı kazâ etmemizi emir buyururlardı. Kılmadığımız namazların ise kaza edilmesini emretmezlerdi.”(bk. Neylü’l-Evtar, 1, 279-280; Sübülü’s-Selam, 1, 105)

Hayız-nifas hâlinde olan kadının kocası ile cinsî münasebette bulunması da haramdır. Bu halde yapılan bir cinsî birleşme, büyük günahlardan (günâh-ı kebâir) sayılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur:

“Sana kadınların hayız (âdet) hallerini de soruyorlar. De ki: O (hayız) bir ezâdır. Binaenaleyh siz hayız hâlinde kadınlardan çekilin. Temizleninceye kadar onlara yanaşmayın.” (Bakara, 2/222).

Âyette geçen kadınlara yaklaşmama emrinin ne mânâ ifade ettiğini Enes’den (ra) rivâyet edilen bir hadîs-i şerîf şu şekilde açıklamaktadır:

“Yahudiler kadın hayız gördüğü vakit onlarla birlikte yeyip içmezlerdi. Peygamber (asm) ise bu hususta:

“Her şeyi yapın, yalnız cinsî münasebet müstesna…”buyurdular.” (bk. Müslim, Hayz 16; Nesaî, Tahâret, 18)

Hayız-nifas hâlinde iken kadınla cinsî temasda bulunmak dinî yönden olduğu gibi, tıbbî yönden de çok mahzurludur. Kadın bu hallerde hasta hükmündedir. Son derece itinalı bir bakıma ve temizliğe muhtaçtır. Yorulmaktan büyük ölçüde kaçınmalı, mümkün mertebe istirahat halinde olmalıdır.

Ayrıca hayızlı kadının dışarı yaydığı ağır koku, erkeği kadından tiksindirmeğe de sebeb olabilir. Bu bakımdan bu nazik dönemde yapılacak cinsî münasebetler, kocayı hanımından tiksindirip soğutabileceği gibi, pek çok kadın hastalıklarına da sebebiyet verebilir.

Meselâ: Bugün Avrupa’da kadınlarda çok sık görülen rahim kanserlerinin mühim bir sebebi de, ay hâlinde kadınların kocalarıyla cinsî münasebette bulunmaya devam etmeleri olarak tesbit edilmiştir. Bir erkeğin hayız hâlinde olan hanımına yaklaşması haram olduğu gibi, kadının ona boyun eğmesi de haramdır. Eğer, karı-koca bu halde iken, cinsî münasebette bulunurlarsa, her ikisinin de tövbe ve istiğfar etmeleri gerekir. Ayrıca bir veya yarım dinar miktarında altın veya onun bedelini de fakirlere sadaka olarak vermelidirler. [Bir dinar, bir miskal (4 gr.) ağırlığında bulunan altın sikkedir].

Hayız hâlinde olan kadından yatağını ayırmak câiz değildir. Bu tarz davranış, Yahudilerin mezhebidir. Yahudiler ay hâlindeki kadından yataklarını ayırdıkları gibi; onlarla yanyana oturmaz, beraber yemek bile yemezlerdi. Silindikleri havluları bile ayırırlardı. İslâmiyet bu haksız ve bâtıl âdeti kaldırmış, ay hâlindeki kadınla yatmayı, pişirdiği yemeği yemeyi, aynı havluya el, yüz silmeyi mekruh dahi saymamıştır.

Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle buyurur:

“Ben hayızlı iken Nebî (asm) mübarek başını kucağıma yaslar, sonra Kur’an okurdu.” (Buhârî, Hayz, 2, 3; Nesâî, Tahâret, 173, 174)

Diğer bir rivâyet:

“Adetli iken, kemikli eti ısırır, sonra O’na verirdim. Alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Yine âdetli iken su içtiğim kabı O’na verirdim, alır ve ağzını benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi” (Müslim Hayz, 14)

Bu hadîslerden anlaşılıyor ki, hayız hâlindeki kadınlar necis (pis) değillerdir. Nifas hâlinde olanlar da böyledir. Bu haller sadece birer hadestir. Yani bâzı dinî mükellefiyetleri ifaya mâni şer’î birer kirlilik hâlidir. Yoksa neces, yani, hakikî pislik hâli asla söz konusu değildir.

Selam ve dua ile…
Sorularla İslamiyet

Loading

343 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bir yanıt yazın