Mezhepler

Mescidi Nebi-3بسم الله الرحمن الرحيم

N O T :
Ey Ehli Sünnet Mezhebi Düşmanı Kişi!
Gerçek İslamı Bilmek İstiyorsan İtikatta Ehli Sünnet Mezhebine, Amelde Dört Hak Mezhepten Birine Tabi Olmalısın.

Aksi Halde Cehennemdeki Yerine Hazırlan!

Bazı İlahiyatçılar Ehli Sünnet ulemasının Kur’an mealini ve tefsirini okumaya karşı olduklarını sadece kendi yazdıkları kitapların okunmasını istediklerini söylüyorlar.
Bunlar kesinlikle doğru söylemiyorlar. Hiç bir Ehli Sünnet alimi tefsir ve meal okunmasına karşı değildir. O alimler;
müçtehid olmayan kimselerin Kur’an’dan kendi aklına ve ilmine göre itikadî ve amelî hükümler çıkarmasının uygun olmayacağını bildirmişlerdir. Yoksa bir Müslüman Allah’ın kitabını elbette okumalıdır. Zira onda nice hikmetler vardır.
Ancak Kuran ve hadisleri doğru anlamak için mealleri değil ehli sünnet alimlerinin Kuran tefsiri mesabesinde olan eserlerini okumak gerek. 

MEZHEP NEDİR ? 
Mezhep kelimesi; sözlükte Arapça bir kelime olup gidilen, takip edilen yol demektir. Mezhebin dini alandaki anlamı ise,  müçtehit alimlerin Kur’an, Sünnet ve Eshabın İcmasına dayalı olarak yaptıkları çalışmaların bütünü demektir. Yani ehli sünnet mezhepleri ; Kur’an, Sünnet, İcma-i Ümmet(eshabın icması) ve Kıyas-ı fukahadan oluşur. Bu 4 delilden birini reddedenler ise, ehl-i sünnet sayılamaz.

Bu dört delili kabul eden bir tane hak mezhep vardır ki buna Ehl-i Sünnet denilir. Hanefi, Şafi, Hanbeli ve Maliki Mezheplerinin hepsi inançta bu dört delili kabul ettikleri için tek mezhep sayılmaktadır.
SORU: Şii Mezhebi Ehl-i Sünnetten midir?

CEVAP: Şiiler, kendilerine (Caferi) diyor. Halbuki, bu büyük imam, Ehl-i sünnet idi. Ehl-i sünnet âlimlerinin ve Evliyanın üstadı idi. Büyük İslam âlimlerinin gözbebeğidir. Din bilgisi üzerinde hiç kitap yazmadı. Şiilerin dört esas kitabı olan Küleyni’nin (Kafi)si, İbni Babeveyh Ebu Cafer Muhammed bin Ahmed Ali Kummi’nin (Menla yahdur)u, Ebu Cafer Muhammed bin Hasen Tusi’nin (Tehzib) ve (İstibsar) kitaplarında, imam-ı Cafer Sadıktan emirler, haberler yazılı ise de, bunları bildirenlerin sağlam ve sahih olmadıklarını kendileri de bildirmektedir. İmamiyyenin otuzikinci fırkasına Caferiyye denilir. Bunlar, Hasen-i Askeri öldükten sonra, kardeşi Cafer bin Ali imam oldu. Hasen-i Askeri’nin evladı yoktu derler. Bu Caferilerin, imam-ı Cafer Sadık’la bir ilgileri yoktur. Şiilerin bugün ellerinde bulunan hadis ve fıkıh kitaplarını Ebu Cafer Muhammed bin Yakub Küleyni ile Ebu Cafer Muhammed bin Hasen Kummi yazdıkları için, kendilerine Caferi diyorlar.
Demek ki Caferiliğin, imam-ı Cafer sadıkla ilgisi yoktur. İlgisi olsa idi, bu kadar ehl-i sünnet âlimi, Resulullahın torunlarından kıymetli bir zatın mezhebine girmez mi idi? (S.Ebediye)
S A P I K   M E Z H E P L E R :

1-BİDATÇILAR MEZHEBİ: “Mizan yoktur, o adalettir. Büyük günah işleyenler sonsuza dek cehennemde kalacaklardır, farzları yapmak imandandır terk eden(inkar etmediği halde) kafirdir diyenler, fakat birini terk ederse kafir olur,  içki içerken, zina ederken, o kimse kafir olur.” diyenler bid’atçı sapıklardan olur.

2-CEHMİYYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

3CEBRİYE MEZHEBİ:” Kulun(irade) kudreti, kazanması ve etkisi yoktur. O cansız bir varlık (robot) gibidir.” diyen Cebriye Mezhebi inancında olanlarda  küfür ehlidir.

4-DEHRİYYE MEZHEBİ:  Bunlar Allah’ın varlığına inanmayan ateistlerdir. Çok eski çağlardan beri varlıkları bilinir.

5- KADERİYE MEZHEBİ: “Şer Allah’ın yaratması değildir, kul yaptığının yaratıcısıdır.” dedikleri için küfre girmişlerdir.

 6KESSANİYE MEZHEBİ : “Allah’ın yanılıp pişman olabileceğine inandıkları için küfre girmişlerdir.

 7- RAFİZA MEZHEBİ: Reenkarnasyonculuğa inanırlar.  Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” derler ve putperest Hindu ve Budistlerden etkilendikleri için ölen kimselerin  ruhu başka cesetlere geçerek dünyaya tekrar tekrar geleceğine inanan kafirlerdir. Şii Mezhebinden sapmış Rafizalar da sapık bid’atçılardır. Rafizilerden  Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer’e küfredip lanetleyenler kafirdir. “Hz. Ali bizim ibadetlerimizi yaptı, bizim ibadet yapmamıza gerek yoktur” diyen rafiziler de küfre girmiştir. Hz. Ali( r.a.),  Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den (Allah her üçünden de razı olsun) üstündür.”  diyenler Bid’atçı sapıklardır.

 8- HARİCİ MEZHEBİ: Bize Kur’an yeter” deyip hadisi şerifleri inkar ettikleri için Hz. Ali bunların küfrüne fetva vermiştir. Bu sebeple Hz. Ali’yi ve Hz. Osman’ı bunlar şehid etmiştir. Ayrıca Hz. Osman, Hz. Ali, Hz.Talha, Hz.Zübeyir, Hz. Aişe ve bazı sahabeleri kafir saymaları sebebiyle İslamdan çıkmışlardır..

 9- YEZİDİLER: İran tarafından zuhur edecek bir peygamberin Muhammed (s.a.v.) ümmetini ortadan kaldırmasını bekledikleri için bunlar da kafirdir.

10- NECCARİYE MEZHEBİ : Allah’ın sıfatlarını inkar etmeleri  ve; ”Kur’an-ı Kerim yazıldığı zaman cisim, okunduğu zaman da arazdır(araz: başkasına bağlı olarak yer tutan, kendi halinde olamayan; renkler, tatlar kokular gibi) .” demelerinden dolayı kafir olmuşlardır.(Ayınlar: cevherler, maddeler, atomlar.)

 11- ŞEYTANİYE MEZHEBİ: Allah ancak dileyip takdir ettiği, yani yarattığı zaman bilir. Ondan önce bir şey bilmez diyen, Şeytaniye Yolu inancında olanlar da  kafirdir.

12- MUTEZİLE MEZHEBİ:  “Allah ne görür, ne de görülür” diyen ve; “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri ve; “Kul kendi kaderini yaratır” diyen Mûtezile Mezhebinden bir gurup da dinden çıkmıştır.

13- MÜRCİE MEZHEBİ: “Mümin ve kafirleri Allah’a bırakırız. Mü’min cennetlik, kafir cehennemliktir diyemeyiz. Dünya ve ahiret Allah’ındır,  dilediğini affeder, dilediğini cezalandırır. İbadetler farz değil, fazilettir.”diye inanan veya söyleyenler kafirdir.  “Mü’minler günahkarlar ile dost olamaz.” diyenler de, bid’atçı sapıklardır. 

14- MÜCESSİME,   “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

15- KERAMİYE MEZHEBİ: “Allah’ın özel yeri, mekanı vardır, O arştadır” dedikleri için küfre girmişlerdir.

16- Müşebbihe  Mezhebi: Allahı mahluklara benzetenler de kafirdir.

17- MUATTİLE MEZHEBİ: Rubûbiyyeti inkar ettikleri için küfre girmişlerdir.

18- VESENİYE MEZHEBİ:  Vahdaniyeti (Allahu Teala’nın Zatında ve sıfatlarında ve işlerinde ortağı olmamasıdır.) inkar ederler.

19- İttihadiye Yolu:  Allah’tan başkasına ibadet edilebileceğini iddia ederler .

20-Hululiyye Mezhebi: Allah’ın büyük saydıkları bazı kimselere içine girdiğine inanırlar. Allah ile birlikte başka ilahlara ibadet etmenin doğru olduğunu kabul eden bu kimselerde kafirdir.

21- DİSANİ, MANİ, SABİLER Mezhebi: Hayrı bir ilah, şerri başka bir ilahın yarattğına inandıkları ve aynı görüşe sahip oldukları için bunlarda kafirdir.

22- KARAMİTİLER ve BATINIİLER Mezhebi:  Tenasuha (reenkarnasyona)  inandıkları ve Hululü (haşa Allah’ın bir insanın içine girmesine inananmayı) kabul ettikleri için kafirdir. Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inandıkları için kafir olmuşlardır. 

23- Cenahiler ve Hişamilerde : Allah’ın birliğini ve ilahlığını kabul edip “Allah kadim değildir, diri değildir, mahluktur ve şekillenmiştir.” diye inanandıkları için kafirdir.

24- Hıristiyan ve Yahudiler: Allah’ın oğlunun var olduğunu, veya arkadaşı, veya hanımının var olduğunu kabul ettikleri,  ve Allah’ı bir şeyden doğmuş veya oluşmuş kabul ettikleri için bunlarda kafirdir.

25- TABİATÇILAR (Doğa Yarattı Diyenler):  Evrenin kendi kendine yaratıldığını kabul eden Tabiatçılar, iki ilah var olduğunu kabul eden filozoflar, ezelde Allah ile bir başka ilah olduğunu,  evrenin (kainatın) sanatkarı ve düznleyicisi  başka bir ilah olduğunu kabul edenler de kafirdir.

26- DOĞA’ya İMAN EDENLER: Varlıkların yaratılmasında doğanın (tabiatın) da etkisi var diyen tabiatçılar da kafirdir.

27- SAPIK MUTASAVVIFLAR: “Allah ile oturup konuşulur, O’nun yanına çıkılır, Allah bazı veli ve mürşidlere hulul eder (içine girer), dolaysı ile mürşide itaat eden, Allah’a itaat etmiş olmuş olur.” diyen bazı mutasavvıflar,  hırıstiyan ve yahudiler ve Batıni Mezehebi’ndekiler de kafirdir.

28- SAPIK FELSEFECİLER MEZHEBİ: Kainatın kadim, yani yaratılmamış olduğunu söyleyen bazı felsefeciler de kafirdir.

29- İBAHİYE MEZHEBİ:  Allah’ın varlığına ve birliğine inanan,  peygamberlerin hak olduğunu kabul edip, onların getirdiği şeyler de yalan olabileceğini iddia eden filozoflarla,  bazı sapık mutasavvıflar ve İbahiye Mezhebi’ndekiler de kafirdir.
30- Şia Mezhebi: Kuran’da Aişe(r.anha) annemizin iffetli olduğu ayetle belirtilmesine rağmen Şia’dan bir çok kimse ona iftira atarak küfre girmekteler. Ayrıca Şia’da zinanın adı müta nikahıdır. Şia, Aşerei mübeşşereden olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a lanet ederek hak yoldan sapmış bulunmaktadır..
Dalalet Mezhepleri ise, ehli sünnetin dışına çıkmış olup ya sapıtmışlardır veya küfre girmişlerdir.

31- Vehhabilik Mezhebi: Ehli sünneti reddedip sapık din adamı İbn-i Teymiyyeden etkilenen Osmanlıyı parçalamak isteyen kafir İngilizlerin kurdurduğu selefiyeci sapıklardır.
32– Kadyanilik
33– Dinde Reformculuk Mezhebi
34– Bahailik
35– Dinler Arası Diyalogculuk Mezhebi

Bunlar buraya yazdıklarımız. Buraya yazılmayanlar da mevcuttur.

SORU 1: Ehl-i Sünnet Mezhebi Aleyhtarları Kimlerdir?

CEVAP: Hak mezheplerin aleyhinde bulunan mezhepsiz mezhepler üçe kategoride incelenebilir:

Birincileri; hiç bir şeyden haberi olmayan halktan kimselerdir. Bunlar nefislerinin arzularına tabi olup, dinde kolaylık ve kaçamak arayan cahil kimselerdir.

İkincileri: Bunlar mezhepsizliğin savunucu hocalarıdır. Bunlar kendilerine en doğruyu bilen görüntüsü verebilmek için herkesi, Kur’an hariç her şeyi eleştiren, Kur’an-ı Kerime de kendi akıl ve mantıklarına göre mana veren din düşmanlarının maşaları konumundaki piyonlardır. Bunlar trafikte ters yola giren sarhoş sürücüler gibidir. Bunlar kendisinin ters yolda olduğunu görmeyip, karşıdan gelen herkesin ters yola girdiğini sanırlar veya öyle görmek isterler.

Üçüncü kategoride olan mezhep düşmanları ise, bunlar hiç bir zaman açığa çıkmazlar. Bunlar hep piyonlarını kullanırlar. Bunlar İslam’a açıktan zarar vermek isteyip de, başarılı olamayanların arkalarındaki virüsleridir.

 

SORU 2: MEZHEPSİZLERİN AMACI VE HEDEFİ NEDİR?

PİYON KONUMUNDAKİ SAVUNMACILARIN ÇALIŞMALARI ÜÇ AŞAMADIR:
Birinci turdaki hedefleri tasavvuf ve evliyaları kötülemek, İslam alimleri ve onların eserlerini karalamak, mezheplerin Peygamber efendimiz zamanında olmadığı propagandasını yapmak ve hadisi şeriflerin içinde uydurma hadis olduğu yalanını yaymak.. Bunlara “hadislerin uydurma olduğuna dair eliniz de ki kaynak ve kanıt nedir?” diye sorulacak olursa; “Kur’an” diyemeyecekler. O halde “hadis” de diyemeyecekler. Bunların herkesten gizledikleri kaynaklar;  Ehl-i Sünnet düşmanı hazreti Ali’nin “Bunlar kâfirdir” diye fetva verdiği hadis-i şerifleri inkar eden ehli küfür Harici Mezhebi mensuplarına ait kaynaklardır veya sapık kader münkiri Mutezile Mezhebine aittir… Öyle ya.. bu adamlar sahabe değil ki bizzat hadis uydurma olayını gözleri ile görmüş olsunlar. Çok esef verici… Birinci tur çalışmalarında başarılı olduklarında ikinci tura geçeceklerdir. İkinci turda ise, sahabeler kötülenecek ve onların sanıldığı gibi güvenilir kimseler olmadıkları anlatılacak ve Kur’an’ın da bazı ayetlerinin değiştirildiğini ortaya atacaklardır. Bu yılanlar son darbelerin de ise, Kur’an’ın Allah kelamı olmadığını kusmalarıdır.

    BİR FIKRA

Bir papaz, merhum Nasreddin Hocayı sıkıştırmak maksadıyla şöyle bir soru sorar:
– “Benim eşeğin kuyruğunda ne kadar kıl var?” der.
Hoca:
-“Senin sakalındaki kıllar kadar.” der.
Papaz:
-“ Nereden biliyorsun?” deyince, Hoca:
-“ İnanmıyorsan cımbızla bir senin sakalından bir benim eşeğin kuyruğundan kıl alalım. Eğer denk gelmezse kabul etme.” der.
Cımbızla sakalının tek tek yolunacağını anlayan papaz, Hocanın cevabını makul bulmaktan başka çaresi kalmaz. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Baraj patlarsa  barajın üstündeki köyler değil, alt tarafındaki evler sele maruz kalacaktır. Bunları görebilmek için keşfin açık olması gerekmez. Akıl-ı Selim ve tecrübe ile bakmak yeterlidir.

MEZHEPSİZLERİN ZEHİRLERİ:
Mealci piyonlar gizli üstatlarının Hedeflerini gerçekleştirmek için bir takım ev ödevleri vardır. Bunları halkın içeriğine vakıf olmadıkları ilgi çekici sorulardan seçerek yaparlar.

SORU 3: Müslümanlar mezheplerle uğraşmaktansa doğrudan kaynağını Kur’an’dan alıp dilediği şekilde amel etmeleri daha doğru olmaz mı? “ 

CEVAP: Bunların bu şekilde söylemeleri: “İnsanlar hastalandığında doktora gitmesin, herkes kendi kendisinin doktoru olsun ve eczaneye bizzat kendileri gitsin, orada hastalığına uygun gördüğü ilacı kendisi alsın.” demek anlamına gelir ki, bu da en büyük fitnedir… Zira bu işin sonunda Müslümanlar tam bir kargaşa ortamına düşecek ve herkes “Benim mealim doğrudur buna göre amel edilmesi doğrudur” vehmine kapılarak Müslümanlar felakete düşürülecektir. İşte o ortam oluştuğunda mezhepsizlerin arkasındaki İslam’ın gizli düşmanları, ikinci tur hedeflerine varmış olacaklardır. Kur’an ile ilgili hiç bir ilme vakıf olmayan bir okur yazar Müslüman, mezhep imamlarının çıkardıkları hükümleri yansıtan ilmihaller olmasaydı ibadetlerini neye göre ve nasıl yapabilecekti? Bir kaç misal verelim; Kur’an namazı emrediyor fakat kaç rekat olduğunu açık olarak belirtmiyor. Kur’an’a göre vakit namazları ve Cenaze Namazı kaç rekat ve nasıl kılınacaktı?

 SORU 4: KUR’AN’DA MEZHEP VAR MIDIR?

CEVAP: Her şeyi Kur’an’da görmek isteyen bid’atçıların sorularından birisi de şudur; “Kur’an’da MEZHEP var mıdır, bu ümmeti niçin parçalayıp mezheplere bölüyorsunuz?” Kur’an-ı Kerim’de iki mezhep(yol) belirtilmiştir. Birisi dalalet yoluna sapanların mezhebi(yolu), diğeri ise sırat-ı müstekîm olan Peygamberlerin mezhebidir( yolu). Bu Fatiha Suresi’nde de geçmektedir.

SORU 5: Mezhep karşıtı bir kimse şöyle bir soru sormaktadır: “Enam Suresi 114′te;
“Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?”   İşte siz hakem arıyorsunuz. Kur’an detaylı anlatılmış ama siz hala yanlışta ictihat edebilecek alimlerin arkasına geçiyorsunuz.  Bize “Mealci“diyerek, birde güya bir şey yapmış gibi dinden çıkıyorsunuz.”

CEVAP: Mezhebsizler, Enam suresindeki bu ayete yanlış mana vererek mezheblerin gereği olmadığını iddia etmekteler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: -“ Kim Kur’an hakkında kendi görüşüne göre söz söylerse isabet etse de hata etmiş olur.” (Ebû Davud) Kur’an’ın gerek lafzı üzerine ve gerekse lafzın ifade ettiği mana üzerine aklına dayanarak beyanda, yorumda bulunmak Rasulullah (s.a.v.) tarafından yasaklanmış bulunmaktadır. Vardığı yorumda isabet etse bile şer’î bir ruhsatı olmadığı için hatalı bir iş yapmış olmaktadır. İmam Gazalî şöyle der: -“ Şeriat koruyucusunun (Allah) elfazını Batınîlerin yaptığı gibi zahirinden hareketle daha önce (Selef’in) zihnine inmemiş meselelere yorumlamaya kalkmak büyük felaketlerden biridir. Zira Kur’an-ı Kerim’i anlama işinde-bizzat şeriat koruyucusundan (Hz. Peygamber) yapılan nakle dayanmadan ve öyle yapılmasında zaruret olduğunu gösteren aklî bir delil bulunmadan- sırf zahire göre hareket edip yorum yapmak haramdır.”

 SORU 6: PEYGAMBER EFENDİMİZİN ZAMANINDA MEZHEP VAR MIYDI ?

CEVAP: Peygamber (s.a.v.) Efendimizin mezhebi vardı. Zira Kur’an Efendimizin mezhebini Yasin Suresinde şu ayetle ifade etmiştir. –“İnneke leminelmurselîn” “Alâ sırâtın müstekîm.” Mealen: “(Ey Muhammed) şüphesiz, sen gönderdiğimiz rasullerdensin ve sen en doğru mezhep üzerindesin. ” Mezhebin Kur’an’daki karşılığı “sırât”tır. Sıratın anlamı ise yol demektir. “Müstekîm” ise, dosdoğru demektir. Bu iki kelime birleştirilince; “dosdoğru yol” anlamı çıkmaktadır. Bundan da şu ifade  çıkmaktadır;
“(Ey Rasulüm) şüphesiz sen, en doğru mezhep üzerindesin.” Allahu Teala Kur’an’da  (Âl-i İmran -31) ayette  buyuruyor ki, mealen:
“ Ey Rasulüm de ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız geliniz bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin günahlarınızı bağışlasın. Allah affedicidir, Allah merhametlidir.” Bu ayetlerin manası gereğince Rasulullah’ın mezhebine, yani sırat-ı müstekîme, yani; Ehl-i Sünnet Mezhebine uymak, her müslümana farz oluyor.

         Kur’an Peygamber (s.a.v.) Efendimize nazil olmuş ve sadece O’na açıklanmıştır.  Eğer ki, Allahu Teala Kur’an’ı bütün kullarının anlayacağı kadar açık kılsaydı Rasulüne; O’nu insanlara açıklamasını emreder miydi? Nitekim ilgili âyette Allahü Teâlâ buyuruyor ki, mealen:
“ İnsanlara açıkla diye Kur’an’ı sana indirdik.” (Nahl 44) Rasulullah’ın dini mevzulardaki sözleri, Kur’an’ın açıklamaları olan hadis-i şeriflerdir. Hz.Ali(r.a.), Peygamber(s.a.v.) Efendimizin hadisi şeriflerini yok sayan Harici sapıklarının küfürlerine fetva vermiştir. Şimdilerde hadisi şerifleri kabul etmeyen bazı sözde din adamları bu kategorinin neresindeler acaba? Bu ve benzeri durumların münkiri olan bu adamlar itirazlarına gösterecekleri bir tek hadisi şerif dahi yoktur. Niye yoktur? Çünkü bu kibirli ve eksik bilgili zevatlar hadisleri inkar ederler de onun için. Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadırNitekim, Kur’an’da:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan (!) emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta ihtilafa düşerseniz -Allaha ve Ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah ve Rasulüne götürün. Bu hem hayırlı ve hem de netice bakımından daha hayırlıdır.”   (Nisa Suresi 59.) Allahu Teala bir hususta ihtilafa düşüldüğünde onu Allah’a ve Rasulüne götürmemizi buyurmaktadır. Pekala, Peygamber(s.a.v.) Efendimiz dünya hayatında olmadığına göre bir meselenin çözümü nasıl Peygamberimize götürülecektir? Bir mesele Kur’an’da açıkça belirtilmemişse, Kur’an’daki;
-“  O meseleyi Peygambere götürünüz ifadesinden maksat, Rasulullahın hadisi şerifleri değil midir?
Ehli sünnet uleması çözümü hadisi şeriflerde bulurlarken, neden bu hadis münkirleri kendi kısır akıllarına göre ayetlere anlam verip bilgisizliğin karanlığında hem kendileri, hem beraberlerinde bulunanları bu karanlığa çekmeye çalışmaktadırlar?    Müctehid alimlerde bu sırat-ı  müstekîme en doğru bir halde nasıl tabii olunacağı üzerinde ictihat etmişler ve mü’minleri en doğru yola çağırmışlardır. Bu alimler “benim çağırdığım sırat-ı müstekımın adı hanefi mezhebi olsun, şafi mezhebi olsun” dememişler. O isimleri, o zamanda yaşayan müslümanlar kullanageldikleri için, zamanla o alimlerin çalışmaları isimlerle adlanmışlardır.

       Ehli sünnetin anlamı ise, Peygamber(s.a.v.) Efendimizin yolu demektir. Zira sünnetin anlamı da yol demektir. Ehli Sünnet mezhebinde olan Müslümanlar bugün, Kur’an’da adı “sırât-ı müstekîm” olarak geçen ehli sünnet yolunda dört isim adı altında amel etmektedirler. Mezhep imamları Müslümanları bölmemişler bilakis, inançta tek hak mezhep olan Ehl-i Sünnet Yolunda birleştirmişlerdir. Amelde bazı farklılıklar ise, Rasûlullah’ın zaman zaman yaptığı amel boyutundaki farklılıklardır. Mezhep imamlarının kendilerinin uydurdukları hiç bir amel ve itikat yoktur. Bu mezheplerde Kur’an ve sünnete dayanmayan hiçbir mesele yoktur.   Tek delil Kur’an değildir. Âlimler için delil dörttür: Bunlar, Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı fukaha’dır. Birini inkâr eden mezhepsiz olur. Ehl-i sünnet âlimleri, dört mezhepten başkasıyla amel etmenin caiz olmadığını ittifakla bildirmişler ve bunda icma hâsıl olmuştur. (El-Mesail-ül-müntehabatü fir-risaleti vel vesileti).

EHL-İ SÜNNET MEZHEPLERİ

Ehl-i Sünnet mezhebi itikadi ve ameli olmak üzere ikiye ayrılır.

1. İtikadî Mezhepler: Allah, peygamber, kıyamet, hesap, cennet, cehennem, kazâ-kader gibi iman ve inançla ilgili konuların en doğru biçimde nasıl kabul edileceğini ve nasıl inanılması gerektiğini bildiren mezheplerdir.

İtikadda Hak Mezhepler İkiye Ayrılır:

Mâtürîdî Mezhebi

Akaid konusunda Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmud el-Mâtürîdî’nin [rahmetullahi aleyh] görüşlerini benimseyenlerin oluşturduğu Ehl-i sünnet mezhebinin adıdır. İmam Mâtürîdî yaklaşık 238 (852) yılında Türkistan’da Semerkand şehrinin bir köyü olan Mâtürîd’de doğmuştur. 333 (944) yılında Semerkand’da vefat etmiştir.

Eş‘arî Mezhebi

Akaid konusunda Ebü’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş‘arî’nin [rahmetullahi aleyh] görüşlerini benimseyen Ehl-i sünnet mezhebine verilen isimdir. Mezhebin kurucusu olan İmam Eş‘arî, 260 (873) yılında Basra’da doğmuş, 324 (936) yılında Bağdat’ta vefat etmiştir.

2. Amelî Mezhepler: Namaz, oruç, hac, zekât gibi amelî konuların, en doğru bir şekilde nasıl kabul edileceğini ve nasıl yapılacağını bildiren, izah eden mezheplerdir.

Ameli Hak mezhepler dörde ayrılır:

1- Hanefi Mezhebi. Kurucusu İmamı Azam Ebu Hanife hazretleridir.
2- Şafi mezhebi. Kurucusu İmamı Şafi hazretleridir.

3- Maliki Mezhebi. Kurucusu İmamı Malik hazretleridir.
4- Hanbeli Mezhebi. Kurucusu İmamı Ahmet Hanbel hazretleridir.

NOT: Peygamber (s.a.v.) efendimizin, peygamberliğini inkar ettiği halde  sadece “Lâ ilahe illallah” diyerek cennete girmenin mümkün olduğunu iddia edenlerde küfre girer. Çünkü O’nun peygamberliğini inkar eden,  Kur’an-ı Kerim’i inkar ederek,  cennete girmenin mümkün olduğunu iddia etmiş olur.        

Herkese Hidayet ve Başarı Allah’tandır.

Bekir Abdullah

Loading

4.213 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


“Mezhepler” üzerine 2 yorum.

  1. Hocam benim sorum şöyledir;
    Ben Elhamdulillah müslümanım ve Hanefi mezhebine tabiiyim. Soruma gelecek olursak günümüzde halkımız mezheplerin değişik olarak farz ve haram helal konusunda farklılık gösteriyor. Ben inanıyorum ki bu İnşallah yanlış bir cahil ağzıdır. Ben inanıyorum ki neyin haram ve helal farz olup olmadığı Kuran ve hadislerle bizlere kesin olarak öğretildi. Günümüzde insanlar Şafii mezhebinin haram dediğini Hanefi mezhebi helal diyorlar ve eğer gerçekten bu doğru ise beni bu konuda aydınlatır mısınız ? Bir diğer sorum ise 4 hak mezhebi dışında bir çok mezhep var. Peki bu 4 mezhep dışında müslüman kimsenin akibeti nedir ?

    1. Kuran ve hadislerle belirtilmiş kesin haram ve farzlarda dört mezheb ittifak halindedir. İçtihat farkı farz mı sünnet mi haram mı mübah mı olduğu kesin bilinmeyen meselelerde içtihat yapılmıştır. İsabet edene on misli sevap vardır hata edene ise bir misli sevap vardır. Bu husuta müçtehidlere uyanlara da aynı sevaplar vardır.
      Kuran ve sünnetler konusunda ehil olmayanların içtihat yapıp hüküm çıkarmaları haramdır.
      Bu şuna benzer:
      Tıp kitaplarını okuyup kalp ve beyin ameliyatı yapmaya çalışan sıradan insanların durumuna benzer.
      Dört mezhebin dışında yani ehli sünnet olmayanların durumu ise eğer küfür ve şirke düşmeden vefat ederlerse cehennemde bidat işledikleri için bir süre kalırlar ve sonra cennete girerler. Bunlar doğrudan cennete giremezler. Çünkü bunlar ehli bidattir. Bidat ise sapkınlıktır.

Bir yanıt yazın