Hocalı Katliamı Nedir?

Hocalı Katliamının Tarihçesi (Revan Hanlığından Hocalı’ya)

Hocalı, haritada yer alan Hankenti ve Şuşa yakınlarında yer almaktadır. 1992 ve 1993 yıllarında Ermeniler tarafından işgal edilen Azerbaycan toprakları...
Hocalı, haritada yer alan Hankenti ve Şuşa yakınlarında yer almaktadır. Hocalı, işgal altındaki Hankenti’ye 12 km mesafede idi. 1992 ve 1993 yıllarında Ermeniler tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve Azerbaycan toprakları…

23 yıl önce 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde,  Ermenilerin, Azerbaycan Türklerine reva gördükleri Kanlı Hocalı Katliamı yaşandı. Hocalı, insanlık tarihinin en acımasız, en insanlıkdışı soykırımıdır. Hocalı katliamının nasıl, nerede ve niçin yapıldığından bahsetmeden önce bugünkü Karabağ, Ermenistan ve Azerbaycan topraklarının tarihinden kısaca bahsetmekte fayda var.

Bugün Ermenistan olarak adlandırdığımız ülke 1828’den önce Türk toprağı (Revan Hanlığı) idi ve nüfusunun çoğunluğu da Türklerden müteşekkildi. Fakat bugün baktığımızda Ermenistan’da tek bir Türk bile yaşamamaktadır. Nasıl bu hale geldi de Ermeniler Türkleri o coğrafyadan sildiler ve kendi devletlerini kurdular?  Bu soruya cevap vermek için öncelikle Hocalı Katliamına kadar uzanan tarihsel sürece hep birlikte göz atalım.

Ermenistan ve Karabağ’da Ermeniler hiçbir zaman çoğunluk halinde değildi. Aslında Ermeniler tarih boyunca hiçbir bölgede çoğunluk olamamışlardı. Devlet kurabilmeleri için belirli bir bölgede çoğunluk haline gelmeleri gerekiyordu. Bu bağlamda Rusların desteği ve teşvikiyle Ermeniler zamanla Erivan çevresinde çoğunluk haline geldiler ve Revan Hanlığı olarak bilinen Batı Azerbaycan topraklarında suni bir devlet oluşturdular.

Bu suni Ermenistan Devletinin tarihsel zemini ise 1803-1828 yılları arasında yapılan Rus-İran savaşlarına dayanmaktadır. İran merkezli Kaçar Devletinde merkezi otoritenin zayıflamasıyla birlikte Azerbaycan’da Gence, Şirvan ve Revan Hanlıkları (Erivan) bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. Bu tarihlerde Revan Hanlığı, nüfusunun %80’ini Müslüman Türklerin oluşturduğu Erivan merkezli bir Türk hanlığı idi. Revan Hanlığı Kaçar hanedanına mensup Türkmen beyler tarafından idare olunuyordu. islamdergisi.com

1803-1813 yılları arasında gerçekleşen Rus-İran savaşlarında Rus Çarlığı, 1805 yılında Gence Hanlığını ele geçirmişti. Kaçar Devleti, 1813 yılında Gülistan Anlaşmasını imzalayarak, Talış, Şirvan, Bakü, Gence, Karabağ ve Şeki hanlıklarını Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı.

Rusya ile yapılan ikinci bir savaşın sonunda Kaçar Devleti, 1828 Türkmençay Anlaşmasını imzalayarak Nahçivan ve Revan (Erivan) Hanlıklarını Rusya’ya bıraktı. İşte bu anlaşmadan sonra Rusya, Erivan’daki Revan Hanlığına son vererek burada Ermeni Oblast’ını kurdu. Rus Çarlığı; Türkiye ve Azerbaycan’da dağınık yaşayan Ermenilerden bazı grupları Erivan çevresine yerleştirilerek nüfusu dengelemeye çalıştı. Çarlık Rusya’sının izlediği kasıtlı politika sonucu bölgenin nüfus dengesiyle oynandı ve o bölgede Ermeni devletinin temelleri 19. yüzyılda atıldı.

Ermeniler örgütlenmek amacıyla 1880 ve 1890 yıllarında Hınçak ve Taşnak örgütlerini kurarak bölgedeki faaliyetlerini kurumsallaştırdılar. Avrupa’da propaganda yaparak, Büyük Ermenistan hayallerini batılı ağabeylerine anlatmaya başladılar.

1914 yılına geldiğimizde, Birinci Dünya Savaşı, Ermeniler için büyük bir fırsattı. Ermeniler Rusların desteğiyle silahlandılar. Gerek Türkiye’de gerekse Azerbaycan topraklarında terör estirdiler. Osmanlı Devleti, beş cephede düşmanlarla mücadele ederken, silahlı Ermeni çeteler Türkiye topraklarına sızarak, erkekleri askerde olan köy ve kasabaları yakıp yıkmaya, insanları katletmeye başladılar. Türkiye’de yaşayan Ermenilerin de onlara destek vermesi üzerine, 1915 yılında Osmanlı Devleti Meclisi, tehcir yasası çıkararak, Ermenilerin başka bölgelere göç etmesini sağlamıştır.

Birinci Dünya Savaşında Sarıkamış Hareketi başarısız olsa da bilahare Osmanlı Devleti Erivan’ı ele geçirmiş ve 1918’de yine Osmanlı Devletinin yardımıyla Gence merkezli bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti kurulmuştur. Yine 1919’da Osmanlı Devletinin yardımıyla Bakü alındı ve yapılan anlaşma ile Karabağ’a saldırmamaları şartıyla Ermeniler’e Erivan teslim edildi. 1920’de İtilaf Devletleri, Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanmıştı; ancak Kızıl Ordu’nun işgaliyle Azerbaycan bağımsızlığını kaybetti.

Ermenilerin ise 1920’den sonraki politikası ise “sadece Ermenilerin yaşadığı, Türklerin olmadığı” bir Ermenistan oluşturmak oldu. Buna en çok Rusya destek veriyordu. 1922 ve 1930 yılları arasında Azerbaycan ve Nahçivan arasındaki Zangezur bölgesi, Stalin tarafından Ermenilere hediye edilmiştir. Böylece Azerbaycan ve Nahçivan arasındaki karasal bağ da kasıtlı olarak koparılmıştır.

1935 yılına kadar bugün Ermenistan olarak adlandırılan ülkedeki yerleşim yerlerinin isimleri %95 oranında Türkçeydi. Ermeniler öncelikle köy ve kasabaların isimlerini değiştirip burada yaşayan Türkleri sürmeye başladılar.

1948-1953 yılları arasında Stalin, Harutyunov ve Mikoyan üçlüsü Ermenistan’da yaşayan Türklere karşı baskı politikası uygulamış ve  1950’li yıllarda 110.000 Türk, Ermenistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Son olarak 1988-1989’lu yıllarda ise 250.000 Türk Ermenistan’dan sürüldü.

Sonraki yıllarda Türkleri sürme hareketi Ermenistan snırılarını aşmış, Azerbaycan ve Karabağ topraklarının işgaliyle devam etmiştir. Ermeniler, işgal ettikleri köylerde masum halkı öldürerek korku ve yıldırma ortamı oluşturmuşlar ve silahsız halk topraklarını terk etmek zorunda kalmıştır. Ermeniler, 1991 ve 1992 yıllarında hem Karabağ’ı işgal etmiş hem de Karabağ çevresindeki yedi Azerbaycan rayonunu işgal etmişlerdir. Günümüzde Azerbaycan topraklarının %20’si Ermeniler tarafından işgal altındadır. islamdergisi.com

Peki nasıl oldu da Azerbaycanlılar bu toprakları Ermenilere kaptırdılar?

1990’da Sovyetlerin çıkardığı bir yasa ile av tüfekleri de dahil tüm silahlar devlet tarafından toplanmıştı. 1991 yılının Ağustos ayında Sovyet Sosyelist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından sonra bölgede dengeler bozulmuştu. Sovyet ordusu  Karabağ’ı terk ederken tüm silah ve mühimmatı, Ermeni ayrılıkçılara bırakmıştı.

Karabağ, Azerbaycan sınırları içerisinde özerk bir bölge olup, nüfusu Türk ve Ermenilerden oluşuyordu. Ermeniler, ele geçirdikleri silah ve mühimmatı kullanarak, Dağlık Karabağı işgal etmeye başladılar. Stratejik nokta olan Hocalı’yı Ekim 1991 itibariyle abluka altına almışlardı. Azerbaycan ve Hocalı arasında artık karayolu ile ulaşım imkanı kalmamıştı. Ermeniler, Ocak 1991’de Hocalı’nın elektrik ve telefon bağlantılarını kestiler. Hocalı, Azerbaycan’la iletişimi sadece bir helikopter ile sağlayabiliyordu. O helikopter de Ocak ayının son haftasında Şuşa semalarında vurulmuştu.

Artık Hocalı’nın dışarıyla bağlantısı kalmamıştı. Hocalı’da silahı olan sadece 150 kişi vardı. Onlar da mühimmat bitene kadar şehri savunmuşlardı. Ermeniler, Rusların 366. Motorize Piyade Alayı ile birlikte Şubat ayının ikinci yarısından itibaren, tanklar, roketatarlar, makineli silahlar ve ağır zırhlı araçlarla Hocalı’yı top atışına tutup bombalamaya başladılar. Şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gece, Ermeniler Hocalı’ya girmişler ve tüm evleri yakıp yıkmaya başlamışlardı.

Savaş öncesi nüfusu 10.000 civarında olan Hocalı’nın nüfusu, o sıralar 3000 civarındaydı. Sivil halkın bir kısmı şehirden kaçmaya çalışırken öldürülmüştü. Kaçanlardan sadece çok az kısmı kurtulabilmiş, onların da bazıları soğuktan ayakları donmuş şekilde sakat kalmışlardı.

Ermeniler, Hocalı’da insanlık tarihinin görmediği bir katliam gerçekleştirdiler. Resmi rakamlara göre 106’sı kadın, 83’ü çocuk toplam 613 Türkü katlettiler. Resmi olmayan rakamlara göre 1300’den fazla insanı öldürmüşlerdi. Çok sayıda insanı da esir almışlar ve bir çoğundan haber alınamamıştır. 700’den fazla çocuk öksüz ve yetim kalmıştır. Kurtulan esirlerin bir çoğu sakat kalmış veya psikolojik sorunlar yaşamıştır.

Kamera kayıtları, fotoğraflar ve görgü tanıklarının anlattıklarına göre Ermeniler, Hocalı’da sivil halka insanlık dışı özel işkence yöntemleri uygulamıştır. Kafa derisini yüzme, hamile kadınların karnını deşme, burun ve kulakları kesme, cinsel organları kesme, kadınların göğsünü doğrama ve esirlerin gözlerini oyma gibi türlü işkenceler yaparak Türkleri katletmiştir.

Ermeniler, neden böyle bir katliam uygulamışlardı?

En önemli sebep, Hocalı sakinlerinin Müslüman ve Türk olmalarıydı. İşte bu yüzden Hocalı, hem katliam hem de soykırımdır. Buna ilave olarak Ermeniler bu insanlık dışı katliam ile Azerbaycan Türklerine göz dağı vermek istediler. Nitekim esir alınan halkın önünde yapılan bu korkunç vahşet ile insanların gözünü korkutmak ve korku ortamı oluşturmak istediler. Böylece Karabağ ve Azerbaycan’daki diğer ahalinin topraklarını terk etmelerini sağlamak istiyorlardı. Bir nevi uyguladıkları katliamın sebebi, oluşturdukları korku ortamıyla hedef bölgelerde yaşayan Türklerin göç etmelerini sağlamaktı. Nitekim öyle de oldu. Günümüzde Irak ve Suriye’de IŞİD’in korku ortamı oluşturmasına benzer bir politika…

Ermeniler, neden Hocalı’yı ele geçirmek istiyordu?

Hocalı, Karabağ bölgesinin merkezine yakın bir konuma sahipti. Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan sınırları içerisinde özerk bir bölge idi. Ermenistan, bu bölgenin tamamen kendilerine bağlanmasını istiyordu. Tam anlamıyla bölgeye hakim olmaları için Hocalı’yı almak istediler.

Hocalı, Hankendi-Şuşa, Askeran-Ağdam yolları üzerinde yer alması ve Karabağdaki tek havaalanının da yine Hocalı’da bulunması nedeniyle stratejik bir öneme sahipti. Hocalı’nın diğer bir önemi ise baştan ayağa bir Türk bölgesi olmasıdır. Hocalı ahalisi Azerbaycan Türkleri ve Ahıska Türklerinden oluşuyordu. Diğer bir ifadeyle Türk nüfusunun fazla olduğu bir bölgeydi.  islamdergisi.com

Dağlık Karabağ bölgesinde havaalanı olan tek yerleşim yeri Hocalı idi. Aynı zamanda Hocalı, Karabağ’ın işgali için stratejik öneme sahip bir bölgeydi. Karabağ’ın merkezini ele geçiren Ermenilerin diğer bölgelerle karayolu iletişiminin sağlanmasında yine Hocalı önemli bir stratejik konuma sahipti.

Katliam Hocalı ile bitmedi. 8 Nisan’da Ağdaban’ı basan Ermeniler yine Türkleri katletmişlerdir. Ağdaban katliamında da 130 hane yakılmış ve esir alınan sivil halktan 67’si hususi işkence yöntemleriyle katledilmiştir. Ermeniler, Mayıs ayında Şuşa ve Laçin’i işgal ettiler. Yine 1992 yılının Aralık ayında Ermeniler Azerbaycan’ın mevcut sınırlarını aşarak Zengilan rayonunda 12 köyü daha işgal etmiştir. Ermeniler, 1993 yılında Kelbecer ve Ağdam’ı da işgal ettiler.

Netice itibariyle 1992-1993 yıllarında Ermeniler Azerbaycan’ın %20’sini işgal ettiler. Bu savaş esnasında 20.000’den fazla Azerbaycan Türkü öldürüldü, 200.000’den fazla insan yaralandı ve çok sayıda tarihi eser ve cami tahrip edilip yıkıldı.

Ermeniler bu savaş sonunda Hocalı, Şuşa, Hankendi ve Ağdam gibi stratejik noktaları ele geçirmişlerdir. Azerbaycan’a ait yedi rayon Ermenilerin eline geçti. Kalbacar, Laçin ve Kubatlı gibi rayonları ele geçirerek, Karabağ ve Ermenistan arasındaki tampon bölgeyi de ele geçirmiş oldular.

Hocalı katliamında Rusların 366. motorize piyade alayı da yer almıştır. Saldırıdan bir gün önce Rus komutanın bu savaşın toprak savaşı değil, Hıristiyan-Müslüman savaşı olduğunu söylediği kaynaklarda belirtilmektedir. 366. Rus alayı, Hocalı soykırımından sonra çok sayıda zırhlı araç ve tankları Ermenilere bırakarak Gürcistan’a çekilmiştir.

Azerbaycan neden yenilgiye uğradı?

Sovyet Birliği dağılırken Ruslar, çifte standart uygulamış ve Ermenilere çok sayıda ağır silahlar, zırhlı araçlar ve tanklar bırakırken, Azerbaycan Türkleri silahsız bırakılmıştır. Ayrıca bazı Avrupa ülkelerinin havadan Ermenilere silah takviyesi yaptıkları Azerbaycanlı otoriteler tarafından belirtilmektedir. Azerbaycan ise maalesef resmi olarak hiçbir ülke tarafından destek görmemiş ve Türkiye’den giden bazı gönüllülerle birlikte kısıtlı imkanlarla kendisini savunmaya çalışmıştır. Bu yazı www.islamdergisi.com ‘dan alınmıştır.

Bugün Ermeniler tarafından Hocalı’nın adı değiştirilmiş ve şehirde artık Ermeniler yaşamaktadır.

HOCALI KATLİAMI ANILARI

Aşağıda, görgü tanıklarının anlattıklarından bazı alıntılara yer verilmiştir:

Yuri Romanov: “Karın eridiği dağ yamacının gölgesinde, sararmış otların üzerinde insan cesetleri vardı. Büyük bir alan kadın, yaşlı ve çocuk cesetleriyle
doluydu. Ölü bedenler arasındaki ninesine sarılmış küçük kız cesedi, insanı yakan bir manzaraydı. Beyaz saçlı, başı açık ninenin yanına küçük kız uzanmıştı. Nedense onların ayaklarını dikenli tellerle bağlamışlardı. Ninenin elleri de bağlıydı. Her ikisinin kafasında kurşun yarası vardı. Yaklaşık dört yaşlarındaki
kız çocuğu hayatının son anında ellerini ölmüş ninesine uzatmıştı. Bu sahneden o kadar etkilendim ki, kamerayı bile unuttum…” (Yuri Romanov, Ben Savaşı Çekiyorum)

Katliama tanık olan bir gazeteci: “Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1.300 Azerbaycan Türk’ünün Ermeni çetecilerce öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı Katliamı anlatılamaz bir vahşetti. Azerbaycan yönetimi ve Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov, dört gün boyunca olayı kamuoyundan gizlemeye çalıştı. Bütün Azerbaycan yaşananlar nedeniyle şok olmuştu. Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlardan tipi altında Ağdam’a ulaşabildiklerinde çoğunun ayakları donmuştu. Bazılarının ayakları kangrenden dolayı kesilmişti. Ermeniler vahşetin her türlüsünü sanki ibret olsun, örnek olsun diye yapmıştı. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Ağdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti.”

Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan, For the Sake of Cross: “Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, 2 Mart günü Hocalı’nın 1 kilometre batısına 100 Azeri cesedini getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşlarında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Yaralarına, soğuğa ve açlığa rağmen hâlâ yaşıyordu.Çok zor nefes alıyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir Ermeni asker onu tuttuğu gibi oradaki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. O sırada sanki yanmakta olan ölü bedenler arasında bir çığlık işittim. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ya döndüm, onlarsa haçın hatırı için savaşa devam ettiler.”

The Economist: “…Helikopterden bakıldığında bazı Azeri mültecilerin kaçmak istedikleri, ancak tüm çabalarına rağmen yakalanarak öldürüldükleri açıkça görülebiliyor. Kasaba Ermenilerce 25 Şubat’ta ele geçirilmişti. Bir hafta sonra erkek, kadın ve çocukların cesetleri Dağlık Karabağ’ın karlı yamaçlarına saçılmış bir vaziyetteydi. Şurası açık ki, birçoğu keskin nişancılar tarafından öldürülmüştü. Hayatta kalanlardan bir tanesi Ermenilerin yerde yatanları dahi
nasıl öldürdüğünü anlattı. İki adamın derileri yüzülmüş, bir kadının ise parmakları kesilmiş…”

Şamil Sabiroğlu: “Vücudum soğuktan donmak üzereydi. Bir saat sonra uzaktan sesler duymaya başladım. Halsiz ve yorgundum. Sonra duyduğum seslerin, Ermeni askerlerinin sesi olduğunu anlamıştım. Cesetlerin arasında geziyordular, kimin yaralı veya hayatta olduğunu görürlerse, kafalarına kurşun sıkıyorlardı.” (Şamil Sabiroğlu ve Efsane Bayramkızı, Bir Kış Günü Vahşeti, s. 70.)

Zori Balayan: “Biz Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişti. Türk çocuğu çok ses çıkarmasın diye, Haçatur çocuğun anasının kesilmiş göğsünü onun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki bu Türk’e onların atalarının bizim çocuklara ettiğini ettim. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybederek dünyasını değiştirdi… Haçatur daha sonra ölen Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk ile aynı soydan olan köpeklere atıldı.” (Zori Balayan, Ruhumuzun Canlanması)

Fransız gazeteci Jean-Yves Junet: “Bu gördüklerim gerçek olamaz, bunlar ya beynimin bana oynadığı bir oyun ya da Azeriler çok iyi mizansen hazırlamışlar. Öyle ya, hangi insanoğlu soğukkanlı bir şekilde elleri bile titremeden diri diri yalnızca kemikleri kalana kadar bir insanın kafa derisini yüzebilirdi? Ya da nasıl bir insan hamile bir kadının karnını kasatura ile yarıp doğmamış çocuğu oradan alıp sonra da çocuğu süngüleyebilirdi?… Pek çok savaş öyküsü dinledim, faşistlerin zulmünü işittim, ama Hocalı’daki gibi bir vahşete hiçbir yerde rastlamadım.”

Amerikalı gazeteci Thomas Goltz: “Gördüklerimiz karşısında Reuters muhabiri Elif Kaban ve eşim Hicran, donup kaldılar. Fotoğrafçı arkadaşım öyle etkilenmişti ki fotoğraf çekmesini sağlamak için onu objelerin üzerine doğru itmem gerekiyordu. Cesetler, mezarlar, evet hepsi mide gerektiriyordu. Ama olanları anlatmak, dünyaya duyurmak zorundaydık. Hayatta kalanları bularak hemen orada anlattıklarını kaydettik. Bazı cesetleri tanımaya çalıştım ama yüzlerinden vurulanlar, tanınmayacak hâlde olanlar vardı. Bazılarının ise kafa derileri yüzülmüştü.”

www.islamdergisi.com

2015, islamdergisi.com – Bu yazının her hakkı Türk milletine ve İslam alemine aittir; islamdergisi.com kaynak gösterilmek şartıyla her türlü elektronik veya basılı ortamda yayınlanabilir, basılabilir ve çoğaltılabilir. 

Loading

1.727 - 1
DİKKAT: Hakaret, küfür, tehdit içeren mesajlarla ilgili gerekli yasal işlemler yapılır. Tüm gönderilerde IP adresleri ve gönderim tarihi sistem tarafından kaydedilmektedir. Soru veya mesaj göndermeden önce nezaket kurallarına dikkat ediniz.

Aşağıdaki formu doldururken isim kısmında takma ad veya rumuz kullanabilirsiniz. İnternet sitesi kısmını boş bırakınız. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir. Eposta adresiniz yayımlanmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Bir yanıt yazın